Yemen'de yaşamış evliyÂnın buyuklerinden. İsmi, Alevî bin Muhammed bin Ali bin Muhammed bin Ahmed olup, soyu Peygamber efendimize ulaşır. Yemen'de Terîm şehrinde doğdu. Doğum tÂrihi bilinmemektedir. Baba ve dedeleri gibi fazîlet sÂhibi bir zÂt idi. Cok kerÂmetleri goruldu. 1270 (H.669) senesi Terîm'de vefÂt etti. Zenbil KabristÂnlığına defnedildi. Kabri ziyÂret mahalli olup, gelenler rûhÂniyetinden istifÂde ile murÂdlarına kavuşmaktadır.

Seyyid Alevî ilk once Kur'Ân-ı kerîmi ezberledi. KÂmil bir zÂt olan babasının terbiyesinde yetişti. ZamÂnının fen bilgilerinde ve dînî ilimlerde ustun bir dereceye yukseldi. Tasavvuf adı verilen kalb ilimlerinde zamÂnın ileri gelen velîleri arasına girdi. Bu sebeple evliy bir zÂt olan babası onu medheder, velîlikte daha yuksek derecelere kavuşacağını işÃ‚ret ederdi.

Seyyid Alevî tasavvuf yoluna girdiği gunlerden birinde babası ona koyunlar icin yeşil otlardan toplamasını soyledi. O da bahcelere gitti lÂkin bir tutam ot toplamadan geri dondu. Hicbir şey koparmamıştı. Babası sebebini sorduğunda, o;

"Babacığım! Her şey Allahu teÂlÂyı tesbih ediyor, anıyor. Allahu teÂlÂyı zikreden yeşillikleri koparmak cesÂretinde bulunamadım. Hay ettim." dedi.

Babası, oğlunun mÂnevî derecelerdeki bu ustunluğu sebebiyle;

"Benim şu oğlum, Allahu teÂlÂnın izniyle insanların hÂllerini bilir, hÂlleri ona mÂlûm olur." buyurdu.

Seyyid Alevî birgun yolda giderken cocuklar oynuyordu. Onlara bakıp;

"Şu ikisi hayırlı, diğer ikisi de hayırsız olur." buyurdu. Hakîkaten hayırlı dedikleri dinde Âlim ve sÂlih kimselerden oldu. Buyuk fıkıh Âlimi İbrÂhim bin Ebî Suleyb hayırlı iki kişiden birisi idi. Diğer ikisi ise, insanlara zulumde birbirleriyle yarıştılar.

Seyyid Alevî, babasının vefÂtından sonra yuksek mÂnevî ilimlere ve hÂllere kavuşmak icin Mekke-i mukerremeye doğru yola cıktı. EvliyÂnın buyuklerinden Abdullah bin Muhammed Îs AbbÂd ile tanıştı. Sonra onun ilim meclisine devÂm etmeye başladı. Bir zaman sonra oğlunun ayrılığına dayanamayan annesi, hocası Abdullah bin Muhammed hazretlerine bir mektup yazarak oğlunu geri gondermesini istedi ve evin gecimi ve kardeşlerinin bakımı icin ona ihtiyacları olduğunu bildirdi.

Seyyid Abdullah hazretleri bu haber uzerine Seyyid Alevî'yi yanına cağırıp memleketine donmesinin iyi olacağını bildirdi. Seyyid Alevî, hocasının bu sozleri uzerine kalmakta ısrÂr etti ve;

"Biz Allah icin neye karar vermiş isek ondan geri donmeyiz." dedi ve sohbetlere devÂm edeceğini bildirdi. Şeyh Abdullah hazretleri onu donmeye ikn edemeyince, annesine bir mektup gonderdi. Mektupta;

"Dondurmek icin ileri surduğumuz şeyler bir fayda vermedi. HÂlimiz, makÂmımız onu geri donduremedi." diye yazdı.

Seyyid Alevî daha sonraları Şeyh Ahmed Ebi'l-Cu'd hazretlerine geldi. Ondan istifÂde etmek istedi. Şeyh Ahmed hazretleri onu tanıyıp;

"Soylendiği uzere sen ilim ve fazîlet sÂhibi Alevî değil misin?" dedi. O da;

"Evet ismim Alevî, lÂkin soylenenlerden Allahu teÂlÂya sığınırım." dedi.

