İstanbul'da yetişen evliyÂdan. Arnavutluk'un Gonca kazÂsında doğdu. Doğum tÂrihi belli değildir. Hamzaviyye yolunun buyuklerindendir. 1661 (H.1072) senesinde şehîd edildi.

Cocukluk yıllarına Âit mÂlûmÂt yoktur. Onceleri Bostancı ocağında vazîfeli idi. Zuhd ve takv sÂhibi olup vazîfesinden izinli olduğu zamanlarda, vakit namazlarını Ayasofya CÂmiinde kılardı. Gonlu hep Allahu teÂlÂnın rızÂsını kazanmakta ve tasavvuf yolunda ilerlemek arzusundaydı. Bunun icin CenÂb-ı Hakk'a du eder ve kendisine tasavvuf yolunu oğretecek birisini tanıtması icin yalvarırdı. O, bu duygular icerisinde iken Ayasofya CÂmiinde devamlı ibÂdet ve zikir ile meşgûl olan heybet ve vakar sÂhibi bir zÂt dikkatini cekerdi.

Beşir Ağa birgun o gonul ehli ile konuşmak fırsatını buldu ve ona; "SultÂnım benim derdime bir cÂre bulunuz. Lutfedip beni hizmetciliğe kabûl buyurunuz." dedi. O gonul ehli de; "İnşÃ‚allah! Bakayım, eğer imkan bulursam olur." cevÂbını verdi. Beşir Ağa bir gece yarısında SarÂy-ı humÂyûnda bulunan odasında tefekkur ederken, odanın kapısı acıldı. O gonul ehli kapıda ona; "Kalk gideceğiz." dedi. Beşir Ağa onunla berÂber dışarı cıkarken, saray kapısının acık olduğunu gorunce, hayretler icerisinde kaldı. Birlikte Ayasofya CÂmiine girdiler. MihrÂbın onunde başka bir gonul ehli vardı. O mihrÂbdaki gonul ehli, Beşir Ağa'yı kabûl etmedi. Obur gonul ehli onu tekrar odasına goturdu ve; "Merak etme, daha buyuk mertebede olan birisine bağlanman sana nasîb olacaktır." diye tesellî etti.

Başına gelen bu hÂdise, Beşir Ağa'nın hayretini daha da arttırdı. Yanında calışanlardan birisinin vÂsıtasıyla Pîr Sertûraş isminde bir zÂtın sohbetinde bulundu. Ona talebe oldu. Bu sırada pÂdişÃ‚h, Beşir Ağa'yı, DÂvûd Paşa Sarayına nakletti.

Beşir Ağa, DÂvûd Paşa Sarayından işine gidip gelirken, hergun hocasına uğrardı. Hocasının yalnız olduğu bir zamanda, temin edeceği birkac kilo eti ona hediye etmeye karar verdi. Birgun hocasının yalnız olduğunu gorerek sevindi. Hocasından hediyesini kabûl etmesini ric etti. Hocası; "Ben, fakir bir kimseyim. Darlığım zamÂnında benim gibi bir kimseye bunları getirmekteki maksadın nedir?" diye suÂl etti. Beşir Ağa da; "SultÂnım! Gonlum size bağlandı. Hakkı talep ediyorum. Lutfedin de, hizmetciliğe beni kabûl buyurun." dedi. O zaman Pîr Sertûraş; "MÂdem ki hakkı talep ediyorsun, sen ondan mahrum olmazsın. Seni evlÂdım yerine kabûl ettim. Dînin emirlerine iyi sarıl. Dînin emirlerine sarılmadan kurtuluş olmaz." dedikten sonra, uzun sure sohbet ettiler.

Birgun Beşir Ağa, FÂtih CÂmii şerîfinin turbe kapısının Halic tarafından gecerken, hocası Pîr Sertûraş'ın yanında heybet sÂhibi iki pîrin oturduğunu gordu. Derhal atından inen Beşir Ağa, edeple yere bakarak ve yaya olarak onların yanından gecerken o iki pîrden birisi; "YÂ Sertûraş bu kimdir?" diye sorunca, Pîr Sertûraş; "SultÂnım, size arz ettiğim evlatlığımdır. Kendisi bostancıdır." cevÂbını verdi. Yanındaki pîr; "Edeb sÂhibi bir adamdır. Boylelerinden sır gizlenmez." dedi. Beşir Ağa bu sırada heyecan icerisinde kalıp, saraya nasıl donduğunun farkında olmadı. Ertesi gun Pîr Sertûraş'ın yanına gelip; "Dun sizin yanınızda bulunan zÂtlar kimlerdi?" diye sordu. Hocası; "HÂce İdris Ali ve HÂcı KubÂy isimlerinde iki mubÂrek zÂttır." dedi. Bundan sonra Beşir Ağa, bu zÂtlardan tasavvuf ÂdÂbını, nefsiyle uğraşma, mucÂhede yollarını oğrendi.

