Son devirde Suriye'de yetişen evliyĂ‚dan. İsmi Ahmed'dir. Babası Hoca MurĂ‚d Efendi olup, Mardin ilinin İdil (Hazah) ilcesine bağlı Banihe koyundendir. Suriye'nin Kamışlı kazĂ‚sına bağlı Hızna veya Hazne koyunde doğduğu icin Haznevî nisbesiyle anıldı. Doğum tĂ‚rihi bilinmemektedir. 1949 (H.1369) senesi Suriye'de Kamışlı kazĂ‚sına bağlı Telma'rûf koyunde vefĂ‚t etti. Kabri oradadır.

Babasının İmĂ‚m-Hatiplik yaptığı Hazne koyunde dunyĂ‚ya gelen Ahmed-i Haznevî, tahsil cağına gelince, zamĂ‚nının Ă‚limlerinden ilim oğrendi. Diyarbakır'ın Silvan kazĂ‚sına gidip, o civarda meşhûr olan Muderris molla Huseyin Kucuk Efendiden zamĂ‚nın usûlune gore okuyup tahsîlini tamamladı ve icĂ‚zet, diploma aldı.

Tasavvufa karşı alĂ‚ka duydu. Nurşinli Şeyh AbdurrahmĂ‚n TĂ‚gî'nin halîfesi Hizanlı Şeyh AbdulkĂ‚dir Efendinin sohbetlerinde bulundu. Birinci CihĂ‚n Harbinden once hocası Şeyh AbdulkĂ‚dir Efendinin vefĂ‚tından sonra AbdurrahmĂ‚n TĂ‚gî'nin oğlu yuksek ilim ve irfan sĂ‚hibi buyuk velî Muhammed ZiyĂ‚uddîn Nurşînî hazretlerinin sohbetlerine devĂ‚m edip talebe oldu.

Muhammed ZiyĂ‚uddîn Nurşînî hazretlerine talebe olduktan sonraki hĂ‚lini şoyle anlattı:

Nurşin'e gittikten on beş-yirmi gun sonraydı. Hazretin (Muhammed ZiyĂ‚uddîn Nurşîn&#238 evindeydim. MĂ‚lûm yemeğimiz darı ekmeği ve darı corbasıydı. Bir gun Muş taraflarından, o bolgenin ileri gelenlerinden birisi Hazret'i ziyĂ‚rete gelmişti. Hazret'i ve talebelerini yemeğe dĂ‚vet etti. Hazret de dĂ‚veti kabûl edip, icĂ‚bet edeceğini bildirdi. Nasıl olsa ben de ziyĂ‚fete gideceğim, guzel yemekler yiyeceğim diye duşundum ve sevindim. Bu durumdan nefsim cok zevklendi. Hemen carıklarım ıslansın da rahat giyeyim diye suya bıraktım. Nihayet Hazret yolculuk hazırlığını yaptı. Ben de diğer talebelerle birlikte hazırlandım. Hazret cıktı, yuzunu bana dondurup; "Haydi gidiyoruz. Butun mollalar benimle berĂ‚ber gelsin. Yalnız Molla Ahmed kalsın. O gelmeyecek" buyurdu. Ben gitmeyip kaldım. O zaman hocamın nicin oyle dediğini anladım ve nefsime donup dedim ki: "Butun suc senindir. Sen guzel yemekler yerim diye iştahlandın. Guzel yemeklere tamah ettin. İşte bunun icin Hazret seni goturmedi. Ey nefsim! Senin uslanman icin bu kapıda cok sabırlı olman ve kendi isteklerini bir kenara bırakman lĂ‚zımdır. Bunu yaparsan Allahu teĂ‚lĂ‚nın ve sevdiklerinin rızasına kavuşursun."