Şeyh Ahmed hazretleri bu def ona; "Sen babanın derecesinde değil misin?" dedi. Bunun uzerine SeyyidAlevî;

"Onun derecesini biliyorum lÂkin ben ondan cok aşağılardayım." diye cevap verdi. Sonra onun sohbetlerine katılıp icÂzet aldı.

Seyyid Alevî hazretleri Mekke-i mukerremede kaldığı sırada cok umre yaptı. Gece gunduz cok tavÂf etti. Cok namaz kıldı. Pekcok kimse ilminden edebinden istifÂde ettiler. Seyyid Alevî hazretleri, ceddiResûlullah efendimizi ziyÂret icin Medîne-i munevvereye gitti. Kabr-i şerîfi ziyÂretten sonra EshÂb-ı kirÂmın kabirlerini ziyÂret etti.

Peygamber efendimizin kabr-i şerîfini ziyÂret esnÂsında Hucre-i seÂdetin onunde bir muddet başını eğip durdu. Bir zaman bekledikten sonra hurmetle ayrıldı.

Sevdikleri onun bu ziyÂreti ile ilgili sorunca, o da şoyle anlattı:

"Kabr-i seÂdette Resûlullah efendimizi ve yanında iki azîz sahÂbisi hazret-i Ebû Bekr ile hazret-i Omer'i gordum. Efendimize hurmetle arzedip yanlarındaki kadrimi sordum;

"EvlÂdım sen bizim gozumuzdesin." buyurdular. Sonra bana hitÂben;

"Peki senin yanında yerimiz nedir?" sorusunu sordular. Ben de;

"YÂ Resûlallah başımın uzerindesiniz." diye cevap verdim. Daha sonra hazret-i Ebû Bekr ile konuştum. Bana;

"Ey SeyyidAlevî! Cedd-i Âliniz olanPeygamber efendimize insaflı cevap vermediniz. Zîr efendimiz sizi gozde kıldı. Siz ise efendimizi başta kıldınız. HÂlbuki gozde olmak daha ustun bir nîmettir." dedi. Ben de;

"Peki buna şukur olarak ne yapmamı tavsiye edersiniz?" dedim. O da;

"Şimdi yanındaki bir mikdÂr parayı mucÂvirlerin fakirlerine dağıt!" buyurdu. Ben de hurmetle ayrılıp oyle yaptım."

Seyyid Alevî hazretleri bir muddet daha Medîne-i munevverede kaldıktan sonra memleketi olan Terîm'e dondu. Yolda bir gemiye binmişti. Giderken bir kısım korsan, deniz eşkıyÂsı baskın icin gemilerine yaklaşmaya başladı. Gemidekiler Seyyid Alevî hazretlerine gelip du etmesini istediler. Seyyid hazretleri du edince şiddetli bir ruzgÂr, korsan gemisini alıp goturdu. Zarar veremiyecekleri tarafa surukledi. Boylece gemidekiler selÂmet buldu. Seyyid Alevî hazretleri Bender Sahar'a vardı. Gemiden inip memleketi tarafına yola cıkacaktı. Bu esnÂda vÂli bir adamını gonderip dÂvet etti. Seyyid hazretleri gitmek istemedi. Bunun uzerine vÂli, maiyyetiyle birlikte Seyyid hazretlerini karşılamaya cıktı. Seyyid Alevî hazretleri şu beyitleri okudu:

Devlet adamlarının, Allah adamlarının

Kapısında beklemesi ne kadar guzelse,

Allah adamlarının, devlet adamlarının

Kapısına gitmesi ve beklemesi o kadar cirkindir.

VÂli elinden gelen hurmeti gosterdi.Seyyid hazretlerinin duÂsını aldı.

Seyyid hazretleri memleketine donunce, talebe yetiştirmekle meşgûl oldu. Cok kerÂmetleri goruldu.

Terîm'de vesvesesi cok bir adam vardı. Abdestini vesveseyle aldığından cok uzun zaman surerdi. Seyyid Alevî hazretlerinin ve talebelerinin cabuk cabuk abdest almaları hoşuna gitmez, onlar iyi abdest almıyorlar der, beğenmezdi. Birgun Seyyid Alevî hazretleri abdest almak icin su istedi. Kendisine vesveseli adamın kuyu başında abdest aldığı haber verildi. Seyyid hazretleri kendilerini ve talebelerini beğenmeyen bu zÂtı hatırladı. Abdest işini gittikce uzatan o kimse, bulunduğu yerde şiddetli bir susuzluk hissetmeye başladı. Hemen bir kova su icti. Daha sonra bir kova daha icti. HÂl susuzluğu gitmiyordu. Daha sonra kendisini oradaki camurlu bir su birikintisinin icine attı. Bunun sebebini duşunduğunde, Seyyid hazretleri hakkındaki kotu duşunceleri olduğunu anladı. Hemen gidip ozur diledi. Du istedi. Sonra vesveseleri gitti.

