Turkistan'ın Fergana bolgesinde son asırda yetişen velî ve mucĂ‚hid Ă‚limlerden. İsmi SĂ‚bit, kunyesi Ebu'l-MeĂ‚nî'dir. Hazret-i Ali'nin soyundandır. Hanefî mezhebine mensûb Ă‚limlerdendir. 1866 (H.1283) senesinde Nemnekan'da doğdu. 1927 (H.1346) senesinde aynı yerde vefĂ‚t etti.

Cocukluğu doğum yeri olan Nemnekan'da gecen SĂ‚bit Ebu'l-MeĂ‚nî kucuk yaşta ilim oğrenmeye başladı. ZamĂ‚nının ve memleketinin usûlune gore tahsîlini tamamladı. Akranlarından ustun oldu. NemnekĂ‚n Ă‚limlerinden ilim oğrendikten sonra Hokand şehrine gitti. Bir muddet orada kalıp ilmini ilerletti. Gerek memleketinde, gerek gittiği yerlerdeki velîlerle goruşup sohbetlerinde bulundu ve tasavvuf yolunda ilerledi. Hocalarından ilim oğretmek ve talebe yetiştirmek husûsunda icĂ‚zet, diploma aldı. İlim, fazîlet ve guzel ahlĂ‚k yonunden ustun bir dereceye ulaştıktan sonra memleketine donerek ilim oğretmeye başladı. Ayrıca defalarca hacca gitti. Son hac ibĂ‚deti sırasında Medîne-i munevvereye gidip, orada uc sene kaldı. Burada pekcok feyz ve bereketlere kavuştu.Pekcok Ă‚lim ve velî ile goruşup sohbet etti. Peygamber efendimizden aldığı mĂ‚nevî bir işĂ‚ret uzerine tekrar memleketine dondu. İlim oğretip talebe yetiştirdi ve insanlara İslĂ‚miyetin emir ve yasaklarını anlattı. İlim meclislerinde yuzlerce Ă‚lim ve sĂ‚lih zĂ‚t bulundu.

Gencliğinden îtibĂ‚ren haram ve şuphelilerden sakınan ve Allahu teĂ‚lĂ‚nın rızĂ‚sına kavuşmak icin gayret eden SĂ‚bit Ebu'l-MeĂ‚nî hazretleri insanlara guzel ahlĂ‚kı ve yaşayışıyla ornek oldu. Peygamber efendimizin sunnet-i seniyyesine titizlikle uyup, bid'atlerden şiddetle kacındı. Bid'at ehli olan kimselerle ve İslĂ‚m dînini yok etmeye calışan İslĂ‚m duşmanlarıyla cetin mucĂ‚delelerde bulundu. İslĂ‚miyetin emir ve yasaklarını anlatmak ve yaymak husûsunda hicbir engele boyun eğmedi, hicbir kınayıcının kınaması onu yolundan donduremedi.

İslĂ‚m duşmanlarının uzerine cekilmiş bir kılıc olan SĂ‚bit Ebu'l-MeĂ‚nî hazretleri bilhassa komunistlere karşı buyuk mucĂ‚deleler verdi. Komunistlere karşı olan duşmanlığını acıkca soyleyip, insanları komunizmin ve komunistlerin şerrinden sakındırmaya calıştı. Bolşevikler onun karşısına en şeytĂ‚nî adamlarını gonderdiler. Kendisini hapse atmak ve işkence etmekle tehdîd ettiler. Fakat SĂ‚bit Ebu'l-MeĂ‚nî hazretleri bu tehditlere boyun eğmedi. Onlara; "Benim sevdiklerim zĂ‚ten gitti. Onlara kavuşma şevkim ve arzum da fazlalaştı. Bu fĂ‚nî dunyĂ‚ya ihtiyĂ‚cım kalmadı." diye cevap vererek, meydan okudu.

Yaşadığı beldedeki pekcok Ă‚lim ve sĂ‚lih zĂ‚tın komunistler tarafından şehîd edildiklerini gormesine rağmen hic korku ve umidsizliğe kapılmadı. Bilhassa onlara karşı mucĂ‚dele azmi kuvvetlendi.

ÎmĂ‚nsızlığın, insanlığı dunyĂ‚ ve Ă‚hirette felĂ‚kete gotureceğini acıkca ifĂ‚de eden SĂ‚bit Ebu'l-MeĂ‚nî'yi yakalayıp hapsetmek uzere gelen komunistler onun uzerini ve evini aradılar. Cok dikkatli arama ve tarama yapmalarına rağmen suc Ă‚leti ve unsuru sayılacak bir şey bulamadılar. Fakat Şeyh SĂ‚bit Ebu'l-MeĂ‚nî'yi alıp reislerinin yanına goturduler. Oraya varınca da; "Biz seni buraya seninle tanışmak ve aramızda dostluk kurmak icin getirdik. Bizim aleyhimizde konuşmayı bırak. İnsanları bize yaklaşmaktan sakındırma. Bizi kotulemekten vaz gec. Eğer vaz gecmezsen senin hĂ‚lin de senden oncekiler gibi olur." dediler.

