Takıyyuddîn ibni Dakîk-ul-Îd doğunca, babası onu Mekke-i mukerremeye goturdu. Kucağına alıp birlikte KĂ‚'be-i muazzamayı tavĂ‚f eyledi. Daha sonra Allahu teĂ‚lĂ‚ya munĂ‚caatta bulunup, cocuğunun "Âlim ve ilmiyle Ă‚mil." olması icin yalvardı. DuĂ‚sının kabûl olduğu kalbine ilhĂ‚m olundu. Memleketine donup, evlĂ‚dını en iyi şekilde yetiştirmek icin gayret etti. Kucuk yaştan îtibĂ‚ren ona Kur'Ă‚n-ı kerîm oğretti. Arabcayı en iyi konuşan kabîleler arasına goturdu. Oğluna, dînin temel bilgilerini, hadîs ve MĂ‚likî mezhebi fıkıh ilmini oğretti. Kur'Ă‚n-ı kerîm kırĂ‚atinde cok ilerleyen İbn-i Dakîk-ul-Îd, hadîs-i şerîf oğrenmek icin Dımeşk, İskenderiyye ve daha başka yerlere gitti. Başta babasından olmak uzere bircok Ă‚limin ilminden istifĂ‚de etti.
MĂ‚likî ve Şafiî mezhebi fıkıh bilgilerinde ve usûl bilgilerinde soz sĂ‚hibi oldu. TĂ‚rih, Arabî bilgiler ve aklî ilimlerde cok ileriydi. ZamĂ‚nındaki Ă‚limlerden bĂ‚zıları onun muctehidlik makĂ‚mına yukseldiğini soylediler.
İmĂ‚m-ı Subkî, İbn-i Dakîk-ul-Îd'in her asırda gonderilen ve dîne karışan bid'atleri ayıklayan muceddidlerden olduğunu soyledi. O, hic şuphe ve tereddutsuz doğru yolun yolcusuydu. Her yonuyle ustun vasıflara, maddî mĂ‚nevî guzelliklere sĂ‚hipti. Dînî meseleleri hĂ‚lletmekte, suĂ‚llere uygun cevap bulmakta cok mĂ‚hirdi. Bir meselenin icinden cıkamayana hemen yardım eder, sıkıntılarını giderirdi. Ortaya surduğu delîlleri, soylediği sozleri herkes tarafından hayret ve takdirle karşılanırdı.Cok az konuşurdu. Soylediklerini acık soyler, herkesin anlamasını isterdi. Kimse ile, hicbir şekilde munĂ‚kaşa yapmaz, anlaşmazlık ve tereddutleri herkesi tatmin edecek bir şekilde hĂ‚llederdi. MeşgĂ‚lesi cok olmasına rağmen hicbir şekilde ilimden uzak kalmazdı. Hicbir işi onu ilimden alıkoyamazdı. Gece ve gunduz ilim ve tefekkurle meşgûl olmayı, zikretmeyi, kendisine aslî vazife kabûl etmişti.
Allahu teĂ‚lĂ‚ya ulaştıran en sağlam yol olduğundan takvĂ‚ya, yĂ‚ni haram ve şuphelilerden sakınmada cok titizdi. ZamĂ‚nının Ă‚limlerinden hicbirinin tĂ‚kat getiremeyecekleri araştırma ve inceleme işini ustlendi. Elde ettiği mevki ve makamlarla oyalanmayı bırakarak ve cekişmelerden uzak kalarak, din ve ilim yolunda oldu. İlmi ve onunla amel etmeyi kendisine en ustun gorev bildi. Bundan dolayıdır ki, yuz sene sonra, bir buyuk zĂ‚t onun hakkında şoyle buyurmuştur: "İnsanlar arasında onun gibisini gormedim. İlim, din ve nezĂ‚ket sĂ‚hibi idi. Bundan dolayı da, kadri, makĂ‚m ve unu buyuk oldu. Hakîkaten kim ilim ağacı ekerse, şeref meyvesi toplar. İşte bu zĂ‚t, herkesin kabûl ettiği fazîletlerin hepsini kendisinde topladı."
