Anadolu velîlerinin buyuklerinden. İsmi, Ahmed bin HĂ‚cı İbrĂ‚him'dir. 1769 (H.1183) senesi Rabî'ul-evvel ayının on birinci gecesi, Niğde'nin Bor kazĂ‚sında doğdu.

Buyuk bir velî olan babası, ruyĂ‚sında uc ay gordu. Ortadaki ay diğer aylardan daha buyuk ve parlaktı. Bu ruyĂ‚nın tĂ‚birinde kendisinin uc oğlu olacağını ve ortanca oğlunun buyuk bir velî ve Ă‚lim olacağını anladı.

Ahmed Kuddûsî, kucuk yaşta babasından ders almaya başladı. AhrĂ‚riyye yolunun edebini babasından oğrendi. Babasının; "Oğlum her zaman Allahu teĂ‚lĂ‚yı zikr et, benim sağlığımda boş şeylerle uğraşmaktan uzak dur." nasîhatine uyarak onun tarîkat hakkındaki tavsiyelerine harfiyyen riayet edip gece gunduz şevkle calıştı, butun amelleri gonulden yaptı. Kısa zamanda velîlik basamaklarında yukseldi.

Ahmed Kuddûsî, o zaman medreselerde okutulan ilimleri oğrenmek icin de uzun muddet medrese tahsîli gordu. 1786 senesinde babası vefĂ‚t edince, ilĂ‚hî bir işĂ‚ret uzerine Turhal'a gitti. Turhal'daki Turhal Şeyhi denilen zĂ‚tın sohbetlerinde bulunarak kemĂ‚le erdi. Oradan bir arkadaşı ile ayrılıp Erzincan'a geldi. Sert gecen kış mevsimi yuzunden Erzincan'da birkac ay kaldı. Yaz gelince, Erzincan'dan ayrılarak, once Şam'a oradan da Mısır'a vardı. Daha sonra hac farîzasını yerine getirmek icin Mekke-i mukerremeye gitti. Bu ilk Hicaz seferinde Hira ve Uhud dağında, hazret-i Hamza ve Uhud harbinin diğer şehîdlerinin medfûn, gomulu bulunduğu sahada ve dağın kayalıkları arasındaki mağaralarda uzun gunler uzlette kendi başına kaldı. Mescid-i Nebî cevresinde riyĂ‚zetler cekti. Resûlullah efendimizin lutuf ve hitaplarına kavuşarak, ustun derecelere yukseltildi. Bu sırada; "Anadolu'ya git, orada evlen. Senin icin ustun derece ve makamlar, Ă‚ile kadrosu icinde hĂ‚sıl olacaktır." îkĂ‚z ve işĂ‚reti uzerine, bir sonraki sene tekrar hacc ederek Bor'a dondu. Bu muddet icerisinde, Resûlullah efendimizin yuksek himmetlerine nĂ‚il olduğunu bir şiirde şoyle ifĂ‚de eder:

DĂ‚vet etti koyune cunku bizi ol şĂ‚hımız,
Pes icĂ‚bet eyledik bugun acıldı rĂ‚hımız.
Etti tĂ‚lim hem bize seyr-i sulûkin tarzını,
PîşvĂ‚-yı sĂ‚likîn olan Resûlullahımız.
Doldu ışk-u-cezbe dil iklimine deryĂ‚ misĂ‚l,
Bu sebeple murtefî' oldu begĂ‚yet rĂ‚hımız.
Bakmanız hışm u hakĂ‚retle bize ey zĂ‚hidĂ‚n,
Dost yanında mu'teber hor gorunen gumrĂ‚hımız.
Yanarız ışk oduna KuddûsîyĂ‚ leyl u nehĂ‚r,
Kıldı Ă‚lem halkını Ă‚ciz figĂ‚n u Ă‚hımız.

Ahmed Kuddûsî, ilki 1807 ve 1810 senelerinde olan Osmanlı-Rus savaşlarına katıldı. Boylece sunnete uyarak, nefsini ıslĂ‚h etmek icin yaptığı halvet, yalnızlık cile ve riyĂ‚zetleri yĂ‚ni cihĂ‚d-ı asgarı cihĂ‚d-ı ekberle, yĂ‚ni nefsle yaptığı savaşlarla da tamamladı.

