Sırrî-yi Sekatî
Buyuk ve meşhûr velîlerden. İsmi, Sırrî bin Muglis es-Sekatî, kunyesi, Ebu'l-Hasen'dir. BağdĂ‚t'ta doğdu. 865 (H.251)'de Ramazan-ı şerîf ayında orada vefĂ‚t etti. Şûnizî kabristanına defnedildi.Ma'rûf-i Kerhî hazretlerinden feyz aldı. Cuneyd-i BağdĂ‚dî hazretlerinin dayısı ve hocasıdır. Tasavvufta, verĂ‚ ve takvĂ‚da asrının bir tĂ‚nesi idi. HĂ‚ris-i MuhĂ‚sibî ve Bişr-i Hafî'nin akrĂ‚nıdır.
Sırrî-yi Sekatî; Huşeym binBeşir,Ebû Bekir bin İyĂ‚ş, Ali bin GarĂ‚b, YahyĂ‚ bin YemĂ‚n, Yezîd bin HĂ‚rûn ve bircok Ă‚limden ilim oğrenmiş ve hadîs-i şerîf rivĂ‚yet etmiştir. Ebû AbdurrahmĂ‚n Sulemî, TabakĂ‚t-us-Sûfiyye kitabında; "Ucuncu asırda yaşamış olan velîlerin hemen hepsi,Sırrî-yi Sekatî'den feyz almıştır." demektedir.
Zuhd ve edepte pek cok harikulĂ‚de hĂ‚l ve hareketleri, tasavvufa dĂ‚ir sozleri meşhûrdur. Bir yere gittiğinde, yolda olan şeyler ve havada ucan kuşlar, acık bir lisĂ‚n ile kendisine selĂ‚m verirlerdi. Kırk defa yuruyerek hacca gidip geldi.Uzuntu ve dert deryĂ‚sı, hilm ve sebat dağı, muruvvet ve şefkat hazinesiydi.
TicĂ‚ret yapardı. BağdĂ‚t'ta bir dukkĂ‚nı vardı. TicĂ‚rette yuzde beşten fazla bir kĂ‚r almazdı. Bir defasında altmış altına bĂ‚dem aldı. BĂ‚dem birden pahalılaştı. DellĂ‚l, bĂ‚demleri doksan altına satmak istedi. Sırrî-yi Sekatî hazretleri, "Ben Ă‚detimi bozmam, ancak 63 altına satarım" dedi. DellĂ‚l ise bunu kabûl etmeyip malları satmadı.
Cuneyd-i BağdĂ‚dî hazretleri anlatır: "Sırrî-yi Sekatî hazretlerinden ziyĂ‚de ibĂ‚det ehli kimse gormedim. DĂ‚imĂ‚ edepli bir hĂ‚lde otururdu. Allahu teĂ‚lĂ‚dan hicbir zaman gĂ‚fil olmadı. Yetmiş yıl, hic kimse onun ayaklarını uzatıp yattığını, edebe uymayan bir hareketini gormedi. Gece-gunduz Allahu teĂ‚lĂ‚nın huzûrunda olduğunu duşunur ve her zaman edepli bir şekilde otururdu. Ancak olum hastalığında yatağa uzanabildi."
Kendisi anlatır: "Bir gun bir hatĂ‚ işledim. O hatĂ‚nın ateşi otuz yıldır icimde durmakta, hatırladıkca kalbim cayır cayır yanmaktadır. Bir gun BağdĂ‚t şehrinde, dukkĂ‚nımın bulunduğu semtte yangın cıktı. Butun dukkĂ‚nlar yandığı hĂ‚lde yalnız benim dukkĂ‚nım yanmamıştı. DukkĂ‚nımın yanmadığı haberi gelince, "Elhamdulillah" diye Allahu teĂ‚lĂ‚ya şukrettim. Hemen akabinde, başkalarının zarĂ‚r ve ziyĂ‚nını duşunmediğimi hatırlayıp, cok tovbe ve istigfĂ‚r ettim. KeffĂ‚ret olarak dukkĂ‚nımdaki butun mallarımı fakirlere dağıttım. Fakat otuz yıldır, kalbimden bunun acısını silemedim."
