Konya'nın buyuk velîlerinden. İsmi Muhammed bin İshĂ‚k, kunyesi Ebu'l-MeĂ‚lî, lakabı Sadreddîn'dir. 1210 (H.606) tĂ‚rihindeMalatya'da doğdu. 1274 (H.673) tĂ‚rihinde Konya'da vefĂ‚t etti.Kabr-i şerîfi Konya'da kendi adı ile anılan cĂ‚minin bahcesindedir.

Sadreddîn-i Konevî'nin babası İshĂ‚k Efendi, Anadolu Selcukluları nezdinde îtibĂ‚rlı, yuksek mevkı sĂ‚hibi biriydi. Kucuk yaşta babası İshĂ‚k Efendi vefĂ‚t etti.Uvey babası Muhyiddîn-i Arabî, Sadreddîn-i Konevî'nin terbiyesi ve yetişmesiyle meşgûl oldu. Cok iyi bir tahsîl gordu. KelĂ‚m ve tasavvuf ilimlerine Ă‚it bircok kıymetli eserler yazdı.

Muhyiddîn-i Arabî hazretleri, Sadreddîn-i Konevî'nin terbiyesi ile cok yakından meşgûl oldu. Yetişmesine husûsî ihtimĂ‚m gosterdi. Muhyiddîn-i Arabî'den Konya'da ilim ve feyz alan ve cok istifĂ‚de eden Sadreddîn-i Konevî, hocası ileHalep ve Şam'a gitti.

Muhyiddîn-i Arabî hazretleri Sadreddîn-i Konevî'ye nefsini terbiye yollarını oğretti. Sadreddîn Konevî gunlerini riyĂ‚zet ve mucĂ‚hede ile nefsiyle uğraşmakla gecirdi. Nefsiyle uğraşması oyle bir dereceye ulaştı ki, uyumamak icin Muhyiddîn-i Arabî hazretleri onu alır, yuksek bir yere cıkarır, o da duşme korkusuyla uyumaz tefekkurle meşgûl olurdu.

Bir gunannesine birkac hanım gelip; "Sen zengin, îtibĂ‚rlı bir kişinin hanımı iken şimdi bir pîr-i Mağribî'ye vardın. HĂ‚lin nasıl, hayĂ‚tından memnun musun?" dediler. O da; "HĂ‚limden memnunum. Gecimim de iyidir. LĂ‚kin gozumun nûru oğlum buyuk sıkıntılar icindedir. Gecesi de gunduzu de yoktur. Efendim Muhyiddîn-iArabî kendisi kuş eti yer, ballı şerbetler icer, lĂ‚kin ciğerpĂ‚reme bir arpa ekmeği dahi vermez. Yimemek ve icmemekten bir deri bir kemik kaldı. Ustelik onu da goremez olduk. Onu kimseye gostermez. Uykusu gitsin diye zenbile koyup bir yere asar." dedi. O akşam Muhyiddîn-i Arabî hazretleri hanımından yine kızarmış bir tavuk istedi. Yemekten sonraMuhyiddîn-iArabî hazretleri hanımına; "Tavuğun kemiklerini bir yere topla." buyurdu. Kadıncağız kemikleri bir araya topladı. O zaman Muhyiddîn hazretleri; "Bismillah! Kalk git ey tavuk!" buyurdu. Allahu teĂ‚lĂ‚nın izniyle hayvan et ve kemiğe burundu ve kanatlanarak uctu. Bunun uzerine Muhyiddîn hazretleri; "Hanım! Oğlun boyle olduğunda ancak tavuk etini yiyecek." buyurdu. O zaman kadıncağız Muhyiddîn hazretlerinin ellerine kapanıp ozur diledi ve cĂ‚n-u gonulden istiğfĂ‚r etti. Sonra oğlu Sadreddîn-i Konevî mĂ‚nevî dereceleri gecip buyuk velîler arasına girdi.

Sadreddîn-i Konevî hazretleri anlatır: "Hocam Muhyiddîn-i Arabî hayatta iken, benim yuksek makamlara kavuşmam icin cok uğraştı. LĂ‚kin hepsi mumkun olmadı. VefĂ‚tından sonra bir gun, kabrini ziyĂ‚ret edip donuyordum. Birden kendimi geniş bir ovada buldum. O anda Allahu teĂ‚lĂ‚nın muhabbeti beni kapladı. BirdenMuhyiddîn-i Arabî'nin rûhunu cok guzel bir sûrette gordum. Tıpkı sĂ‚f bir nûrdu. Bir anda kendimi kaybettim. Kendime geldiğimde onun yanında olduğumu gordum. Bana selĂ‚m verdi. Hasretle boynuma sarıldı ve; "Allahu teĂ‚lĂ‚ya hamd olsun ki, perde aradan kalktı ve sevgililer kavuştu, niyet ve gayret boşa gitmedi. Sağlığımda kavuşamadığın makamlara, vefĂ‚tımdan sonra kavuşmuş oldun." buyurdu.