Bir gun Muhammed ZiyĂ‚uddîn Nurşînî hazretleri Almed Haznevî'ye sordu: "Molla Ahmed! Sen yemeklerini nerede yiyorsun?" Ahmed Haznevî; "Sofilerle berĂ‚ber yiyorum efendim." dedi. "Peki nerede yatıyorsun?" diye sorunca da; "Aşağı divanda yatıyorum." cevĂ‚bını verdi. Muhammed ZiyĂ‚uddîn Nurşînî hazretleri Ahmed Haznevî'nin bu cevaplarından cok hoşlandı, sevindi ve buyurdu ki: "Cok iyi yapıyorsun. Aşağı divan cok hoştur. SeydĂ‚-i TĂ‚gî (AbdurrahmĂ‚n TĂ‚g&#238 orada sohbet ettiği ve talebelerine mĂ‚nevî feyzleri ihsĂ‚n ettiği icin oranın bereketi fazladır. Yukarı divan ağaların yeri, aşağı divan ise Seyda'nın divanıdır. Oranın kıymetini bil."

Bir gun Muhammed ZiyĂ‚uddîn Nurşînî hazretleri ata binmiş gidiyordu. Ahmed Haznevî'yi gorunce atının yularını cekerek durdu

Onu yanına cağırdı ve; "Molla Ahmed! İnsanın şu kadar, zerre mikdarı kadar nefsi olsa, o, Allahu teĂ‚lĂ‚dan uzaktır. ZîrĂ‚, insanın evini yıkan en buyuk duşmanı kendi nefsidir. Onun icin insanın kendinden haberi olmalı. Nefsin tuzaklarına duşmemeye calışmalıdır." buyurarak atını surdu, yoluna devĂ‚m etti.

On beş sene muddetle bĂ‚zan yaya bĂ‚zan binekli Nurşin'e gidip gelerek Muhammed ZiyĂ‚uddîn Nurşînî hazretlerinin sohbetlerinde bulunan Ahmed Haznevî, bu ilim, irfĂ‚n ve feyz kaynağından cok istifĂ‚de etti. Tasavvuf yolunda yuksek derecelere kavuştu. Muhammed ZiyĂ‚uddîn Nurşînî hazretleri ona ilim oğretmek ve insanlara İslĂ‚miyetin emir ve yasaklarını anlatmak husûsunda icĂ‚zet ve hilĂ‚fet verdi. Muhammed ZiyĂ‚uddîn Nurşînî hazretlerinin sohbetlerine devĂ‚m ederken kendisine zĂ‚hirî ilimleri oğreten Silvanlı Molla Huseyin Efendiyle de irtibĂ‚tını kesmedi. Molla Huseyin Efendiye şu ifĂ‚delerin bulunduğu bir mektup yazarak duĂ‚sını istedi:

"...Bu mektup mubĂ‚rek dergĂ‚hın rĂ‚kımı, kopeği olan Ahmed'den ilmiyle iftihĂ‚r ve îtimĂ‚d edilen meşhûr buyuk hocamadır. Allah bizim ve butun muslumanların menfaatleri icin omrunu uzatıp, onu sevdiği ve rĂ‚zı olduğu şeylerle muvaffak kılsın.

Ahmed yuce kişilerce opulen ayakkabınızın tozunu opmekle teberruk eder. Değerli vakitlerde inci gibi temiz kalbinizden cıkan duĂ‚nızı diler, gece-gunduz himmetinizi bekler. Yıldızlara benzeyen cocuklarınızın gozlerinden oper. Allah onları, din ve halk icin faydalı şeylere muvaffak eyleyip guzel insan olarak yetiştirsin. Kendisine duĂ‚ etmelerini ricĂ‚ eder, durumlarınızı sorar, Allah şimdilik ve gelecek zamanda durumunuzu Ă‚fet ve musîbetlerden uzaklaştırsın..."

Hocası Muhammed ZiyĂ‚uddîn Nurşînî hazretlerinin vefĂ‚tından sonra doğum yeri olan Hazne koyunde ve Telma'rûf koyunde ilim okutup talebe yetiştirdi. İnsanları Allahu teĂ‚lĂ‚nın rızĂ‚sına kavuşturan saĂ‚det ve kurtuluş yoluna sevk etmeye calıştı. Yakından uzaktan gelerek sohbetleriyle şereflenen insanlar ondan istifĂ‚de ettiler. Bircok din Ă‚limi, tasavvuf erbĂ‚bı yetiştirdi. Onun yetiştirdiği zĂ‚tların en başında, kabri Adıyaman ilinin Kahta ilcesine bağlı Menzil koyunde bulunan Abdulhakîm Huseynî gelmektedir.

