EvliyÂnın buyuklerinden, maddî ve mÂnevî ilimler sÂhibi. Ebû Nasr kunyesi olup, ismi,Abdullah bin Ali'dir. Tûs şehrinde doğup yaşadığı icin, Tûsî nisbet edildi. Saraclık yaparak nafakasını temin ettiği icin, SerrÂc lakÂbı verildi. TÂvûs-ul-fukar diye bilinirdi. 988 (H.378) yılında Tûs şehrinde vefÂt edip, oraya defnedildi.
ZamÂnının buyuklerinden ders aldı. Ebû Muhammed Murteiş'in talebesi idi.Sırrî-yi Sekatî ve Sehl-i Tusterî gibi buyuk evliyÂları gordu. CÂfer Huldî ve Ebû Bekr Muhammed bin DÂvûd Dûkkî de onun hocaları arasındaydı. Az yer, az uyur, cok ibÂdet ederdi. Omru, Allahu teÂlÂnın dînini oğrenmek ve oğretmekle gecti. Onun en mutlu gunu, gercek mÂnÂda Allahu teÂlÂnın rızÂsına uygun yaşadığı gundu.Allahu teÂlÂnın secilmiş, sevgili kullarına hizmet eder ve onların sozlerini kitaplarında yazardı. TÂvûs-ul-fukar lakabı da bundan dolayı verilmişti.Tasavvuf ve hakîkat bilgilerinde bircok sozleri vardır. Bir kimsenin tovbe etmesine cok sevinir, kendisini vesile ettiği icin Allahu teÂlÂya şukrederdi. İşlediği sevaplara ve yaptığı ibÂdetlere de tovbe eder, ancak Allahu teÂlÂnın rızÂsına kavuşmakla Cennet'ine girebileceğini soylerdi.
Pekcok insan, bu mubÂrek zÂta talebe olmak istedi. Onları doğru yolda ilerletmeyi, Cehennem ateşinin şiddet ve dehşetinden kurtarmayı vazife bildi. Cok kıymetli talebeler yetiştirdi. Onlar da hocalarından aldıkları feyz ve bereketi, emredilen yerlerde sactılar. Beldeler, yıllarca onların nûru ile parladı. Bunlardan en meşhûru Ebu'l-Fadl ibni Hasan Serahsî'dir. O da, Ebû Saîd Ebu'l-Hayr'ın ustÂdıdır.
Pek kıymetli eserleriyle de, buyuklerin sozlerini daha sonraki nesillere aktaran Ebû Nasr SerrÂc'ın en meşhûr kitabı, Lum'a'dır. Lum'a'nın baskısı yapılmıştır. Bu eseri, evliyÂnın sozleri ve hÂlleriyle ilgili daha sonra yazılan bircok esere kaynaklık etmiştir. RisÂle-i Kuşeyrî ve Keşf-ul-Mahcûb bunlardandır. SerrÂc'ın feyz kaynağı olan diğer bir eseri de KitÂb-ul-Milh'tir.
Onun şu menkıbeleri meşhûrdur:
"Bir sene, Ramazan ayında BağdÂt'a gitti. Kendisine Şunûziyye mescidinde bir oda verip, talebelere imÂmlıkla vazifelendirdiler. Bayrama kadar onlara imÂmlık yaptı. TerÂvih namazında beş def Kur'Ân-ı kerîm'i baştan sona okurdu. Hizmetine bakan kimse, hergun odasına gelir ve corek bırakırdı. Bayram gunu coreklerin hepsinin olduğu gibi durduğu goruldu."
"Yanan bir tandırın başında, mÂrifetden konuşuyorlardı. Ebû Nasr SerrÂc, birden değişip ateşe doğru yurudu. Tam ateşin ortasında Allahu teÂlÂya secde etti. Ateşten cıktığında yuzunde hicbir yanma alÂmeti gorulmedi. "Bu hÂl nedir?" diye sorulunca; "O'nun dergÂhında goz yaşı dokenin, yuzunu yakmaya ateşin gucu yetmez" buyurdu.
Tûs'ta "Benim toprağımın onunden gecirilen cenÂze, Allahu teÂlÂnın rahmetine kavuşur, bağışlanır" buyurduğu soylenir ve bu mujdeye kavuşabilmek icin, cenÂzeler onun kabri onunde bir muddet bekletildikten sonra defnedilirdi.