Yine kendisi anlatır: 1255 senesi ŞevvĂ‚l ayının on yedisine rastlayan Cumartesi gecesi, ruyĂ‚mda hocam Muhyiddîn-iArabî hazretlerini gordum. Aramızdaki uzun konuşmalardan sonra, ona, cenĂ‚b-ı Hakk'ın EsmĂ‚-i HusnĂ‚sı ile ilgili kalbime doğan bilgileri arz ettim. O da; "Cok doğru, pek guzel!" deyince, ona; "Efendim! Hakîkatte guzel olan sizsiniz. Cunku bu ilimleri bana siz oğrettiniz. Siz olmasaydınız, bu ilimleri bana kim oğretirdi?" dedim. MubĂ‚rek ellerini optum ve; "Efendim! Butun mahlûkĂ‚tı, her şeyi unutup Allahu teĂ‚lĂ‚yı dĂ‚imî olarak hatırımda tutabilmem icin bu fakîre duĂ‚ ve himmetlerinizi istirhĂ‚m ediyorum." diye yalvardım. O da, benim bu arzuma kavuşacağımı mujdeledi ve uyandım."

Sadreddîn-i Konevî hazretleri, bundan sonra cok buyuk mĂ‚nevî derecelere yukseldiğini, mĂ‚nevî Ă‚lemlerin kendisine seyrettirildiğini, hicbir zaman Allahu teĂ‚lĂ‚yı hatırından cıkarmadığını, bir an bile unutmadığını NefehĂ‚t isimli eserinde bildirdi.

Sadreddîn-i Konevî hazretleri hocası Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin vefĂ‚tından sonra evliyĂ‚nın buyuklerindenEvhaduddîn-i KirmĂ‚nî hazretlerinin sohbetlerine kavuştu. Ondan da yuksek mĂ‚nevî bilgiler tahsîl etti. Sonra hac donuşuKonya'ya gelip yerleşti. Orada guzel halleri ve kerĂ‚metleriyle cok meşhûr oldu.

Sadreddîn-i Konevî hazretleri Konya'ya geldiğinde, Ceşme Kapısı icindeki bir mescidde imĂ‚mlık yapmaya başladı. O gunlerde kendisini kimse tanımaz ve îtibĂ‚r etmezdi. O da tanınmayı istemezdi. Bir gun Selcuklu SultanıAlĂ‚eddîn'e, şahdan kıymetli bir cevher hediye geldi. Sultan, kuyumcubaşısını cağırıp cevheri suslemesini emretti. Kuyumcubaşı, cevheri alıp giderken duşurdu. SultanAlĂ‚eddîn cevherin duştuğunu gorunce, veziri SĂ‚hib-i AtĂ‚'yı gonderip onu aldırdı ve bir yerde muhĂ‚faza etmesini soyledi.

Kuyumcubaşı dukkanına gelince, yolda cevherin duştuğunu anladığında korkudan rengi sarardı ve feryĂ‚d edip; "Mahvoldum." dedi. Aklı başına geldiğinde, buyuk bir uzuntu icinde bu hĂ‚lini yakınındaki cĂ‚mide bulunan Sadreddîn-i Konevî'yearz etmek istedi. Sadreddîn hazretleri onun hĂ‚lini oğrenince; "Ey kuyumcubaşı! Eğer sır aramızda kalır da kimseye soylemezsen, cevheri bulmamız kolay olur." buyurdu. Kuyumcu buna sevinip soz verdi. O zaman Sadreddîn-i Konevî hazretleri bir mikdĂ‚r toprak getirtip cevherin buyukluğunu sordu. Kuyumcubaşı da; "Yumurta kadar." deyince, Sadreddîn hazretleri mubĂ‚rek ağzının suyundan bir mikdĂ‚r katıp camuru guneşte kuruttu. Cok gecmeden o toprak parcası misli bulunmayan bir cevher hĂ‚line donuverdi. Sadreddîn hazretleri cevheri kuyumcuya verdi. Kuyumcu cok sevinip hemen onu Sultan AlĂ‚eddîn'e goturdu. Sultan cevheri gorunce, hayretler icinde kaldı. Vezîri SĂ‚hib-i AtĂ‚'ya emredip onceki cevheri getirtti. Vezir cevheri getirip Sultanın huzûruna koydu. Kuyumcudan bu işin sırrını acıklamasını istediler. Kuyumcu cĂ‚resiz kalıp başından gecenleri tek tek Sultana anlatıp, Sadreddîn-i Konevî hazretlerinin kerĂ‚metini haber verdi. Sultan derhal hazırlanıp, Sadreddîn-i Konevî hazretlerini ziyĂ‚ret icin onun mescidine koştu.