Bir sure Anadolu'da kalan Kuddûsî hazretleri tekrar Hicaz'a gitti. Uzun muddet Mekke ve Medîne arasındaki ıssız collerde, dağlarda nefsini tezkiyeye, safiyyete ulaştırmak icin cektiği cileler, onun derecesini bir kat daha yukseltti. Bu sırada gunluk yiyeceği, her gun belli saatte kendiliğinden gelen bir ceylanın verdiği suttu.

Ahmed Kuddûsî, Hicaz'dan Bor'a dondukten sonra, bircok din duşmanının duşmanlıkları sebebiyle, on uc yıl kadar evinde inziva hayĂ‚tı yaşadı. Bu arada, bir gun CumĂ‚ vaktinden once bir tanıdığı, misĂ‚fir olarak evine geldi. CumĂ‚ vakti yaklaştığı hĂ‚lde Ahmed Kuddûsî hicbir acelecilik gostermedi. O zĂ‚t CumĂ‚ya gitmek icin izin istedi. Ahmed Kuddûsî; "Biraz daha beklesen iyi olacaktı. Namazdan sonra seni beklerim." buyurarak misĂ‚firini uğurladı. CumĂ‚dan sonra biraz gecikerek gelen misĂ‚fir zĂ‚t, yemekle berĂ‚ber tĂ‚ze hurma ve o mevsimde Bor'da olmayan tĂ‚ze sebzeler ikrĂ‚m edilince, cok şaşırdı ve; "Efendim, hurma ve sebzeler buranın olamaz. Siz CumĂ‚yı nerede kıldınız?" diye sorunca, Kuddûsî hazretleri; "EvlĂ‚dım soz dinleyip, biraz daha beklesen, ihlĂ‚sının karşılığını gorecek, bizimle birlikte sen de CumĂ‚yı KĂ‚be-i muazzamada kılacaktın." buyurdu.

O devrin ileri gelenlerinden makam sĂ‚hibi biri, bir sohbette; "ZamĂ‚nımızın buyuk velîsi kim ise onunla goruşmek istiyorum." diye yakınlarına sorar. Bunun uzerine orada Kuddûsî hazretlerini tanıyan biri; "ZamĂ‚nımızın buyuk velîsi Ahmed Kuddûsî'dir." deyince, kendisini İstanbul'a dĂ‚vet ederler. Ahmed Kuddûsî, İstanbul'a gelip huzûra girince, orada bulunan kimseler, onun taşralı kıyĂ‚feti ile huzûra girmesini pek beğenmeyip, yukardan bakıcı bir tavır takınırlar. Ahmed Kuddûsî sohbet sırasında hic konuşmaz. O makam sĂ‚hibi kimse; "Şeyh efendi! Siz de bir beyĂ‚n buyursanız." deyince; "Efendim! Bendeniz ilmi olmayan bir kişiyim. Huzûrunuzda konuşmaya hayĂ‚ ederim. Ancak emrinize uyarak başımdan gecen bir hĂ‚diseyi anlatayım." diyerek şu hikĂ‚yeyi anlatır:

"Bir gun bendeniz Sarayburnu'nda sahil boyunca gezerken, cok guzel bir hanım sandala bindi. Gonlumu cezbeden bu guzelin peşinden başka bir sandala binerek, onu tĂ‚kib ettim. Uskudar iskelesinde karaya cıkıp, falan sokaktaki buyuk bahceli konağa giren bu hanımı bir daha goremedimse de aslĂ‚ unutmadım. Gonlum onun hicrĂ‚nı ile rahatsızdır efendim."

O makam sĂ‚hibi kimse, bu hikĂ‚yeyi duyar duymaz, yanında bulunanların hepsini dışarı cıkararak, Ahmed Kuddûsî'ye; "Efendi, anlattığınız benim halen icinde yaşadığım elemli hĂ‚limin ifĂ‚desiydi. Şu anda ise o dertten kurtuldum. O hanım gonlumden silindi." dedi. Sonra Kuddûsî hazretlerine gorulmemiş ihsĂ‚nda bulundu.