Bir gun Lubnan'dan biri gelip; "Falan zĂ‚tın size selĂ‚mı var." dedi. Sırrî-yi Sekatî hazretleri buyurdu ki; "O kişiye bizden selĂ‚m soyle. İnsanlardan uzaklaşıp dağ başında oturması, yalnız ibĂ‚detle meşgûl olması uygun değildir. Hak Ă‚şığı dediğin, carşıda, pazarda alış verişle de meşgûl olur ve bu esnĂ‚da bir an olsun Allahu teĂ‚lĂ‚dan gĂ‚fil olmaz. İnsanlara hizmet etmesi de ibĂ‚dettir. Kişinin zarûrî ihtiyaclarını karşılaması tevekkulune mĂ‚ni değildir."
Cuneyd-i BağdĂ‚dî hazretleri anlatır: "Sırrî-yi Sekatî hazretlerinin omurlerinin son gunlerinde ziyĂ‚retine gitmiştim. Yakınımda bir yelpĂ‚ze vardı. Elime alıp, mubĂ‚rek yuzlerine sallamaya başladım. Gozunu actı. Elimde yelpĂ‚zeyi gorunce: "Ey Cuneyd, yelpĂ‚zeyi elinden bırak! Sallama! Cunku ateş, yellenince daha cabuk ve cok yanar." dedi. Kendilerine; "Bir emriniz var mı?" diye sorduğumda; "DĂ‚imĂ‚ Allahu teĂ‚lĂ‚yı hatırla! Bundan gĂ‚fil olma! Âhireti unutturacak kadar dunyĂ‚ işlerine dalma!" buyurdu.
Sırrî-yi Sekatî hazretlerinin kızkardeşi, bir gun ziyĂ‚rete gelip: "Eğer musĂ‚ade buyurursanız evinizi supureyim" dedi. Sırrî-yi Sekatî hazretleri musĂ‚ade etmedi. Başka bir gun yine ziyĂ‚retine geldiğinde, bir kocakarının Sırrî-yi Sekatî hazretlerinin evini supurduğunu gordu. Bunun uzerine: "Ey birĂ‚derim, ben senin hemşiren iken hĂ‚neni supurmeme musĂ‚ade etmedin. Şimdi supurmek icin ihtiyar bir kadın getirmişsin" dedi. Sırrî-yi Sekatî hazretleri, hemşiresinin bu sozu uzerine tebessum ederek buyurdu ki: "Ey Hemşirem, o gorduğun acûze kadın dunyĂ‚dır. Allahu teĂ‚lĂ‚, dînine hizmet edene, dunyĂ‚yı hizmetci eyler."
Cuneyd-i BağdĂ‚dî şoyle anlatıyor: "Bir gun dayım Sırrî-yi Sekatî'ye gittim. Ağlıyordu. Sebebini sordum. "Bu gece, ibriğe su koyup biraz bekleteyim de soğusun diye aklıma geldi. Oyle yaptım. Gece ruyĂ‚mda bir hûri gordum. "Sen kimsin?" dedim. "Suyu soğutmak icin ibriği bekletmeyenin" dedi ve ibriğimi alıp yere caldı. İşte parcaları" diyerek yerdeki dağılmış ibriğin parcalarını gosterdi."
YineCuneyd-i BağdĂ‚dî şoyle anlatıyor: "Dort dirhemim vardı. Sırrî-yi Sekatî'nin yanına gidip, "Bunları size getirdim efendim" dedim. Bana "Oğlum! Sana mujdeler olsun. Sen kurtulmuşlardansın. Dort dirheme ihtiyĂ‚cım vardı. Kurtulmuş olanlardan birinin eli ile, ihtiyĂ‚cım olan parayı bana gondermesi icin Allahu teĂ‚lĂ‚ya duĂ‚ etmiştim. Sen getirdin" buyurdu."