Sultanın, Sadreddîn-i Konevî hazretlerini ziyĂ‚ret ettiği mevsim, narların olgunlaştığı sonbahar mevsimi idi. Sadreddîn-i Konevî hazretleri ona bir tas icinde nar hediye etti ve bunları goturmesini soyledi. Sultan bu narları alıp sarayına dondu. Kaptaki narlara baktığında her birinin mucevher hĂ‚line donduğunu gordu. Bunun bir kerĂ‚met olduğunu anladı ve Sadreddîn-i Konevî'ye karşı sevgisi daha da fazlalaştı. Sonradan bu mucevherlerle Konya ic kalesini yaptırdığı rivĂ‚yet edilmektedir.

Sadreddîn-i Konevî hazretleri Konya'da binlerce talebeye ders verdi. MevlĂ‚nĂ‚ CelĂ‚leddîn-i Rûmî, Sa'îdeddîn-i FergĂ‚nî gibi bircok hikmet ve tasavvuf ehli kimseler yetiştirdi. ZamĂ‚nının en buyuk Ă‚limlerindendi. KelĂ‚m ilmindeki yeri eşsizdi. Bu ilimde bircok ince meseleleri acıklığa kavuşturdu. Muhyiddîn-iArabî'nin "Vahdet-i vucûd" hakkında soylediklerini ve yazdıklarını dîne ve akla uygun olarak îzĂ‚h etti.

Nasîruddîn-i Tûsî ile hikmete Ă‚it bĂ‚zı meselelerde mektuplaşmaları oldu ve aralarındaki uzun suren munĂ‚zaralardan sonra, Nasîruddîn-i Tûsî aczini îtirĂ‚f ederek, onun ustunluğunu kabûl etti.Sadreddîn-i Konevî'nin hayĂ‚tı, zuhd ve takvĂ‚ icerisinde gecti. Haramlardan cok sakınır, şupheli korkusuyla mubahların fazlasından kacardı. Hic kimsenin kalbini kırmaz, dunyĂ‚ malına aslĂ‚ meyletmezdi.

Sultan AlĂ‚eddîn zamĂ‚nında HĂ‚ceCihĂ‚n adında Konya'da cok zengin biri vardı. Malının hesĂ‚bı bilinmezdi. Bu zenginin oğlu Sara hastalığına tutuldu. Derdine cĂ‚re bulunamadı. Zenginin ona cĂ‚re icin başvurmadığı tabîb kalmadı. Bunun icin cok para sarfetti. LĂ‚kin hicbir cĂ‚re bulamadı. HĂ‚ceCihĂ‚n'ın yolu bir gun Sadreddîn-i Konevî hazretlerinin dergĂ‚hına uğradı. Derdini ona acıp; "Şu dunyĂ‚da bir oğlum vardı. O da sara hastalığına tutuldu. Ne olur bu cĂ‚resize bir derman olun." dedi. Bunun uzerine Sadreddîn-i Konevî hazretleri ona oğlunun adını sordu. HĂ‚ceCihĂ‚n; "İsmiAlican, vĂ‚lidesinin ismi de HĂ‚n'dır." dedi.Sadreddîn hazretleri hizmetciden kĂ‚ğıt kalem istedi ve Eûzu besmele okuyup; "Bismillahillezî lĂ‚ yedurru maasmihî şey'un fil erdı velĂ‚ fis semĂ‚î ve huvessemîul alîm. Eûzu bi kelimĂ‚tillah-it-tĂ‚mmĂ‚ti kullihĂ‚ min nefsihî ve ikĂ‚bihî ve şerri ibĂ‚dihî ve min hemezĂ‚t-iş şeyĂ‚tîn." yazdı ve duĂ‚lar etti. HĂ‚ce CihĂ‚n eve gittiğinde oğlunun sara illetinden tamĂ‚men kurtulmuş olduğunu gordu. Allahu teĂ‚lĂ‚ya şukurler etti ve bunun kerĂ‚met olduğunu anlayıp, Sadreddîn-i Konevî hazretlerine karşı sevgisi arttı.

Horasan'dan bir derviş bircok yerler dolaşarak Şam'a gelmiş ve orada Sadreddîn-i Konevî'nin yuksek hal ve kerĂ‚met sĂ‚hibi birisi olduğunu işitmişti. Bunun uzerine gormeden ona Ă‚şık oldu ve Konya'ya geldi.Sadreddîn-i Konevî hazretlerinin dergĂ‚hına uğradı. Derviş dergĂ‚hta misĂ‚fir edilip, kendisine her gun nefis yiyecekler ve icecekler ikrĂ‚m edildi. Derviş, Konevî hazretlerinin sofrasının boyle zengin olmasına hayret etti. Oraya kim gelirse, sofra hazır olur ve istediği yiyecekler onune gelirdi. Herkes ihtiyĂ‚cı kadar yedikten sonra giderdi. Bu yiyecek ve iceceklerin eksik olduğu bir gun gormedi.