Yine bir gun sultan, huzûrunda bulunanlara; "Şu avucumda gizlediğim şeyi tahmin etmenizi istiyorum." dedi. Herkes bir şey soylediyse de kimse bilemedi. Bir koşede oturan Ahmed Kuddûsî'ye; "Siz de bir tahminde bulunun." dediler. Ahmed Kuddûsî de; "Yedi iklim ve yedi deryĂ‚yı gezdim. Bir balığı, yavrusunu arar gordum." dedi. Meğerse pĂ‚dişĂ‚hın avucunda kucuk bir balık varmış. Bunun uzerine Ahmed Kuddûsî'ye tĂ‚zim ve ikrĂ‚mda bulunularak, sarayda kalması teklif edildi. Fakat o; "Ben Ă‚ciz bir kulum, burada kalsam dunyĂ‚ imtihĂ‚nından berĂ‚t edemem." buyurdu ve kalmayı kabûl etmedi.

Bir sure İstanbul'da kalan Ahmed Kuddûsî, Bor'a dondu. Bor'da iken birgun sultan, Bor'a iki memur gonderip, onun durumunu oğrenmek istedi. Gelen memurlar onu bahcesini bellerken buldular. Ahmed Kuddûsî hazretleri onlar daha bir şey soylemeden; "Siz İstanbul'dan geldiniz. Bizim bir şeye ihtiyacımız yok." buyurdu. Onlar; "PĂ‚dişĂ‚hımız bizi vazifeli gonderdi. Size tahsîsĂ‚t bağlayacağız." dediler. Ahmed Kuddûsî onlara; "Acın eteğinizi" diyerek her ikisinin eteğine birer kurek toprak doktu. İki memur bu toprakların altın olduğuna şĂ‚hid oldular. Bu sefer Ahmed Kuddûsî; "Eteklerinizdekileri dokun." deyince hemen yere doktuler. Bu defĂ‚ toprakların yılan-ciyan olduğuna şĂ‚hid oldular. Ahmed Kuddûsî; "EvlĂ‚tlarım! Allahu teĂ‚lĂ‚nın keremi ile bizim pĂ‚dişĂ‚hımızın tahsîsatına ihtiyĂ‚cımız yoksa da, fukarĂ‚ ve Ă‚cizlere dağıtmak icin bırakın." diyerek bu tahsîsĂ‚tı bir muddet alıp yoksullara dağıttı.

Ahmed Kuddûsî, bir gun Konya'ya giderek, MevlĂ‚nĂ‚ CelĂ‚leddîn-i Rûmî'nin kabrini ziyĂ‚ret etmek istedi. Turbenin onune vardığı zaman, turbedĂ‚r kapıları kilitleyip gidiyordu. TurbedĂ‚ra turbeyi acması icin ricĂ‚lar edip cok yalvardı. Fakat turbedĂ‚r; "Akşam oldu, acma musĂ‚desi yoktur." diyerek kesin bir şekilde reddetti. Bunun uzerine Ahmed Kuddûsî şu medhiyeyi okumaya başladı;

Sensin velîler şĂ‚hı,
YÂ hazret-i MevlÂnÂ!
Affet şu ben gumrĂ‚hı,
YÂ hazret-i MevlÂnÂ!

Bed-kÂr-u-ÂvÂreyim,
Pur-zenb u bî-cĂ‚reyim,
Âsî yuzu kĂ‚reyim,
YÂ hazret-i MevlÂnÂ!

GĂ‚yet azîmdir cĂ‚hın,
Mahbûbısın Allah'ın,
DĂ‚r-ul-emĂ‚n dergĂ‚hın,
YÂ hazret-i MevlÂnÂ!
Sen şol ulu sultĂ‚nsın,
Ki server-i merdĂ‚nsın,
Hem ma'den-i irfĂ‚nsın,
YÂ hazret-i MevlÂnÂ!

Cun tıfl iken ey SultĂ‚n,
EflÂki etdin seyrÂn,
Oldu melÂik hayrÂn,
YÂ hazret-i MevlÂnÂ!

MuhtĂ‚cınam in'Ă‚m et,
MihmĂ‚nınam ikrĂ‚m et,
İhsĂ‚nını itmĂ‚m et,
YÂ hazret-i MevlÂnÂ!
Kapunda cok muhtÂcÂn,
Erer murÂda her Ân,
Devrinde surer devrÂn,
YÂ hazret-i MevlÂnÂ!

