EvliyÂnın buyuklerinden. İsmi Ahmed bin Yahy el-CelÂ, kunyesi Ebû Abdullah'tır. İbn-i Cel diye de bilinir. Aslen Bağdatlıdır. Doğum tÂrihi bilinmemektedir. Şam'da yaşadı. Babası Yahy el-Cel da evliyÂnın buyuklerindendi. Ahmed bin YahyÂ, 918 (H. 306) senesi Receb ayında Şam'da vefÂt etti.
Ahmed bin Yahy once babasından ilim ve edeb oğrendi. ZamÂnın buyuk velîlerinden Zunnûn-i Mısrî ile Ebû TurÂb Nahşebî hazretlerinin sohbetlerinde yetişip olgunlaştı. Cuneyd-i BağdÂdî, Ebu'l-Hasan-ı Nûrî hazretleri ile goruşup istifÂde etti. EvliyÂdan Ebû Abdullah Busrî'nin sohbet arkadaşı oldu.
Ahmed bin YahyÂ, Şam evliyÂsının en meşhurlarından olup derin ilmi ve hikmetli sozleri vardı. Bir taraftan insanların kalblerini mÂnevî kirlerden temizlerken, diğer yandan ilim oğretip talebe yetiştirirdi. Ebû Ali RodbÂrî, Ebû Bekr Muhammed Dukkî ve Hakim Tirmizî talebelerinin meşhurlarındandır.
Ahmed bin YahyÂ, tasavvuf yoluna girişi ile ilgili hÂtırasını şoyle anlatır:
Anne ve babama; "Beni Allahu teÂlÂya hibe, hediye ederseniz, hep O'nun yoluna calışırım." dedim. Onlar da; "Verdik." dediler. Ben de memleketimi terkettim. Bir zaman sonra, gece vakti gelip kapıyı caldım. Babam; "Kimsin?" diye sordu. Ben de; "Oğlunum." deyince; "Ben oğlumu, Allahu teÂlÂnın yoluna verdim; verdiğimi geri almam." deyip kapıyı yuzume kapadı. Ben de geri dondum calışmalarıma devÂm ettim. Cok şeyler kazandım.
Hak yolda ilerlerken başından gecen ibretli bir hÂdiseyi şoyle anlatır:
Birgun guzel yuzlu bir hıristiyan cocuğunu gorup, guzelliğine hayret ettim. Cuneyd hazretleri bu hÂlimi gorunce; "CenÂb-ı Hakk'ın yarattığı her şeyde, hayret nazarıyla bakacak cok şey vardır. Sen bunun cezÂsını yakında gorursun!" buyurdu. Nitekim oradan ayrılır ayrılmaz, ezberimdeki butun Kur'Ân-ı kerîmi unuttum. Tekrar ezberlemek icin senelerce uğraştım. Tovbe ettim, Allah'a yalvardım. Şimdi, bir şeye ilgi duymaya curet edemiyorum. Allah'tan başka bir şeyle AlÂkadÂr olmayı kendime yakıştıramıyorum.
Ahmed bin Yahy hocası Zunnûn-i Mısrî hazretleriyle gecen bir hÂtırasını da şoyle anlatır:
Talebelik gunlerinde, rehberim Zunnûn-i Mısrî hazretleri ile Mekke'de berÂberdik. Gunlerce ac kalıp bir şey yemedik. Birgun Zunnûn, Hira dağına cıkmak icin, oğle namazından once kalkıp abdest aldı yola cıktı. Ben de peşindeydim. Giderken yol kenarına atılmış tÂze muzlar gordum. Birkac tÂne alıp, Zunnûn hazretlerine gostermeden kolumun yenine koydum. Zunnûn hazretleri yanımdan uzaklaşınca da, cıkarıp yemeye başladım. Gozlerimle onu tÂkip ediyordum. Tepeye varıp insanlardan uzaklaşınca bana donup; "Yenine koyduğun şeyi cıkar." dedi. Ben cok mahcûb oldum. Abdest alıp mescide gittik. Oğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarını kıldık. Yatsıdan bir saat sonra, bir adam elinde bir tepsi yemekle cıkageldi. Getirip Zunnûn hazretlerinin onune koydu. Yemesini işaret edip gitti. O, hic hareketsiz duruyordu. Bana baktı ve; "Buyur ye!" dedi. Ben de; "Yalnız mı yiyeceğim?" dedim. "Yemeği sen istedin. Biz talepte bulunmadık. Yemeği isteyen yer." buyurdu. Bunun uzerine, mahcûb bir şekilde bu yemeği yedim.
Ahmed bin YahyÂ, kazandığının hepsini fakirlere sadaka verirdi. Kuldan bir şey beklemez, arzusunu yaratana bildirirdi. Birgun kendisine fakirliğin ne demek olduğunu sordular. Hic seslenmedi. Bir kenara cekildi, sonra da cekip gitti. Cok gecmeden geri geldi. "Uzerimde bir mikdÂr para vardı. Bu para uzerimde dururken fakirlikten bahsetmeye utandım. Gittim, parayı mahallemin fakirlerine dağıtıp geldim. Şimdi cevap verebilirim." buyurdu.
Talebelerinden Âlim ve velî bir zÂt olan Muhammed bin DÂvûd Dukkî buyurdu ki: "Gozler; Irak, Hicaz, Şam ve daha bircok memlekette, Ebû Abdullah bin CelÂ'nın benzerini gormedi."
