Meşhûr Hanbelî hadîs Ă‚limlerinden, velî. İsmi, Muhammed bin Ahmed, kunyesi Ebû Abdullah, lakabı, Takıyyuddîn’dir. Yunûnî diye bilinir. CĂ‚fer-i SĂ‚dık’ın soyundandır. 1177 (H. 572) senesi Receb ayının altısında, Baalbek’in koylerinden olan Yunûn’de doğdu. 1260 (H.658) senesi RamazĂ‚n-ı şerîfin on dokuzunda burada vefĂ‚t etti. Hadîs ilminde hĂ‚fız olanYunûnî, zĂ‚hid, Ă‚rif ve takvĂ‚ sĂ‚hibi bir Ă‚limdi.

Yunûnî, Dımeşk’da yetîm olarak yetişti. Annesi, onu once bir sanata verdi. Sonra Kur’Ă‚n-ı kerîmi ezberledi. Ebû TĂ‚hir Huşûî, Ebû TemĂ‚m KalĂ‚nisî, Hanbel el-Mukebbir, Ebû Yemen Kendî, hadîs hĂ‚fızı Abdulganî ve daha başka Ă‚limlerden hadîs-i şerîf dinledi. Buyuk Ă‚lim Muvaffakuddîn’in yanında fıkıh ilmini oğrendi. Arabî ilimleri, Ebû Yemen Kendî’den aldı. Kendisine has olan hatta (yazıda) cok yukseldi. AbdulkĂ‚dir-i GeylĂ‚nî’nin (k.sirruh) talebesi Şeyh Abdullah BetĂ‚îhî’den tasavvuf hırkasını giydi. Hakkında Şam’ın arslanı denilen, yuksek hĂ‚ller ve kerĂ‚metler sĂ‚hibi, herkesin kendisinden pekcok faydalandığı Şeyh Abdullah Yunû- nî’nin hizmetinde bulundu. Şeyh Abdullah Yunûnî’yi over, onu onde tutar, fetvĂ‚larda ona uyardı. Hadîs ilminde pek yukseldi. Sahîh-i Muslim ile Humeydî’nin yazdığı El-Cem’ Beyn-es-Sahîhayn gibi buyuk kitapları cok sağlam bir şekilde ezberledi. Oğlu Kutbuddîn MûsĂ‚ şoyle der: Babam, El-Cem’ Beyn-es-Sahîhayn’ı ve İmĂ‚m-ı Ahmed bin Hanbel’in Musned'inin coğunu ezberledi. En’am sûresini bir gunde, Sahîh-i Muslim’i dort ayda, meşhûr edebî bir eser olan MakĂ‚mĂ‚t-ı Harîrî’den uc makĂ‚mı gunun bir kısmında ezberledi.

Buyuk hadîs Ă‚limlerinden Omer bin HĂ‚cib ondan uzun olarak bahsedip, şoyle dedi: “Yunûnî, fıkıh ve hadîs ilmi ile o kadar meşgûl oldu ki, neticede buyuk bir fakîh ve hĂ‚fız (hadîs Ă‚limi) oldu. Yunûnî, guzel ahlĂ‚k sĂ‚hibi olup, insanlara cok faydalı olur, kimseye sıkıntı vermezdi. El-Cem’ Beyn-es-Sahîhayn adlı eseri ezberlemişti. Bana, Sahîh-i Muslim’i ezberlediğini soylemişti. Onu dort ayda ezberinden tekrar ederdi. O, Ahmed bin Hanbel’in Musned’inin coğunu ezberinden tekrar ederdi. Bir oturuşunda yetmiş hadîs-i şerîf ezberlerdi.”

Yunûnî, yaşının ilerlemiş ve ilimde pek yukselmiş olmasına rağmen, hadîs-i şerîf dinlemeyi, okumayı cok severdi. Baalbek halkı, Yunûnî’nin Kazvînî, BehĂ‚uddîn Makdisî, İbn-i RevĂ‚ha, Hamevî ve başka buyuk Ă‚limlerin huzûrunda hadîs-i şerîf okumasını dinlerlerdi.

