Hazret-i Omer, halîfeliği zamĂ‚nında bir gece Medîne’de kol gezerken sabaha karşı bir evden, bir kadının kızına; “Sute su koy!” dediğini işitti. Kızın da; “Emîr-ul-Muminîn hazret-i Omer sute su katmayı yasak etti.” cevĂ‚bını verdiğini ve annesinin; “Emîr-ul-Muminîn nereden bilecek.” demesi uzerine de; “O gormuyorsa Allahu teĂ‚lĂ‚ goruyor.” dediğini işitti. Hazret-i Omer bu hĂ‚dise uzerine o kızı araştırıp, oğlu Âsım’a nikĂ‚h etti. Âsım’ın bundan bir kızı oldu, bundan da Omer bin Abdulazîz hazretleri dunyĂ‚ya geldi.
Babası Abdulazîz bin MervĂ‚n, adĂ‚let, insĂ‚f ve diyĂ‚net sĂ‚hibi biriydi. Mısır vĂ‚liliğine tĂ‚yin edilince, oğlunu da berĂ‚berinde goturdu. Omer bin Abdulazîz, orada mukemmel bir İslĂ‚m terbiyesi ile buyutulup, yetiştirildi. İlim tahsîli icin Medîne’ye gonderildi. Enes bin MĂ‚lik, Abdullah bin CĂ‚fer-i TayyĂ‚r, Saîd bin Museyyib ile devrin başka Ă‚lim ve buyuklerinden ders aldı. Onların sohbetinde bulunup, kendilerinden hadîs-i şerîf dinledi.
Babası Abdulazîz bin MervĂ‚n 705 tĂ‚rihinde vefĂ‚t edince amcası halife Abdulmelik onu Şam’a getirdi ve kızı FĂ‚tıma’yı ona nikĂ‚hladı. Omer bin Abdulazîz cok nîmet ve servete sĂ‚hipti. Yaratılışındaki comertlik ve muruvvetini butun insanlara sacıyordu. GĂ‚yet fazîletli, Ă‚lim, Ă‚dil ve eşine pek az rastlanan bir insandı. Halife Velîd bin Abdulmelik devrinde 706 Rebîulevvel ayında Haremeyn, Mekke ve Medîne vĂ‚liliğine tĂ‚yin edildi. Bu vazifesini yurutmek uzere Medîne’ye gidip, oranın buyuk Ă‚limlerinden on kişi topladı. Meclisteki Ă‚limlere; “Ey kardeşlerim. Ben Haremeyn’in vĂ‚liliğine değil, hizmetciliğine tĂ‚yin olundum. Asıl mesleğimin adĂ‚let yolundan ayrılmamak olduğunu bilmenizi isterim. Bunun icin soz veririm. Gerek zorbalık yapanın, gerekse buna sebep olanın, yolsuzluk yapanın ve doğru yoldan ayrılanın yaptıklarını bana haber vermezseniz bunun mesûliyyeti size Ă‚ittir. Sizi ancak bana muşĂ‚vir ve muĂ‚vin olmak uzere cağırdım. Kendi reyimle bir iş gormek istemem. Her hususta sizinle muşĂ‚vere yapacağım. Ayrıca memurlarımın da ahĂ‚liye iyi hizmet etmeleri icin onları teftiş ederek, bana yardımcı olacaksınız.” dedi. Bu Ă‚limler de onun bu isteklerinden memnun olup, dĂ‚imĂ‚ yardımcı oldular. Hicazlılar; idĂ‚resinden, adĂ‚letinden cok memnundular.
Enes bin MĂ‚lik hazretleri onun hakkında: “İmĂ‚mlık yapmakta Resûlullah efendimize, Omer bin Abdulazîz’den daha cok benzeyen kimse gormedim.” buyurdu.
Unu her tarafa yayıldı. Pek cok kimse, kendi memleketini terk edip, Hicaz’a geldi. Mescid-i Nebî’yi genişletmeye ve esaslı bir tĂ‚miratını yaptırmaya başladı. Genişletmede Mescid-i Nebî'nin dort duvarı da yıkılıp, doğu tarafındaki zevcĂ‚t-ı tĂ‚hirĂ‚t odaları mescide katıldı. Hucre-i seĂ‚detin dort duvarı yıkılıp, temelden yontma taşlarla yeniden yapıldı. Temel acılırken hazreti Omer’in bir ayağı goruldu. Hic curumemişti. Hucrenin etrafına ikinci bir duvar daha yapıldı. Hic kapısı olmayan bu duvar beş koşeliydi. Duvarlar, direkler ve tavan altın ile suslendi. İlk olarak mihrĂ‚b ve dort minĂ‚re yaptırdı. Bu iş uc sene surdu. Omer bin Abdulazîz 711 senesine kadar Haremeyn vĂ‚liliği yaptı. Halîfe Suleyman bin Abdulmelik iki oğlu olmasına rağmen ahidnĂ‚me yazıp, muhurleterek Omer bin Abdulazîz’i kendisine halef gosterdi. Bunu veziri RecĂ‚’ya verdi.