SĂ‚bit Ebu'l-MeĂ‚nî hazretleri onlara şoyle dedi: "KĂ‚firlerle dostluk kurmak istemem. Onlarla benim aramda en ufak bir yakınlık olmasın." Komunistlerin reisi onun beyazlaşmış sakalından tutarak; "Başak olgunlaştı ve hasad zamĂ‚nı yaklaştı." diyerek tehdid etti. Fakat SĂ‚bit Ebu'l-MeĂ‚nî hazretleri bu soz karşısında da en ufak bir korku ve tedirginlik hissetmedi. Onun bu hĂ‚lini goren reis sustu. Şeyhi getirenlerden birisi ise; "Şeyh acıktı. Ona bir şey yedirmemiz uygun olur mu?" dedi. Reis onun rahat hĂ‚lini gorunce; "Onu serbest bırakınız." diye emir verdi. Şeyh SĂ‚bit Ebu'l-MeĂ‚nî evine sağ ve sĂ‚lim dondu. Allahu teĂ‚lĂ‚ya hamdetti. İnsanlaraİslĂ‚miyetin emir ve yasaklarını ve İslĂ‚m duşmanlarının tuzaklarını anlatmaya yılmadan devĂ‚m etti.

SĂ‚bit Ebu'l-MeĂ‚nî hazretlerinin on kardeşi vardı. İclerinden Seyyid YahyĂ‚ Han ustun ilim ve fazîlet sĂ‚hibiydi. Ebu'l-MeĂ‚nî hazretleri ona saygı gosterirdi. Kardeşlerinden hayatta olan diğerleri de SĂ‚bit Ebu'l-MeĂ‚nî hazretlerinin ilim meclislerine devĂ‚m ettiler. Onların hepsi, ilim ve fazîlet sĂ‚hibiydi. Buyukleri olan Seyyid YahyĂ‚ Han ise takvĂ‚ sĂ‚hibi bir kimseydi. Allahu teĂ‚lĂ‚dan korkusu sebebiyle cok ağlardı. İnsanlara vĂ‚z ve nasîhat ederek İslĂ‚miyetin emir ve yasaklarını anlatırdı. Onun ders halkasında da pekcok Ă‚lim ve fazîlet sĂ‚hibi kimse yetişmişti. Seyyid YahyĂ‚ Han vefĂ‚t ettiği zaman, talebeleri SĂ‚bit Ebu'l-MeĂ‚nî'ye ağabeyinin yerine gecmesini, insanlara vĂ‚z ve nasîhat etmesini, onlara hak yolu gostermesini tavsiye ettiler ve; "Sen bizim bu isteğimizi yerine getirmelisin. Eğer boyle yapmazsan hayırlı bir işe mĂ‚ni olmuş olursun. Halbuki sen hayırlı bir işe engel olmazsın." dediler. Allahu teĂ‚lĂ‚, SĂ‚bit Ebu'l-MeĂ‚nî hazretlerinin kalbine bir yumuşaklık verdi. Talebelerinin istediği gibi insanlara vĂ‚z ve nasîhat etmeye başladı. İnsanlar uzaktan yakından onun vĂ‚z ve sohbetlerine koşup, istifĂ‚de etmeye calıştılar. Pekcok kimse bu sohbetlerin bereketiyle hak yolu buldu, gecmişteki gunĂ‚hlarına tovbe ettiler.

SĂ‚bit Ebu'l-MeĂ‚nî hazretleri sabahleyin insanlara vĂ‚z ve nasîhat etmeye başlamadan once CelĂ‚leyn Tefsîri'nden okuturdu. Oğle namazına yakın zamĂ‚na kadar bu derse devĂ‚m eder, Kur'Ă‚n-ı kerîmin mĂ‚nĂ‚ inceliklerini, emir ve yasaklarını acıklardı. Onun bu dersini iki yuz kişiden fazla kimse dinlerdi. Onun dersini dinleyenler sanki kıyĂ‚met kopmuş sanırlardı. Cunku hem SĂ‚bit Ebu'l-MeĂ‚nî hazretleri hem de onu dinleyenler hungur hungur ağlarlardı. Sozleri, dinleyenler uzerinde buyuk tesir bırakırdı. Taşlaşmış kalpler bile bu sozlerin tesiriyle yumuşardı. Oğle namazından sonra da halka vĂ‚z ve nasîhat ederek onların kurtuluşu icin cırpınırdı.

