TÂbiînin buyuklerinden, Medîne-i munevveredeki yedi buyuk Âlimden biri. İnsanları Hakk'a dÂvet eden onlara doğru yolu gosterip, hakîkî saÂdete kavuşturan ve kendilerine "silsile-i Âliyye" denilen buyuk Âlim ve velîlerin ucuncusudur. Babası Muhammed, hazret-i Ebû Bekir'in oğludur. Annesi Sevde, Yezducerd'in kızı olduğundan, İmÂm-ı Zeynel-Âbidin ile teyze cocuklarıdır.
Hazret-i Osman'ın hilÂfeti zamÂnında 640 (H.19) senesinde doğdu. Başka tÂrihlerde doğduğunu bildiren rivÂyetler de vardır. Babası Mısır'da şehid edilip kucuk yaşta yetim kalınca, halası ve Peygamberimizin mubÂrek hanımı hazret-i Âişe'nin yanında buyudu.
KÂsım bin Muhammed, hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk'ın torunudur. EshÂb-ı kirÂmdan bircoğuna yetişmiş ve onlardan ilim oğrenip başta halası hazret-i Âişe, Ebû Hureyre, Abdullah ibni AbbÂs ve Abdullah ibni Omer, hazret-i MuÂviye gibi meşhûr sahÂbilerden hadîs-i şerîf rivÂyetinde bulunmuştur. Kendisinden de, TÂbiînin buyuklerinden oğlu Abdurrahman, SÂlim bin Abdullah, İmÂm-ı Şa'bî, akranlarından İbn-i Amr, Yahy binSaîd ve Sa'd bin Saîd el-EnsÂrî, Abdullah bin Omer, Sa'd bin İbrÂhim, Abdullah bin Avn ve daha bircoğu hadîs-i şerîf rivÂyet etmişlerdir.
Tasavvuf ilminde mutehassıstı. Ver ve takvÂda (Allahu teÂlÂnın haram ettiklerinden sakınıp kacınmada) eşi yoktu.
Dedesi hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk, Peygamber efendimizden ve peygamberlerden sonra insanların en ustunu oldu. Resûlullah'taki butun ustunlukler, ilimler ve feyizler onda toplanmış ve her bakımdan ustun olmuştur. Kalbe, rûha Âit ilimlerin kaynağıydı. Resûlullah'ın peygamberlik vazîfelerinden biri de, Kur'Ân-ı kerîmin mÂnevî hukumlerini, yÂni Allahu teÂlÂnın zÂtına ve sıfatlarına Âit mÂrifetleri, yuksek bilgileri, ummetinin kalblerine akıtmaktı. Resûlullah efendimiz, tasavvuf ilminin bu yuksek mÂrifetlerinin hepsini, hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk'ın kalbine akıttı. O, ruh ilminde de bir mutehassıs oldu. Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk da Resûlullah'tan aldığı bu feyizleri, EshÂb-ı kirÂmdanSelmÂn-ı FÂrisî'nin kalbine akıttı. Rûhu yukselten ve onu besleyen bu mÂrifetlere, Muhammed bin KÂsım da, SelmÂn-ı FÂrisî'nin sohbetlerinde bulunarak yetişip bir ruh mutehassısı olmuştu. Silsile-i aliyye buyuklerinin dorduncusu olan İmÂm-ı CÂfer-i SÂdık da, bunun sohbetinden feyz aldı.
KÂsım bin Muhammed, hadîs ve fıkıh ilminde zamanının en yukseğiydi. İlimde ve takvÂda eşine rastlanamıyacak bir yuksekliğe erişmişti. Cok hadîs-i şerîf nakletti. İlmi herkes tarafından takdir edilirdi. Omer bin Abdulazîz'in; "Eğer birini yerime halîfe secmem îcÂb etseydi, KÂsım'ı secerdim." dediği rivÂyet edilmiştir. Omer bin Abdulazîz, halîfeliği zamanında KÂsım bin Muhammed'i, halası hazret-i Âişe'ye Âit ne kadar hadîs-i şerîf ve başka rivÂyetler biliyorsa, onların hepsini toplamakla gorevlendirmiştir.
Hatt Omer bin Abdulazîz bir keresinde, ilmin yok olup, Âlimlerin son bulması endişesi uzerine Medîne vÂlisi Ebû Bekir bin Muhammed bin Hazne'ye mektup yazarak şoyle demiştir: "Resûlullah efendimizin hadîs-i şerîflerini, sunnetlerini,Amre binti AbdurrahmÂn el-EnsÂrî'nin ve KÂsım bin Muhammed'in rivÂyetlerini araştır ve yaz! Zîr ben ilmin yok olup, Âlimlerin de tukenmesinden korkuyorum."
Amre ve KÂsım bin Muhammed'in her ikisi de hazret-i Âişe'nin talebesi olup, onun Resûlullah'tan rivÂyet ettiği hadîs-i şerîfleri en iyi bilenlerdi.
KÂsım bin Muhammed, hadîs-i şerîflerin hem mÂnÂsına ve hem de lafızlarına, harflerine dikkat ederek rivÂyet ederdi.Halbuki TÂbiînden bÂzı hadîs Âlimleri, hadîs-i şerîfleri mÂnÂsı ile rivÂyet etmekte bir beis gormuyorlardı. Fakat TÂbiînden muhaddislerin coğu hadîs-i şerîflerin, Peygamberimizden işitildiği şekilde rivÂyet edilmesi uzerinde ittifak etmişlerdir. KÂsım bin Muhammed, hadîs-i şerîf rivÂyet ederken en ince noktalarına kadar dikkatli hareket eder, bir harfin bile değiştirilmesini uygun gormezdi.
