EvliyĂ‚nın buyuklerinden. Şirvan'da doğdu. Doğum tĂ‚rihi belli değildir. Kunyesi Ebu'l-Mehamid, lakabı, Nurullah'dır. Babası Şeyh Veliyyuddîn Şirvan bolgesinin en buyuk velîsi idi. İlim, fazîlet, şupheli şeylerden sakınma ve takvĂ‚da cok yuksekti. Devamlı insanlara vĂ‚z ve nasîhat eder, ders verirdi. "İnsanların en hayırlısı, onlara faydalı olandır." hadîs-i şerîfinin acık bir numûnesi idi.

Oğlu Abdulmecîd de kucuk yaştan îtibĂ‚ren boyle bir ilim ve sohbet halkasında yetişti. ZekĂ‚sı yuksek, anlayış ve kavrayışının fevkalĂ‚de keskinliğinden kısa surede akranlarını ve emsallerini gecti. ZĂ‚hirî ve bĂ‚tınî ilimlerde ilerledi. Genc yaşta Şirvan'ın Şemahı şehrine gitti ve burada ders vermeye başladı. Kendisi bu yıllarını şoyle anlatmaktadır:

Şemahı'da talebelere bir şeyler anlatmak husûsunda cok gayret sarfediyordum. ZĂ‚hirî ilimlere olan rağbetim ve onları oğrenme husûsundaki şevkim oyle artmıştı ki, gecelerimin coğunu kitapları mutĂ‚laa ve okumakla gecirirdim. Bir mubĂ‚rek gecede, mutĂ‚laa ettiğim kitap hareket edip şoyle konuştu:

"Ey Abdulmecîd! Ben senin Rabbin miyim ki, gece gunduz bana bakıyorsun? Var git, bu bağlılığını Rabbine yap. Bu bağlılığı Rabbine yapman daha munasiptir."

Kitaptan gelen sesi duyunca, onu bir kenara bıraktım ve dağlara gittim. Oralarda bir mağara buldum. O mağarada, tam dort sene gece-gunduz Allahu teĂ‚lĂ‚yı zikr ile meşgûl oldum. Bu esnĂ‚da bana kerĂ‚metler ihsĂ‚n edildi. Abdest almak icin dışarı cıktığım zaman, yırtıcı ve vahşî hayvanlar bana saldırmaz ve benden kacmazlardı. HattĂ‚ bana yaklaşırlar, abdest aldıktan sonra biriken suları icerlerdi. BĂ‚zı yerlerde ucardım. Bir Ă‚nda bir vĂ‚diden diğer vĂ‚diye gecerdim. Bu hĂ‚lleri, asıl maksad zannedip boyle kemĂ‚le erileceğini duşunuyordum. Bu sebepten, tasavvuf yoluna girmek isteyene bir murşid, yol gostericinin lĂ‚zım olmadığı şeklinde yanlış bir duşunce icerisindeydim.

Ben bu hĂ‚l icerisinde iken, Şirvan mıntıkasının murşid-i kĂ‚mili, buyuk velî ŞehkubĂ‚d hazretleri, talebeleri ile bulunduğum mağaraya yakın nehrin kenarına gelip yerleşmişler, ibĂ‚det ve zikirle meşgûl oluyorlardı. Onların zikrettiklerini gorup, kalbimde berĂ‚ber zikretmek duşuncesi hĂ‚sıl olunca, şeytan kalbime vesvese vererek:

"TĂ‚bi oldukları şeyh ummîdir okuma yazması yoktur. Ona uyanların coğu da cĂ‚hil kimselerdir. Bunlar arasına karışmaktansa, kendi başına oturup riyĂ‚zet, nefse karşı gelme ve nefs muhĂ‚sebesi yapmak, vahşî ve yırtıcı hayvanlarla yakınlık kurmak daha iyidir." dedi.