Halîfe Abdulmelik’in 717 tĂ‚rihinde vefĂ‚tı ile vezîri RecĂ‚ emirleri toplayıp muhurlu ahidnĂ‚meyi acarak okudu. Omer bin Abdulazîz hazretleri ahidnĂ‚mede kendi ismi okunduğu zaman şaşırıp kaldı. İstifĂ‚ isteğinde bulunduysa da kabûl edilmedi. Emirler, Omer bin Abdulazîz’in İslĂ‚m halîfeliğine bîat ettiler. Vezir RecĂ‚, halîfenin koluna girip, mimbere cıkardı. Omer bin Abdulazîz cenĂ‚b-ı Hakk’a hamd ve senĂ‚dan sonra; “Ey insanlar! Bizimle berĂ‚ber olacak kimsede şu beş şartı istiyorum. Bunlar: Bize hĂ‚lini bildiremeyecek olan halkımın hĂ‚lini anlatmak, hayırlı işlerde bize yardım ve hayra delĂ‚let eylemek, kimse hakkında gıybet etmemek ve boş şeyler ile meşgûl olmamak. Bunlar yoksa bize yaklaşmasın.” dedi. Boylece ikinci halîfe hazret-i Omer bin HattĂ‚b’ın yolunda olarak işe başladı. Omer bin Abdulazîz’in hĂ‚llerini anlatmak icin şĂ‚irler ve hatîbler hutbeler okudular. Onun medh ve senĂ‚sını dillerde dolaştırdılar. ZĂ‚hidler ve fakihler dahi; “Biz bu zĂ‚tın sozune aykırı fiilini gormedikce ondan ayrılmayız.” dediler.
ReyyĂ‚h bin Ubeyde anlatır: “Omer bin Abdulazîz hazretleri Medîne’de vĂ‚li iken bir gun koluna girdiği zayıf bir ihtiyarla birlikte gordum. Bu ihtiyarın onun yanında boyle durmasına hayret ettim. Sonra Omer bin Abdulazîz’in yanına gidip ona; “Allahu teĂ‚lĂ‚ sana iyilikler versin. Yanınızdaki elinizden tutan ihtiyar kimdi?” dedim. Bunun uzerine bana; “Ey ReyyĂ‚h! Bu kardeşim Hızır aleyhisselĂ‚mdır. Bana ileride Ă‚dil bir idĂ‚reci olacağımı haber vermeye gelmiş.” diye cevap verdi.”
Omer bin Abdulazîz halîfe olduktan sonra hilĂ‚fet konağına goturulmek uzere alay atları getirdiklerinde; “Bunlar ne?” dedi. “HilĂ‚fete mahsus bineklerdir.” cevĂ‚bını işitince; “Kendi atım, benim hĂ‚lime daha muvĂ‚fıktır.” diyerek saltanat bineklerini geri cevirip, kendi hayvanına bindi. HilĂ‚fet otağına gitmeyip; “HilĂ‚fet otağında Suleyman’ın Ă‚ilesi var. Ben onların rahatsız olmalarını uygun gormem. Onlar yerleşinceye kadar, benim kıl cadırım bana yeter!” buyurdu. Bu sozleri, insafı ve ahlĂ‚kî buyukluğunu ne guzel ifĂ‚de etmektedir. Evine gitti. ÂzĂ‚dlı kolesi, onun pek kederli ve duşunceli olduğunu gorunce: Bu hĂ‚linizin sebebi nedir? diye sordu. CevĂ‚bında buyurdu ki: “Doğudan batıya kadar olan Ummet-i Muhammed’in hukukunu yerine getirme vazifesi bana verildi. Bundan buyuk endişe edecek şey olur mu?” Daha sonra hanımı ve amcasının kızı olan FĂ‚tıma binti Abdulmelik’i yanına cağırıp, buyurdu ki: “Eğer benimle birlikte yaşamak istersen ziynet ve mucevherlerini beytulmĂ‚le bırak. ZirĂ‚ onlar senin yanında iken ben seninle berĂ‚ber olamam.” FĂ‚tıma, butun ziynet ve mucevherlerini beytulmale verdi. FĂ‚tıma’nın bu davranışı, Peygamber efendimizin kızı hazreti FĂ‚tıma gibi mĂ‚nevî susler ve rûhî meziyetler ile yaşamaya karar verdiğini gostermekteydi. Omer bin Abdulazîz’in elli bin altını vardı, hepsini dağıttı. Bir elbisesi kaldı. CĂ‚riyelerine de; “Serbestsiniz. İsteyeniniz olursa, Ă‚zĂ‚d ederim. Benden bir talepte bulunmamak şartı ile kalmak isteyen varsa kalabilir. Cunku verilen vazife beni sizinle meşgûl olmaktan alıkoyuyor.” buyurdu. Hepsi ağladılar, uzulduler. Hanımı FĂ‚tıma’yı dahi serbest bıraktı. O da uzulup ağladı. Efendisinden ayrılmadı.
