Mevleviyye yolunun buyuklerinden. Gorunen ve gorunmeyen kemĂ‚lĂ‚t, olgunluklar, yuksek hĂ‚ller sĂ‚hibi velî. Konya'da doğdu. Doğum tĂ‚rihi bilinmemektedir. 1631 (H.1040) yılında vefĂ‚t etti.

Henuz dunyĂ‚yı teşrif etmeden once, buyuk bir velî olacağı ve insanlara İslĂ‚miyeti oğreteceği, buyuk mevlevî şeyhi Celebi Ferruh tarafından mujdelenmişti. Bu mujdenin verilmesinden birkac ay sonra dunyĂ‚ya gelen cocuğa Bostan ismini verdi. Celebi Ferruh hazretleri, Bostan'ın eğitim ve terbiyesiyle bizzat ilgilendi. Onu din ve fen ilimleriyle tasavvuf ilminde en yuksek mertebeye cıkardı ve kendi yerine halîfe tĂ‚yin etti.

Bostan Celebi gerek cocukluğunda, gerekse gencliğinde, tabîatı îcĂ‚bı dunyĂ‚ya gonul bağlamayanlar gibi giyinirdi. Hocası Celebi Husrev hazretlerine ve diğer tasavvuf ehline ziyĂ‚desiyle hurmet gosterip cok hizmet ederdi. Gurur ve kibirden uzaktı. Cehresi gĂ‚yet nûrĂ‚nî idi. Bir kuru ekmek parcasıyla kanĂ‚at ederdi. Ceşitli yemekler yemeye duşkunluk gostermez istek duymazdı. Vakitlerinin coğunu halvetle, yalnızlıkla, Allahu teĂ‚lĂ‚yı zikir ve sukûnet hĂ‚li uzere gecirirdi. Onda kucuk yaştan îtibĂ‚ren gorulen bu haller, herkes tarafından sevilmesine yolactı.

1592 yılında Celebi Ferruh hazretlerinin vefĂ‚tından sonra, MevlĂ‚nĂ‚ CelĂ‚leddîn-i Rûmî hazretlerinin turbesi yanındaki mevlevîhĂ‚nede talebelerin yetiştirilmesi işiyle meşgûl olmaya başladı. Konya'da devlet adamları ve halk ondan istifĂ‚de edebilmek icin sohbetlerine koşarlardı. Hic isim vermeden sohbetine gelenlerin hallerine ve yaşayışlarına gore konuşurdu. Herkes onun sohbetinde ya bir bilmediğini oğrenir veya hatĂ‚larının neler olduğunu anlar, ona gore hareketlerini ayarlardı.

Bostan Celebi hazretlerinin hal, hareket ve tavırlarında gizli mĂ‚nĂ‚lar ve işĂ‚retler bulunduğu firĂ‚set sĂ‚hipleri ile halkın coğu tarafından bilinirdi. MeselĂ‚ av ile fazlaca ilgilenirse, muridlerinin cokluğuna; harp Ă‚letleriyle meşgûl olsa, ordunun cihĂ‚da cıkacağına; elbise ve sarıklarını sık sık değiştirseler, devlet kademelerinde tĂ‚yinler olacağına; giyinişlerinde değişiklik yapmayıp aynı elbiseleri uzun sureli giyseler, umûmî rahatlık ve ferahlığa; fazla ihsĂ‚n ve bağışlarda bulunsalar, bolluk olacağına; tutumluluk gosterseler, kıtlık ve pahalılığa; sadaka vermekte gayret gosterseler, vebĂ‚ hastalığı cıkacağına işĂ‚ret olurdu. Her bir tavrı ve hĂ‚li boş değildi ve bir mĂ‚nĂ‚ya işĂ‚retti. Butun hareketleri ve davranışlarının gelecekte olacak işlere Ă‚it birer numûne, ornek olduğunu basîret sĂ‚hipleri, kalp gozleri acık olanlar bilirdi. Bilhassa bĂ‚zı muşkillerine, meselelerine cevap bekleyenlerin onun soz ve hareketlerinden durumlarına gore cevap mĂ‚hiyetinde işĂ‚ret aldıkları pek yaygındır. MeselĂ‚ yolculuğa cıkmış birisi hakkında kotu bir haber duyulsa, doğru mu yalan mı bilinmese, fakat Bostan Celebi; "Falanca şehirdedir, uzulme!" buyurursa, bu sozu o kimsenin hayatta olduğuna mujdedir. "Falanca yerdedir, uzulme." demez, susarsa, o haberin acı, kotu olduğuna yorumlanırdı. O murşid-i kĂ‚mil olup, Allahu teĂ‚lĂ‚nın nûru ile bakan bir zĂ‚t idi. Bu sebeple bir işin başından ve sonundan haberi olurdu.