Fakat bu sırada Allahu teĂ‚lĂ‚nın tevfîk ve inĂ‚yeti yardıma yetişti ve kendi nefsime; "ZĂ‚hirleri ile İslĂ‚mın emir ve yasaklarını yerine getirmeye calışan, gece-gunduz Allahu teĂ‚lĂ‚yı zikreden şu insanlara sû-i zanda, kotu duşuncelerde bulunmak yakışmaz. Hele onların hĂ‚llerini bir gor. Mumin olan, insanların hĂ‚llerini ve hareketlerini gormeden karar vermez." diyerek, onlara yakın bir yere gizlendim. HĂ‚l ve hareketlerini, ne yaptıklarını iyice gorduğum zaman, kalbimden onceki tereddut ve şuphelerin hepsi gitti. Sonra yanlarına varıp, bir kenara oturdum. Mûtad zikirleri bittikten sonra, Kelime-i tevhîd soylemeye başladılar. Ben de elimde olmadan Kelime-i tevhîd soylemeye başladım. Ansızın bende vecd, kendinden gecme hĂ‚li meydana geldi, duşup bayıldım. O zaman talebeleri, beni ŞehkubĂ‚d hazretlerinin huzûruna goturmuşler. Biraz sonra kendime gelip gozumu acınca, başımı ŞehkubĂ‚d hazretlerinin dizinde buldum. DerhĂ‚l MevlĂ‚nĂ‚ ŞehkubĂ‚d'ın elini optum. Beni talebeliğe kabûl etmesini ricĂ‚ ettim. Talebeliğe kabûl edince, emrettiği şekilde hareket etmeğe başladım. Ondan sonra benden, onceki keşf ve kerĂ‚metler kayboldu. İcimde oyle bir ilim hĂ‚sıl oldu ki, o mağarada yalnız başıma nefsimi terbiye etmekle cok hatĂ‚lı bir yolda olduğumu anladım. ŞehkubĂ‚d hazretleri, bir Ă‚nda beni icerisinde bulunduğum o karanlık durumdan cıkarıp, himmetleri ile kalbimi temizledi. Eğer hocam MevlĂ‚nĂ‚ ŞehkubĂ‚d'ın sohbetleri ile şereflenmeseydim, Allahu teĂ‚lĂ‚ korusun cok aşağı derecelerde kalacaktım.

Boylece MevlĂ‚nĂ‚ ŞehkubĂ‚d hazretlerinin derslerinde kemĂ‚le eren Abdulmecîd ŞirvĂ‚nî hocasının vefĂ‚tından sonra onun yerine gecti. İnsanlara nasîhat etmeye başladı. Abdulmecîd ŞirvĂ‚nî, asîl, comert, af ve mĂ‚zeretleri kabul edici, sohbetleri tatlı, halîm, selîm, merhametli idi. Kendisine has bir uslub ile cok guzel vĂ‚z ve nasîhat ederdi. Minberlerde ve kursulerde, kalabalık cemĂ‚ate, tasavvuf ve ibĂ‚detle alĂ‚kalı meseleleri anlatırdı. Anlattıklarını, Ă‚lim, fĂ‚zıl ve tahsili olmayanların hepsi anlardı. Herkes onun vĂ‚z ve nasîhatlerinden, oğrenmeyi istediği bilgileri oğrenir, oyle ayrılırdı. RamazĂ‚n-ı şerîf ayında devamlı Mesnevî'den anlatırdı. MevlĂ‚nĂ‚ hazretlerinin şu sozunu sık sık soylerdi.

"Men bende şudem, bende şudem, bende, şudem
Men bende behaclet beser efkende şudem

Her bende şeved şĂ‚d ki Ă‚zad şeved
Men şĂ‚d ezĂ‚nem ki turĂ‚ bende şudem"

(Allahım ben kul oldum, kul oldum, kul oldum. Kulluktaki vazîfemi yapamadığımdan utanarak başımı eğdim. Her kul kapısından Ă‚zĂ‚d olduğunda sevinir mesrûr olur. Bense ne zaman sana tam kul olursam o vakit şad olur, neşelenirim.)