Ahmed Haznevî hazretleri bereketli sohbetleriyle insanların dunyĂ‚ ve Ă‚hiret saĂ‚detine kavuşmaları icin cırpındığı ve şohreti etrafa yayıldığı sırada bircok kimseler hocalarını bırakıp Ahmed Haznevî'nin etrafına toplanmaya başladılar. O sıralarda Suriye'de kendinin şeyh olduğunu iddiĂ‚ eden pekcok kimse arasında bir de "Yeşil Şeyh" diye anılan biri vardı. Elbisesi, cubbesi, sarığı, entarisi, hulĂ‚sa baştan aşağı butun giydikleri yeşil renkten olduğu icin herkes ona "Yeşil Şeyh" derdi. İşte bu Yeşil Şeyh'in de talebeleri kendisini terk edip Ahmed Haznevî'nin kapısına gittiler. Onun yanında hic kimse kalmadı. O da kalkıp o civarda ne kadar ağalar ve ileri gelenler varsa hepsini topladı. Ahmet Haznevî'ye de haber gonderip toplantıya cağırdı. Topladığı kişilere guvenip bir şeyler yapmaya calışıyordu.

Ahmed Haznevî dĂ‚veti kabûl edip gitmeye karar verdi. Talebeleri ona; "MusĂ‚de ederseniz biz de otuz-kırk kişi sizinle birlikte gelelim." dediklerinde;"Ne diye geleceksiniz? Biz aşîret dĂ‚vĂ‚sına mı gidiyoruz?" buyurdu ve onların isteklerini kabûl etmedi. DevĂ‚m ederek; "MĂ‚dem dĂ‚vet etmiş, icĂ‚bet edelim, ne sozu varsa soylesin, yalnız iki kişi bana refĂ‚kat etse kĂ‚fidir." buyurdu. Yanına iki talebesini alarak yola cıktı. Yeşil Şeyh'in koyune vardı, kapısını caldı. Kapı acıldığında o civarın ağaları ve halkın ileri gelenlerinden kırk-elli kadar kişinin orada olduğunu gordu. İceri girerek selĂ‚m verdi. Yeşil Şeyh hic iltifĂ‚t etmedi. Fakat Ahmed Haznevî hazretleri Yeşil Şeyh'in bu davranışına aldırış etmeden yanına gidip musĂ‚feha yaptıktan sonra oturdu. Ahmed Haznevî oturur oturmaz, Yeşil Şeyh konuşmaya başladı; "Yetmez mi bize yaptığın, hakĂ‚ret ve zulum, butun talebelerimizi elimizden aldın. EtrĂ‚fımızda hic talebe bırakmadın. Nedir bu senin yaptığın? Ne kadar benim babamdan, dedemden kalan talebem varsa, hepsini etrafına topladın. Olur mu boyle şey?" diyerek uzun uzun konuştu.

Yeşil Şeyh'in hakaret dolu bu sozlerini sabır ve tahammulle dinleyen Ahmed Haznevî, susarak dinlemeye devĂ‚m etti. Ahmed Haznevî'nin bu derece sabırla susmasına dayanamayan Yeşil Şeyh; "Sen niye konuşmuyorsun?" deyince, Ahmed Haznevî; "Benimki sĂ‚dece iki kelimedir, dinle! Eğer işim ve niyetim Allah icinse, vallahi değil sen, senin gibi yuz kişi daha olsa bunu bozamaz. Yok eğer işim Allah icin değilse, sabret altı aya kalmaz, darmadığın olur giderim." buyurdu. Yeşil Şeyh; "Cok doğru soyledin. Hakîkaten oyle, eğer Allah icinse yuz tĂ‚ne benim gibisi gelse sana hic bir zarar gelmez. Cunku Allah icin calışana kimse dokunamaz. Yok eğer Allah icin değilse, talebelerimiz hĂ‚liyle geri gelirler." diyerek hakkı teslim etti ve Ahmed Haznevî hazretlerinin buyukluğunu kabûl etti.