Bencileyin yok gumrah,
LÂkin dedim eyvallah,
Geldim sana şey'en lillah,
YÂ hazret-i MevlÂnÂ!

Âriflerin sultĂ‚nı,
Dertlilerin dermĂ‚nı,
Kuddûsî'nin cĂ‚nĂ‚nı,
YÂ hazret-i MevlÂnÂ!

Son dortluğu soylediği anda, kapılar kendiliğinden acıldı. Ahmed Kuddûsî, turbedĂ‚rın şaşkın bakışlarından habersiz, ziyĂ‚retini yaparak oradan ayrıldı. Ertesi gun bu hĂ‚diseyi duyan Mevlevî şeyhleri ile bir kısım ulemĂ‚; "Bu mutlakĂ‚ Bor'lu Kuddûsî'dir." dediler.

Medîne-i munevverede saatcılık yapmakta olan Ali Osman isimli İzmirli bir Turk vardı. Bu zĂ‚t Medîne-i munevvereye hicret ettikten bir muddet sonra, mesleği olan işi yapmak uzere bir dukkĂ‚n acmak icin izin almaya calıştı. Uzun sure bunu sağlayamadı. Parası bitti. Bir gece Allahu teĂ‚lĂ‚ya iltica ile yalvardı. O gece ruyĂ‚sında esmer, kır sakallı, uzunca boylu bir zĂ‚t; "Evladım, resmî dĂ‚ireye girdiğinde sağ tarafında gorduğun şu ucuncu şahsa murĂ‚caat et. Gerisine karışma buyurdu. Ali Osman Efendi sabahleyin doğruca denilen şahsın yanına gitti. O şahıs, Ali Osman Efendi'ye; "Seni Kuddûsî hazretleri mi gonderdi? Git hemen dukkĂ‚nını ac, işine başla." dedi. Ali Osman hemen gidip dukkĂ‚nı izin almış gibi actı. O şahıs izin belgesini sonradan gonderdi. Bir muddet sonra ruyĂ‚sında aynı zĂ‚tı gordu. O zĂ‚t; "Oğlum bana Kuddûsî derler. Cebine bir hediye koydum, onu al ve amel et." dedi. Ali Osman Efendi uyandığında cebinde Kuddûsî hazretlerinin şu şiirinin yazılmış olduğu kĂ‚ğıdı buldu:

Ey rahmeti bol pĂ‚dişĂ‚h,
Curmum ile geldim sana,
Ben eyledim hadsiz gunÂh,
Curmum ile geldim sana.

Hadden tecÂvuz eyledim,
DeryĂ‚-yı zenbi boyladım,
Ma'lûm sana ki neyledim,
Curmum ile geldim sana.

Senden utanmayup hemÂn.
Ettim hat gizlu ayÂn,
Urma yuzume el-emÂn,
Curmum ile geldim sana.

Aslım cu bi katre menî,
Halk eyledin andan benî,
Aslım denî, fer'îm denî,
Curmum ile geldim sana.

Gerci kesel fısk-u-fucûr,
Ayb-ı-zelel cok hem kusûr,
LĂ‚kin senin adın Gafûr,
Curmum ile geldim sana.

Zenbim ile doldu cihÂn,
Sana ayÂn zÂhir nihÂn,
Ey lutfu bî-had Muste'Ă‚n,
Curmum ile geldim sana.

Adın senin GaffĂ‚r iken,
Ayb ortucu SettÂr iken,
Kime gidem sen vÂr iken,
Curmum ile geldim sana.

Hic sana kulluk etmedim,
Rah-ı rızĂ‚na gitmedim,
Hem buyruğunu tutmadım,
Curmum ile geldim sana.
Bin kerre bin ol pĂ‚dişĂ‚h,
Etsem dahî boyle gunĂ‚h,
LĂ‚-taknetû yeter penĂ‚h,
Curmum ile geldim sana.

İsyĂ‚nda Kuddûsî şedîd,
Kullukda bir battal pelîd,
Der kesmeyip senden umîd,
Curmum ile geldim sana.