Oyle tatlı Kur'Ă‚n-ı kerîm okurdu ki, yerdeki vahşi hayvanlar ve gokteki ucan kuşlar, onun okuduğu Kur'Ă‚n-ı kerîmi dinlemek icin etrafına toplanırlardı.

Abdulmecîd ŞirvĂ‚nî hazretleri ŞirvĂ‚n yoresinde ders verirken Tokat'ta tasavvuf ateşiyle yanan ve sonradan Kara Şems diye meşhur olan Şemseddîn Ahmed Sivasî ismindeki genc, Şeyh Mustafa KirbĂ‚sî hazretlerinin huzûruna vararak kendisine talebe olmak isteğini bildirir. Şeyh Mustafa KirbĂ‚sî bu sırada yuz yaşını gecmiş durumda olduğundan ona şoyle buyurur:

"EvlĂ‚dım sen gencsin; ben ise ihtiyar ve hastalıklıyım. RiyĂ‚zet cekmeye, nefsin istemediklerini yapmaya tĂ‚katim ve kuvvetim yoktur. Senin terbiyen ile meşgûl olamam. LĂ‚kin sĂ‚dık bir talebeysen CenĂ‚b-ı Hak murşidini ayağına gonderir. Bekle bu murşid altı ay sonra Tokat'a gelecektir."

Kara Şems altı ay sonrasını şoyle anlatır:

Hocamın sozlerinden sonra Zile'ye giderek altı ay daha ilim oğretmekle meşgûl oldum. Altı ay sonra Tokat'a donduğumde Abdulmecîd ŞirvĂ‚nî adlı bir zĂ‚tın şehre geldiğini duydum. Derhal huzurlarına gittim. Beni gorduklerinde:

"Ey Kara Şems! Benim Allahu teĂ‚lĂ‚nın emri ve Sevgili Peygamberimizin işĂ‚reti ile kendi memleketimi, Ă‚ilemi ve sevenlerimi terk edip; dağ, tepe ve beldeleri aşıp gelmem sĂ‚dece seni mĂ‚nevî ilimlerde ilerletme ve terbiye icindir." buyurdular.

Boylece Abdulmecîd ŞirvĂ‚nî hazretleri bundan sonra bilhassa Kara Şems hazretleri olmak uzere Anadolu'da talebeler yetiştirmeye ve doğru yolu gostermeye başladı.

Tokat'a gelmesi ile ismi ve yuksekliği, talebeleri terbiyedeki ustunluğu kısa zamanda her tarafta duyuldu. Cevresi sevenleri ile doldu. Katı kalpleri, sohbetinde, Allahu teĂ‚lĂ‚nın ihsan ettiği tesirli sozleri ile mum gibi etti. Talebelerini kısa zamanda evliyĂ‚lık derecelerine ulaştırırdı. Bu sebeple sohbetlerine koşanların cokluğundan Tokat sanki bir evliyĂ‚ dergĂ‚hı olmuştu.

Gaflet ehlinden birisi bir gun insanlık îcĂ‚bı Abdulmecîd ŞirvĂ‚nî hazretlerine muhalefet ederek kalbini kırdı. Sonra da yakınlarını ziyĂ‚ret maksadıyla Tokat dışına cıktı. Bu arada kendini yokladı kalbinde ilĂ‚hî feyz ve bereketlerden hicbir şey kalmadığını anladı.