İşte Ahmed Haznevî boyleydi. O kadar sabırlı ve yumuşak huyluydu ki, muhĂ‚tabı o kadar konuştuğu ve hakĂ‚retlerle dolu sozler soylediği hĂ‚lde cevap vermedi. Rahatsız da olmadı. O kendisine eziyet edenlere bile yardımcı olurdu.İlim, irfĂ‚n ve guzel ahlĂ‚k sĂ‚hibi olan Ahmed Haznevî, sohbetleriyle insanların dunyĂ‚ ve Ă‚hiret saĂ‚detine kavuşmalarına vesîle oldu. Sohbetlerinden birinde buyurdu ki:

"Zaman fırsatı, bir ganîmettir. Kişi sıhhatini ve boş vaktini kendine ganîmet bilmelidir. Oyle ise omrunu faydasız şeylere harcaması lĂ‚yık değildir. Omrun hepsinin Allahu teĂ‚lĂ‚nın rızĂ‚sının olduğu şeylere sarf edilmesi daha lĂ‚yıktır. Beş vakit namazı cemĂ‚atle kılmalı; teheccud, gece namazını terk etmemeli, seher vakitlerinde istiğfĂ‚ra, tovbeye devĂ‚m etmelidir. Tavşan uykusu gibi uyuyarak, ibĂ‚detlerden geri kalmamalı, dunyĂ‚ nîmetlerinin lezzetine aldanmamalıdır. Olum ve Ă‚hiret hallerini anıp goz onunde bulundurmalıdır. HattĂ‚ vakitlerin devamlı olarak Allahu teĂ‚lĂ‚nın ismini anarak gecirilmesi vĂ‚ciptir. Parlak olan İslĂ‚m dînine uygun olan her şey alış-veriş de olsa, kişinin yaptığı ameller zikir sayılır. Oyle ise yapılan butun işlerin zikir olması icin butun davranışlarda İslĂ‚miyetin hukumlerine uyulması gerekir. Cunku zikir gafleti kovmaktan ibĂ‚rettir. Butun fiillerde Allahu teĂ‚lĂ‚nın emirlerine ve yasaklarına riĂ‚yet edildiğinde gafletin etkisinden kurtuluş mumkun olup, Allahu teĂ‚lĂ‚ya devamlı zikrin sevĂ‚bı hĂ‚sıl olur.

HulĂ‚sĂ‚; Allahu teĂ‚lĂ‚nın yoluna tĂ‚lib olan kimsenin dunyĂ‚dan yuz cevirip, kalbi ile Ă‚hiret işine yonelmesi, zarûret mikdĂ‚rı dunyĂ‚ işleriyle uğraşması diğer butun vakitlerini Ă‚hiret işlerine safretmesi gerekir.

DunyĂ‚ ve icindekilere gonul bağlamamak ve Peygamber efendimize tĂ‚bi olmak husûsunda ise; "İyi bilmelidir ki, dunyĂ‚sını Ă‚hiretine vesîle eden kimseden başkasına esenlik yoktur. Cunku dunyĂ‚ meşakkat ve aldanma evidir. ZîrĂ‚ hadîs-i şerîfte; "DunyĂ‚ lĂ‚netlenmiştir (kıymetsizdir) ve dunyĂ‚nın icindeki şeyler de lĂ‚netlenmiştir. Ancak Allah'ın zikri ve Allah'ın sevdiği şeyler bu lĂ‚netlenmenin dışındadır." buyrulmuştur. İşte bundan dolayı akıllı kimse Allahu teĂ‚lĂ‚nın dostu ve sevgilisi olan Muhammed aleyhisselĂ‚mın şerîatine, Nakşibendiyye buyuklerine, fakirlik, zenginlik, rahatlık ve sıkıntılı zamanlarında dahi tĂ‚bi olmalı, uymalıdır. Cunku onların boyalarıyla boyanmak en ustun maksat ve arzu edilen şeydir. Boyanmayana pişmanlık vardır. Beyt:

"Omrunu beyhûde yere geciren kimse

Allah'ın muhabbetinden bir nasibi olmadığı icin ağlasın."