Bostan Celebi hazretleri Konya'da talebeler yetiştirmekte iken, Mevleviyye yoluna duşman olanlar, kendisine cok eziyet vermekte idiler. Tam bu sıralarda Osmanlı tahtında değişiklik oldu ve Ucuncu Mehmed Hanın olumuyle tahta Birinci Ahmed Han gecti (21 Aralık 1603). Birinci Ahmed Hanın sultĂ‚n olduğu zaman, Osmanlı Devleti cok zor şartlar ile karşıkarşıya idi. Devlet batıda Avusturya ve doğuda İran ile harp hĂ‚linde bulunduğu bu sırada; icte celĂ‚lî adı verilen Ă‚sîler yirmişer otuzar bin kişilik gruplar meydana getirmişler, koyleri yakıp yıkmaya, uzerlerine gonderilen orduları bozmaya başlamışlardı. Bu ic gĂ‚ile, Osmanlı Devletini temelinden sarsacak bir manzara gorunumundeydi. Bilhassa İran, bu ic fitneyi korukluyor ve Osmanlı Devleti icerisindeki hurûfîler de butun gucleri ile bu fitne hareketlerini destekliyorlardı.

Bostan Celebi hazretleri, Sultan Birinci Ahmed'in tahta gecmesinden sonra buyuk ceddi MevlĂ‚nĂ‚ CelĂ‚leddîn-i Rûmî hazretlerinin mĂ‚nevî işĂ‚reti uzerine İstanbul'a geldi. Kadir gecesi olması muhtemel bir gecede Ebû Eyyûb el-EnsĂ‚rî hazretlerinin kabr-i şerîfini ziyĂ‚ret etti. Aynı gece Sultan Ahmed Han da şoyle bir ruyĂ‚ gordu:

Saray-ı humĂ‚yûndaki husûsî koşkun etrĂ‚fında heybetli ve nûrĂ‚nî zĂ‚tlar geziniyordu. Onların kimler olduğunu araştırınca, yakın adamlarından birisi gelerek; "SultĂ‚nım! MevlĂ‚nĂ‚ CelĂ‚leddîn-i Rûmî hazretleri koşkunuzu teşrif ettiler. Peşindekiler, onun dervişleri ve talebeleridir." dedi. Bu haberi alan Sultan buyuk bir sevincle sarayın icine girdi ve orada MevlĂ‚nĂ‚ CelĂ‚leddîn-i Rûmî hazretlerini gordu. İkrĂ‚m ve iltifĂ‚t olmak uzere ona saltanat tahtına oturmasını teklif etti. O zaman MevlĂ‚nĂ‚ hazretleri; "Arşın golgesi altında oturanlar, bu birkac ağac parcasından yapılmış tahta iner mi? Bu tac ve taht sizindir." buyurdu. Bu sırada Sultan Ahmed Han, MevlĂ‚nĂ‚ hazretlerinin orada bulunuşunu fırsat bilip, ondan devlete isyĂ‚n eden, azgınlık ve taşkınlık yapan celĂ‚lîlerin hakkından gelebilmek icin himmet ve hayır duĂ‚da bulunmalarını istedi. MevlĂ‚nĂ‚ hazretleri ona; "Sen eğer bizim cocuklarımıza karşı azgınlık ve taşkınlık edip onlara sıkıntı verenlere mĂ‚ni olursan, biz de bunun mukĂ‚fĂ‚tı olarak mĂ‚nevî yolla size karşı gelenlerin zararlarını ve cıkardıkları fitneleri def ederiz. Bostan'ımıza var, himmetine sarıl!" diye tenbih eyledi. MevlĂ‚nĂ‚ hazretleri oradan Ebû Eyyûb el-EnsĂ‚rî hazretlerini ziyĂ‚rete gitti. Sultan Ahmed de kendisini tĂ‚kib etmişti. Gordu ki, Ebû Eyyûb el-EnsĂ‚rî hazretleri hayatta ve MevlĂ‚nĂ‚ hazretlerinin torunlarından biriyle sohbet etmektedir. MevlĂ‚nĂ‚ hazretleri de oraya varıp bu buyuk sahĂ‚bîyle sohbetten sonra vedĂ‚ edip ayrılırken; "Benim Bostan'ım budur." diye işĂ‚ret etti.