O gece ruyĂ‚sında tamĂ‚men som altın dolu bir hazîneye rastladı. Hazînenin bulunduğu yere girdi. O sırada birisi; "Bu hazîne senin iken, nicin, parasız pulsuz geziyorsun?" dedi. O da; "Evet oyle, fakat boyle basılmamış altınlarla pazara cıksam, belki bana onlarla bir şey vermezler. Hatta, sen bunu nereden aldın diye, beni yakalıyabilirler. Bunları, sikkehĂ‚neye goturup sikke vurdurmam gerekir." dedi. Uyanınca, SikkehĂ‚nenin MevlĂ‚nĂ‚ Abdulmecîd'in dergĂ‚hı olduğunu anladı. MevlĂ‚nĂ‚ Abdulmecîd'den ozur dilemek icin yola cıktı. Tokat'a varınca, doğru bulunduğu mescide gitti. MevlĂ‚nĂ‚ Abdulmecîd, o sırada talebelerine ders veriyordu. O şahıs bir koşeye gizlenip, dinlemeye başladı. Bu sırada MevlĂ‚nĂ‚ Muhammed, o şahsın bulunduğu yone doğru donup; "Bir hazîne altına sĂ‚hip olduğunu kabûl edelim. MĂ‚dem ki sikkesi yoktur, kendine guveniyorsan, sultĂ‚nın carşısına bir gotur de gor, başına ne belĂ‚lar gelir bakalım." diyerek, o şahsın ruyĂ‚sının tĂ‚birini yaptı. O şahıs hemen kalkıp, MevlĂ‚nĂ‚ Abdulmecîd'in ellerini optu ve af diledi. MevlĂ‚nĂ‚ Abdulmecîd de onu affetti.

Makam sĂ‚hibi birisi, bir yolculuğu sırasında Tokat yolu uzerinde konaklamıştı. Bu sırada Tokat eşrĂ‚fının ileri gelenleri, hoş geldin demek icin yanına gittiler. Hoşgeldiniz deyip, duĂ‚larda bulundular. Teşrif ettiklerinden dolayı memnûniyetlerini belirttiler. Fakat o, kendini beğenen, gurur ve kibir sĂ‚hibi birisiydi. ZiyĂ‚rete gelenlere hic iltifatta bulunmadı. Bir muddet sonra; "Bizi karşılaması lĂ‚zım gelenlerin hepsi sizler misiniz?" diye sordu. Onlar da; "Evet efendim." diye cevap verdiler. Makam sĂ‚hibi ısrarla; "Doğru soyleyin, beni ziyĂ‚ret etmesi gereken başka kimse kaldı mı?" dedi. Orada bulunanlar; "Hayır efendim! Fakat sĂ‚dece takvĂ‚ sĂ‚hibi, haramlardan kacmaya cok dikkat eden ve kerĂ‚met ehli velî bir zĂ‚t kaldı. O da zĂ‚ten dergĂ‚hından dışarı cıkmaz." deyince, kibir ve gurur icerisinde cok kızıp; "O nasıl adamdır? Hemen, birkac kişi gitsin, zorla da olsa, onu bana getirsinler. Onun hakkından geleyim." diye emir verdi. Bunun uzerine orada bulunanlar, şoyle dediler:

"Efendim sizden daha once gelen vezirler ve diğer devlet ileri gelenleri, onun bulunduğu dergĂ‚ha varıp, ellerini optuler, ona cok hurmet ve ikrĂ‚mda bulundular. Onun icin size de lĂ‚yık olan, onu ziyĂ‚ret edip ellerini opmek ve hayır duĂ‚larını almaktır."

Onlardan bu sozleri duyan kibirli ve gururlu şahıs, daha da kızdı. "Yarın dergĂ‚hına gidip, lĂ‚zım gelen cezĂ‚yı vereyim de gorun." dedi ve huzûrunda bulunanları kovdu.

Abdulmecîd ŞirvĂ‚nî hazretlerini sevenler durumu hemen ona bildirdiler. MevlĂ‚nĂ‚ Abdulmecîd onlara; "Sizler gam cekmeyin ve uzulmeyin. Bizim onun yanına varmamız, onun da bize gelmesi imkĂ‚nsızdır." buyurdu.

Makam sĂ‚hibi zĂ‚t sabah olunca Abdulmecîd ŞirvĂ‚nî hazretlerini cezĂ‚landırmak uzere harekete gecti. Yanına hizmetcilerini ve adamlarını da alarak dergĂ‚ha doğru yola cıktı. Henuz yolu yarılamıştı ki o zamĂ‚na kadar sĂ‚kin duran atı birden bire huysuzlanarak şaha kalktı ve sĂ‚hibini yere vurdu. O zĂ‚t "ah!" bile diyemeden can verdi.

