Şerefuddîn Ahmed'in; Halîluddîn, Celîluddîn veHabîbuddîn isimlerinde uc kardeşi vardı. Şerefuddîn Ahmed, 1263 (H.661) senesinde Munîr'de doğdu. Hindistan'da Bihar şehrinde yaşadı.1380 (H.782)de vefĂ‚t etti. Kabri de oradadır.
Şerefuddîn Ahmed, ilk tahsîlini kendi kasabasında yaptı.Buyuk Ă‚lim MevlĂ‚nĂ‚ Şerefuddîn Ebû TavĂ‚ma'nın talebesi oldu. Onunla SonĂ‚rgaon'a gittiler. Orada derslerine o kadar cok calışırdı ki, bir dakikasını boşa gecirmezdi. Diğer talebeler yemek yemek icin bir muddet istirahata cekildikleri hĂ‚lde, o hocasından izin alarak yiyeceğini kendi odasında yeyip, zaman isrĂ‚fı yapmazdı. Derslerine kendini o kadar cok vermişti ki, memleketinden gelen mektupları cevaplayacak zaman bulamazdı. HattĂ‚ mektupları, belki uzuntuye ve derslerinden ilgisini dağıtmaya sebeb olur duşuncesiyle okumazdı. Kısa zamanda, zĂ‚hir ve bĂ‚tın ilimlerinde kemĂ‚le geldi. Hocasının kızıyla evlenerek, Zekiyyuddîn isminde bir oğlu oldu. Babası YahyĂ‚ Munîrî hazretlerinin vefĂ‚tı uzerine Munîr'e dondu. Cocuklarını annesinin yanına bırakarak, Dehlî'deki buyuk velî NizĂ‚muddîn EvliyĂ‚ ile goruşmek uzere yola cıktı. Daha şehre girmeden NizĂ‚muddîn EvliyĂ‚ hazretlerinin vefĂ‚t ettiğini oğrendi. Necîbeddîn Firdevsî orada idi. Necîbeddîn Firdevsî'nin huzûruna erişince; "Ey Şerefuddîn Ahmed! Senelerdir oturup seni beklerim. Sana teslim edilecek bir emĂ‚netim var." sozleriyle karşılandı. Firdevsî hazretleri, Şerefuddîn Ahmed'i talebeliğe kabûl buyurdu. Şerefuddîn Ahmed Munîrî, ona hizmet etti ve kendisi icin saklanan nîmetlere kavuştu. Buyuk velîlerden oldu. İnsanların doğru yola gelmeleri, Ehl-i sunnet îtikĂ‚dı uzere yaşamaları icin yarım asırdan fazla uğraştı.
Ahmed Munîrî'nin sohbetlerine, her sınıftan ve îtikĂ‚ddan insanlar katılırdı. Onların sordukları en karmaşık suĂ‚llere, tatmin edici cevaplar verirdi. Sohbetlerinde, tasavvufun inceliklerini, insanlara faydalı olmayı, sunnet-i seniyyenin ihyĂ‚sını, bid'atlerden sakınmayı anlatırdı. Yuz binden ziyĂ‚de insan, talebesi olmakla şereflendi. Bunlardan uc yuzden fazlası, buyuk Ă‚limler derecesine yukseldi. Pekcok hindûnun musluman olmasına sebeb oldu. ZamĂ‚nındaki sultanlara, devletin ileri gelen kimselerine, halk arasında soz sĂ‚hibi olanlara ve talebelerine mektuplar yazarak, Allahu teĂ‚lĂ‚nın emir ve yasaklarını bildirirdi. Bu mektuplar, sonradan toplanarak kitap hĂ‚line getirildi.
Ahmed Munîrî, Peygamber efendimizin sunnetlerine o kadar sarılırdı ki, Ă‚limler onun hakkında; "Şerefuddîn'in ahlĂ‚kı, Resûl aleyhisselĂ‚mın bir kopyasıdır." derlerdi. Herkese karşı guler yuzluydu. Başkalarının haklarına cok saygı gosterir, kalbi kırık garîblerin yardımına koşardı.AhlĂ‚k bakımından Peygamber efendimize cok benzerdi. Nitekim MektûbĂ‚t'ının 50. mektubunda; "Bu da gostermektedir ki, kibir, gurûr ve bilgisizlik sebebiyle, Peygamber efendimizin yolunu tĂ‚kib etmeyen cĂ‚hil insanlar, onun mubĂ‚rek nûrlarının pırıltılarını bulamazlar. Bunların, bir rehber yol gosterici olmadan mĂ‚nevî makamların yuksek derecelerine gidecek doğru (hakîkî

Şerefuddîn Ahmed Munîrî, Peygamber efendimize uymakta cok titiz olması sebebiyle, dindeki her bid'atten sakınırdı. Bu mevzûda o kadar dikkatliydi ki, bir defĂ‚sında talebelerine; "Peygamberimizin herhangi bir hareketini bid'atlerle karışmış gorurseniz, o sunneti terketmeniz daha iyidir." buyurdu.