SĂ‚lihlerden bir zĂ‚t şoyle anlatıyor: "Bir defa Sırrî-yi Sekatî'yi ziyĂ‚ret etmek icin evine gidip, kapısını caldım. İceriden "Kim o?" dedi. "Âşığın birisi" dedim. "Eğer Ă‚şık olsaydın, hep Allahu teĂ‚lĂ‚ ile meşgûl olur, bana gelmezdin" buyurdu ve; "YĂ‚ Rabbî! Bu kimseyi hep kendin ie meşgûl eyle ki, başkaları ile meşgûl olmasın" diye duĂ‚ etti. Bu anda bende cok değişiklikler hĂ‚sıl oldu. DuĂ‚sı kabûl olmuştu."
Cuneyd-i BağdĂ‚dî şoyle anlatır: "Hocam Sırrî-yi Sekatî, bana bir şey oğretmek istediği zaman suĂ‚l sorardı. Bir gun bana; "Ey
Cuneyd! Şukur ne demektir?" diye suĂ‚l etti. Ben de cevap olarak; "Nîmetini destek yaparak Allahu teĂ‚lĂ‚ya Ă‚si olmamaktır." deyince, "Bu hikmet sana nereden geliyor?" diye tekrar suĂ‚l etti. Ben de "Senin meclisinde bulunmaktan" dedim.
Şoyle anlatılır: Bir gun Sırrî-yi Sekatî'ye, sabrın ne olduğu soruldu. O da sabır konusunu anlatmaya başladı. Bu esnĂ‚da bir akrep dolaşmaya başladı. İğnesini defalarca kendisine soktuğu hĂ‚lde, Sırrî-yi Sekatî hicbir şey yokmuş gibi, sĂ‚kin sĂ‚kin konuşmasına devĂ‚m etti. Neden akrebi fırlatıp atmıyorsunuz? diye soranlara,Sırrî-yi Sekatî şoyle cevap verdi: "Sabır konusunda konuşurken, sabretmemek husûsundaHak teĂ‚lĂ‚dan hayĂ‚ ederim."
Cuneyd-i BağdĂ‚dî şoyle anlatır: "Bir gun Sırrî-yi Sekatî'nin yanına gittim. Bana şunu anlattı: Her gun yanıma kucuk bir kuş gelirdi. Elimdeki ekmek kırıntılarını yerdi. Bir kere bu kuş bana doğru geldi. Fakat elime konup ekmek kırıntılarını yemedi.Ben kendi kendime; "Ne hatĂ‚ işledim?" diye duşundum. Daha once ekmekle berĂ‚ber bir sebze yemiştim. Bunu hatırladım ve; "Bir daha şupheli şeyler yemeyeceğim." diyerek tovbe ettim. Bunun uzerine kuş elime kondu ve elimdeki ekmek kırıntılarını yedi."
Şoyle anlatılır: "Sırrî-yi Sekatî, bir bayram gunu meşhûr bir zĂ‚tla karşılaşmış ve ona guler yuzlu olmayarak selĂ‚m vermişti. "Neden boyle yaptın?" diye sorduklarında,Sırrî-yi Sekatî; "Peygamber efendimiz bir hadîs-i şerîfte; "İki mu'min karşılaştıkları zaman, yuz rahmet aralarında taksim edilir. Bunlardan doksan rahmet, daha guler yuzlu olana verilir" buyurmuştur. İstedim ki, o benden daha cok sevap alsın" diye cevap verdi.