Omer bin Abdulazîz halîfe olduğu sene Medîne-i munevverede bulunan, oğlu Abdulmelik’e şoyle yazdı: "Şahsımdan sonra kendisine nasîhatte bulunup, gozetip, muhafaza etmek mecbûriyetinde olduğum, ilk insan sensin. Hamd, Allahu teĂ‚lĂ‚ya mahsustur. Allahu teĂ‚lĂ‚ bize cok lutuf ve ihsĂ‚nda bulundu. O’ndan, ihsĂ‚n ettiği nîmetlere karşı şukur yapabilme kuvveti vermesini dileriz. Allahu teĂ‚lĂ‚nın babana ve sana olan lutfunu hatırla. Kendine, gencliğine ve sıhhatine dikkat et. Eğer hamd (Elhamdulillah), tesbîh (SubhĂ‚nallah), tehlil (LĂ‚ ilĂ‚he illallah) diyerek, dilini zikirle meşgûl edebilirsen bunu yap."
Omer bin Abdulazîz hazretleri hilĂ‚fet makĂ‚mına gectiği gun, zamanının tanınmış fıkıh Ă‚limlerinden SĂ‚lim bin Abdullah, RecĂ‚ bin Hayve ve Muhammed bin Ka’b Kurazî’yi dĂ‚vet edip, onlara; “Halk her ne kadar bir nîmet olarak goruyorsa da ben bu halîfelik makĂ‚mını; taşıyamayacağım bir yuk ve cok ağır bir mesûliyet olarak goruyorum. Bu yukun altına girdim. Benim icin cĂ‚re ve tedbir olarak nasîhatleriniz nedir?” diye sordu. Onlardan biri dedi ki: “YĂ‚rın kıyĂ‚met gunu kurtulmak istersen muslumanların ihtiyarlarını baban, genclerini kardeşin ve kucuklerini evlĂ‚dın bil. O zaman butun muslumanlara, kendi evindeki, ana-baba, kardeş ve evlĂ‚dın gibi muĂ‚mele etmiş olursun.” Omer bin Abdulazîz, halîfe olunca, uzerine aldığı mesûliyetin ağırlığından dolayı iki ay muddetle uzuntu ve keder icinde kaldı. Millet ve memleket işlerini adĂ‚letle idĂ‚re etmekte ve hak sĂ‚hiplerine haklarını iĂ‚de etmekte cok hassas davranıyor, kendisini hic duşunmuyordu.
Omer bin Abdulazîz, yakın dostu hazret-i SĂ‚lim’e; “Kardeşim SĂ‚lim! Allahu teĂ‚lĂ‚ beni halîfelik ile imtihan ediyor. Yemin ederim ki, kurtulamıyacağımdan korkuyorum. Bana, dedem hazret-i Omer’in mektuplarını, hayĂ‚tı hakkında bilinenleri, muslumanlara ve gayr-i muslimlere olan hukumlerini bildir. Hazret-i Omer’i kendime numûne kabûl ettim. Ona gore hareket edeceğim.” dedi.
Halîfeliği zamanında yaptığı butun işlerde gozleri onune kıyĂ‚met gununu getirirdi; halkının haklarını lĂ‚yıkıyla yerine getirememekten cok korkuyordu. Halîfeliğini adĂ‚let ile yurutup, HulefĂ‚-i RĂ‚şidîn’in (Dort buyuk halîfe) yolundan ayrılmadı. Onemli memuriyetlere dirĂ‚yetli ve Ă‚dil bildiklerini tĂ‚yin etti.