Ahmed Munîrî, sunnet-i şerîfe uymanın bereketiyle, Allahu teĂ‚lĂ‚nın kendisini affedeceğini umîd ederdi.
VefĂ‚t ettiği gun, yuz yirmi bir yaşında idi. VefĂ‚tından bir gun once cok hasta olmasına rağmen, son defĂ‚ abdest almak istedi. İkindi vakti yaklaşıyordu. Hırkasını cıkardı, su istedi, yenlerini kıvırdı, dişini temizledi.Besmele okuyarak abdest almaya başladı. Her uzvunu yıkamaya başlarken, başka duĂ‚lar okudu. Kollarını yıkarken, Şeyh Halîl yuzunu yıkamayı unuttuğunu hatırlattı. Tekrar tĂ‚ze abdest almaya başladı. KĂ‚dıZĂ‚hid, sağ ayağını yıkamaya yardım etmek istediyse de, ona mĂ‚ni oldu. Abdesti tamamladıktan sonra, bir tarak ve seccade istedi. Sakalını taradıktan sonra, iki rekat namaz kıldı. Biraz dinlendi ve sonra ikindi namazını kıldı. 1380 (H.782) senesi ŞevvĂ‚l ayının beşinde de, evdeki cocuklarıyla ve talebeleriyle helĂ‚llaştı. Onlarla vedĂ‚laştı. Ertesi gun yatsı vaktinde, salevĂ‚t-ı şerîfe getirerek duĂ‚ etmeye başladı. DuĂ‚ esnĂ‚sında mubĂ‚rek rûhunu teslim etti. CenĂ‚ze namazı, Şeyh Eşref Cihangir SemnĂ‚nî tarafından kıldırıldı.
Şerefuddîn Ahmed Munîrî'nin eserlerinin listesi cok kabarık olmakla berĂ‚ber, ne yazık ki, bunlardan pek azı bu gune kadar gelebilmiştir. Saklanabilen kitapları şunlardır: RĂ‚hat-ul-Kulûb, Ecveb, FevĂ‚id-i Ruknî, İrşĂ‚d-ut-TĂ‚libîn, İrşĂ‚d-us-SĂ‚likîn, RisĂ‚let-ul-Mekkiyye, Ma'den-ul-MeĂ‚nî, İhvĂ‚n Pur Ni'met, Tuhfet-i Gaybî.
Şerefuddîn Ahmed hazretlerinin İrşĂ‚d-us-SĂ‚likîn, Ma'den-ul-Me'Ă‚nî ve MektûbĂ‚t kitapları cok kıymetlidir. Ehl-i sunnet Ă‚limlerinin buyuklerinden GulĂ‚m-ı Ali Abdullah-i Dehlevî, doksan dokuzuncu mektubunda, Ahmed bin YahyĂ‚ Munîrî'nin MektûbĂ‚t'ını okumayı tavsiye etmekte, nefsin temizlenmesinde cok tesiri olduğunu bildirmektedir.
SAÂDET VE ŞEKÂVET
Şerefuddîn Ahmed bin YahyĂ‚ Munîrî hazretleri yetmiş altıncı mektubunda buyuruyor ki: "SaĂ‚det" Cennetlik olmak demektir. "ŞekĂ‚vet", Cehennemlik olmak demektir. SaĂ‚det ve şekĂ‚vet, Allahu teĂ‚lĂ‚nın iki hazînesi gibidir. Birinci hazînenin anahtarı, tĂ‚at ve ibĂ‚dettir. İkinci hazînenin anahtarı, ma'siyyet yĂ‚ni gunahlardır.