CumĂ‚ gunleri ise sabah namazından sonra vĂ‚z ve nasîhata başlardı. Onun sohbetine binlerce kimse gelerek dinlerdi. Âlimler, sĂ‚lihler ve velîler bu sohbette bulunurlardı. Onun irşĂ‚d meclisinde guzel sesli hĂ‚fızlardan birisi Kur'Ă‚n-ı kerîmden bir Ă‚yet-i kerîmeyi okur, SĂ‚bit Ebu'l-MeĂ‚nî hazretleri de o Ă‚yet-i kerîme ile ilgili emir ve yasakları beliğ ve tatlı bir lisanla anlatırdı. Bundan sonra sorulan suĂ‚lleri yazar, onlara uygun cevaplar verir, fıkhî meselelerle ilgili fetvĂ‚yı bildirir, kapalı yerleri îzĂ‚h ederdi. Bu ders ve sohbetleri sırasında anlattıklarını risĂ‚leler hĂ‚linde yazardı. VĂ‚z meclisi sonrasındaki vakitlerinde de elinden kalemi duşmezdi.

Onun telif ettiği eserlerden bĂ‚zıları şunlardır: 1) BeşĂ‚retu'n-NecĂ‚t fî-İrşĂ‚di's-SalĂ‚t, 2) Techîzu'l-EmvĂ‚t, 3) Keşfu'n-NikĂ‚b an Mes'eleti'l-HicĂ‚b, 4) El-FetĂ‚vĂ‚. 5) Feth-ur-RahmĂ‚nî.

Bu eserlerinin hepsi faydalı ilimle doludur. Onun ilim yoluyla yaptığı cihĂ‚dının en faydalı tarafı tefsir ve hadîs kitaplarını talebelerine okutmasıydı. MĂ‚verĂ‚unnehr bolgesinde, tefsîr ve hadîs ilmi hĂ‚ricindeki ilimlerle meşgûl oluyorlardı.

SĂ‚bit Ebu'l-MeĂ‚nî hazretleri zuhd sĂ‚hibi olup dunyĂ‚ya meyletmezdi. Eline gecen dunyĂ‚ nîmetlerine sevinmezdi. DunyĂ‚ya ve dunyĂ‚dakilere kıymet vermezdi. Ona cok hediyeler gelmesine rağmen bunları; fakirlere, ilim ehline ve ihtiyac sĂ‚hiplerine verirdi. Cok ihtiyac icinde olsa da meclislerinde dunyĂ‚ ile ilgili hicbir mesele konuşulmazdı. Buna rağmen kapısında insanların toplanmasını duşunerek; "İcinde bulunduğum nîmetlerin, beni Allahu teĂ‚lĂ‚nın rızĂ‚sından uzaklaştıran istidrac olmasından korkuyorum." derdi.

İlim ve fazîlette yuksek derece sĂ‚hibi olan SĂ‚bit Ebu'l-MeĂ‚nî hazretlerinin bircok kerĂ‚metleri de gorulmuştur.

SĂ‚bit Ebu'l-MeĂ‚nî hazretlerinin fakir bir talebesi vardı. Bu talebesinin de zengin bir hanımı vardı. Hanımı ona elinde bulunanları verir, yardımcı olurdu. Fakat bir gun duşuncelerinde ve hareketlerinde bĂ‚zı değişiklikler olan hanımı kocasına; "Eğer sen benim zevcim (kocam) isen bana bir ipekli elbise al." dedi. O kimse hanımına; "Benim fakir hĂ‚limi biliyorsun. Benim sana elbise alacak durumum yok." Bu soz uzerine kadın sinirlenerek uzucu sozler sarfetti. Kocası bu kadının hĂ‚line cok hayret etti. İcinde bulunduğu sıkıntılı hĂ‚lini arz etmek uzere SĂ‚bit Ebu'l-MeĂ‚nî hazretlerinin evine gitti. Kapısına vardığı zaman, SĂ‚bit Ebu'l-MeĂ‚nî elinde bir kese ile dışarı cıktı ve buyurdu ki: "Bu keseyi al. İcindeki parayla hanımına ipek elbise alıp hediye et." buyurdu. Bu hĂ‚le hayret eden talebesi gidip ipekli elbise aldı ve hanımına goturdu. Olanları da hanımına anlattı. Hanımı yaptıklarına pişman olup tovbe etti ve ozur diledi.