Yunûnî yuksek hĂ‚ller ve kerĂ‚metler sĂ‚hibiydi. İbĂ‚det ve muayyen vakitlerde okuduğu duĂ‚lara muntazam devam ederdi. KerĂ‚metlerini acıkca gostermezdi. HĂ‚l sahiplerinden olan Şeyh Osman onun hakkında Yunûnî sekiz sene kutub oldu” demiştir.

Yunûnî’nin, sultanlar katında yuksek bir yeri vardı. Ona cok hurmet gosterirlerdi. HattĂ‚ bir defĂ‚sında, Dımeşk kalesinde BuhĂ‚rî dinliyordu. Orada Sultan Eşref de vardı. Yunûnî abdest almak icin kalktı. Bunun uzerine sultan da kalktı ve Yunûnî’ye kurulanması icin veya ayağını basması icin bir havlu takdîm etti. Yunûnî’nin, havlunun temizliğinden endişe etmemesi icin, temizliği husûsunda yemin etti.

Buyuk hadîs Ă‚limi Zehebî şoyle dedi: “Bir defĂ‚ Melik Eşref Baalbek’e gelmişti. Once Yunûnî’nin evine geldi. Kapıyı caldı. İceriden kimsin? denilince, ismi ile kendisinin geldiğini soyledi.”

Melik KĂ‚mil, kardeşi Eşref’in yanına gelmişti. Eşref, kardeşi KĂ‚mil’e, Şeyh Yunûnî’nin guzel hĂ‚llerinden bahsetti. Bunun uzerine Sultan KĂ‚mil, Yunûnî’yi gormek istedi. Yunûnî’nin gelmesi icin Baalbek’e haber gonderdi. Yunûnî, Dımeşk’a gelince, Sultan KĂ‚mil onunla goruştu. İlmî mevzûlarda konuştular. Sultan KĂ‚mil ile Yunûnî arasında Sahîh-i Muslim’deki bir ibĂ‚re uzerinde ihtilĂ‚f meydana gelmişti. Sultan KĂ‚mil, Yunûnî’ye; “Ben Sahîh-i Muslim'i muhtasar hĂ‚le getirdim. Uzerinde calışma yaptım. Fakat senin dediğin gibi bir ibĂ‚re yok” dedi. Yunûnî, Sultan KĂ‚mil’in soylediğinden başka diyordu. NihĂ‚yet, Sultan KĂ‚mil, birisini gonderip kendi yaptığı beş cildlik Sahîh-i Muslim muhtasarını getirtti. Sultan KĂ‚mil cildlerden birisini, Eşref birisini, orada bulunan birisi diğer cildi, Yunûnî de cildlerden birisini aldı. Onlar, o ibĂ‚reyi arıyorlardı. Yunûnî, eline cildi alıp, ilk acışında aradıkları hadîs-i şerîfin ibĂ‚resini buldu. O hadîs-i şerîfin ibĂ‚resi, kendi dediği gibiydi. Sultan KĂ‚mil, Yunûnî’nin cabucak bulmasına cok hayret etti. Goruşmeleri bitince, Sultan KĂ‚mil, Yunûnî’yi Mısır tarafına almak istedi. Eşref, Sultan KĂ‚mil’e; “Yunûnî, Baalbek’i hicbir yere tercih etmez” dedi. Sonra Sultan KĂ‚mil, ona sayısız hediyeler gonderdi.

Yunûnî’nin oğlu Kutbuddîn MûsĂ‚ anlattı: “Babam emîrlerden ve vezîrlerden sĂ‚dece yenilecek hediye kabûl ederdi. Kendisine gonderilen bu hediyelerden bir kısmını tekrar onlara gonderir, onlar da teberruk ve şifĂ‚ niyetiyle alır, kabûl ederlerdi.”

Yunûnî fakirdi ve malı yoktu. Bununla berĂ‚ber CĂ‚fer-i SĂ‚dık’ın soyundan olduğu icin sadaka kabûl etmezdi. Cunku Ehl-i beyt sadaka almaz.