MevlĂ‚na Abdulmecîd'i sevenler ve ona bağlı olanlar sevincle hĂ‚diseyi kendisine naklettiklerinde; "Benim bir veli kuluma duşmanlık eden, benimle harb etmiş olur." hadîs-i kudsîsini okudu.

1564 senesinde Tokat'ta şiddetli bir tĂ‚ûn salgını başladı. Her gun pekcok insan vefĂ‚t ediyor gun gectikce hastalık daha da yaygınlaşıyordu. Kırk-elli gun suren tĂ‚ûn salgınında, hastalıktan binlerce kimse vefĂ‚t etmişti.

Bunun uzerine şehir halkı; "Şeyh hazretlerinden duĂ‚ isteyelim. İnşĂ‚allahu teĂ‚lĂ‚ tĂ‚ûn salgını onun hayır duĂ‚ları ile durur." dediler. Şehrin ileri gelenlerinden meydana gelen kalabalık bir cemĂ‚at, durumu MevlĂ‚nĂ‚ Abdulmecîd'e arzettiler. Bunun uzerine MevlĂ‚nĂ‚ Abdulmecîd şoyle duĂ‚ buyurdu:

"İlĂ‚hî! Bu musîbet bulutunu, kerem ve ihsĂ‚n ruzgĂ‚rınla def eyle."

O Ă‚nda Allahu teĂ‚lĂ‚nın izni ile tĂ‚ûn salgını durdu. O gunden sonra, otuz sene Tokat şehrine tĂ‚ûn hastalığı isĂ‚bet etmedi. TĂ‚ûn yuzunden Tokat halkı orayı terk etmeye karar vermiş iken, MevlĂ‚nĂ‚ Abdulmecîd'in duĂ‚sı bereketi ile, memleketlerini terk edip gurbette bircok eziyet ve sıkıntılarla karşılaşmaktan kurtuldular. MevlĂ‚nĂ‚ Abdulmecîd'in bu kerĂ‚metini goren Tokat halkı, tovbe edip daha cok ibĂ‚det etmeye başladılar. Ona olan muhabbet ve sevgileri arttı.

Abdulmecîd ŞirvĂ‚nî hazretleri de tĂ‚ûn salgınından bir sure sonra aynı yıl icerisinde 1564 (H. 972) vefĂ‚t etti. Kabri vasiyeti uzerine Kelkit Irmağının kıyısına yaptırıldı.

VefĂ‚tından once:

"Bizi sevenler kabrimizin uzerine turbe yapmak sûretiyle, bu Ă‚cizi diğer muslumanlardan ayırmasınlar." diye vasiyet etmişti. Fakat MevlĂ‚nĂ‚ Abdulmecîd'i cok seven zenginlerden bĂ‚zıları kabrinin uzerine turbe yaptırmak istediler. Kubbe tamamlandığı gece temelinden yıkıldı. Birkac kere kubbe yaptılar ise de aynı şekilde yıkıldı. Bunun uzerine kabri belli olsun diye etrafını taşlarla cevirdiler. HĂ‚len bu kabir Tokat ve cevre halkı tarafından ziyĂ‚ret edilmektedir.

Abdulmecîd ŞirvĂ‚nî hazretleri talebelerine Ă‚hirette pişmĂ‚n olmamaları ve istenmeyen durumlarla karşılaşmamaları icin devamlı nasîhatlerde bulunurdu. Bu hususta şoyle buyururdu:

"Maksada ulaşmak ve kurtuluşa erişmek iki şekilde olur.