Cuneyd-i BağdĂ‚dî yine şoyle anlatır: "Bir gunSırrî-yi Sekatî'nin yanına gittim. Onu uzgun gordum. "Neden boyle uzgunsunuz?" diye sordum. Sırrî-yi Sekatî; "Yanıma bir delikanlı geldi.Benden tovbenin ne olduğunu izah etmemi istedi. Ben de; "Gunahını unutma." diye cevap verdim. O genc ona îtiraz ederek; "Hayır! Belki tovbe, gunahını unutmak ve bir daha yapmamaktır." dedi. Ben de buna uzuldum." deyince, ben de; "Benim kanĂ‚atim de, gencin kanĂ‚ati gibidir." dedim. Bunun uzerine Sırrî-yi Sekatî sebebini sordu. Ben de; "Allahu teĂ‚lĂ‚ bana, işlediğim gunahıma tovbe etmemi nasip ettiği zaman, tovbe hĂ‚linde gunahı hatırlamak gunah olmaz mı?" dedim. Bunun uzerineSırrî-yi Sekatî sukût etti.
Kendisi anlatır: "Yaya olarak, Rum diyĂ‚rına gazĂ‚ icin gitmiştim. İstirahat ederken, yorgunluktan sırt ustu yatmış, ayağımı duvara dayamıştım. O esnĂ‚da bir ses duydum. Bu ses bana; "YĂ‚ Sırrî! Kole, efendisinin yanında boyle yatar mı?" dedi. Bundan sonra, bir daha ayağımı hicbir şekilde uzatıp yatmadım."
Cuneyd-i BağdĂ‚dî şoyle anlatır: Hocam Sırrî-yi Sekatî hasta iken, uc gunde bir ziyĂ‚retine giderdim. Bir defasında yanına girdim, uyuyordu. Baş ucunda ağlamaya başladım. Goz yaşlarım yanağına duştu. Gozlerini acıp bakınca; "Bana nasîhat et." dedim. O zaman; "Kotu kimselerle sohbet etme. İyi kimselerle berĂ‚ber bulunarak, Allahu teĂ‚lĂ‚ya ibĂ‚det et." buyurdu.
Başka bir gun ziyĂ‚rete gittiğimde, Sırrî-yi Sekatî'ye; "Kendini nasıl hissediyorsun?" diye sordum. Bunun uzerine; "HĂ‚limden tabîbime nasıl şikĂ‚yet edebilirim ki, bana bunu veren O'dur." buyurdu.
Ebu'l-AbbĂ‚s bin Mesrûk şoyle anlatır: "Sırrî-yi Sekatî'yi hastalığında ziyĂ‚rete gittik. Yanında uzun sure oturduk. Halbuki karnında bir sancı vardı. Sonra Sırrî-yi Sekatî'ye yanından ayrılırken, "Bize duĂ‚ edin" dedik. Ellerini kaldırdı ve şoyle duĂ‚ etti: "YĂ‚ Rabbî! Bunlara hasta ziyĂ‚retinin nasıl olacağını oğret!"
Sırrî-yi Sekatî; EshĂ‚b-ı kirĂ‚mdan HĂ‚zım binHarmele'den şoyle rivĂ‚yet etmiştir: "Bir gun yolda Resûlullah efendimiz beni gordu ve buyurdu ki: "Ey HĂ‚zım! LĂ‚ havle velĂ‚ kuvvete illĂ‚ billĂ‚h, sozunu cok soyle. ZîrĂ‚ o, Cennet hazinelerindendir."
Sırrî-yi Sekatî hazretleri buyurdular ki:
"Allahu teĂ‚lĂ‚yı gormekten mahrûm kalmak, en şiddetli Cehennem ateşinden daha cok azap verir."
"En kuvvetli, kudretli insan, kendi nefsini yenendir."
"Kendi nefsini terbiye edemeyen, başkasınınkini hic terbiye edemez."
"Yarın kıyĂ‚mette herkesi, peygamberi ile cağırırlar. Ey MûsĂ‚ aleyhisselĂ‚mın ummeti, ey ÎsĂ‚ aleyhisselĂ‚mın ummeti, ey Muhammed aleyhisselĂ‚mın ummeti derler. Ancak Allahu teĂ‚lĂ‚nın sevgili kullarına; "Ey Allahın velî kulları, Allahu teĂ‚lĂ‚nın katına geliniz" denir. Bunun uzerine onların gonulleri, sevincten yerinden cıkacakmış gibi olur."