Sultan Ahmed tam bu esnĂ‚da uyandı. Boyle mubĂ‚rek bir ruyĂ‚ gormenin şukrĂ‚nesi olarak Allahu teĂ‚lĂ‚ icin kurbanlar kestirdikten başka, derhal Eyub Sultan'a ziyĂ‚rete gitti. Orada Bostan Celebi'yi gorunce sevindi. MevlĂ‚nĂ‚ CelĂ‚leddîn-i Rûmî hazretlerinin tenbihi uzere saray-ı humĂ‚yûna dĂ‚vet etti. O da bu dĂ‚veti kabûl etti. Sultan ona MevlĂ‚nĂ‚ hazretlerinin oturduğu yere oturmasını teklif ettiğinde; "MubĂ‚rek dedemin yerine oturmam edebe sığmaz." diyerek, Sultanın akşamki ruyĂ‚sına işĂ‚ret etti. Boylece Ahmed Han, MevlĂ‚nĂ‚ hazretlerinin; "Bostan'ımıza yapış." sozundeki inceliği ve Bostan Celebi'nin de hĂ‚linin yuksekliğini ve velî olduğunu anladı. Kendisine pekcok hurmet ve saygı gosterdi. Sohbetlerinden bereketlendi ve butun sıkıntılarının giderilmesi icin emirler verdi. Bu mubĂ‚rek zĂ‚ta ve mevleviyye yolunun buyuklerine eziyet edenlerin, rahatsızlık verenlerin cezĂ‚landırılmasını istedi. ZĂ‚ten Sultan Ahmed Hanın, Bostan Celebi'ye gosterdiği hurmeti duyan fesadcılar, buyuk bir korkuya kapılmışlar ve sozlerini kesmişlerdi. Bostan Celebi bir muddet sonra Konya'ya gitmek uzere pĂ‚dişĂ‚htan izin istedi. Bu mubĂ‚rek zĂ‚ttan ayrılmak, genc pĂ‚dişĂ‚h Ahmed Hana cok ağır geldi. Buyuk bir kalabalıkla kendisini İstanbul'dan uğurladı. Ayrılırken memleketin isyĂ‚ncıların şerrinden kurtulması icin pekcok duĂ‚ eden Bostan Celebi, Konya'da da muhteşem bir kalabalık tarafından karşılandı. Bostan Celebi'nin ayrılışının uzerinden cok gecmeden Ahmed Hanın Anadolu'da celĂ‚lîler uzerine gonderdiği ordunun zafer haberleri gelmeye başladı ve kısa surede Ă‚sîlerin tamĂ‚mı temizlendi.

Bostan Celebi bundan sonra daha rahat ve huzurlu bir şekilde talebelerine ders verdi. Bir gun yine MevlevîhĂ‚nede talebeleri ile meşgûlken iceriye bir haberci girdi. Şeyhe, kendisini Lala Mustafa Paşanın gonderdiğini ve ondan Şam'da boş bulunan Mevlevî DergĂ‚hına bir halîfe gondermesini istirhĂ‚m ettiğini bildirdi. Bostan Celebi bu istek uzerine himmet ve teveccuhlerine kavuşmuş olan Kartal Dede'yi oraya halîfesi sıfatıyla gondermek istedi. Ancak Kartal Dede'ye hocasından ayrılık cok zor geldi. Gozyaşları icinde bu husûsu hocasına arzetti ve ayrıca; "VĂ‚iz ve zikr meclisleri icin lĂ‚zım olan ilmim de yok." diyerek kendisinin bu vazîfeden bağışlanmasını arz eyledi. Bunun uzerine Bostan Celebi ona:

"Ağız senden, soz bizden. Sana buyuk bir Ă‚lim de murid olur." diyerek onu teselli etti ve mĂ‚zeret kapısını kapadı. Kartal Dede hocasının duĂ‚ları bereketiyle Şam'a vardı. Vardığı gun şehrin buyuk cĂ‚milerinden birinde vĂ‚z verdi. Halkın yanısıra buyuk Ă‚limler ve devlet adamları da vĂ‚zına geldi. VĂ‚zında derin ve ince mĂ‚nĂ‚lardan bahseden Kartal Dede'yi dinleyenler hayran kaldı. Onu umduklarından da daha yuksek buldular. Yine aynı gun cĂ‚mide bulunan buyuk Ă‚lim Alemî Dede de onun sozlerine hayran kaldı. Alemî Dede, BağdĂ‚dlı olup, Irak'ın ceşitli yerlerinde ilim tahsîl etmişti. Tahsîlini tamamladıktan sonra İstanbul'da FĂ‚tih CĂ‚miinde ders vermiş, talebeleri Mısır'a kĂ‚dı gonderilmiş, boylece orada da tanınmıştı. Allahu teĂ‚lĂ‚nın hikmeti bu sırada hacdan donerken Şam'a uğradı ve boylece Kartal Dede ile tanışarak kendisine talebe oldu.