Acem diyĂ‚rından bir derviş bircok yerler dolaşıp bircok kimseler gorup Konya'ya gelmiş ve Sadreddîn-i Konevî hazretlerinin dergĂ‚hına misĂ‚fir olmuştu. Sadreddîn-i Konevî hazretlerinin mal ve mulkunu, hizmetcilerinin cokluğunu gorunce, icinden; "Keşke bu kişinin bu malları kendisine ayak bağı olmasaydı da hak yolda bulunaydı. KeşkeAcem diyĂ‚rına bir gidip de oradaki evliyĂ‚ ile munĂ‚sebeti olsaydı. Kendisi icin bu ne iyi olurdu." diye gecirdi. Bir zaman sonra bu duşuncesini Sadreddîn-i Konevî hazretlerine actı ve; "Ey Efendi! Siz bir Acem diyĂ‚rına gitseniz oradaki Ă‚lim ve velîlerle goruşseniz bu dunyĂ‚ya bağlılığı terk edip cenĂ‚b-ı Hakk'a kavuşursunuz." dedi. Sadreddîn-i Konevî hazretleri dervişin bu sozleri uzerine; "Ey derviş! PekĂ‚lĂ‚, bu dediklerini kabûl ettim. Gel gidelim." buyurdu ve birlikte Acem diyĂ‚rına doğru yola cıktılar. On beş gun kadar yol gittikten sonra derviş, hırkasını Konya'da unuttuğunu hatırlayıp, aklı başından gitti ve yuzu uzerine yere duştu.Sadreddîn-i Konevî hazretleri dervişin yuzune su serpip ayılttı. Derviş; "Ey arkadaşım! Ben dergĂ‚hınızda abdest almak icin hırkamı cıkarmıştım. Onu unutmuşum. Şimdi hatırıma geldi de ondan fenĂ‚laştım." dedi. Bunun uzerine Sadreddîn-i Konevî hazretleri ona tebessum edip; "Ey Acem dervişi! DunyĂ‚ sevgisi butun gunĂ‚hların başıdır. Biz bunca mal ve mulku hizmetcileri geride bıraktık. LĂ‚kin birisi hatırımıza gelmedi. Sen ise iki paralık hırkanı terk ettiğinde aklın başından gitti." buyurdu. Sonra o dervişi yolda bırakıp Konya'ya donduler.

Sadreddîn-i Konevî hazretleri bir gun, Allahu teĂ‚lĂ‚ya yalvarıp; "YĂ‚ Rabbî! Sana lĂ‚yıkı ile ibĂ‚det, kulluk yapamadım ve seni hakkıyla tanıyamadım. Senin lutf ve ihsĂ‚nına guveniyorum. Cennet'teki makĂ‚mımı gormek arzu ediyorum." dedi. O gece bir ruyĂ‚ gordu. RuyĂ‚sında kıyĂ‚met kopmuş ve insanlar kabirlerinden kalkıyordu. Bu durumu kendisi şoyle anlatır:

"Beni de Rabbimin huzûruna goturduler. Allahu teĂ‚lĂ‚ meleklere emredip; "Alın Cennet'e goturun." buyurdu. Beni alıp Cennet'e goturduler. Orada turlu turlu koşkler ve bahceler vardı. Onları seyrettim. Bir bahce vardı ki, onun meyvesi miskti. O esnĂ‚da bir elma mikdĂ‚rı misk almak istedim ve aldım. İşte o esnĂ‚da ruyĂ‚dan uyandım. Uyandığımda sağ elimde bir avuc misk duruyordu. O miskin kokusu da her tarafı kaplamıştı. Bu miskin kokusu hocam Şeyh Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin bana hediye ettiği hırka-i şerîfe sirĂ‚yet etti." buyurdu. Sadreddîn-i Konevî hazretleri vefĂ‚t ettiklerinde kefenine bu miskten konulmuştur.

Bir zaman Sadreddîn-i Konevî, MevlĂ‚nĂ‚ CelĂ‚leddîn-i Rûmî ve KĂ‚dıSirĂ‚cuddîn ve başka Ă‚lim ve sĂ‚lih zĂ‚tlar Konya'nın Meram Bağlarına gittiler. MevlĂ‚nĂ‚ hazretleri oradaki bir değirmene girdi ve uzun bir sure kaldı. KĂ‚dı SirĂ‚cuddîn değirmene girdi. Sonra da Sadreddîn-i Konevî hazretleri geldi. Değirmen taşını dinlediler. Sadreddîn-i Konevî hazretleri; "Ben de bu taşın Allahu teĂ‚lĂ‚yı zikrettiğini, Subbûhun Kuddûsun, dediğini işittim." buyurdular.