Ali Osman Efendi, o gunden sonra bu şiiri okumadan işine gitmedi ve verilen vazifeleri devamlı yaptı.

Ahmed Kuddûsî hazretleri, gerek şiirlerinde, gerekse mektup ve sĂ‚ir yazılarında, hak yolundaki tehlikelere dikkatleri cekerek, bu yoldaki sĂ‚dıklarla, sapıkların hĂ‚l ve durumlarını tekrar tekrar anlatmaktadır. Ehl-i dunyĂ‚ ile mulhid ve dinsize yaklaşmamayı, cĂ‚hil ve inatcı sofulardan kacınmayı, kufur ehli ile munĂ‚fıklardan şiddetle sakınmayı, hased, kin, istihzĂ‚ ve nemîme, dedi-kodu ehlinden uzaklaşıp onlarla berĂ‚ber olmamayı tavsiye ederdi.

Yine Ahmed Kuddûsî hazretleri, Allahu teĂ‚lĂ‚nın rızĂ‚sını taleb etmeyi, mal, mevkî, şohret ile dunyĂ‚ya ve maddeye Ă‚it her şeyin sevgisini kalbden cıkarmayı tavsiye etmekte, kalbde yerleşmiş sevgisi olmayan; mal, mulk, makam ve mevkînin de bir mahzuru olmadığını belirtmektedir. Ahmed Kuddûsî, İslĂ‚mı tek bir butun olarak gorur. İslĂ‚miyete uyanı ve İslĂ‚mın yuceliğini anlatmak icin, devrindeki sağlam idĂ‚recilerle pĂ‚dişahları bircok defĂ‚ methetmiş ve onlara itĂ‚atı tavsiye etmiştir. Muslumanların eğer fitneye uyup, din ve devletine ihĂ‚net etmezse, yer ve gok ehlinden duĂ‚ ve yardım alacaklarını, şĂ‚yet din ve devletine ihĂ‚net ederlerse zulum ve belĂ‚lara uğrayacaklarını belirterek şoyle buyurmaktadır:

Zulm eylemez nÂsa zerrece HudÂ,
LĂ‚yık olduk geldi bize bu şifĂ‚,
Amele goredir herkese cezÂ,
Taksîr iden lĂ‚-bud cezĂ‚sın bulur.

Kalbinden adÂlet merhamet gitti,
PĂ‚dişĂ‚hı bize musallat etti,
Emr-i HallĂ‚k ile halkı incitti,
Anlamayan onu kul itti sanır.

Uzattın kat'et sozun Kuddûsî,
Uyandırmak kasdın pend idip nĂ‚sî,
Vir nefsine oğut ey kalbi kĂ‚sî,
Gozsuzleri nice edebilir kor.

Ahmed Kuddûsî, farz, vĂ‚cib ve sunnet olan ilimleri bilip, kendisine kĂ‚fi olanını oğrendikten sonra, ilmi ile amel ederek, Allahu teĂ‚lĂ‚yı anmaya devĂ‚m etmeyi butun eserlerinde tekrarlamaktadır. Baş olmak, dunyĂ‚lık elde etmek veyĂ‚ halkı başına toplayıp, onların hurmet ve hizmetlerini celbetmenin, insanı şeytana oyuncak edeceğini tekrar tekrar anlatan Ahmed Kuddûsî; AzĂ‚zil'i (şeytanı), Bel'Ă‚m bin BaûrĂ‚'yı, Bersisa'yı ve sahĂ‚beden iken dunyĂ‚lıklara mağlûb olan Sa'lebe'yi anlatmaktadır. Allahu teĂ‚lĂ‚ya kulluğu, Allahu teĂ‚lĂ‚nın emri icin yapmayı, yeterince ilim ve bilgiyi kazanıp farz-ı ayn olan bilgileri edinmeyi, bu şartların kazanılmasından sonra da ihlĂ‚s ile zikir, fikir ve şukur ibĂ‚detlerini gucu yettiği nisbette yerine getirmeyi tavsiye etmektedir.

Ahmed Kuddûsî, Kuddûsî mahlasını almasını şoyle anlatmaktadır.