Allahu teĂ‚lĂ‚, her insanın saîd veya şakî olduğunu ezelde takdîr etmiştir. (Buna alın yazısı denir.) Ezelde saîd denilen kimsenin eline dunyĂ‚da saĂ‚detin anahtarı verilir. Bu insan, Allahu teĂ‚lĂ‚ya itĂ‚at eder. Ezelde şakî olanın eline de, dunyĂ‚da şekĂ‚vetin anahtarı verilir. Bu kimse, hep gunah işler. DunyĂ‚da herkes, eline verilmiş olan anahtara bakıp, saîd veya şakî olduğunu anlayabilir. Âhireti duşunen din Ă‚limleri, herkesin saîd veya şakî olduğunu boylece anlar. DunyĂ‚ya dalmış din adamı ise, bunu bilmez. Her izzet ve her nîmet, Allahu teĂ‚lĂ‚ya itĂ‚at ve ibĂ‚det etmekle ele gecer. Her kotuluk ve sıkıntı da, gunah işlemekten hĂ‚sıl olur. Herkese derd ve belĂ‚, gunah yolundan gelir. Rahat ve huzûr da, itĂ‚at yolundan gelmektedir. (Allahu teĂ‚lĂ‚nın Ă‚deti boyledir. Bunu kimse değiştiremez. Nefse kolay ve tatlı gelen şeyi saĂ‚det zan etmemeli. Nefse guc ve acı gelenleri de şekĂ‚vet ve felĂ‚ket sanmamalıdır.) Kudus'deMescid-i AksĂ‚'da senelerce tesbih ve ibĂ‚det ile omrunu geciren kimse, bir secdeyi terk etdiği icin oyle yuvarlandı ki, bir daha kalkamadı. EshĂ‚b-ı Kehf'in kopeği ise, pis olduğu hĂ‚lde, sıddîkların arkasında birkac adım yuruduğu icin, oyle yukseldi ki, hic duşmedi. Bu hĂ‚l, insanı hayrete duşurmektedir. Asırlar boyunca, ilim adamları bu bilmeceyi cozememiştir. İnsanın aklı, bunun hikmetini anlıyamadı. Âdem aleyhisselĂ‚ma buğdaydan yeme dedi ve yemesini diledi. Şeytanın Âdem aleyhisselĂ‚ma secde etmesini emreyledi ve secde etmemesini diledi. Beni arayınız buyurdu. Fakat kavuşmağı dilemedi. İlĂ‚hî yolun yolcuları, "Hic anlayamadık" demekten başka bir şey soyleyemediler. Bizlere ne demek duşer. O'nun, insanların îmĂ‚n etmelerine, ibĂ‚det yapmalarına ihtiyĂ‚cı yoktur. KĂ‚fir olmalarının ve gunah işlemelerinin O'na hic zararı olmaz. Mahlûklarına O'nun hic ihtiyĂ‚cı yoktur. İlmi, zulmetin temizlenmesine, cehli de gunah işlemesine sebep yaptı. İlimden îmĂ‚n ve tĂ‚at doğmakta, cehĂ‚letten de kufr ve gunah hĂ‚sıl olmaktadır. TĂ‚at, cok kucuk olsa da, kacırılmamalı. Gunah pek kucuk gorunse de yaklaşmamalıdır. İslĂ‚m Ă‚limleri dedi ki; uc şey, uc şeye sebeptir: TĂ‚at, Allahu teĂ‚lĂ‚nın rızĂ‚sını kazanmağa sebeptir. Gunah işlemek, Allahu teĂ‚lĂ‚nın gadabına sebeptir. ÎmĂ‚n etmek, şeref ve değer sĂ‚hibi olmağa sebeptir. Bunun icin, kucuk gunah işlemekten de cok sakınmalıdır. Allahu teĂ‚lĂ‚nın gadabı, bu gunahta olabilir. Her mumini kendinden iyi bilmelidir. Allahu teĂ‚lĂ‚nın cok sevdiği kulu olabilir. Herkes icin ezelde yapılmış olan takdîr hic değiştirilemez. Hep gunah işleyip, hic tĂ‚at yapmamış olanı, dilerse affeder. Melekler; "YĂ‚ Rabbî! Yeryuzunde fesĂ‚d cıkaracak ve kan dokecek insanları nicin yaratıyorsun?" dediklerinde, "Onlar fesĂ‚d cıkarmazlar." demedi. "Sizin bilmediklerinizi ben bilirim." buyurdu. "LĂ‚yık olmayanları lĂ‚yık yaparım. Uzak kalanları yaklaştırırım. Zelîl olanları azîz ederim." buyurdu. "Siz onların işlerine bakarsınız. Ben kalblerine bakarım. Siz, gunahsız olduğunuza bakıyorsunuz. Onlar benim rahmetime sığınırlar. Sizin gunahsız olduğunuzu beğendiğim gibi, onların gunahlarını affetmeği de severim. Benim bildiğimi sizler bilemezsiniz. Onları, ezelî olan lutfuma kavuşturur, ebedî olan lutfum ile hepsini okşarım" buyurdu.
1) AhbÂr-ul-AhyÂr; s.123
2) Herkese LĂ‚zım Olan ÎmĂ‚n; (6. Baskı) s.63
3) MenĂ‚kıb-ul-EsfiyĂ‚; s.141
4) Nuzhet-ul-HavĂ‚tır; c.2, s.9
5) Sîret-uş-Şeref; s.46
6) İslĂ‚m Âlimleri Ansiklopedisi; c.11, s.56
__________________