Şems-i Tebrizî hazretleriKonya'ya gelince, MevlĂ‚nĂ‚ hazretleri devamlı bununla sohbet edip, hic dışarı cıkmaz oldu. Konya'nın ileri gelen diğer Ă‚limleri buna uzulup, hep birden şehri terk ederek Denizli'ye gittiler. Bunu duyan Selcuklu SultĂ‚nı cok uzuldu. Cunku Ă‚limleri seven, onları koruyan biriydi. Bir CumĂ‚ gunu Sadreddîn-i Konevî hazretlerinden ricĂ‚da bulunup; "Ben Ă‚limler arasındaki şeylere karışamam. Bu iş, pĂ‚dişĂ‚hların karışacağı bir iş değildir. Ancak CumĂ‚ namazında Ă‚limlerin bulunmaması şĂ‚nımıza noksanlık verir. Lutfen bunları bulup getirin!" dedi. Sadreddîn-i Konevî hazretleri hemen katırına binerek yola cıktı. Bir anda kendisini Denizli'de buldu. Orada Ă‚limleri bulup; "CumĂ‚ namazı vakti gecmeden Konya'ya donmemiz lĂ‚zımdır. SultĂ‚nın kalbini kırmayınız; pĂ‚dişĂ‚hlar, Allahu teĂ‚lĂ‚nın emrini îfĂ‚ya memur kişilerdir. Onlara karşı gelmek, onları uzmek hic uygun değildir. SonraAllahu teĂ‚lĂ‚nın gazĂ‚bına uğrarsınız." buyurdu. Daha buna benzer bircok iknĂ‚ edici sozler soyledi. Yanında evliyĂ‚dan Ahî Evren de vardı. Âlimler iknĂ‚ olur gibi oldular. Dediler ki: "Biz teklifinizi kabûl edip gelecek bile olsak, CumĂ‚ vakti Konya'da bulunmamız imkĂ‚nsızdır." Sadreddîn-i Konevî de; "Siz kabûl edin, Allahu teĂ‚lĂ‚ muslumanları sevindirenleri mahcûb etmez." buyurdu. "Âlimler teklifi kabûl edip, hemen yola cıktılar. Birkac gunluk yolu bir anda kat edip, CumĂ‚ vaktinden evvel Konya'ya vardılar. Sultan AlĂ‚eddîn buna cok memnun oldu. Sadreddîn-i Konevî hazretlerine olan sevgi ve muhabbeti daha da arttı. İslĂ‚m Ă‚limlerine dĂ‚imĂ‚ yardımcı oldu.

Sadreddîn-i Konevî hazretleri anlatır: "RuyĂ‚mda Fahr-i kĂ‚inĂ‚t efendimizi gordum. YanlarındaEshĂ‚b-ı kirĂ‚m olduğu halde medreseyi teşrif etmişlerdi. Sofanın ortasına oturdular. Bu sırada MevlĂ‚nĂ‚ CelĂ‚leddîn-i Rûmî de oraya gelip, uygun bir yere oturdu. Peygamber efendimiz MevlĂ‚nĂ‚'ya cok iltifĂ‚t ettiler ve hazret-i Ebû Bekr'e donerek; "YĂ‚ EbĂ‚ Bekr! Ben, CelĂ‚leddîn ile, diğer peygamberlerin arasında oğunurum. Cunku onun oğrendiği ilim, işlediği amelin feyz ve nûru ile, ummetimin gozleri aydın olur. O benim oğlumdur." buyurdular. MevlĂ‚nĂ‚'yı sağ tarafına oturttular. Peygamber efendimiz bu ruyĂ‚ ile talebelerinden MevlĂ‚nĂ‚'nın derecesinin yuksekliğine işĂ‚ret buyurdular. Bu durumu diğer talebelere anlattım ki, onun hatırını gozetip ilminin yuksekliğini anlasınlar."

Bir gun buyuk bir ilim meclisi kurulmuş ve Konya'nın buyukleri orada toplanmışlardı. Sadreddîn-i Konevî hazretleri de orada bir seccĂ‚de uzerinde oturuyordu. MevlĂ‚nĂ‚ iceri girince seccĂ‚deye oturmasını teklif etti. Bunun uzerine MevlĂ‚nĂ‚; "Sizin seccĂ‚denize oturursam, kıyĂ‚mette bunun hesĂ‚bını nasıl verebilirim?" dedi. Sadreddîn-i Konevî hazretleri de; "Senin oturmada fayda gormediğin seccĂ‚de bize de yaramaz." deyip, seccĂ‚deyi oradan kaldırdı. MevlĂ‚nĂ‚, Sadreddîn-iKonevî hazretlerinden once vefĂ‚t etti. Vasiyeti uzerine, cenĂ‚ze namazını Sadreddîn-i Konevî hazretleri kıldırdı.