Muslim ve gayr-i muslim tebeasına cok Ă‚dil davranıp, yaptığı işlerde adĂ‚leti yaygınlaştırdı. Ehl-i Beyte dil uzatanların cirkin hareket ve sozlerine mĂ‚ni olup, son verdi. Ehl-i Beyte cok saygı gosterir ve yardım ederdi. Hazret-i MuĂ‚viye’nin vefĂ‚tından sonra, hutbelerde Ehl-i Beyte lĂ‚net okumak Ă‚det olmuştu. Halîfe olunca, ilk iş olarak bu Ă‚deti kaldırdı. Ehl-i Beyte karşı cok saygılıydı. Onlara devamlı yardım ederdi. Peygamberimizin vakıf ettiklerinden, Fedek bahcesini tekrar Ehl-i Beytten Muhammed BĂ‚kır’a iĂ‚de etti. Toprak hukûku ve mĂ‚liye alanlarında Peygamber efendimizin emirlerini yerine getirdi. Musluman olan gayr-i muslimlerden cizye vergisini kaldırdı. Her tarafta musluman olanların sayısı arttı. Doğuda ve batıda milyonlarca gayr-i muslim, musluman oldu. İslĂ‚m orduları doğu ve batıda fetihlere girişti. Malatya şehri, Rumlar’dan yuz bin esir karşılığı satın alındı. Preneler aşılıp Fransa’ya girildi. Narbonne ele gecirildi. Burada guclu usler kuruldu. Afrika’da butun Berberîler onun zamanında musluman oldu. Mûsevî, hıristiyan ve ateşperestlere gosterdiği yapıcı siyĂ‚set karşısında, onların arasında İslĂ‚miyet geniş olcude yayıldı. Musluman ve gayr-i muslim butun tebeası tarafından sevildi. Hak ve adĂ‚letin yayılmasında ve zulmun kalkmasında cok hizmet etti. Zamanında kurt ile kuzu berĂ‚ber yaşadı.
Devrinin Ă‚lim ve velîlerinden MĂ‚lik bin DinĂ‚r hazretleri anlatır: “Omer bin Abdulazîz halîfe olduğunda bir cobanın şoyle dediği işitildi: “Acaba bu temiz, Ă‚dil halîfe kimdir?” Cobana; “Boyle olduğunu nereden anladın?” diye sorulduğunda; vazîfesi dağ bayır demeyip koyun otlatan, ceşitli yırtıcı hayvanların tehlikesini pek iyi bilen coban, sĂ‚fiyetle bulduğu teşhisiyle şu cevĂ‚bı verdi: “Âdil bir halîfe başa gecince, kurtlar kuzulara saldırmaz. Oradan anladım.”
Halîfe Omer bin Abdulazîz hazretleri her gun Ă‚limleri cağırır, onlarla olum ve kıyĂ‚met hĂ‚llerinden konuşurlardı. Konuşmalar onlara o kadar tesir ederdi ki, sanki iclerinden biri vefĂ‚t etmiş gibi ağlarlardı.
Omer bin Abdulazîz hazretleri Allahu teĂ‚lĂ‚nın emir ve yasaklarını yerine getirmede ve halka bildirmede cok dikkatliydi. Onun devrinde halk dahi ibĂ‚det ve tĂ‚at yoluna girdi. Meclislerinde: Bu gece ne okudun? Kur’Ă‚n-ı kerîmden kac Ă‚yet ezberledin? Bu ay kac gun oruc tuttun? gibi sozler soylenmeye başlandı.
Omer bin Abdulazîz hazretleri dîne sokulan bid'atleri ortadan kaldırıp, unutulmuş sunnetleri meydana cıkarmaya calıştı.
Hadîs-i şerîfleri toplatıp, kitap hĂ‚line getirdi. Mezhepler hakkında; “EshĂ‚b-ı kirĂ‚mın ictihadları farklı olmasaydı, dinde ruhsat, kolaylık olmazdı.” buyurdu. Hazret-i Ali ile ictihad ayrılığından muharebe edenler icin buyurdu ki: “Allahu teĂ‚lĂ‚, ellerimizi bu kanlara bulaşmaktan koruduğu gibi, biz de dilimizi tutup, bulaştırmayalım!” İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî hazretleri de boyle soylemiştir.
Omer bin Abdulazîz hazretleri EvzĂ‚î’ye yazdığı bir mektubunda; “Biliniz ki, olumu cok hatırlayan kimse, az bir dunyĂ‚lık ile iktifĂ‚ eder, konuştuğu kelimelerin hesĂ‚bını vereceğini duşunen cok az konuşur, ancak luzumlu sozleri soyler.” buyurdu. Yine buyurdu ki: “Kendimi overim korkusu ile bir cok sozleri soylemekten kacınırım.”
