Terzi Baba temel din bilgilerini tahsîl ettikten sonra, anne ve babasının isteği uzerine, bir sanat sĂ‚hibi olmak icin terzilik oğrenmeğe başladı. Terzi Baba diye meşhûr olması buradan gelmektedir. DunyĂ‚ya hic rağbeti yoktu. Âhirete meyli cok fazla idi. Mesleği ile meşgûl olurken, ibĂ‚deti terketmez, nefsinin arzû ve isteklerini yapmama husûsunda Ă‚zamî gayret gosterirdi. MevlĂ‚nĂ‚ HĂ‚lid-i BağdĂ‚dî'nin halîfelerinden Şeyh Abdullah Mekkî Efendi ile goruştu ve ona talebe oldu. Bundan sonra Terzi Baba'nın mĂ‚nevî mertebesi gunden gune ilerledi. Nefsle mucĂ‚dele ve riyĂ‚zette cok ileri derecelere ulaştı. Abdullah Mekkî Efendi, ona icĂ‚zet verdi.

Abdullah Mekkî Efendi ile tanışmaları şoyle oldu: Terzi Baba, hem dikiş diker hem de dili ve kalbi ile Allahu teĂ‚lĂ‚yı anardı. DukkĂ‚nında dikiş dikerken, her iğneyi kumaşa gecirip cıkarışta dili ve kalbi ile Allahu teĂ‚lĂ‚nın ism-i şerîfini soylerdi. Halîm selîm, mutevĂ‚zî bir zĂ‚t idi. Kimsenin hĂ‚lini bilmesini istemezdi. Fakirleri cok sever ve bu sevgisini acıkca belli ederdi.
Bir gun Erzincan'a seyyah fakirlerden birisi geldi. Uzerindeki palto cok eski olduğu gibi, ele alınmayacak kadar kirli idi. Bu zĂ‚t paltosunu diktirmek icin şehirdeki terzileri tek tek gezdi. Fakat murĂ‚caat ettiği butun terziler onun elbisesini dikmek değil, el surmekten bile cekindiler. Terziler o fakir zĂ‚ta alay yollu; "Şurada Terzi Baba var. Ona gotur, o diker." dediler. Zavallı fakir zĂ‚t, Terzi Baba'yı buldu. İstediğini anlattı. Terzi Baba'dan, red yerine husn-i kabûl gordu. Terzi Baba ona; "Paltonu bırak, inşĂ‚allah yarına hazırlarım." dedi. Terzi Baba paltoyu alıp, guzelce yıkadı, kuruttu ve dikti. Ertesi gun o fakire elbisesini teslim etti. Butun bu yaptıklarının karşılığında ucret almadı. O fakir zĂ‚t paltosunu temizlenmiş, dikilmiş gorunce cok memnun oldu. Terzi Baba'ya nazar edip, Allahu teĂ‚lĂ‚nın sevdiklerinin sohbetine kavuşması icin kalben duĂ‚ etti. Bu gunlerde MevlĂ‚nĂ‚ HĂ‚lid-i BağdĂ‚dî hazretleri, halîfelerinden Abdullah Mekkî Efendiyi Anadolu'ya gondermişti. Abdullah Mekkî Efendi, Erzurum'a uğramış, sonra Erzincan taraflarına yonelmişti. Erzincan'a yaklaşınca, yanındaki arkadaşlarına; "Hocamızın bize tĂ‚rif eylediği memleket, Allah bilir ya burasıdır. Burada bir zĂ‚tın bizde emĂ‚neti vardır." demişti. Abdullah Mekkî Efendi, Erzincan'ı şereflendirince, insanlar akın akın ziyĂ‚retine geldiler. Gelenler arasında Terzi Baba da vardı. Abdullah Mekkî Efendi, ilk defĂ‚ gorduğu Terzi Baba girince ayağa kalktı. DĂ‚vet edip yanında yer verdi. Hic kimseye yapmadığı iltifĂ‚tı Terzi Baba'ya yaptı. "MevlĂ‚nĂ‚ HĂ‚lid-i BağdĂ‚dî hazretlerinden bizde bir emĂ‚net var. O emĂ‚nete seni mustehak gordum. Bu emĂ‚net sana cok menfaatler sağlar. Kabûl edersen sana teslim edeyim." dedi. Terzi Baba da; "Siz bilirsiniz efendim, maddî menfaatse; dunyĂ‚ icin Allah demem." cevĂ‚bını verdi. Abdullah Mekkî Efendi bu cevĂ‚bı alınca; "Oğlum, sen bulacağını buldun. Teslim edeceğim emĂ‚net seni dunyĂ‚ sevgisinden kurtarmaktan başka bir şey değildi." buyurarak, Terzi Baba'ya himmetle nazar edip, emĂ‚neti tevdî etti. ŞĂ‚h-ı Nakşibend BehĂ‚eddîn-i BuhĂ‚rî hazretlerinin yolunda terbiye edip, kemĂ‚le ermesine vesîle oldu. Terzi Baba'ya hilĂ‚fet verip, Allahu teĂ‚lĂ‚nın kullarına, Allahu teĂ‚lĂ‚nın dînini oğretmek ve mĂ‚rifetullaha kavuşturmak vazifelerini verdi. Bunun uzerine, Terzi Baba'nın hĂ‚li derhal değişti. MĂ‚nevî feyzler deryĂ‚sına daldı.