"Gercekten Allahu teĂ‚lĂ‚dan korkan, hĂ‚linin ne olacağını ve nereye varacağını bilinceye kadar yemesini ve icmesini terk eden ve uykuyu bırakan kimsedir."
"SĂ‚lih bir kul olmak isteyip de, yarın yaparım diyerek gunlerini geciren kimse aldanmıştır."
"Gunahlara ağlamak, ayıpları ıslah etmek, Allahu teĂ‚lĂ‚ya ibĂ‚det etmek, nefsinin arzu ve isteklerine boyun eğmemek, Allahu teĂ‚lĂ‚dan korkan kalb, mumin icin ne guzeldir."
"Bir adam, icindeAllahu teĂ‚lĂ‚nın yarattığı her turlu ağacın bulunduğu ve ağacların uzerinde yaratılan her cins kuşun bulunduğu bir bahceye girse ve bu bahcedeki kuşlar ona; "Ey Allahın velîsi sana selĂ‚m olsun" deseler. Nefs de bundan sukûnet bulur ve gururlanırsa, bu kimse nefsinin elinde esir olur."
"Kul; nĂ‚fileleri yaparken farzları yapmayı unutursa ve bedeni ile ibĂ‚det ederken, kalbi Allahu teĂ‚lĂ‚dan gĂ‚fil olursa, Hak teĂ‚lĂ‚dan uzaklaşır."
"BĂ‚zı Peygamberler kavimlerine şoyle derler: HayĂ‚sızların cokluğundan hayĂ‚ etmez misiniz?"
"Farzları yapmak, haramlardan kacmak, gafleti terk etmek, Allahu teĂ‚lĂ‚nın kendilerini cok sevdiği, evliyĂ‚sının ahlĂ‚kındandır."
"Dil, kalbin tercumĂ‚nı, yuz kalbin aynasıdır. Kalbde gizli olan, yuzde meydana cıkar."
"Bir kimsenin ahmak olduğuna alĂ‚met, kendi ayıbını bırakıp, başkasının ayıbıyla uğraşmasıdır."
"İyi huy, başkalarını incitmemek ve onlardan gelen sıkıntılara katlanmaktır."
"Şu uc şey Allahu teĂ‚lĂ‚yı cok uzer: Vakti boşa gecirmek, insanlarla alay etmek ve gıybet etmek."
"Kulun amellerini boşa cıkaran, kalbleri bozan, kulu en suratli helĂ‚ke goturen, devamlı huzne boğan, cezĂ‚yı cabuklaştıran, riyĂ‚yı sevdiren, ucba (amellerini beğenip guzel gormek) goturen, baş olmak hevesine kaptıran şey, insanın nefsini tanımaması, kendi ayıblarını bırakıp, başkalarının ayıblarını gormesidir."
"Gencler! Gencliğinizin kıymetini biliniz. Guc kuvvet elde iken, cok ibĂ‚det ediniz. Biz yaşlılardan ibret alınız da, zayıf ve gucsuz duruma duşmeden evvel, cok ibĂ‚det yapınız."(O, bu sozu soylerken, genclerden cok ibĂ‚det ediyordu.)
"İhtiyac kadar yemek, ihtiyac kadar su, ihtiyac kadar elbise, ihtiyĂ‚ca yetecek kadar bir ev ve doğru ilim sĂ‚hibi olmaktan başka, dunyĂ‚da her şey boş ve faydasızdır."
"Edebli olmak; guzel kalblilik ve akıllılık alĂ‚metidir."
"Bir kimse bir nîmete kavuşur da bunun şukrunu yapmazsa, o nîmet elinden gider de, o kimsenin haberi bile olmaz."