Ben, daha doğmadan once ana karnında iken, Kuddûs Kuddûs diye Allahu teĂ‚lĂ‚yı zikr ediyormuşum. Birgun annem babama bu durumu soyleyince, babam; "Kimseye soyleme bu oğlumuz kemĂ‚l sĂ‚hibi olur inşĂ‚allah." demiş.

1849 (H. 1265) senesi CemĂ‚zilĂ‚hır ayında Bor'da vefĂ‚t etti. Vasiyeti uzerine Eski Mezarlık'a defnedildi. Aynı gun koylunun biri kırılan saban demirini tamir ettirmek uzere Bor'a geldiğinde cok kalabalık bir cemĂ‚atın cenĂ‚ze namazına hazırlandığını gorunce, abdestini tazeleyerek cenĂ‚ze namazını kılar. Hemen işine donmek niyetinde olduğundan, yakındaki bir demirci dukkanına girerek, tamir etmesi icin saban demirini ustaya verir. Demirci, ocağa koyduğu demirin bir turlu kızarmadığını, saatlerce uğraştığı halde dovulecek hale gelmediğini gorunce şaşkın bir halde duşunceye dalar. Bu sırada yakın bir tanıdığı dukkana girer. Demirci durumu ona anlatır. O da koyluye; "Sen nerelisin, bu demiri nereden getirdin?" diye sorar. Koylu; "Ben filan koydenim. Bu demir, dun cift surerken bir kayaya takılıp kırıldı. Tamir ettirmek icin bugun buraya getirdim. Şehre girdiğimde eşini gormediğim bir cemĂ‚ata katılarak cenaze namazını kıldıktan sonra doğru bu dukkana geldim." deyince o kişi; "Senin, adını sormadan namazına iştirĂ‚k ettiğin buyuk evliyĂ‚, Ă‚şık-ı Hak Şeyh Ahmed Kuddûsî hazretleriydi. Allahu teĂ‚lĂ‚, değil onun namazını kılanı, o cenĂ‚zede hazır olan Ă‚let ve edevĂ‚tı da ateşten muhĂ‚faza etmiştir." der. ÎmĂ‚n sĂ‚hibi olan bu koylu, yeni bir saban alıp koyune doner.

Son yıllarda mezarlıkları şehir dışına nakletme hususundaki genel bir karar uzerine, Ahmed Kuddûsî hazretlerinin kabri bugunku kabristandaki ziyaretgĂ‚h olan yerine nakledildi. Bu nakil esnĂ‚sında halk karşı cıkmış ise de, devrin kaymakamı, belediye başkanı ve jandarma komutanı olaya mudĂ‚hale ederek, Ahmed Kuddûsî hazretlerinin kabrine karşı hoş olmayan bĂ‚zı sozler sarfedip, edep dışı davranışta bulundular. Hepsi bir belĂ‚ya mĂ‚ruz kaldılar. Kabr-i şerîfi yıkmaya kimse rĂ‚zı olmayınca hapishaneden getirilen mahkûmlar, kabri yıktı. Bu esnĂ‚da orada olan jandarma komutanı kabrin taşına tekme vurarak kazın diye emir verdiği anda yere duşerek beni kurtarın diye bağıra bağıra oldu. Kabri actıklarında, Ahmed Kuddûsî hazretlerinin kefeninin bembeyaz duruyor olduğunu gorduler. O anda kabirden cok guzel bir koku etrafa yayıldı. Yine o gun hava cok sıcak iken, semĂ‚ Ă‚niden bulutlanarak yağmur ciseleyip serinlik ve ferahlık hĂ‚sıl oldu. Ahmed Kuddûsî hazretlerinin nĂ‚şı yeni kefene sarılarak bugunku kabrine nakledildi.

Ahmed Kuddûsî'nin eserleri şunlardır: 1) DîvĂ‚n-ı Kuddûsî, 2) KulliyĂ‚t-ı Kuddûsî Efendi: Bu kulliyĂ‚t, şu eserlerden meydana gelmiştir: DîvĂ‚n, PendnĂ‚me, VasiyetnĂ‚me, İcĂ‚zetnĂ‚me, NesĂ‚yih-ı Ahmed Kuddûsî, Hazînet-ul-EsrĂ‚r ve Ganîmet-ul-EbrĂ‚r, MedĂ‚yıh RisĂ‚lesi, Muhtasar Tıbb-ı Nebevî, Mektuplar, Ceşitli konularda Arabca risĂ‚leler.