Onun kıymetli sozlerinden ve daha onceki İslÂm Âlimlerinin nasîhatlerinden yaptığı nakillerden bÂzıları şoyledir:
"DunyÂyı iki def terketmek lÂzımdır. Once dunyÂnın her turlu nîmetlerini terketmek. Sonra nîmetlere şukur icin dunyÂya donmek ve duny hırsından uzak olmaktır."
"Nefsine karşı olan sevginden dolayı isteklerine rız gostermek, onu Cehennem'e atmaktır."
"İnsanlar edebi uc ayrı şekilde anlamaktadırlar. Duny ehlinin edebi; fesÂhat ve belÂgat ilimlerine sÂhip olup, pÂdişÃ‚hların isimlerini ve şiirlerini ezberlemektir. DunyÂya ehemmiyet vermeyen zÂhidlerin edebi; riyÂzet cekerek nefsi ıslÂh etmek, şehvet ve arzularını terkederek dînin emir ve yasaklarına uygun hareket etmektir. Âriflerin edebi; kalb temizliği, sırların kontrolu, vaktin muhÂfazası, hatıra gelen şeylere iltifÂt edilmemesi, taleb, huzûr ve kurb Ânında edebe riÂyet edilmesidir."
"Tuster şehrine gittiğimde, Sehl bin Abdullah'ın evini ziyÂret ettim. Halk evin bir odasına, "beyt-us-sibÂ" (yırtıcı hayvanlar odası) diyordu. Bunun sebebini sorduğumuzda, "Arslanlar,Sehl'i ziyÂrete gelirdi. O da, onları bu odada misÂfir eder, et ikrÂm eder, sonra da salıverirdi" dediler. Biz bu durumu Tuster halkından kime sorduysak aynı cevÂbı aldık."
İbn-i Ruveym'e "Allahu teÂlÂnın insanlar uzerine ilk olarak farz kıldığı şeyin ne olduğu soruldu. O da, "MÂrifettir. Nitekim Allahu teÂlÂnın, meÂlen "Ben cinni ve insi yalnız bana ibÂdet etsinler diye yarattım" (ZÂriyÂt sûresi: 56) şeklinde bildirdiği Âyet-i kerîmede ibÂdet etsinler kısmını İbn-i AbbÂs hazretleri, "Tanısınlar" şeklinde tefsîr etmiştir" buyurdu.
Tevekkulu Ebû Bekr DekkÂk ve Sehl bin Abdullah'ın şu sozleri ne guzel anlatır: "Tevekkul; yarını duşunmeyip, hayatının o gunde son bulacağını duşunmektir. Tevekkul; kulun Allahu teÂlÂnın irÂdesine kendisini tam teslim etmesidir."
Tevekkulun şartı, Ebû TurÂb Nahşebî'nin şu sozunde bildirilmiştir: "Bedeni Allahu teÂlÂya ibÂdette kullanıp, kalbiyle Rabbine bağlanmak, Allahu teÂlÂnın kÂfî olduğuna kalbin mutmain olması, verilirse şukredip, verilmezse sabretmektir."
Yahy bin MuÂz buyurdu ki: "Allahu teÂlÂyı seversen, halk da seni sever. Allahu teÂlÂdan ne kadar korkarsan, insanlar da o kadar senden korkar. Sen ne kadar Allahu teÂl ile meşgûl olursan, insanlar da o kadar seninle meşgûl olur."
Ebu'l-Hasan Dîneverî'den "MÂrifet nedir?" diye soruldu. "Allahu teÂlÂnın nîmetini gormek ve bu nîmetlere şukurden Âciz olduğunu anlamaktır" buyurdu.
1) ŞezerÂt-uz-Zeheb; c.3, s.91
2) Mir'Ât-ul-CinÂn; c.2, s.408
3) Mu'cem-ul-Muellifîn; c.6, s.89
4) EsmÂ-ul-Muellifîn; c.1, s.447
5) ÎzÂh-ul-Meknûn; c.2, s.552
6) El-A'lÂm; c.4, s.104
7) NefehÂt-ul-Uns; s.324
8) RisÂle-i Kuşeyrî; s.26, 369, 370, 562, 674
9) TabakÂt-us-Sûfiyye; s.111
10) İslÂm AlimleriAnsiklopedisi; c.4, s.89
11) Brockelmann; c.1, s.359
__________________
SerrÂc
Peygamberler ve Evliyalar0 Mesaj
●39 Görüntüleme