Şeyh Abdullah’ın bir kızı vardı. Hanımına, kızını Yunûnî’ye vereceğini soyledi. Hanımı, Yunûnî’nin fakir olduğunu, kızının ise, mesûd ve bolluk icerisinde yaşamasını istediğini, bu sebeple Yunûnî’ye vermek istemediğini soyledi. Bunun uzerine Şeyh Abdullah hanımına; “Ben Yunûnî ile kızımı oyle bir evde goruyorum ki, o evde bolluk ve bereket olacak, sultanlar Yunûnî’nin ziyĂ‚retine gidip gelecektir” dedi. Şeyh Abdullah’ın dediği, Allahu teĂ‚lĂ‚nın izniyle aynen cıktı ve kızını Yunûnî ile evlendirdi.

Sultanlar ve oğulları, İbn-i SalĂ‚h, İbn-i AbdusselĂ‚m, İbn-i HĂ‚cib, Hasrî gibi meşhûr Ă‚limler, İbn-i Cevzî ve daha başka tanınmış kĂ‚dılar kendisine pekcok hurmet gosterirlerdi. İnsanlar, Yunûnî’nin ilminden ve guzel ahlĂ‚kından cok istifĂ‚de etmişler, onun yaşayışını ve gidişĂ‚tını kendilerine numûne edinmişlerdir. Yunûnî, heybetli, guzel sûretli ve vekar sĂ‚hibi, mubĂ‚rek bir zĂ‚ttı. Hocası Şeyh Abdullah’a cok bağlıydı. Onun gibi, sunnet-i seniyyeye uymakta cok titizdi.

Yunûnî’den; iki oğlu, Ebû Huseyin HĂ‚fız ve Kutub el-Muverrik’ten başka, Ebû Abdullah bin Ebû Feth, İbrĂ‚him bin HĂ‚tem, Muhammed bin Muhib, Ebû Abdullah bin ZerrĂ‚d, İbrĂ‚him bin Kureşî el-Ba’lî ve diğerleri hadîs-i şerîf rivĂ‚yet etmişlerdir. Yunûnî vefĂ‚t edince, hocası Şeyh Abdullah’ın yanına defnedildi. MîrĂ‚cla ilgili bir kitabı vardır.

BİR MEKTUP GELDİ

Yunûnî, hocası Şeyh Abdullah ile ilgili şoyle anlatır: “Bir defĂ‚ Harran’a gitmek uzere niyetlenmiştim. Cunku, Harran'da ferĂ‚iz ilmini (MîrĂ‚s taksîmi) cok iyi bilen bir Ă‚limin olduğunu duymuştum. Yolculuğa cıkacağım gecenin sabahında, Şeyh Abdullah Yunûnî'den bir mektup geldi. Bana, Kudus-i şerîfe gitmemi emrediyordu. Bunu okuyunca, bende bir hoşnudsuzluk hĂ‚sıl oldu. Bunun uzerine Kur’Ă‚n-ı kerîmi actım. Bir de ne goreyim. YĂ‚sîn-i şerîfin yirmi birinci Ă‚yet-i kerîmesi cıktı: Burada meĂ‚len şoyle buyuruluyordu: “Sizden bir ucret istemeyen kimselere uyun ki, onlar hidĂ‚yet uzeredirler.” Benim durumum ile, Kur’Ă‚n-ı kerîmi acınca karşılaştığım Ă‚yet-i kerîme arasında guzel bir muvĂ‚fakat, uyum olmuştu. Bunun uzerine Kudus-i şerîfe doğru yola cıktım. Oraya varınca da, hayretimi gerektiren bir hĂ‚dise ile karşılaştım. Harran’a, ferĂ‚iz ilmi oğrenmek icin yanına gitmek istediğim zĂ‚t, Kudus’te idi. Burada ondan ferĂ‚iz ilmini iyice oğrendiğim kanĂ‚ati hĂ‚sıl oluncaya kadar, bu ilmi okudum.”

1) Mu’cem-ul-Muellifîn; c.8, s.282
2) El-BidÂye ven-NihÂye; c.12, s.227, 229
3) El-A’lĂ‚m; c.5, s.322
4) ŞezerĂ‚t-uz-Zeheb; c.5, s.294
5) Zeyl-i TabakĂ‚t-ı HanĂ‚bile; c.2, s.269
6) Tezkiret-ul-HuffÂz; c.4, s.1439
7) İslĂ‚m Âlimleri Ansiklopedisi; c.9, s.149
__________________