KEFENİMİ NİĞDE BEZİNDEN YAPIN

Ahmed Kuddûsî hazretlerinin vasiyetnĂ‚mesi şoyledir:

Ey evlĂ‚dım, eşim, akrabĂ‚-ı taallukatım! Size vasiyet ederim ki: Allahu teĂ‚lĂ‚ya ve Resûlune sallallahu aleyhi ve sellem itĂ‚at edesiniz, benim icin ağlamayasınız. Gece vefĂ‚t edersem, gasl edip sabah nmazının akabinde birkac komşu ile cenĂ‚ze namazımı kılıp, Eski MezĂ‚r'da uygun bir yere defnedin. Halka zahmet olmasın. Beni medhetmeyin. ZîrĂ‚ kabirde bu soylenilen sıfatlar sende var mıydı diye melekler sorarlarmış. Hemen duĂ‚ ve istigfĂ‚r edin. Kur'Ă‚n-ı kerîm ve tevhîd okuyup, rûhuma hediye edersiniz. Nasîhat kitaplarımı okuyup, nasîhat alasınız. İnşĂ‚allah bana ve size faydalı olur. Beni seven talebelerim; evlĂ‚dıma nasîhat, husn-i nazar ve terbiye etsinler. Nasîhatta esrĂ‚r ve cok faydalar vardır. Zikr ederken Allahu teĂ‚lĂ‚nın emrine yapışmak niyeti ile etmelidir.

Kefenimi Niğde bezinden yapın. Cesedime ve kefenime yazı yazmayın. Kabristanda tegannî ile Kur'Ă‚n-ı kerîm okuyarak, oradaki muslumanları bıktırmayın. Allahu teĂ‚lĂ‚ benden rĂ‚zı olur ise, tegannîsiz uc İhlĂ‚s-ı şerîf yeter. Allah korusun rĂ‚zı olmaz ise her biriniz bir hatm-i şerîf okusanız fayda vermez.

İlmi, tĂ‚liplerine ve fukarĂ‚nın sĂ‚lihlerine verin. Dostlarınızın ne kadar kusurları cok olursa da, onlara muhabbet besleyin ve ihsĂ‚n edin. Dervişlerin İslĂ‚m dînine uymayanlarından uzaklaşın. Ekseri sihir ve simyĂ‚ kullanarak herkesi aldatıp, murşid-i kĂ‚miliz derler. KıyĂ‚met, yeryuzunde Ă‚lim var iken kopmayıp, cĂ‚hil uzerine ve Allahu teĂ‚lĂ‚nın ism-i şerîfini bilip soylemeyen kimselerin uzerine kopacakdır. Siz bu durum karşısında mağrur olup, nefsin hevĂ‚sına tĂ‚bi ve Allahu teĂ‚lĂ‚nın mekrinden emîn olmayasınız. İblis ve emsĂ‚lini duşunesiniz. SĂ‚lih amel işledikten sonra hamd ve şukur etmeli. Beşeriyet sebebiyle gunĂ‚h sĂ‚dır olur ise hemenn istigfĂ‚r etmeli, Allahu teĂ‚lĂ‚nın rahmetinden umîd kesmemeli. Bu vasiyetnĂ‚memi mumin kardeşlere gosteresiniz.

OLUM VAR

Cem' eyleme bu cîfe-i murdĂ‚rı olum var,
Kenz etme sakın dirhem-u-dînarı olum var.

ŞeddĂ‚d ile Nemrûd'u olum neyledi fikr et,
Mahv oldu kamu asker-u cĂ‚hları olum var.

KĂ‚run ile Fir'avn'ı duşun var ise aklın,
Kurtaramadı kenzleri anları olum var,

Zikr eylese cok olumu insan uyanır hemĂ‚n,
Der nefsine hic işleme evzĂ‚rı olum var.

Kuddûs-i miskîn sozunu tut, sana der ki,
Hak isteyelim neydelim ağyĂ‚rı olum var.

1) Osmanlı Muellifleri; c.1, s.150
2) Sicilli OsmĂ‚nî; c.4, s.58
3) Kuddûsî DîvĂ‚nı
__________________