Omrunu Allahu teĂ‚lĂ‚nın kullarına hizmet etmekle, ilim ve edep oğretmekle geciren Sadreddîn-i Konevî hazretleri duĂ‚larında:

"YĂ‚ Rabbî! Kalbimizi senden başka şeye yonelmekten ve senden başkasıyla meşgûl olmaktan temizle. Bizi bizden al, bizim yerimize bizi kendinle doldur. Bizi başkalarına ve şeytana oyuncak yapma. Bize nûr bahşet. DuĂ‚larımızı cabucak, kendi istediğin şekilde kabûl buyur. Sen işitensin. Sen bize yakınsın. Sen duĂ‚lara icĂ‚bet edensin." buyururdu.

Sadreddîn-i Konevî hazretleri vefĂ‚t ettiğinde cenĂ‚ze namazı buyuk bir kalabalık tarafından kılındı. Vasiyetine uyularak kabri uzeri kapatılmayıp, acık bırakıldı.

Sadreddîn-i Konevî hazretlerinin kabrini ziyĂ‚ret edenler, onun feyzlerinden istifĂ‚de ederler. Onu vesîle ederek yapılan duĂ‚lar, bi-iznillah kabûl olur. Sıkıntıda kalanlar ondan yardım isteseler, Allahu teĂ‚lĂ‚nın izniyle rûhĂ‚niyetleri imdĂ‚da yetişir.

1899 senesinde Sultan İkinci Abdulhamîd HĂ‚n, şahsî parasıyla, Sadreddîn-i Konevî hazretlerinin cĂ‚miini ve turbesini îmĂ‚r ve ihyĂ‚ edip canlandırdı.

Turbesine hizmet edenlerden biri rivĂ‚yet etti: "ZamĂ‚nın devlet erkĂ‚nından yuksek rutbeli bir subay turbeyi ziyĂ‚rete geldi.CĂ‚mide namazı kıldıktan sonra, Sadreddîn-i Konevî'nin nefsini terbiye etmek icin yaptırdığı cilehĂ‚nesini ziyĂ‚ret etmek istedi. Kapısını actık. Yalnız bir kişinin namaz kılabileceği buyuklukteki, feyz, bereket, huzûr ve saĂ‚det mekĂ‚nı olan cilehĂ‚neye girdi. Uzun bir secdeden sonra cenĂ‚b-ı Hakk'a yalvarmaya başladı. Daha sonra kabr-i şerîfin yanına Sadreddîn-iKonevî'nin huzûruna gelip, Allahu teĂ‚lĂ‚ya, onu vesîle ederek uzun bir duĂ‚ etti.Biz de Ă‚min dedik. DuĂ‚ bitince bize donerek; "Bizler, ellerimizdeki silĂ‚hlar ve diğer askerî guclerimizle, memleketimizin gorunurdeki bekcileriyiz. Fakat huzûrunda bulunduğumuz Sadreddîn-iKonevî ve onun emsĂ‚li olan buyukler, bu memleketin hakîkî kumandanlarıdır. Allahu teĂ‚lĂ‚nın yardımı ve bunların mĂ‚nevî destekleri olmadıkca, bizim gorunurdeki guc ve kuvvetimizin hicbir tesiri olamaz. Onun icin biz, bir memlekete vardığımız zaman, once o memleketin mĂ‚nevî kumandanlarını ziyĂ‚ret ederiz." dedi.

Konevî CĂ‚miine devamlı gelenlerden biri anlatır: "Sadreddîn-i Konevî'yi iki defĂ‚ ruyĂ‚mda gordum. İlk gorduğum gecenin gunduzunde, bir iş yuzunden bircok kimsenin kalblerini kırmış, onları cok uzmuştum. RuyĂ‚mda heybetli bir şekilde gorunup bana buyurdu ki: "Kimseyi uzme, kimsenin kalbini kırma, kalb kırmaktan cok sakın." Bu ihtar bana cok tesir etti. Bundan sonra kimsenin kalbini kırmamaya, herkesle iyi gecinmeye calıştım.

İkinci ruyĂ‚m da şoyle oldu: İlk ruyĂ‚mdan sonra artık devamlı onun kabrinin bulunduğu cĂ‚miye gitmeye başladım. CĂ‚minin ve turbenin tĂ‚miratı, bakımı ve temizliği ile uğraşıyordum. Bir gece ruyĂ‚mda bana guler yuzle gorunup; "Hizmetlerinden memnunum. Allahu teĂ‚lĂ‚ bu hizmetlerini karşılıksız bırakmaz." buyurdu. Bu ikinci ruyĂ‚dan sonra Sadreddîn-i Konevî'ye karşı sevgi ve muhabbetim daha da arttı. Butun gunumu, cĂ‚mi ve turbenin işleriyle gecirmeye başladım.

