İlimlere vÂkıf, Ârif ve himmet sÂhibi bir zÂt. 1380 (H.782) yılında MaverÂunnehr'de İsferÂyin kasabasında doğdu. 1462 (H.866) yılında vefÂt etti.
Asıl adı Hamza bin Ali Meliki't-Tûsî ve Beyhakî'dir. Babası İsferÂyin'de mevki sÂhibi bir zÂt idi. Hamza bin Ali kucuk yaştan îtibÂren ilim sÂhipleri ve gonul sultanları ile berÂber oldu. Genclik cağında dahi duny işlerine iltifat etmedi. Hic bir emel peşinde koşmadı. Fen ve din ilimlerinde ilerledi. Şiir ile meşgûl oldu. Sultan Şahruh hakkında bir kasîde yazdı. Şeyhe cok hurmet ve tÂzim gosteren Sultan ona "Meliku'ş-ŞuarÂ" unvÂnını vereceğini vÂdetti.Ancak Hamza bin Ali bu makamı duny muhabbetine acılan bir pencere gorup, istemedi. O, dunyÂyı tamamen terketmek istiyordu.
Bu maksatla şeyhlerin şeyhi, Âriflerin onderi Muhyiddîn et-Tûsî el-GazÂlî'nin sohbetlerine katıldı. Ondan hadîs kitaplarını okudu. Tarîkat erkÂnını oğrendi ve bu yolda ileri derecelere kavuştu. MÂnevî hazzın, ilÂhî aşkın tadını aldığı bu buyuk şeyhin yanından hic ayrılmadı. Onunla birlikte hacca gitti. Ancak Şeyh Muhyiddîn hazretleri Halep'te hayÂta gozlerini kapadı.
Şeyh Azerî bundan sonra Seyyid Nîmetullah hazretlerinin derslerine devÂm etti. Bu gonul sultanının yanında seyr ve sulûk yaparak, nefsini kotu huylardan ve cirkin sıfatlardan temizledi. Allahu teÂlÂnın beğendiği şeylerde fÂnî olup tam ihlÂsa, her işini yalnız Allahu teÂlÂnın rızÂsı icin yapma makÂmına, kavuştu. Bu hÂle geldikten sonra Seyyid Nîmetullah hazretlerinden icÂzet, diploma aldı.
Şeyh Azerî hazretleri bundan sonra iki def yaya olarak hacca gitti. Bir yıl Beytullah'ta kaldı. Harem'de, haccın ÂdÂb ve erkÂnı ile KÂbe'nin tÂrihi hakkında bilgi veren Sa'yu's-Saf kitabını yazdı. Sonra Hind'e gitti. Bir muddet orada kaldı. Şeyh Azerî'nin sohbetlerine katılan Hind Meliki Sultan Ahmed, kendisinden cok memnun oldu. Şeyhe elli bin dirhem hediye gonderdi ve ulkesinde kalmasını istedi. Ancak Şeyh Azerî hazretleri bu hediyeyi kabûl etmedi. Bir muddet sonra da ulkesine dondu.
Bundan sonra otuz yıl ibÂdet seccÂdesinde oturdu. Allahu teÂlÂyı tefekkur ile meşgûl oldu. Âlimler, din ve devlet buyukleri, mulk ve millet sahipleri ve her sınıf insan ziyÂretine gelirler, hizmetinde bulunurlar, nasîhat isterler ve rızÂsına kavuşmak icin can atarlardı.
Tîmûr Hanın torunlarından SultanzÂde Muhammed bin Baysungur, Irak'a gideceği vakit şeyhin ziyÂretine geldi. Şeyh ona adÂlet ve merhÂmet hakkında pek cok nasihatlerde bulundu. Sohbet esnÂsında şehzÂdenin kalbinde şeyhe karşı buyuk bir muhabbet hÂsıl oldu. Şeyhin onune bir kese altın bıraktı. Şeyh bunu kabûl etmedi ve şu beyti okudu:
"Altını dağıtmak, onu hic almamaktan daha iyi ve hayırlı değildir." SultanzÂde bundan sonra şeyhe daha cok bağlandı.