O, fıkıh ilminde de yuksek bir Âlimdi. Medîne'de yetişen ve kendilerine "fukahÂ-i seb'a" adı verilen yedi buyuk Âlimden birisiydi. Allah ve Resûlu adına konuşmanın ve dînî meselelerde fetv vermenin mesûliyetini en iyi şekilde idrak edenlerdendi.
AbdurrahmÂn bin Ebû ZenÂd, onun hakkında: "Peygamberimizin sunnetini KÂsım bin Muhammed'den daha iyi bilen birisini gormedim. Hatt oyleydi ki, sunneti bilmeyeni Âlim saymazdı." diyor. Kendisinden bilmediği bir mesele sorulunca; "Anlamıyorum, bilmiyorum!" derdi. Ona sormayı coğalttıkları zaman da: "Vallahi, sorduğunuz her şeyi bilmiyoruz. ŞÃ‚yet bilseydik, sizden saklamazdık. Cunku bildiklerimizi saklamamız bize helÂl olmaz." derdi.
Dînî meseleler hakkında cok hassas davranır, ancak acık olanları hakkında fetv verirdi. Her sabah Mescid-i Nebî'ye gelir, iki rekat namaz kılar, sonra Resûlullah'ın minberi ile kabri arasına oturur, kendisine sorulan meselelere fetv verirdi. Nitekim mezheb imÂmlarından MÂlik bin Enes de onun hakkında: "KÂsım, bu ummetin, fakîhlerindendi." buyurmuştu.
KÂsım bin Muhammed, cok mutevÂzi, alcak gonulluydu. Bir gun koylunun birisi ona gelip; "Sen mi daha cok biliyorsun, SÂlim bin Abdullah mı?" diye sordu. Ona cevap olarak: "Burası SÂlim'in evidir." deyip başka hicbir şey konuşmadı. Muhammed bin İshak bunun hakkında: "O benden daha iyi bilir deyip, yalan soylemeyi veyahut ben ondan daha iyi bilirim diyerek kendisini ustun gostermeyi istemedi." derdi. Halbuki KÂsım bin Muhammed, her ikisinden daha cok Âlimdi.
KÂsım bin Muhammed şoyle bildiriyor: Resûlullah efendimizin eshÂbından birisinin gozleri gormeyip, Âm oldu. Sonra onu ziyÂrete gittiler. Bu zÂt şoyle dedi: "Ben, Peygamber efendimizi gormek icin gozlerimin gormesini istiyordum. Fakat şimdi Resûlullah efendimiz Âhirete irtihÂl etti. Allah'a yemîn ederim! Eğer Yemen'deki TubÂle beldesinin geyiklerinden birinin gozleri bende olsa artık buna sevinmem."
KÂsım bin Muhammed, şoyle bildiriyor: "Bir gun halam hazret-i Âişe'nin yanına vardım. Ona; "Ey Ana! Bana Peygamber efendimizin kabrini ac!" dedim. Bunun uzerine bana Hucre-i SaÂdeti actı. Uc kabir gordum. Pek yuksek değillerdi. Pek yerle beraber de değillerdi.Uzerlerine kızılca Batha taşcağızları dokulmuştu Peygamber efendimizin şerefli kabri hepsinden ilerdeydi. Hazret-i Sıddîk'ın başı, Fahr-i kÂinat hazretlerinin mubÂrek sırtı hizÂsında, hazret-i Omer'in başı da Resûlullah efendimizin ayağı hizÂsındaydı."
Kasım bin Muhammed, Mekke ile Medîne arasında Kudeyd denilen yerde 725 (H.106) senesinde vefÂt etti. VefÂtından once gozlerini kaybetti. Oleceğini anlayınca oğluna; "Beni uzerimde bulunanlarla kefenleyin." dedi. O sırada uzerinde gomlek, peştemal ve cubbe vardı. Oğlu; "Babacığım bunu iki katına cıkarsak olmaz mı?" diye sorduğunda, "Dedem Ebû Bekr de boyle uc parca bir kefene sarılmıştı. Bizim icin olcu onlardır. Bu kadarı kÂfi, sonra dirilerin yeni giyeceklere olulerden daha cok ihtiyacı var." buyurdu.
Buyurdu ki: "Bizden once yaşayan buyuklerimiz, başa gelen musîbetleri guzellikle karşılamayı, kendilerine verilen nîmetleri de tezellul, alcak gonulluluk ederek karşılamayı severlerdi."
1) VefeyÂtu'l-A'yÂn; c.4, s.59
2) TabakÂt-ı İbn-i Sa'd; c.5, s.187
3) Hilyet-ul-EvliyÂ; c.2, s.183
4) Tehzîb-ut-Tehzîb; c.8, s.333
5) ŞezerÂtu'z-Zeheb; c.1, s.135
6) El-A'lÂm; c.5, s.181
7) Tezkiretu'l-HuffÂz; c.1, s.96
8) ReşehÂt Aynu'l-Hayat; s.12 (Arapca)
9) CÂmiu KerÂmÂt-il-EvliyÂ; c.2, s.236
10) Rehber Ansiklopedisi; c.9, s.324
11) SeÂdet-i Ebediyye; (49. Baskı) s.1101
12) İslÂm Âlimleri Ansiklopedisi; c.2, s.275
__________________
KÂsım Bin Muhammed
Peygamberler ve Evliyalar0 Mesaj
●51 Görüntüleme