EvliyÂnın buyuklerinden. ismi, Ahmed bin Alevî bin Muhammed bin Ali bin Cuhdeb bin Muhammed bin Abdullah bin Alevî'dir. Yemen'de doğdu. Doğum tÂrihi belli değildir. 1565 (H.973)'te Yemen'in Terîm şehrinde vefÂt etti. Kabri Zenbil kabristanında olup ziyÂret edilmektedir.
Ahmed bin Alevî kucuk yaşta ilim oğrenmeye başladı. KÂdı Ahmed Şerîf, Abdullah bin AbdurrahmÂn, Şeyh AbdurrahmÂn bin Ali gibi zÂtlardan tasavvuf, fıkıh, hadîs ilimlerini oğrendi. Tasavvuf ilminde ileri derecelere kavuştu. KÂmil bir zÂt idi. Cok kerametleri goruldu. ZÂhid, dunyaya duşkun olmayıp aza kanÂat ederdi. Derslerinde ibÂreleri gÂyet acık, net ve tÂne tÂne olurdu. Derslerinde ve sohbetlerinde tasavvuf buyuklerinden nakiller yapardı. Peygamber efendimizin sunnet-i seniyyesine uymakta gayretli idi. Ekseriyetle sukût uzereydi. Cenab-ı Hakkın buyukluğunu, verdiği nimetleri duşunur, susardı. Zarûret olmadan konuşmazdı. Geceleri cok ibÂdet ederdi.
Bir gun talebelerinden birinin cocuğu vefÂt etti. O talebe buna cok uzuldu. Cocuğunu kucaklayıp, doğruca hocası Ahmed bin Alevî'nin huzûruna goturdu ve; "Efendim, Allahu teÂlÂya du edin de, ya bu oğlumu diriltsin veya benim de rûhumu alsın." dedi. Ahmed bin Alevî, KÂdı Muhammed bin Huseyin'e donup; "Bunun icin du etmek cÂiz midir?" buyurdu. O da; "Bir zararı ortadan kaldırmak veya bir iyilik sebebiyle cÂizdir." dedi. O zaman Ahmed bin Alevî talebesine; "Senin icin hayırlı olan duÂda bulunacağım. Yavrum! Kazaya rız gosterip sabredeceksin. Allahu teÂlÂ, bu yavruyu sana emÂnet verdi. Şimdi geri alırken sana cok sevÂb, iyilik verecek, acıyarak doğru yolda ilerlemeni, yukselmeni ihsÂn edecektir. Bu merhamete ve ihsÂna kavuşabilmek icin sabretmeli, O'nun yaptığını hoş gormelisin. Kızar, bağırıp cağırırsan, sevÂba kavuşamazsın. O'nun emrine rÂzı olup, kazÂya rız gostereceksin." buyurup, du etti. Talebe de; "Efendim, Allahu teÂlÂnın takdîrine rÂzı oldum." dedi.
Ahmed bin Alevî, az yer az icerdi. GıdÂsı coğunlukla sutten ibÂretti. BÂzan birkac gun yalnız bir hurma kÂfi gelirdi. HelÂl lokma yemeye cok dikkat ederdi.
Talebelerinden biri; "Efendim sizden yemek yeme arzusu nasıl gitti? Siz gencliğinizde yerdiniz." diye sordu. O da; "Gencliğimden sonra zamanla oyle bir hal meydana geldi. Nasıl şu gorduğun duvarın bir şeye arzusu yok, bende de tıpkı onun gibi yemek arzusu kalmadı." dedi ve şoyle buyurdu.