Bir zaman, Ali bin Abdullah isminde uc aylık bir cocuk hastalanmıştı. Annesi onu alıp Seyyid Alevî hazretlerinin huzûruna getirdi ve şif bulması icin du istedi. Seyyid hazretleri ona;

"Uzulmeyiniz. İnşÃ‚allah omru yuz sene olur." buyurdu. Daha sonra cocuk iyileşti. Sonradan o cocuğun yuz sene omur surduğu goruldu.

Seyyid hazretleri Terîm'de Âilesinin ismini taşıyan Benî Aleviyye mescidinde gece-gunduz cok def îtikÂf ve ibÂdetle meşgûl oldu. ÎtikÂf ettiği gunleri oruclu gecirirdi. Cok namaz kılar, civardaki kabirleri ziyÂret ederdi. Bunlar icinde, Hûd aleyhisselÂmın kabri de vardı. İlk ziyÂretinde kendinden gecmiş bir hÂlde kaldı. Daha sonra kendine geldiğinde;

"Evet burası Hûd aleyhisselÂmın kabridir." buyurdu. Sonra da;

"Hûd aleyhisselÂm, Peygamber efendimize salÂtu selÂm okuduktan sonra kendilerine de okumasını benden istedi ve;

"MahlûkÂtın en şereflisi, en hayırlısı olan Muhammed aleyhisselÂma salÂt ve selÂm olsun. Hûd nebî uzerine de salÂt ve selÂm olsun." de! buyurdu.

Seyyid Alevî hazretleri ikinci def evlenmek istememişti. O zaman;

"Senin belinde sÂlih bir zurriyet var, evlen!" diyen bir ses duydu. Bunun uzerine evliy bir hanım olan FÂtıma binti Ahmed Alevî ile evlendi. Ondan Abdullah ve Ali isminde iki oğlu oldu. Bunlardan da sÂlih evlÂtlar meydana geldi.

YİYECEKLERİ GOTUR

Seyyid Alevî hazretleri, KÂbe-i muazzamayı ziyÂret ve hac icin Mekke-i mukerremeye gitti. TavÂf esnÂsında birisi yanına sokulup;

"Biz Sidre denilen yerdeki sınır karakolunda altı mucÂhid gÂziyiz ve acız. Bizden gÂfil olma!" deyip kayboldu. Seyyid Alevî bunun uzerine talebelerinden Ahmed bin Muhammed BÂ-MuhtÂr'a altı kişilik yiyecek hazırlamasını emretti. Bu durumu talebesi şoyle anlatır:

"Hocam Seyyid Alevî hazretlerinin emrettiği yiyecekleri hazırladım. Sonra tÂrif ettiği yerdeki sınır karakoluna gittim. Orada yalnız bir kişi vardı. Yiyecekleri verdim. O kişi berÂber yemek yememiz icin beni de cağırdı. Ben yemek istemedim. İcimden de keşke onunla birlikte birkac lokma alsaydım, berekete kavuşurdum diye gecirdim. O kişi yemeğe devÂm etti. TÂ ki birkac lokmacık kalmıştı. Bana; "Bereket icin bari ye!" dedi. Sonra da:

"Altı aydır boyle bir yiyecek ağzıma koymadım." dedi. Sonra oradan ayrıldım ve hocamın yanına gelerek olan bitenleri anlattım. Bana;

"Arkadaşları yanında idi. LÂkin o onları senden gizledi. Sen onları goremedin. Sonra yemeği de onlardan gizledi. Onlar da yiyecekleri goremediler. Şimdi tekrar oraya git. Yiyecekleri gotur!" buyurdu. Ben de bu emir uzerine oraya vardım. Yiyeceklerle iceri girdim. İceride altı mucÂhid gÂziyi gordum. Getirdiğim şeylerin hepsini yiyip du ettiler."
__________________