Talebelerinden birisi bir RamazĂ‚n-ı şerîf ayının son gununde hocası SĂ‚bit Ebu'l-MeĂ‚nî ile birlikte îtikĂ‚fa girmişti. Bir gece uyuduğu sırada yuksek sesle ismi cağrıldı. Korkarak uykudan uyandılar. Ebu'l-MeĂ‚nî talebesine; "Bize ne oluyor? Odamıza şeytan girdi." buyurdu. Sonra etrĂ‚fa bakındı. Yerde rastgele atılmış olan kaftanını gordu. Talebesine; "Bu kaftanı al ve onu katla." buyurdu. Talebesi cubbeyi alıp katladı ve bir kenara koydu. Ebu'l-MeĂ‚nî buyurdu ki: "LĂ‚netlenmiş olan şeytan o elbiseyi giymek icin geldi.Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: "Elbiselerinizi katlayınız. Muhakkak ki şeytan o elbiseleri giyer." LĂ‚netlenmiş şeytan, yırtıcı bir hayvan sûretinde bu kaftanı giymeye geldi."

Talebelerinden HĂ‚mid MirzĂ‚ en-NemnekĂ‚nî anlattı: "Benim Nemnekan'da tanıdığım biri vardı. Oğlu hastalandı. Uc ay muddetle devamlı hic uyku uyuyamadı. Butun ilacları kullanmasına ve doktorlara goturmelerine rağmen cĂ‚re bulamadılar. Sonunda SĂ‚bit Ebu'l-MeĂ‚nî hazretlerinin huzûruna gidip, oğlunun hĂ‚lini anlattı. Ebu'l-MeĂ‚nî hazretleri eline bir kĂ‚ğıt aldı. ŞifĂ‚ Ă‚yetlerini ve Peygamber efendimizden nakledilmiş olan duĂ‚larını kĂ‚ğıt uzerine yazdı. CenĂ‚b-ı Hakkın şifa vermesi icin duĂ‚ etti ve; "Bunu oğluna ver. İnşĂ‚allah şifĂ‚ bulur." buyurdu. O zĂ‚t kĂ‚ğıdı alıp evine gitmek uzere yola cıktı. Evine geldiğinde oğlunun hic hastalanmamış gibi sıhhate kavuştuğunu gordu. Sonra oğluna; "Ey oğlum! Bu hĂ‚lin nedir?" dedi. Oğlu; "Babacığım, bir saat kadar once ağrılarım kesildi ve rahata kavuştum. Sanki hic hasta olmamış gibi oldum elhamdulillah." dedi. O kimse oğlunun hastalığının Ebu'l-MeĂ‚nî hazretlerinin duĂ‚sı bereketiyle iyileştiğini gordu.

SĂ‚bit Ebu'l-MeĂ‚nî hazretleri 1927 (H.1346) senesinde NemnekĂ‚n'da vefĂ‚t etti. Talebelerinden HĂ‚mid MirzĂ‚ en-NemnekĂ‚nî onun fetvĂ‚larını El-Fethu'r-RahmĂ‚nî adlı eserde topladı.

EL KADAR EKMEK

SĂ‚bit Ebu'l-MeĂ‚nî hazretlerinin CumĂ‚ sohbetlerine devĂ‚m eden kimselerden birisi sohbetten sonra Ebu'l-MeĂ‚nî'nin huzûruna girip musĂ‚feha edemiyordu. O kendi kendine; "Onun huzûruna girenler yanlarında hediyeler getiriyorlar. Ben ise hediye getiremiyorum." diye duşunuyordu. O kimsenin şeyhin huzûruna girmekten cekindiğini goren oğlu; "Babacığım nicin SĂ‚bit Ebu'l-MeĂ‚nî hazretlerinin huzûruna girmiyorsun?" diye sordu. Babası; "Ben Şeyhin huzûruna elimde hediye olmadan girmeye utanıyorum." dedi. Oğlu; "Babacığım boyle duşunme. Diğer insanlar gibi sen de gir." dedi. O kimse Şeyh SĂ‚bitEbu'l-MeĂ‚nî hazretlerinin huzûruna girip, onunla musĂ‚feha etti ve oturdu. Biraz sonra yemek sofrası getirildi. Şeyh Ebu'l-MeĂ‚nî hazretleri buyurdu ki: "BĂ‚zılarınıza şaşıyorum. Bizim yanımıza ellerinde bir hediye olmayınca gelmek istemiyorlar. Onların boyle duşunmeleri yanlıştır. Cunku biz el kadar ekmekle yetiniyoruz." buyurdu. O kimse duşuncesinin yanlış olduğunu anladığı gibi SĂ‚bit Ebu'l-MeĂ‚nî hazretlerinin kerĂ‚metini de gordu.

1) El-Fethu'r-RahmĂ‚nî; s.6
__________________