KĂ‚dılığı esnĂ‚sında verdiği kararlarla cok iyi bir ornek olmuştu. Bu hayırlı işlerinden bir tĂ‚nesi şoyle idi: O zamanda hĂ‚kimler, mahkemeye uzerlerine bir şal alarak cıkarlardı. KĂ‚dı Takıyyuddîn, uzerine yunden yapılmış bir kumaş alarak cıktı. Bu hĂ‚l, ondan sonra kĂ‚dılar tarafından devĂ‚m ettirildi. ZamĂ‚nının idĂ‚recilerine mektup yazarak, onlara nasîhat eder kotuluklerden sakındırır, Allahu teĂ‚lĂ‚nın emir ve yasaklarına uymalarını tavsiye ederdi. İhmîm şehri kĂ‚dısı Muhlis Behnisî'ye yazdığı mektubu meşhûrdur. Hakkı ve hakîkati her yerde kabûl ederdi. İnsĂ‚f sĂ‚hibi bir kimse olup, muhĂ‚tabının kendisine ustunluğunu hic cekinmeden soyler, onu takdîr ederdi. Devlet adamlarına da ziyĂ‚retlerde bulunur, onlara Allahu teĂ‚lĂ‚nın emir ve yasaklarını bildirirdi. Bir gun Mısır sultĂ‚nını ziyĂ‚rete gitti. Mısır SultĂ‚nı LĂ‚cin, kendisini makĂ‚mında bekliyordu. Şeyh hazretlerinin yavaş yavaş yurumesi uzerine, gorevliler, sultĂ‚nın beklemekte olduğunu, acele etmesini soylediler. O da; "Hızlı yurumek borcum mu?" dedi ve sultĂ‚nın yanına varınca, doğruca sultanın oturduğu tahta oturdu. HĂ‚lbuki o tahta sultandan başkası oturamazdı. Sonra kalkıp oradan indi. Ustunu sildi ve ellerini yıkadı. Sultan ellerini optu. Şeyh hazretleri, bunun uzerine sultana buyurdu ki: "Bu hareketinin, Ă‚limlere karşı olan tevĂ‚zûunun bereketini gorursun." buyurup, SultĂ‚na hayır duĂ‚da bulundu.
İbn-i Dakîk-ul-Îd, geceleri uyumazdı. BĂ‚zan sabahlara kadar aynı Ă‚yetleri okuyarak, Allahu teĂ‚lĂ‚nın buyukluğunu tefekkur ederdi. HattĂ‚ bir gun Mu'minûn sûresini okurken, bu sûrenin 101'inci Ă‚yetini guneş doğuncaya kadar dilinden duşurmemişti. İbn-ul-KettĂ‚nî anlatır: "Bir gun huzûruna cıkmıştım. Bana cildli bir kitap verdi ve; "Gectiğimiz gece mutĂ‚laası ile meşgûl olduğum kitaptır." buyurdu."
Kitaplarında zikrettiği garib olaylar, değişik yorumlar ve nakiller, başka kitaplarda bulunmaz. Araştırma ve incelemesi yuksek ve genişti. Bu konuda kendisine denk hicbir araştırıcı yoktu. Bunu, kendisini sevmeyenler, kusûr bulanlar da kabûl etmiştir.
BurhĂ‚neddîn el-Mısrî anlatır: "Kûs şehrinde uzun zaman ikĂ‚met ettim. Bir vakfın mutevellîsi idim. Takıyyuddîn'in kardeşi Şemseddîn, bunu elimden alıp bir başkasına verdi. Bu olay benim bir hayli ağırıma gitti. Şeyh Takıyyuddîn hakkında bir hiciv yazdım. Bir defĂ‚sında arkasında gidiyordum, birden bana dondu ve; "Ey fakîh! Bana gelen haberlere gore, beni hicvetmişsin." dedi. Bunun uzerine bir muddet sustum. O devĂ‚m ederek; "Hicvini oku!" dedi ve ısrĂ‚r etti. Ben de; "Yazıklar olsun, zuhd senden tamĂ‚men gitmiş. Anladım ki, sen gorunduğun gibi değilsin. DunyĂ‚ya yoneldin, dunyĂ‚ adamları ile oturup kalkıyorsun. Eğer bunda cebr olsaydı, o zaman mĂ‚zur olurdun." dedim. Bu hicvi dinledikten sonra bir muddet sustu. Sonra; "Seni boyle soylemeye teşvik eden nedir?" dedi. Ben de; "Ben fakir bir adamım. Bir vakfın işlerini yurutuyordum. Bunu benden falan kişi aldı." dedim. "Bu durumu bilmiyordum. Sen yine eski işindesin." dedi. Ben de eski işime yine bir muddet devĂ‚m ettim. Bu esnĂ‚da hacca gitmeyi arzu ettim. İzin istemek icin yanına gittim. Arkasında durdum. Bana donerek; "Başka hicivlerin var mı?" buyurdu. Ben de; "Yok, yalnız hacca gitmek istiyorum. MusĂ‚adenizi almak icin geldim." dedim. "SelĂ‚metle git. Sana kızgın değiliz." buyurdu.
Cok comert bir zat idi. Değişik vakitlerde, ceşit ceşit mal ve parayı sadaka verirdi.