Bostan Celebi hazretlerine talebeleri kendisinden sonra dergĂ‚hın ve talebelerin işleri ile kimin ilgileneceğini sorduklarında; "HilĂ‚fet, Ebû Bekr Celebi'nindir." buyurdu. Ebû Bekr Celebi, Ferruh Celebinin oğlu idi. Bostan Celebi, 1631 (H.1040) senesinde Konya'da vefĂ‚t etti. Kabri, MevlĂ‚nĂ‚ CelĂ‚leddîn-i Rûmî hazretlerinin turbesi icerisindedir.

Bostan Celebi hazretleri, kendisine gelenlere dînin emirlerini oğretir, onları her bakımdan yetiştirirdi. HattĂ‚ ozel olarak dergĂ‚hına getirmek sûretiyle, pekcok kimseyi naklî ilimlerde kemĂ‚le kavuşturduğu rivĂ‚yet edilmektedir. Bunlardan bir tĂ‚nesi şu şekildedir:

Gelibolu'da kerĂ‚metleri acıkca bilinen AğazĂ‚de Şeyh Muhammed Efendi, gencliğinde bile tĂ‚attan ayrılmamış ve bu şekilde yetişmişti. Daha pekcok guzel vasıfları vardı. İlim tahsîlinde ilerlemek ve ilmine gore amel etmek arzusuyla dolup taştığı bir gecede şoyle bir ruyĂ‚ gordu. Ceşmeleri ve cimenleri olan guzel bir yerde etrĂ‚fı seyredip dinlenirken Ă‚niden bir mevlevî yiğidi gorunup; "Sizi MevlĂ‚nĂ‚'nın Bostan'ına dĂ‚vet ediyorlar." dedi ve kayboldu. Uyanınca gorduklerine hayret etti. Kendi kendisine biraz duşundukten sonra, ruyĂ‚sında gorduğu o dinlenme yerine gitti. Orada aynen ruyĂ‚da gorduğu zĂ‚tı gordu ve peşinden yine kayboldu. Şeyh Muhammed Efendi bu hal uzerine artık bir an olsun gecikmeden Anadolu'ya gecti. Konya'ya varıp MevlĂ‚nĂ‚ hazretlerinin turbesini ziyĂ‚rete gitti. Oraya varınca ruyĂ‚sında kendisini dĂ‚vet eden zĂ‚tı yeşil renkli mihrapta buyuk dedesi MevlĂ‚nĂ‚ hazretlerinin rûhĂ‚niyetine teveccuh etmiş ve bu sebeple kendinden gecmiş bir vaziyette buldu. Fakat iceri girmesiyle birlikte; "Hoş geldin, safĂ‚lar getirdin." diyerek kendisine seslendi ve iltifatta bulundu. Bu zĂ‚t BostanCelebi idi. Muhammed Efendi derhal Bostan Celebi'ye talebe oldu. Allahu teĂ‚lĂ‚nın ihsĂ‚nı, hocasının himmet ve bereketiyle kısa zamanda yetişip icĂ‚zet, diploma aldı. Bostan Celebinin sohbetlerinde ve ders halkasında boyle mĂ‚nevî derecesi yuksek zĂ‚tların bulunduğunu İsmĂ‚il Ankaravî Rusûhî Dede gazellerinde ifĂ‚de etmişlerdir.

USTÂDDAN OĞRENİNİZ!

Uzun yıllar verdiği derslerle yuzlerce kıymetli talebe yetiştiren Bostan Celebi, vefĂ‚tına yakın onlara şu nasîhatlarda bulundu:

"Halîfelerimize itĂ‚at ediniz. Onların himmetleri ile dedelerimizin bereketlerine kavuşmaya calışınız. Onlar hakkında îtikĂ‚dınız ve inancınız temiz olsun. MuhĂ‚lefet edenlerin vesveselerinden sakınınız. Mesnevî'nin işĂ‚retlerini ustĂ‚ddan, ehlinden oğreniniz. Vakitlerinizi Allahu teĂ‚lĂ‚nın beğendiği şeyleri elde etmeye calışmakla geciriniz. Nefsin arzu ve isteklerinden sakınıp, ibĂ‚detleri yerine getirmekte gevşeklikten sakınınız. Bunlardan geri durmayınız. Hallerinizi ve niyetlerinizi duzeltiniz. AhlĂ‚kınızı guzelleştiriniz. Boylece kıyĂ‚met gunu pişmĂ‚n olmak durumu ile karşı karşıya kalmazsınız."
__________________