Osmanlı devletinde yetişen Âlimlerin ve velîlerin buyuklerinden ve Şemsuddîn FenÂrî'nin torunlarından. İsmi, Ali bin Yûsuf BÂlî bin Şemsuddîn Muhammed FenÂrî'dir. Osmanlı Devletinin ilk şeyhulislÂmı Molla FenÂrî'nin oğlu Molla Yûsuf'un cocuğudur. Lakabı AlÂeddîn olup, dedesine nisbetle FenÂrî dendi. Bursa'da doğup buyudu. Doğum tÂrihi bilinmemektedir. 1497 (H.903) senesinin sonlarına doğru Bursa'da vefÂt ettiği rivÂyet edilmektedir. Dedesi Molla FenÂrî'nin kabrinin yanına defnedildi.
AlÂeddîn FenÂrî, kucuk yaştan îtibÂren ilimle meşgûl olmaktan cok zevk duyardı. Gencliğinde İran'a gitti. Hirat şehrindeki Âlimlerden ders aldı. Sonra Semerkand ve BuhÂrÂ'ya gidip, oradaki Âlimlerden de okudu. Her ilimde derinleşti.HattÂ, kendisini orada muderris yaptılar. Sonra memleketini cok ozledi ve FÂtih Sultan Mehmed Hanın ilk zamanlarında Anadolu'ya geldi.
Diğer taraftan buyuk Âlim Molla GurÂnî hazretleri, FÂtih Sultan Mehmed Hana her zaman Molla FenÂrî'nin cocuklarının korunmasını belirtir ve onlardan birisinin yuce dîvÂn uyesi olacağını soylerdi.
AlÂeddîn Ali Anadolu'ya ayak basınca, durumunu PÂdişÃ‚h'a bildirdi. Âlimleri cok seven FÂtih Sultan Mehmed Han, Hocasının da sozlerini hatırlayarak onu Bursa'daki Manastır Medresesine muderris tÂyin etti. Sonra da, Sultan İkinci MurÂd Medresesinde vazîfelendirdi. Ardından Bursa kÂdısı, en sonra da kÂdıasker yaptı. On yıl bu yuksek mevkide kalarak, ilmin ve Âlimlerin şerefini korudu. Pekcok Âlim, onun yuksek himmetiyle, lÂyık oldukları şerefli hizmetlerin zirvesine ulaştı. Bir sure sonra kÂdıaskerlik vazîfesinden ayrıldı ve emekli oldu.
Sultan İkinci BÂyezîd Han pÂdişÃ‚h olunca, Rumeli kÂdıaskerliğine getirildi. Sekiz yıl bu vazîfede kaldı. Sonra bu vazîfeden ayrılıp, Bursa'ya dondu. Burada gunlerini ders okutmak ve ibÂdet etmekle gecirip, Cum ve Salı gunlerinin dışında her gun ders verir, gayretle calışırdı. Senenin uc mevsiminde, Keşîş Dağı eteğinde, halenKadı Yaylası denilen yerde bir ev yaptırıp, orada oturmağı Âdet edinmişti. Derslerini de burada okuturdu. Ancak kışın şiddetli zamÂnında şehire inerdi. DÂim ilimle meşgûl olurdu. Yatakta yatmazdı. Uyku bastırınca duvara dayanır, onunde kitap dururdu. Uyanınca kitaba bakardı. Bu kadar cok ilim sÂhibi olmasına rağmen, fazla kitap yazamadı. Cunku vakitlerinin coğunu, kÂdılık ve ders okutmakla gecirdi. SÂdece nahivde KÂfiye Şerhi'ni ve bir de, matematikte Tecnîs'in bir kısmının şerhi olan bir risÂleyi yazdı. Matematik ilminin her dalında mÂhir idi. KelÂm, usûl, fıkıh, belÂgat ilimlerinde pek derin bir Âlim idi. Akıllı, edebli ve vakûr idi.
AlÂeddîn Ali, tasavvuf ilmiyle uğraşmaktan da buyuk haz duyardı. Aklî ve naklî ilimlerde yuksek derecelere eriştikten sonra, tasavvufta murşid-i kÂmil derecesine yukselmiş olan Şeyh Hacı Halîfe'nin huzûruna gidip, ona talebe oldu. Bu zÂt, Zeyniyye yolunun buyuklerinden idi. VefÂtına kadar onun yanından ayrılmadı, boylece yuksek mÂrifetlere kavuştu.
Vakitlerinin coğunu talebelerine ders okutmakla, ilmî mutÂlaalarla gecirdi. Yuksek talebelerinden birisi ile Mutavvel kitabını okumaya başlamışlardı. Her satırında bircok meseleye temas edildiğinden, mutÂlaaları uzayıp gitti. Gunde iki-uc satırdan fazla okuyamıyorlardı. Okunan yerleri, kuşluk vaktinden ikindi namazına kadar îzÂh ederdi. Bu minvÂl uzere altı ayda, kitabın yarısına kadar gelebilmişlerdi. En sonunda talebesine;
"Molla! Bu kitabın okunma usûlu budur." dedi ve bundan sonra hergun ikişer yaprak okutmakla, kitabın diğer bolumlerini kısa zamanda tamamladı.
O talebe şoyle anlatmaktadır: "Bedî'î, edebî sanatlarına geldiğimizde, bu sanatların her birine Farsca beyitlerden pekcok ornekler gosteriyordu. Ben o sırada;
"Ne cok FÂrisî beyitler ezberlemişsiniz." dedim. O da; "Acem, İran talebeleri, Âdet olarak, hergun ikindi namazından sonra toplanıp, şiir uzerinde muzÂkere ederlerdi. Bunlar, o gunlerde ezberlediğimiz şiirlerdir. İran'dan donduğum gunlerde, ezberlediğim şiirleri kontrol etmiştim de, on bin gazeli bulmuştu." cevÂbını verdi."
Birgun yanındakilere buyurdu ki: "CenÂb-ı Hakdan uc dileğim vardır: Evli-barklı olarak evimde olmemi, hastalığımın pek uzun surmemesini ve îmÂnla rûhumu teslim etmemi istiyorum." Talebelerinden bÂzı Âlimler dediler ki:
"O evde, ondan once kimse olmedi. Oğle namazını kıldıktan sonra hastalanıp, ikindi ezÂnı okunurken omru tamÂm oldu. Boylece iki arzusu yerine geldi. Umulur ki, ucuncu duÂsı da kabûl edilmiş ola!"
ŞÃ‚ir olup şiirlerinde Gammî mahlasını kullanmıştır.
Oğlu Muhammed Celebi de, ilim ve fazîlet sÂhiplerinden olup, 1550 (H.957) senesinde vefÂt etti. Bunun lugat ilmine dÂir LisÂn-ul-Hikmet adında Arabca ve Farsca ile karışık yazılmış bir lugatı ve MollazÂde'nin HidÂye Şerhi kitabına yaptığı hÂşiyesi vardır.
__________________
AlÂeddîn Ali Fenari
Peygamberler ve Evliyalar0 Mesaj
●30 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaþam & Danýþman
- Eðitim Öðretim Genel Konular - Sorular
- Peygamberler ve Evliyalar
- AlÂeddîn Ali Fenari