Şeyh Ahmed-i Haznevî hazretleri insanları dunyĂ‚ ve Ă‚hiret saĂ‚detine kavuşturan Nakşibendiyye yolunun fazîletiyle ilgili olarak buyurdu ki:

"HĂ‚ce BehĂ‚eddîn Nakşibendî hazretleri; "Hakîkaten yolumuz, Allah'a giden yolların en yakını ve en kısasıdır. Allahu teĂ‚lĂ‚dan kat'î olarak kulu kendisine ulaştırıcı bir yol diledim. Dileğimi yerine getirip duĂ‚mı kabûl etti." buyurdu. Bu tarîkate ilk girişte bir tad ve zevk olup, sonunda aşk harĂ‚reti ve sekr, kendinden gecme hĂ‚li vardır. İşte bunun icindir ki, Ă‚rif kimse kendini hice sayıp frenk kĂ‚firlerinin bile kendinden daha iyi olduklarını duşunur."

Bir sohbeti esnasında da ramazĂ‚n-ı şerîf ayının fazîletiyle ilgili olarak buyurdu ki:

"RamazĂ‚n-ı şerîf ayında Peygamber efendimizin Ă‚det-i şerîfi, esirleri serbest bırakmak, istedikleri şeyleri onlara vermekti. Bu ayda akşam olunca orucu acele acmak, sahuru tehir etmek, terĂ‚vih namazı kılıp, Kur'Ă‚n-ı kerîm okuyup hatim etmek sunnet-i muekkede olup bircok iyi neticeler verir.

Bu ayda sĂ‚lih ve iyi ameller yapmayı başaran bir kimse o senenin sonuna kadar da iyi işleri başarmış olur. Bu ayı gunĂ‚h işlemekle gecse ki (bundan Allahu teĂ‚lĂ‚ya sığınıyorum) o yılı sonuna kadar gunah işlemekle gecirecektir. Oyle ise muslumanın, mumkun olduğu kadar bu ayda aklını Allah yoluna verip calışması, bu ayı kendine ganîmet bilmesi gerekir. Bu ayın her gecesinde, Cehennem ateşine mustehak binlerce kimse Ă‚zĂ‚d edilip serbest bırakılır. Cehennem kapıları kapatılıp, şeytanlar bağlanır, rahmet kapıları acılır."

Şeyh Ahmed-i Haznevî hazretleri uzaktan yakından sohbetlerine gelen kimselere İslĂ‚m dîninin emir ve yasaklarını anlatarak kurtuluşlarına vesîle olduğu gibi sevenlerine ve talebelerine de mektuplar yazarak onlara yol gosterdi. Deyrezorlu Molla Ahmed, Muhammed ve Hacı Hayreddîn'e yazdığı mektupta buyurdu ki:

"...Arka arkaya gelen kıymetli mektuplarınız bize ulaştı. İcindekilerini anlayınca cok sevindik. Cunku onlar, sizin bu yuce Nakşibendiyye yoluna olan şiddetli muhabbetinizin, samîmi azim ve arzûnuzun cokluğunun habercisidirler. Bu muhabbet ve arzu cok buyuk nîmetlerdir. Nasıl buyuk olmasınlar ki, bu yolun buyukleri, muridin, talebenin Allahu teĂ‚lĂ‚nın mĂ‚nevî feyz istemesini kendisine verilen manevî nîmetlerin yarısı, arzusunu da Allah'a kavuşmanın yarısı saymışlardır. ZîrĂ‚ istek ve talep ile Allahu teĂ‚lĂ‚ya kavuşmak Azîz ve Yuce olan Allah'tandır. Kerem sĂ‚hibi olan Allahu teĂ‚lĂ‚ kulun kalbine isteme ve arzuyu attığında, bu o kula mĂ‚nevî bir mertebe vermesine ve kendine kavuşmasını irĂ‚de ettiğine delĂ‚let eder.