Birisi Cennet'te, Cennet'in yuksek derecelerine kavuşmaktır. Bu, secilmiş kimselerin hĂ‚lidir. Diğeri ise, zamansız ve mekĂ‚nsız, nasıl olacağı bilinmiyen bir şekilde Allahu teĂ‚lĂ‚nın cemĂ‚l-i ilĂ‚hîsini gormektir. Bunu elde edebilmek icin şu dort sebep vardır: 1) ÎmĂ‚n. 2) TakvĂ‚. Murşid-i kĂ‚milin yetişmiş ve yetiştirebilen rehberin işĂ‚reti ile nefsle mucĂ‚dele yapılarak ahlĂ‚k guzelleştirilir. Gunahlardan tamĂ‚men sakınılır. Allahu teĂ‚lĂ‚dan başka her şeyden tamĂ‚men yuz cevrilir. 3) Allahu teĂ‚lĂ‚ya kavuşmak icin vesîle aramaktır. Birinci vesîle; Murşid-i kĂ‚milin terbiyesinde olmaktır. İkinci vesîle; hoca, talebesini Resûlullah efendimize ulaştırıp, irtibĂ‚tını temin etmesidir. Bu iki vesîle ile, îmĂ‚nın ve takvĂ‚nın kemĂ‚line erilir. İslĂ‚mın butun emir ve yasaklarına ve tasavvuf yolunun butun Ă‚dĂ‚blarına uyulur. Boylece talebede mĂ‚rifetullah, muhabbet, sevgi hĂ‚sıl olur. 4) Allah yolunda cihĂ‚d."

Yine buyurmuşlardır ki:

"İblisin en muhim işi talebe ile hoca arasında soğukluk meydana getirmektir. Boylece talebe, dunyĂ‚da ve Ă‚hirette husrana uğrayarak bedbaht olur. Bu durumda sĂ‚dık talebenin ilacı sevgi ile hocasına bağlılığını yenileyip, aradaki soğukluğu gidermek ve ona tam teslim olmaktır. Boylece şeytanın vesvesesini yıkmak, dunyĂ‚ ve Ă‚hiret saadetine kavuşmak nasîb olur."

"Muşfik ve şefkatli rehber yĂ‚ni murşid talebesini alcak dunyĂ‚ icin kızıp azarlamaz. Onların azarlamaları dunyĂ‚ icin değildir. ZîrĂ‚ dunyĂ‚nın onların yanında sivrisinek kanadı kadar kıymeti yoktur. Onlar talebede gordukleri bozuk ve uygun olmayan hallere kızarlar. Kısaca kızmaları, dînin emirlerine uymakta ve tasavvuf yolundaki edeplerde olan kusurları sebebiyledir."

MevlĂ‚nĂ‚ Abdulmecîd hazretlerinin vefĂ‚tından sonra da gorulen kerĂ‚metleri talebeleri tarafından anlatılmıştır. Nitekim talebelerinden birisi şoyle nakletmektedir:

MevlĂ‚nĂ‚ Abdulmecîd hayatta iken, bende kelĂ‚m ilmi ile alĂ‚kalı bĂ‚zı şupheler meydana gelmişti. Ancak meclisinde ve sohbetlerindeki heybetinden dolayı, suĂ‚llerimi arzedip cevĂ‚bını alma imkĂ‚nı bulamadım. Her zaman, bundan sonraki meclislerinde sorarım der, bir turlu soramazdım. MevlĂ‚nĂ‚ Abdulmecîd Ă‚hirete intikĂ‚l edince, sorma fırsatını kacırdığım icin cok uzuldum ve pişmĂ‚n oldum. 1574 senesinde hacca gitmek uzere yola cıktım. Şam'a geldiğim zaman, gece ruyĂ‚mda, kendimi bir nehrin kenarında, hocam MevlĂ‚nĂ‚ Abdulmecîd'i de karşı kıyısında gordum. Bir sebze bahcesinde, ağacın golgesi altında, cok guzel bir sûrette olduğu hĂ‚lde oturuyordu. Ansızın bana seslenip; "Şuphelerini arzet ve cevaplarını al artık. ZamĂ‚nı gelmiştir." buyurdu. Ben de derhĂ‚l yanlarına gittim ve şuphelerimi bir bir arzettim. O da her birine, kalbe şifĂ‚ olan cevaplar verdiler. Onun sozlerinin ve cevaplarının lezzeti ile yavaş yavaş kendime geldim. Ruyamda oğrendiğim şuphelerin cevaplarını, uyandığımda Allahu teĂ‚lĂ‚nın izni ile aynen hatırladım.
__________________