"Âlimler buyurdular ki: Yemenin yedi mertebesi vardır. Birincisi yaşayacak kadar yemek; ikincisi, farz namazı kılacak ve farz olan orucu tutacak kadar yemek. Bu iki mertebe yemek farzdır. Ucuncusu, nÂfile olan namazı ve nafile orucu tutabilecek kadar yemek. Bu kadar yemek mustehabdır. İmÂm-ı GazÂlî bu konuya dÂir; "Akıl sÂhiplerinin gÂyesi Cennet'te Allahu teÂlÂya kavuşmaktır. Allahu teÂlÂya kavuşmak ise, ilim ve amel ile olur. Bunlara bedenin sıhhati ve selÂmeti ile devÂm edilebilir. Bedenin sıhhat ve selÂmeti ise yiyeceklerden alınan gıdÂlarla olur. Ancak gıdÂlar ihtiyac mikdÂrı alınmalıdır. Bu yuzden selef-i sÂlihinden bÂzı Âlimler bedenin ihtiyacı olan gıdÂyı almayı din işlerinden saymışlardır." Dorduncusu, calışıp kazanmaya kuvvet sağlamak icin yemek. Bu dînin beğendiği tokluktur. Beşincisi, midenin ucte birini dolduracak kadar yemek. Altıncısı, midenin ucte birinden fazlasına doldurulan yemek olup, mekruhtur. Cok yiyince insanda ağırlık ve uyku meydana gelir. Lokman Hakîm buyurdu ki: "Mîde dolunca insanın duşuncesi, zekÂsı uyur, durur. Oyle kimseden hikmet cıkmaz. ÂzÂları ibÂdete karşı tenbel olur. İnsanların ekserisi bu hÂl uzeredir. Yedincisi, zarar verecek derecede cok yemek aşırı doymak. Resûlullah efendimiz buyurdu ki: "Her hastalığın aslı cok yemek yemedir." Bu haramdır."
Âhmed bin Alevî sultan ve devlet adamlarından bir şey kabûl etmezdi. Devlet adamları, bÂzan kendilerinden olduğu belli olmasın diye tanınmayan kimselerle hediye gonderdiklerinde, Ahmed bin Alevî gonderenleri bilir, yine kabûl etmezdi. Bir defÂsında, cok sevdiği hoş kokulu od ağacı gonderdiler, fakat yine kabûl etmedi. Bazısı koyun, bÂzısı sut gonderirdi. O, hepsini geri cevirirdi. Bunların dışında, halktan olup da hediye getirenlerin hediyelerini kabûl eder, karşılık olarak da hediye verirdi. Hediyeleri ihtiyac sÂhiplerine dağıtırdı.
Bir defÂsında hacca niyet ederek yola cıktı. Deniz yoluyla giderken, avucuyla deniz suyundan alıp kabına koydu ve o sudan icti. Gorenler; "Su tuzludur. Ondan nasıl iciyorsunuz?" dediler. O da; "Herkes ondan icmiyor mu?" buyurdu. O kişiler, onun kabında kalan sudan ictiklerinde, cok tatlı ve guzel bir su olduğunu gorduler.
Ahmed bin Alevî, duÂsı makbûl olan bir zÂttı. Kendisinden bir hÂcet, ihtiyÂc icin du isteyenlere du ettiğinde kabûl olur ve onlar arzularına kavuşurdu. Kuraklık sebebiyle, yağmurun yağması icin du istediler. Du edince, hemen yağmur yağdı. Hastalıktan kurtulmak icin du istediler. Du edince, kısa zamanda hastalıktan kurtuldular. Talebesi Omer bin Ali, kuraklıktan kavrulmuş olan memleketi icin du istedi. Ahmed bin Alevî; "Yavrum, falan gun inşÃ‚allah yağar." buyurdu. O talebe memleketine gidip, o gun yağmur yağacağını mujdeledi. Nitekim hocasının buyurduğu gun yağmur yağdı.
KARŞILAŞACAK FAKAT GORUŞEMEYECEKSİN
Ahmed bin Alevî, cok def Hızır aleyhisselÂm ile goruşurdu. Bir gun talebesi MuhdÂr gelip, kendisiyle Hızır aleyhisselÂmı goruşturmesini istedi. O da; "Yavrum, sen onunla karşılaşacaksın. Fakat goruşemeyeceksin." buyurdu. O talebe, Mi'cÂz adlı meşhûr bir dağa gitti, orada Hızır aleyhisselÂm bir koylu kılığında karşısına cıktı. Fakat o farkına varıp tanımadı. Ondan uzaklaştığında, Hızır aleyhisselÂm ona seslenip; "Ey MuhdÂr! Senin ihtiyÂcını hocan Ahmed bin Alevî giderir. Benden ona selÂm gotur." dedi. Talebe; "Ne olur durun, sizinle goruşmek istiyorum." dedi. Hızır aleyhisselÂm da; "Hocan sana goruşemeyeceğini soylemişti!" buyurdu ve kayboldu.
__________________
Ahmed Bin Alevi
Peygamberler, Evliyalar ve Sahabeler0 Mesaj
●54 Görüntüleme