İşte kardeşlerim! Bu beyandan anlaşıldı ki, sizde hĂ‚sıl olan talep sizin icin buyuk bir nîmet olup şukretmeniz gerekiyor. TĂ‚ ki icinizdeki talep kuvvetten fiiliyete cıksın. "Nîmetlerimin kıymetini bilir, emrettiğim gibi kullanırsanız, onları artırırım..." (İbrĂ‚him sûresi: 7) meĂ‚lindeki Ă‚yet-i kerîmesi de buna kesin bir delildir. Bununla berĂ‚ber şunu da ilĂ‚ve edelim ki, bu zamanda İslĂ‚miyet garîb oldu. Bu zamanda az bir dindarlık, diğer zamanlardakinden cok hayırlıdır.

Yine size şu tavsiye olunur ki: Bu parlak şerîate (İslĂ‚miyete) ve mubĂ‚rek sunnete tĂ‚bi olmanız lĂ‚zımdır. ZîrĂ‚ tarîkat şerîatın cekirdeğidir. HattĂ‚ bu tarîkatın imĂ‚mı yĂ‚ni ŞĂ‚h-ı Nakşibend BuhĂ‚rî hazretleri buyurdular ki: "Şerîata aykırı olan herhangi bir tarîkat zındıklıktır." Bu yolun buyukleri buyurdular ki: "Bu tarîkat uc esas uzeredir: Muhabbet, ihlĂ‚s ve kendine dînini oğreten mĂ‚nevî hocasına, murşidine tĂ‚bi olmaktır." Bu yolun buyukleri bunları şoyle acıklamışlardır: "Muhabbetin en aşağı derecesi, Allahu teĂ‚lĂ‚yı seven kişinin, kendini nefsĂ‚nî arzu ve dileklerinden tamamiyle sıyırıp, sevgilisi olan Allahu teĂ‚lĂ‚nın irĂ‚de buyurduğu şeylere teslim olmasıdır. İhlĂ‚sın en aşağı derecesi de; murîd yĂ‚ni talebenin, dunyĂ‚ yuksek evliyĂ‚larla dolu olsa bile, yine hidĂ‚yetin ancak murşidinin kapısının eşiğinde olduğunu kesinlikle bilmesi ve buna kalben karar vermesidir. Teslimiyetin en aşağı derecesi de; muridin kendini murşidinin huzûrunda, olunun yıkayıcının elinde istediği gibi cevrildiği şekilde olduğunu bilmesidir."

Kısaca; talebe kendi nefsinin irĂ‚de ve arzusundan sıyrılıp, hocasının irĂ‚desine bağlanmalıdır. Oyle ise şerîat ve tarîkattaki bid'atlardan sakın. Sakın. Sakın. Cunku sermĂ‚yemiz bu yolun buyuklerine uymaktan başka bir şey değildir...

Size, evlĂ‚dınıza, ev halkınıza, yanınızda bulunan dostların cumlesine selĂ‚m ederiz. Cocuklarımız, tĂ‚bilerimiz hepsi size selĂ‚m edip duĂ‚nızı diler. Size duĂ‚ ederler. SelĂ‚m sizin ve MustafĂ‚'nın sallallahu aleyhi ve sellem şerîatına tĂ‚bi olanların uzerine olsun..."

İlim meclislerinde ve sohbetlerinde pek cok Ă‚lim ve evliyĂ‚ yetiştiren Ahmed Haznevî'nin bircok kerĂ‚metleri de gorulmuştur.