Beşir Ağa sır gizlemekte cok titiz idi. Uzun bir sure feyz kaynağı o mubÂrek zÂtlardan istifÂde etti. HÂce İdris Ali (İdris Muhtef&#238 vefÂt edince, Beşir Ağa, Hacı KubÂy'ın yanından hic ayrılmadı. Bu sırada SarÂy-ı humÂyûndan emekliye ayrıldı. Hocasının Topkapı dışındaki evine yakın bir yerde ikÂmet etti. Yazın ise Silivri yakasındaki ciftlikte otururdu. DÂim iki inek besleyen Beşir Ağa Âilesine yeten sutun fazlasını satar ve eline gecen parayı da diğer ihtiyaclarına sarfederdi. Bu sebeple kendisine Sutcu Beşir Ağa da denilmiştir. Ayrıca cevredeki fakir fukarÂyı araştırıp ihtiyaclarını gormeyi de buyuk zevk edinmişti.

Beşir Ağa, hocası Hacı KubÂy'ın vefÂtından sonra ve Allahu teÂlÂyı zikir ile meşgul olurken diğer taraftan da kendisine gelen talebelere Ehl-i sunnet yolunu oğretmek icin gayret sarfetti. Kendisine gelen yediden yetmişe her yaştan kişinin meseleleriyle ilgilenir herkese guleryuz ve tatlılıkla muÂmele eder ve herkesin istidÂdına gore nasîhat ederdi.

Uzaktaki talebelerine de mektuplar gondermek sûretiyle dînin emirlerini ve yasaklarını hatırlatırdı.

Beşir Ağa'nın talebelerine gondermiş olduğu mektubun bir bolumu şoyledir:

"Ey enbiy ve evliyÂnın sırrına Âşık olanlar ve buna kavuşmayı isteyenler! Nedir bu hÂliniz? Sizler yalnız istigfÂr okuyup, Allahu teÂlÂnın sevgisini elde etmeye gayret gosterip, ilÂhî tecellilere kavuşuyor musunuz? İşlerinizde, sozlerinizde dînin emirlerine uymanızı isterim. Sakın ha! Dînin emirlerine muhÂlif olarak, kendi aklınıza gore konuşmayınız. Dînin emirlerine uymakta asl ihmÂlkÂrlık gostermeyiniz. ZÂhirinizi dînin emirlerine uymakta, bÂtınınızı Allah sevgisi nûru ile suslemeniz gerekir. Birbirinizle buluştuğunuz zaman, birbirinize sevgi ve tevÂzu gosteriniz. Birbirinizle dînin emirleri ve tasavvuf yolunun ÂdÂbı gereğince fÂideli şeyler konuşup, mÂlÂyÂnîden (boş sozlerden) sakınasınız. Yuz bin soz, bir pul kadar etmez. Soz, mÂnÂyı bilmek ve bulmak icindir. Canın kurtuluşu, mÂn iledir. Soz ile kurtuluş olmaz.

Şimdi herbiriniz, yolumuzu candan tÂkip edip, mÂnÂya kavuşmak, nefs ve şeytanın hîlesinden kurtulmak icin, cenÂb-ı Rabb-ul-Âlemîne tam bir teveccuh ile teveccuh eyleyesiniz, yonelesiniz.

MÂrifet sanıp, sattığınız (sarfettiğiniz) sozlerden sakınmanız gerektiğini bilmelisiniz. Haramdan sakınmalısınız. Her kim dikkat etmeyip, dînin emrine uymayan bir iş yaparsa bizden değildir. Onun dilini kesmek lÂzımdır."

Otuz altı sene insanlara doğru yolu gosteren Beşir Ağa, feyz ve mÂrifet yaydı. 1661 (H.1072) senesinde 90 yaşı civÂrında iken bÂzı hasedciler ve kotu kimseler tarafından şehîd edilerek denize atıldı. Boylece kabr-i şerîfi, bahr-ı rahmet-i RahmÂn oldu.
__________________