Şeyh Azerî hazretlerinin kasîdelerini toplamış olduğu dîvÂnındaki şiirlerinden bÂzıları şu mÂnÂdadır:
"Ben sana hikmetten bir nukte oğreteyim. Sen bunu yaparsan iki Âlemde buyuk adam olursun. Tarîkat libasını giydiğin vakit zilletten muteessir olma. İzzet ile ovun."
"Yaygı gibi yayılmış olan bu yeryuzunun durumunu gozunun onune al. Bunu tıpkı siyÂh, beyaz hÂnelere ayrılmış bir satranc tahtası gibi farz et. Birbiri karşısına konulmuş siyah ve beyaz hÂneler ayniyle gece ve gunduzun aydın ve karanlık saatlerine benzer. Burada akıl ve nefs birer muhendis ve hokkabaz ve yekdiğerini yenmek isteyen iki satranc ustasıdır. Aklını başına al; nefis, hîleler yapan, dalavereci bir rakîptir. Ey Azerî, bir kimse nefsin kotu isteklerinden korunmazsa murÂd atını, ilÂhî yoldaki arzu ve isteğini kaybetmiştir. Zaman herkesle bir turlu oyun oynar. Onun oyunundan sakının."
"Hikmet hazînesinin anahtarı bizim elimize gectiği zamandan beri hırs gozune kanÂat surmesini surduk. Ey gonul bu duny olayları ayarı duşuk bir pazardır. Biz bunu bircok kere himmet terÂzisiyle tarttık. Ancak korkarım ki, bizim tÂat ve ibÂdet sayfalarını yok saydığımız gibi, yarın tevfik sayfamızı da yok saymasınlar. Bugun ayrılıktan cektiğimiz azÂbın yanında yarın haşr gununde cekeceğimiz azÂbın gozumuzun onunde hic ehemmiyeti yoktur. Vatanın ve yar ile bulunmanın kadri kıymeti nedir? Bunu bizden sor. Cunku biz gurbet mihneti nedir; bunu cekmişiz, ne acı olduğunu biliriz."
Şeyh Azerî hazretlerinin dîvÂnından başka CevÂhiru'l-EsrÂr, Sa'yu's-SafÂ, TuğrÂy-ı HumÂyûn ve AcÂibu'l-GarÂib adında eserleri vardır. Şeyh hazretleri 82 yaşında iken 1462 (H.866) yılında İsferÂyin kasabasında vefÂt etti. Mezarı buradadır. Butun malını mulkunu sÂlihlere, zÂhidlere, dunyÂya duşkun olmayanlara, fakirlere ve ilim talebelerine vakfetmişti. Bu sebeple turbesinin yanındaki zÂviyede yıllarca ders okundu. ZiyÂretciler eksik olmadı. Sultanlar ve hÂkimler de onun rûhu icin orada ders goren talebelere ve gelip giden fakirlere, ihtiyac sÂhiplerine lutuf ve ihsÂnlarda bulunurlardı.
HÂce Ahmed-i Mustevfî, Şeyhin vefÂtı uzerine şu kıtayı soyledi:
"Yazık ki zamÂnenin şeyhi Azerî'nin hayat kandili riyÂsız kaldı. Gonul cerağı onun hayat koruğuyle hakîkatlerin her ceşidiyle parlıyordu. O şiir soylemekte Husrev-i Dehlevî'ye benzediği icin, olum tÂrihi "Husrev" oldu."
__________________
Azeri Hamza Bin Ali
Peygamberler, Evliyalar ve Sahabeler0 Mesaj
●39 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Peygamberler, Evliyalar ve Sahabeler
- Azeri Hamza Bin Ali