Ahmed Haznevî'nin talebelerine ve sevdiklerine yazdığı nasihat veren mektupları oğlu Şeyh İzzeddîn tarafından toplanmıştır. Nusaybin Muftusu Hasip Seven tarafından tercume edilerek hocası Muhammed ZiyĂ‚uddîn Nurşînî hazretlerinin mektuplarıyla birlikte MektûbĂ‚t adıyla 1982 senesinde İstanbul'da bastırılmıştır.

İBRET ALIN

Sevdiklerinden birisinin kardeşinin vefĂ‚tı uzerine tĂ‚ziye, başsağlığında bulunduğu sırada buyurdu ki:

"Ey kardeş! Hakikaten olum, musîbetlerin en buyuklerindendir. Ondan gafil olmak da ondan daha buyuk bir musîbettir. Oyle ise fukahĂ‚nın cenĂ‚ze bĂ‚bında soyledikleri gibi olume hazırlık yapılması her mukellefin uzerine vĂ‚cibdir. Hele kendisiyle arasında alış-verişi olan kimselerle helallaşması gerekir. Allah'ın mağfiretine kavuşanınızın musîbeti şiddetli ve guc olsa da, kulun Hak subhĂ‚nehû ve teĂ‚lĂ‚nın yaptığı işe rĂ‚zı olması lĂ‚zımdır. Cunku bizler dunyĂ‚da ebedî kalmak icin yaratılmadık. Belki faydalı işler yapmak icin yaratıldık. Oyle ise calışmak lĂ‚zımdır. EsĂ‚sen olum musîbet olmayıp, belki olumden sonra, dost olan Allahu teĂ‚lĂ‚ya kavuşmaktır. Murşidim (Şeyh Muhammed ZiyĂ‚uddîn Nurşîn&#238 bĂ‚zı sevenlerinin tĂ‚ziyesinde şoyle yazmıştır: "Ey kardeş! Olumden nasîb ibret almaktır. İbret alıp onu nasîhat kabûl ederek işlek bir yol olduğunu, ondan hicbir kimsenin kurtulamayacağını bilen ve o yola evliyĂ‚nın sevgilerini kazanarak ve Allahu teĂ‚lĂ‚nın emirlerine uyup, yasaklarından sakınarak hazırlanan kimseye ne mutlu. Ondan ibret almayana ne yazık. Allahu teĂ‚lĂ‚nın rahmetine kavuşanın bizdeki nasîbi, ona, bağışlanması icin duĂ‚ etmektir. Allah'ım! Kusurlarını affedip ona rahmet eyle."

İbn-i AbbĂ‚s'dan radıyallahu anh rivĂ‚yet edilen hadîs-i şerîfte Peygamber efendimiz buyurdu ki: "Olunun mezardaki hĂ‚li imdĂ‚d diye bağıran denize duşmuş kimseye benzer. Boğulmak uzere olan kimse kendisini kurtaracak birini beklediği gibi, meyyit de, babasından, anasından, kardeşinden, arkadaşından gelecek bir duĂ‚yı bekler. Kendisine bir duĂ‚ gelince dunyĂ‚nın hepsi kendine verilmiş gibi sevinmekten daha cok sevinir. Allahu teĂ‚lĂ‚ yaşayanların duĂ‚ları sebebiyle olulere dağlar gibi cok rahmet verir. Dirilerin de olulere hediyesi onlar icin duĂ‚ ve istiğfĂ‚r etmektir." Şuphesiz rahmetli Hacı SuleymĂ‚n, oz kardeşindi. Yaptığı iyiliğine karşı mukĂ‚fĂ‚t olarak iyilik etmek, zaman zaman ona duĂ‚ edip rûhuna sadaka vermeniz, onu unutmamanız, olumunden kendinize ibret alıp, oleceğinizi hatırlayarak, Hak subhĂ‚nehû ve teĂ‚lĂ‚nın rĂ‚zı olduğu şeylere butunuyle yonelmeniz lĂ‚zımdır. Allah sevĂ‚bınızı artırsın, uzuntunuzun mukĂ‚fĂ‚tını versin, olunuzun kusurlarını affeylesin. Kalplerinize sabır versin."
__________________