Hadîs oğrettiği talebelerinden Muhammed bin HavĂ‚sibî anlatır: "Hocam bana her zaman bir şeyler verirdi. Bir gun hicbir şeyim kalmamıştı. Bunun uzerine bir kağıda; "Hizmetciniz Muhammed el-Kûsî cok ihtiyac icinde kalmıştır." diye yazdım. Kendisine gonderdim. O da benim icin bir şey yazdı. Sonra ikinci gunu ben tekrar; "Hizmetciniz İbn-ul-HavĂ‚sibî." diye yazdım. O da benim icin bir şey yazdı. Sonra ucuncu gun oldu, ben tekrar; "Hizmetciniz Muhammed." diye yazdım. Bunun uzerine beni cağırıp; "İbn-ul-HavĂ‚sibî kimdir?" dedi. "Bendenizim." diye cevap verdim. O, tekrar; "Kûsî kimdir?" diye sordu. Ben de yine; "Bendenizim." dedim. Bunun uzerine; "Farklı isim kullanmak sûretiyle beni kandırmış oluyorsun?" buyurdu. Ben de; "Zarûret durumu efendim." dedim. Bu cevĂ‚bıma tebessum etti ve yine bir şeyler verdi. Sonra; "Benden bir şey istemenin usûlu şudur: İstemek, dînimizin musĂ‚adesi dĂ‚hilinde olursa; ben cimri olamam." buyurdu."
Buyuklerin hĂ‚lini anlamayan bir kimse, Takıyyuddîn ibni Dakîk-ul-Îd'e karşı edepsizlik yaptı. Uygun olmayan sozler soyledi. Takıyyuddîn onun fazla yaşamayıp, uc gun sonra vefĂ‚t edeceğini soyledi ve yanındakileri teskîn etti. Dediği gibi, o edepsiz kimse, uc gun sonra vefĂ‚t etti.
İbn-i Dakîk-ul-Îd'in kardeşine eziyet edildi. Takıyyuddîn, bu hĂ‚diseyi duyunca cok uzuldu. GĂ‚ibden bir ses, o kotuluğu yapan kimsenin helĂ‚k olacağını soyledi. Cok gecmeden o kimse vefĂ‚t etti.
Bir kimse, Takıyyuddîn'den para istemeye gelmişti. Takıyyuddîn kendisinde para kalmadığını, bittiğini soyleyince, o şahıs; "Sen insan kayırıyorsun. Eğer senin şehrinden, Kûs halkından olsaydım, bana istediğim parayı verirdin." dedi. Takıyyuddîn, onun sozune cok uzuldu. Biraz sonra o şahsın katırı, tekmesiyle sĂ‚hibinin olumune sebep oldu.
Gece sabahlara kadar ibĂ‚det etmek, Kur'Ă‚n-ı kerîm okumak ve kitap mutĂ‚laa etmekle meşgûl olan İbn-i Dakîk-ul-Îd, gecede bir veya iki cild kitabı mutĂ‚laa ederdi. Omru boyunca bircok kitap yazdı. İslĂ‚m Ă‚leminde meşhûr olmuş kitaplara, pek faydalı şerhler ve ilĂ‚veler yaptı. Şiir ve nesrin her dalında eser yazdı. Eserlerinden bĂ‚zıları şunlardır: İhkĂ‚m-ul-AhkĂ‚m, El-İlmĂ‚m bi-EhĂ‚dîs-il-AhkĂ‚m, El-İmĂ‚m fî Şerh-il-İlmĂ‚m, El-İktirĂ‚h fî BeyĂ‚n-il-IstılĂ‚h, Tuhfet-ul-Lebîb fî Şerh-ıt-Takrîb, Şerh-ul-Erba'în Hadîsen lin-Nevevî, Şerh-i MukaddimĂ‚t-il-Matrizî, Şerh-i Muhtasar li-İbn-i HĂ‚cib. AkĂ‚ide dĂ‚ir bir kitabı ve daha bircok kitap ve hutbeleri vardır. Bilhassa hadîs-i şerîflerle ilgili tamamlanmamış yirmi cildlik bir eser olan İlmĂ‚m bi-EhĂ‚dîs-il-AhkĂ‚m adlı kitabı, İslĂ‚m Ă‚leminde cok takdir toplamıştır.
1) TabakĂ‚t-uş-ŞĂ‚fiiyye; (Subkî

2) TabakĂ‚t-uş-ŞĂ‚fiiyye (Esnevî

3) Ed-Durer-ul-KÂmine; c.4, s.91
4) FevÂt-ul-VefeyÂt; c.3, s.442
5) Tezkiret-ul-HuffÂz; c.4, s.1481
6) MiftÂh-us-Se'Âde; c.2, s.219
7) Husn-ul-MuhÂdara; c.4, s.317
8) Ed-DîbĂ‚c-ul-Muzehheb; s.324
9) Mu'cem-ul-Muellifîn; c.11, s.80
10) CÂmiu KerÂmÂt-il-EvliyÂ; c.1, s.136
11) İhkĂ‚m-ul-AhkĂ‚m Şerhi Umdet-ul-AhkĂ‚m, KĂ‚hire 1953
12) Tam İlmihĂ‚l SeĂ‚det-i Ebediyye; (51. Baskı) s.578
13) FÂideli Bilgiler; s.145
14) İslĂ‚m Âlimleri Ansiklopedisi; c.10, s.170
__________________