Sadreddîn-i Konevî hazretlerinin Nusûs, Hukûk, En-NefehĂ‚t-ul-İlĂ‚hiyye, MefĂ‚tîh-ul-Gayb, FĂ‚tiha Tefsîri, Şerhu EhĂ‚dîs-i Erbaîn gibi eserleri vardır.

FAKR NEDİR?

Bir defĂ‚sında MevlĂ‚nĂ‚ hazretleri Sadreddîn-i Konevî hazretlerinin dergĂ‚hına gitmişti. Karşılıklı durmuşlar, hic konuşmuyorlardı. Bu sırada Sadreddîn Konevî'nin hizmetini goren dervişlerden olan Hacı MĂ‚ruf KĂ‚şifî iceri girdi. Bu hizmetci defĂ‚larca yaya olarak hacca gitmişti. Pekcok velînin sohbetinde bulunmuştu. İceri girince, MevlĂ‚nĂ‚ hazretlerine; "Fakr nedir?" diye bir suĂ‚l sordu. Fakat hic cevap vermedi.Bunun uzerine tekrar; "Fakr nedir?" diye sordu. Yine cevap vermedi. Tekrar tekrar sorunca, MevlĂ‚nĂ‚ hazretleri kalkıp gitti. Bunun uzerine Sadreddîn-i Konevî huzursuz olup; "Ey pîr-i ham! Neden vakitsiz suĂ‚l sorarsın? Sordun cevap verdiler. Tekrar neden sordun?" deyince, derviş; "Ne cevap verdiler?" dedi. "Fakrın tĂ‚rifini yaptı. O; "Allahu teĂ‚lĂ‚yı tanıyınca, dil tutulur." hadîs-i şerîfi gereğince cevab verdi. Şimdi lĂ‚yık olan şudur ki, derviş, şeyhi huzûrunda tam bir teslimiyetle bulunmalıdır..."

SON VASİYET

Sadreddîn-i Konevî hazretleri omrunun sonlarına doğru şoyle vasiyette bulundu:

"Rabbime hamd eder, Resûlullah efendimize salĂ‚t u selĂ‚m ederim.

Ben yakînen inanıyorum ki, Cennet ve Cehennem haktır. Amellerin tartılacağı mîzĂ‚n haktır, doğrudur. Ben bu inancla yaşadım ve bu îmĂ‚nla vefĂ‚t ediyorum.

Sevdiklerim ve talebelerim vefĂ‚tımın ilk gecesinde Allahu teĂ‚lĂ‚nın beni her turlu azĂ‚bdan bağışlaması ve kabûl etmesi niyetiyle, yetmiş bin kelîme-i tevhîd yĂ‚ni LĂ‚ ilĂ‚he illallah diyerek tevhîd okusunlar.

Defnedildiğim gun kadın, erkek, fakir, kimsesiz ve duşkunlere kor ve koturum olanlara bin dirhem sadaka dağıtılmasını vasiyet ediyorum.

BekĂ‚r olanlarınız Şam'a hicret etmeye calışsın. Cunku yakında buralarda bir takım fitneler zuhûr edecek ve coğunuzun rahatı kacacak ve size soylediğimi hatırlayacaksınız. Ben işimi cenĂ‚b-ı Hakk'a havĂ‚le ediyor ve O'na bırakıyorum. Dostlarım duĂ‚larında beni hatırlasın ve bana her turlu haklarını helĂ‚l etsinler. Benim bıraktığım bilgiler de onlara helĂ‚l olsun.

Allahu teĂ‚lĂ‚dan kendim ve sizin icin mağfiret diliyorum. YĂ‚ Rabbî bana mağfiret et. Şuphesiz sen merhĂ‚met edicisin."

(Sadreddîn-i Konevî hazretlerinin; "Yakında oyle bir fitne kopacak ki, cok kimseler bu zulumden kurtulamayacaktır. Onun icin, evlenmeyen kimseler bundan sonra Şam'a gidebilirler." sozleriyle, Moğolların Selcuklu Devletini yıkacaklarını ve cok zulum edeceklerini işĂ‚ret etmişlerdir.)

MÂNEVÎ KUMANDAN

MevlĂ‚nĂ‚ hazretleri, Sadreddîn Konevî'den,
Once goc etmiş idi, bu dunyĂ‚ Ă‚leminden.

CenĂ‚ze namazını, vasiyet gereğince,
Sadreddîn-i Konevî, kıldırmak isteyince,

Birden bire ağlayıp, kendinden gecti, fakat,
Bu hĂ‚linden hicbir şey, anlamadı cemĂ‚at.