"Bir kimse Âmirine itÂat ederse, emrindekiler de kendisine itÂat eder."
"Sunnete uygun yapılan az bir ibĂ‚detin sevĂ‚bı, bid'at işlenerek yapılan cok amelden kat kat daha fazladır."
"Muruvvet, insanın kendi nefsini, her turlu kirden ve insanların ayıp saydıkları şeyleri yapmaktan korumak ve butun işlerinde insanlara karşı şefkatli, merhametli ve insaflı davranmaktır."
"Cok istigfĂ‚r etmek, alcak gonullu olmak ve cok sadaka vermek, Allahu teĂ‚lĂ‚nın kendilerini cok sevdiği, velîlerinin ahlĂ‚kından olup, Allahu teĂ‚lĂ‚nın rızĂ‚sına kavuşturur."
"Kul dort şeyle yukselir. Bunlar: İlim, edep, emĂ‚net ve iffettir."
Sırrî-yi Sekatî hazretlerinde, Allah korkusu, kendini kucuk ve aşağı gorme hĂ‚li son derece fazlaydı; "BağdĂ‚t'ta olmek istemem, cunku bu insanlar, benim hakkımda iyi zan sĂ‚hibidirler. Korkarım ki, toprak beni kabûl etmez de, herkese rezîl olurum." derdi.
"Kabahatlerimden dolayı yuzumun kararacağından korkarak, her gun bir kac defa aynaya bakarım." ve; "Keşke butun insanların kalblerindeki sıkıntı ve uzuntuler bende olsa ve insanlar hep rahat olsalar." buyururdu.
YETİMİ SEVİNDİRMEK
Buyuklerin yoluna girmesini şoyle anlatır: "Bir gun hocam MĂ‚rûf-i Kerhî hazretlerini, hurma cekirdeği toplarken gordum. Ona; "Bunları ne yapacaksın?" diye sordum. Bana: "Şu cocuğu ağlar vaziyette gordum ve nicin ağlıyorsun? diye sordum. O zaman cocuk: "Ben yetimim. Annem babam yok. Butun arkadaşlarımın guzel elbiseleri var. Fakat benim ne elbisem var, ne de oyuncağım." dedi. Ben de şimdi bunları toplayıp, satacağım ve onun ihtiyĂ‚cını alacağım." dedi.Bunun uzerine ben de Ma'rûf-i Kerhî'den izin isteyip, cocuğa bir takım elbise ve oyuncak aldım. Yetim cocuk cok sevindi.Ma'rûf-i Kerhî hazretleri bu durumu gorunce; "Sen bu cocuğu sevindirdiğin gibi, Allahu teĂ‚lĂ‚ da seni sevindirsin. DunyĂ‚ sevgisini kalbinden cıkarsın, seni bu meşgûliyetten kurtarsın." diye duĂ‚ etti. İşte bu duĂ‚ sebebi ile kurtuldum."