Bu hĂ‚diselerden sonra, Terzi Baba'nın yuksek derecesi halk arasında duyulup, yayıldı. Herkes istifĂ‚de etmek icin ona geldi. Zamanla Terzi Baba'ya bağlı talebelerin sayısı gunden gune arttı. Bu hĂ‚li cekemeyenler, onun hakkında dedikodu etmeye başladılar. "Ummî bir cĂ‚hilin başına bu kadar insan toplanmış." diyorlardı. HattĂ‚ ilimden biraz nasîbi olanlar da, bu gibi sozleri soylemeye başlamıştı.Bunun uzerine beldenin muftîsi, TerziBaba'yı imtihĂ‚n icin dĂ‚vet etti. Maksadı ise, TerziBaba sorulan suĂ‚llere cevap veremeyince, cehĂ‚letini anlayıp, insanları irşĂ‚d, yol gosterme dĂ‚vĂ‚sından vazgecmesini temin etmekti. Terzi Baba, muftî efendinin dĂ‚vetini kabûl edip gitti. Orada buyuk bir ilim meclisinin toplandığını gordu. Muftî efendiye kendisini nicin dĂ‚vet ettiğini sorduğunda, muftî efendi ona; "Biz seni imtihan icin dĂ‚vet ettik. Hakkınızda bircok dedikodu yapılıyor. Buna son vermek lĂ‚zım geldi. Şimdi bĂ‚zı suĂ‚ller soracağız. Siz cevap vereceksiniz." dedi. Sonra Sıfat-ı subûtiyyenin kac tĂ‚ne olduğunu ve daha başka suĂ‚lleri sordu.Terzi Baba buyuk bir hakîkati ortaya cıkarmak icin; "Allahu teĂ‚lĂ‚nın, bu şehirde yaşayanlara gore yedi, diğer beldelere gore sekiz tĂ‚ne sıfat-ı subûtiyyesi vardır. Bu beldeye gore Allahu teĂ‚lĂ‚nın Subûtî sıfatları şunlardır: İlim, Semi', Basar, İrĂ‚de, HayĂ‚t, KelĂ‚m ve Tekvîn. Bu şehre gore Allahu teĂ‚lĂ‚nın Kudret sıfatı yoktur. Cunku bu şehir insanları Allahu teĂ‚lĂ‚nın Kudret sıfatını inkar etmektedirler. Eğer bu şehrin insanlarıAllahu teĂ‚lĂ‚nın Kudret sıfatına inansalardı, Allahu teĂ‚lĂ‚ bir ummî kulunda, insanlara doğru yolu gosterme kĂ‚biliyetini yaratmaya kĂ‚dirdir, derlerdi." cevĂ‚bını verir vermez, orada bulunanlar, Terzi Baba'nın ilm-i ledunnîye sĂ‚hip, kĂ‚mil bir zĂ‚t olduğuna kanĂ‚at getirip, ellerine kapanarak af dilediler. Ona gereken ikrĂ‚m ve hurmet gosterdiler.
Terzi Baba'nın yetiştirdiği talebeler arasında en meşhûrları; HĂ‚fız Ruşdu Efendi, Hacı Mustafa Fehmi, Leblebici Baba'dır. Terzi Baba, ilĂ‚hî aşk ile dolu Ă‚detĂ‚ ikinci bir Yûnus Emre'dir. Tasavvufun hakîkatlerine dĂ‚ir, MiftĂ‚h-ul-Kenz isminde manzum eseri cok meşhûrdur.
BOZUK SAZ
Terzi Baba, pekcok rumuz ve işĂ‚retler yĂ‚ni kapalı mĂ‚nĂ‚lı şeyler soylerdi. Erzincan ahĂ‚lisinden Hacı Hatip Efendi isimli zĂ‚t, bir kazĂ‚ya kĂ‚dılığa tĂ‚yin edildi. Hacı Hatîb Efendi oyle bir kazĂ‚yı bilmediğinden araştırdı. Fakat kimse de bilmiyordu. Gonlu ızdırap ve sıkıntı ile doluydu. Terzi Baba'nın sohbetlerinde ferahlamak icin Sarıgul'de olan bahcesine gitti. Terzi Baba bahcede; "Her kim ne ederse kendine eder, yine kendi kendine eder." diyerek dolaşıyordu. Hatib Efendiyi gorunce; "Gel ağa bir kahve pişirdim berĂ‚ber icelim." dedi. Kahve icerken bir muddet murĂ‚kabeye dalan Terzi Baba; "Ağa, hem kahve icelim, hem de sana bir hikĂ‚ye anlatayım. Dinle! Birisi İstanbul'da Aksaray'a doğru giderken bir kahve dukkanına uğramış. Dukkanda bir saz olduğunu gormuş ve calmak istemiş. Sazın bozuk olduğunu gorunce, kahveciye; "Saz bozuk." demiş. Kahveci de; "Onu calan oyle bozuk duzen calardı. Sen de oyle calarsan cal, calmazsan bırak yerine demiş. Acayip bir hikĂ‚ye değil mi?" deyip sozunu tamamladı. Hatîb Efendi bu konuşmadan hicbir şey anlamadı, fakat bu hikĂ‚ye bizimle alĂ‚kalıdır diye duşunup, edebinden hikmetini soramadı. Birkac gun sonra bir misĂ‚firi geldi.Cok yer dolaştığından tĂ‚yin olduğu yeri bilip bilmediğini sordu. O misĂ‚fir; "O kaza Aksaray dĂ‚iresindeBozok sancağındadır." demesiyle Hatip Efendi,Terzi Baba'nın ilk işĂ‚retini anlamış oldu. Doğruca o kazĂ‚ya gitti. Fakat birkac ay orada hĂ‚kimlik yaptıktan sonra halkı ve kazĂ‚sı ile uyuşamadığından istifĂ‚ edip geri dondu. Bundan da; "Calabilirsen cal, calamazsan bırak." sozunun mĂ‚nĂ‚sını anlamış oldu.
__________________