Kendine geldiğinde, kıldırdı namazını,
Sonra suĂ‚l ettiler, ona, ağlamasını.

Buyurdu: "Namaz icin, gectiğimde ileri,
Gordum saf saf dizilen, binlerce melekleri.

Peygamber efendimiz, îmĂ‚m olmuş onlara,
CenĂ‚ze namazını, kılarlardı o ara."

Sadreddîn Konevî'ydi, ona hoca ve ustad,
MevlÂnÂ'dan sonra da, o etti Hakk'a vuslat.

Onu vesîle edip, duĂ‚ etse bir kişi,
Allah'ın izni ile, hĂ‚sıl olur her işi.

O zamanlar orduda, yuksek rutbeli bir zÂt,
Sadreddîn Konevî'nin, kabrine geldi bizzat.

ZiyÂret eyliyerek, du etti bir nice,
Sonra da cemĂ‚ate, hitab etti şoylece:

"Her ne kadar orduda, kumandan isek de biz,
Memleketin zÂhirde, olan bekcileriyiz.

Ve lĂ‚kin Sadreddîn-i Konevî gibi zevĂ‚t,
Bu devletin hakîkî, bekcileridir bizzĂ‚t.

Biz boyle velîlerin, mĂ‚nevî desteğiyle,
Kuvvetli oluyoruz, Allah'ın izni ile.

Bunun icin ilk defÂ, bir yere gelince biz,
Once bu velîleri, ziyĂ‚rete gideriz,

Her ne kadar kumandan, isek de gunumuzde,
MĂ‚nevî kumandanlar, onlardır onumuzde."

Bir mumin de bu zĂ‚tın, kabrine sık giderdi,
Onun feyz ve nûrundan, istifĂ‚de ederdi.

Bir gun haksız olarak, bĂ‚zı muslumanları,
İncitip uzmuş idi, bir sebepten onları.

Gordu gece ruyĂ‚da, Sadreddîn Konevî'yi,
Buyurdu ki: "EvlĂ‚dım, incitme hic kimseyi.

Bu, KĂ‚be'yi yıkmaktan, gunahtır daha fazla,
Onun icin kimsenin, kalbini kırma aslĂ‚."

Oyle tesir etti ki, ona bu bir nasîhat,
İncitmedi kimseyi, omru boyunca bu zĂ‚t.

İstanbul'dan Konya'ya, gitmiş idi biri de,
LĂ‚kin bir sıkıntısı, var idi o gunlerde.

Konya'daki dostuna, anlatınca derdini,
Dedi ki: "ZiyĂ‚ret et,Konevî'nin kabrini.

Onun vesîlesiyle, duĂ‚ eyle Rabbine,
Hallolur bu sıkıntın, o zĂ‚tın hurmetine."

O da, bu mubĂ‚reğin, turbesine giderek,
DuĂ‚ etti bu zĂ‚tı, vesîle eyleyerek.

Sonra da İstanbul'a, Konya'dan cıktı yola,
LĂ‚kin kısa bir muddet, Bursa'da verdi mola.

Henuz vĂ‚sıl olmadan, İstanbul'a bu kişi,
Bursa'dayken bir gece, hĂ‚lledildi o işi.

İşin cabukluğuna, kendi de hayret etti,
Dedi ki:"Hakîkaten, serî imiş himmeti."

O, Kur'Ă‚n-ı kerîmden, okusa her ne zaman,
Onun dahi rûhuna, gonderir muntazaman.

Sadreddîn-i Konevî, hurmetine İlĂ‚hî,
Cumle sıkıntılardan berî kıl bizi dahi.

1) NefehÂt-ul-Uns; s.632
2) El-A'lÂm; c.6, s.30
3) MiftÂh-us-Se'Âde; c.1, s.451, c.2, s.121, 212, 451, 452
4) TabakĂ‚t-uş-ŞĂ‚fiîyye; c.8, s.45
5) CÂmiu KerÂmÂt-il-EvliyÂ; c.1, s.133
6) TabakÂt-ul-KubrÂ; c.1, s.203
7) EsmĂ‚-ul-Muellifîn; c.2, s.130
8) Tezkiret-ul-HuffÂz; c.4, s.1491
9) Mu'cem-ul-Muellifîn; c.9, s.43
10) KĂ‚mûs-ul-A'lĂ‚m; c.4, s.2944
11) Tam İlmihĂ‚l SeĂ‚det-i Ebediyye; (49. Baskı) s.1137
12) RegĂ‚ib-ul-MenĂ‚kıb, SuleymĂ‚niye KutuphĂ‚nesi,Hacı Mahmûd Kısmı, No: 4618
13) Sefînet-ul-EvliyĂ‚; s.68
14) İslĂ‚m Âlimleri Ansiklopedisi; c.9, s.247
__________________