VARLIKLARIN EN ÂCİZİ
Sırrî-yi Sekatî bir gun vĂ‚z veriyordu. SultĂ‚nın adamlarından birisi, merĂ‚sim ile oradan gecerken; "Şuraya bir uğrayalım" deyip iceri girdi. O sıradaSırrîyi Sekatî; "MahlûkĂ‚t icerisinde en Ă‚ciz ve zayıf olan mahlûk, insandır. Bununla berĂ‚ber, bu kadar mahlûk arasında, Allahu teĂ‚lĂ‚nın emirlerine insan kadar isyĂ‚n edip yuz ceviren mahlûk da yoktur. Eğer insan iyi olursa, melekler ona gıpta eder imrenirler. Eğer kotu olursa, şeytanın bile kendisinden nefret edip, kactığı, şerli bir kimse olur. Ne kadar hayret edilir ki, bu kadar zayıf ve Ă‚ciz olan insanoğlu, kendisine her nîmeti veren, her an varlıkta durduran, yaşatan, kudret ve azamet sĂ‚hibi olan Allahu teĂ‚lĂ‚ya karşı gelmekte ve isyĂ‚n etmektedir..." diye anlatıyordu. SultĂ‚nın yakınlarından olan bu kişi, bu hikmet dolu sozlerin tesiri ile, ağlaya ağlaya kendinden gecti. Bir zaman sonra kalkıp evine gitti. Hic konuşmuyor, bir şey yiyip icmiyor, hep ağlıyordu. Sabah olunca, yuruyerek, Sırrî'yi Sekatî'nin sohbet ettiği yere gelip, anlatılanları dikkatle dinledi. Ucuncu gun yine geldi. Sohbet bittikten sonra; "Efendim! Sizin soyledikleriniz bana cok tesir etti. Kabûl ederseniz, sizin talebelerinizden olmayı arzu ediyorum." dedi. Kabûl edildi. Ahmed ismindeki bu talebe, az zamanda cok yuksek derecelere kavuştu. Bir gun hocası Sırrî-yi Sekatî'nin huzûruna cıkıp; "Ey şefkatli ve merhametli efendim! Beni gunah karanlıklarından kurtarıp, huzûr ve saĂ‚dete kavuşturdunuz. Bunun icin Allahu teĂ‚lĂ‚ size bol bol mukĂ‚fĂ‚tlar ve hayırlı karşılıklar ihsĂ‚n buyursun" dedi. Kısa zaman sonra Sırrî-yi Sekatî hazretlerine biri gelip, "Efendim, beni talebeniz Ahmed gonderdi.Rahatsız olduğunu size bildirmemi soyledi." dedi. O da gelen kimse ile talebesi Ahmed'in bulunduğu yere gitti. Şehrin dışında, sahrada cukur bir yerde yattığını ve olmek uzere olduğunu gorduler. Bu sĂ‚dık talebesinin başını kaldırıp dizine koydu.Yuzunun tozlarını sildi. Ahmed gozunu acıp hocasını gorunce cok sevindi.
Huzûr icerisinde rûhunu teslim etti. Gasl ve defin hizmetlerini yerine getirmek icin şehre geri geldikleri bir zamanda, şehir halkının kendilerinden tarafa geldiklerini gorduler. Hayret edip nereye gittiklerini sordular. Onlar; "Biz şehirde (Her kim, Allahu teĂ‚lĂ‚nın velî kullarından birinin cenĂ‚zesinde bulunmak isterse, Şûnîzîye kabristanına gitsin) diye bir ses duyduk. Onun icin yola cıktık." dediler. Yıkayıp kefenledikten sonra Şûnîzîye kabristanına defnettiler.
CENNET VE CEHENNEM
Buyurdu ki: "Cehennemlik olanlar, Cehennem'de iken Allahu teĂ‚lĂ‚yı gormekle şereflenebilselerdi, hicbir zaman Cennet'i hatırlarından gecirmezlerdi. Cunku, ismi azîz olan Hak teĂ‚lĂ‚yı seyretmek, rûha o kadar cok neşe verir ki, bu neşe ona, bedeninin cektiği azĂ‚bı unutturur. Bu azĂ‚b ile meşgûl olmak hatırına bile gelmez. Cennet'te ise, Allahu teĂ‚lĂ‚yı temĂ‚şĂ‚dan daha mukemmel bir nîmet mevcut değildir. Cennette'ki nîmetlerin hepsi yuz misli arttırılsa, fakat Cennet'te olan kimselerle Allahu teĂ‚lĂ‚ arasında bir perde bulunsa, yine de cĂ‚n u gonulden feryĂ‚d ve figĂ‚n ederlerdi."
__________________
Sırrî-yi Sekatî
Peygamberler, Evliyalar ve Sahabeler0 Mesaj
●41 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eđitim Forumlarý
- Ýslami Bilgiler
- Peygamberler, Evliyalar ve Sahabeler
- Sırrî-yi Sekatî