İsmÂil bin Nuceyd buyurdu ki: "DunyÂda, zamÂnında dorduncusu olmayan uc kişi vardır: Onlar; NişÃ‚bûr'da Ebû Osman Hîrî, Bağdat'ta Cuneyd, Şam'da Ebû Abdullah bin CelÂ'dır."
Derin ilmi, engin mÂnÂlı sozleri vardı. Tasavvufî hÂllerden olan hakîkat ve mÂrifette eşi yoktu. ZamÂnında Şam evliyÂsının en buyuğu diye bilinirdi.
Ebû Abdullah bin Cel hazretlerine; "ZÂhid kime denir?" diye sorduklarında; "ZÂhid, kendisinin ovulmesiyle yerilmesi arasında fark gormeyen kişidir." buyurdu.
Husn-i zan hakkında; "Bir kimse gozumun onunde bir hat işledikten sonra kaybolup gitse, onun tovbe ettiğine inanır, hakkında kotu zanda bulunmam." buyurdu.
Bir kimse gelip; "İnsanlarla sohbetin şartı nedir?" diye sordu. "Onlara iyilik etmeden kotuluk etme, Onları sevindirmeden uzme!" buyurdu.
"Bir insan mÂnevî mÂnÂda nasıl fakîr olur?" suÂline; "Ondan geriye hicbir şey kalmadığı zaman." diye cevap verdi. "Boyle olduğu nasıl ve ne zaman anlaşılır?" denilince de; "Sol taraftaki gunahları yazan melek, yirmi sene boyunca aleyhinde yazacak bir şey bulamadığı zaman anlaşılır." buyurdu.
Ahmed bin Cel buyurdu ki:
"UstÂdım Zunnûn-i Mısrî'yi gordum, onun sozlerinden hikmet yÂni insanların din ve dunyÂsı icin faydalı olan şeyler damlıyordu. Sehl'i gordum, o hikmetten başka bir şey soylemiyordu. Bişr-i Hafî'yi gordum, onun da verÂsı, haram ve helal olduğu bilinmiyen şupheli şeylerden sakınması vardı." "Siz bunlardan hangisine meylediyorsunuz?" diye sordular; "UstÂdımız Bişr-i Hafî'ye." diye cevap verdi.
Birisi kendisinden musluman kardeşinin hakkından sordu: "Musluman kardeşinin hakkını, aranızdaki dostluk ve muhabbete guvenerek zÂyi etmeyin. Zîr Allahu teÂlÂ, her mumine haklar verdi. Bu hakları ancak Allahu teÂlÂnın hukûkunu yerine getirmeyenler zÂyi ederler." buyurdu.
Yine birgun ona; "ZÂhid kime denir?" dediler. "ZÂhid; kotulemekten ve ovulmekten alınmayan kimsedir. Zuhd ise dunyÂyı gozden ve gonulden cıkarıp yok saymaktır." buyurdu. "Peki Âbid kimdir?" dediler. "Farzları vakti girer girmez ed edip yerine getirendir." buyurdu. "Muvahhid kimdir?" suÂline ise; "İşlerinin hepsini Allah icin yapandır." buyurdu.
Rızık hakkında sık sık şoyle derdi: "Rızkını Allah'tan bilmeyip de onun mahlûkundan beklemek, insanı CenÂb-ı Hak'tan uzaklaştırıp, halka muhtÂc eder." Sonra da; "Kim gonlunu mahlûkÂta bağlayıp Hakk'a ulaşmak isterse, O'na kavuşamaz. Kim gonlunu Hakk'a bağlar, O'na ulaşmayı dilerse, arzusuna kavuşur." buyurdu.
Ahmed bin Yahy el-Cel hazretleri hikmetli sozleri ve guzel ahlÂkıyla insanlara rehber oldu. Oğlu anlatır:
"Babam vefÂt ettiğinde, cenÂzesini yıkaması icin birisini cağırdık. Yıkamak icin yanına vardı, fakat hemen dışarı cıkıp; "Bu vefÂt etmemiş!" dedi. Biz yanına vardığımızda bir hareket goremedik. O kimse korkup gitti. Başka birisini cağırdık. O da korkmuş hÂlde cıkıp; "Ben yanına varınca eliyle beni itti." dedi. Sonra yakın akrabÂmızdan sÂlih ve hal sÂhibi birini cağırdık. O gelince ona hicbir şey yapmadı ve rahatca yıkayıp, kefenledi."
KABÛL EDERSEN...
EvliyÂlık makÂmında yuksek derecelere ulaşan Ahmed bin Yahy el-Cel hazretleri bir zaman Medîne-i munevvereye gitti. Resûlullah efendimizin kabr-i şerîfini ziyÂret edip selÂm verdi. O zaman selÂmına cevap sesi işitildi. Sonra; "Y Resûlallah! Kabûl edersen bu gece yanında misÂfir kalmak istiyorum." dedi. "Kabûl ettim." diye cevap verildi. Orada kaldı.RuyÂsında Peygamber efendimizi gordu. Kendisine bir ekmek ikrÂm edildi. Bir kısmını yedikten sonra uyandı. Uyandığında ekmeğin kalanının elinde olduğunu gordu.
__________________
Ahmed Bin Yahya
Peygamberler, Evliyalar ve Sahabeler0 Mesaj
●35 Görüntüleme