Meymûn bin Mihran anlatır: “Omer bin Abdulazîz ile berĂ‚ber bir kabristana uğradık. O, kabirleri gorunce ağladı. “Ey Meymûn! Şu gorduğun kabristanda yatanlar, babalarım Emevîlerdir. Bunların hepsi gelip gectiler. LĂ‚kin şimdi sanki dunyĂ‚ya hic gelmemişler, dunyĂ‚ lezzetlerini hic tatmamışlardır. Şu anda toprak altında yatıyorlar ve cesetlerini kurtlar yemektedir...” Hem boyle soyluyor, hem de ağlamaya devam ediyordu. Sonra buyurdu ki: “Vallahi burada, kimin azĂ‚bda olduğunu, kimin Allahu teĂ‚lĂ‚nın azĂ‚bından emin olduğunu bilemiyorum.”
Omer bin Abdulazîz hazretleri yine buyurdu ki: “Gecen gece oluleri duşundum. En samîmi bir dostun olse, onu uc gun sonra mezarında gorsen, oradan kacarsın. Orada dolaşan kurt ve bocekleri, akan irinleri, pis kokular arasında kurtların kendisini nasıl parcaladığını, kefeninin bozulduğunu, vucûdunun pis hĂ‚le geldiğini gorup kendisinden nefret ederdin.” Bunları soyledikten sonra bayılıp duştu.
Âlimlerden birisi Omer bin Abdulazîz’i ziyĂ‚ret etti. Cok ibĂ‚det etmekten yuzunde ve rengindeki değişikliği gorerek; “Bu ne hĂ‚ldir?” dedi. Omer bin Abdulazîz “Sen beni olumumden bir kac gun sonra mezarımda ziyĂ‚ret etsen, gozlerimin cıkıp, yanaklarımın uzerine akdığını, dudaklarımın dişlerimi kapayamadığını, ağzımın acık kalıp oradan irin ve cerahatin akmakta olduğunu, karnımın şişip goğsumun uzerine geldiğini, bağırsaklarımın dokulduğunu, burun deliklerinden irin ve kurtların cıktığını gormekle şimdi gorduğunden cok daha feci bir manzara ile karşılaşırdın.” dedi.
Halîfeliğinde, yanına bir heyet gelmişti. Heyetten bir genc nutuk soylemeye başladı. Bunun uzerine; “Sen dur, yaşlınız konuşsun.” diyerek genci uyarmak istedi. Genc: “Ey Emir-ul-muminîn! İş yaşa gore ise, muslumanların icinde senden daha yaşlı olanlar yok mu?” deyince; “Konuş bakalım.” diyerek gence soz verdi. Genc; “Biz senden bir şey isteyen ve senden korkan bir heyet değiliz. Bir şey istemiyoruz. Cunku lutuf ve ihsĂ‚nınız o kadar cok ki, bu bize kadar ulaşmıştır. Senden korkmuyoruz. Cunku adĂ‚letin bizi korkmaktan emin kılmıştır.” dedi. “Siz kimsiniz?” deyince, “Teşekkur heyetiyiz. Teşekkur edip geri donmek icin geldik.” dedi.
Yezîd-i RakkĂ‚şî, Omer bin Abdulazîz’in huzûruna geldi. Omer bin Abdulazîz, RakkĂ‚şi'ye; “Bana nasîhat et.” dedi. O da “Ey muslumanların emîri! Senden onceki halîfeler olduğu gibi sen de oleceksin.” dedi. Omer bin Abdulazîz bunu duyunca ağladı ve “Devam et.” dedi. Yezîd-i RakkĂ‚şî: “Âdem aleyhisselĂ‚mdan sana gelinceye kadar hic bir baban hayatta değildir. Hepsi vefĂ‚t ettiler.” dedi. Omer bin Abdulazîz ağlıyarak, yine “Devam et” dedi. Yezîd-i Rakkaşî; “Oldukten sonra Cennet ile Cehennem’den başka gidilecek yer yoktur.” dedi. Halîfe Omer, bunu duyunca duşup bayıldı.
Omer bin Abdulazîz hazretlerinin yanına birisi gelerek; “Falanca kimse, sizin icin şoyle, şoyle soyluyor.” dedi. Omer bin Abdulazîz; “İstersen bu işi araştıralım. Eğer yalancı isen, HucurĂ‚t sûresinin altıncı Ă‚yet-i kerîmesinin hukmune gore; soylediğin yanlış ise, Kalem sûresi on birinci Ă‚yet-i kerîmesinin hukmune gore mesûl olursun. Her iki hĂ‚lde de mesûl olursun. İstersen ucuncu hĂ‚li tercih edip, seni affedelim ve bu meseleyi kapatalım.” dedi. Bunun uzerine o kimse tovbe edip, bir daha boyle bir şey yapmam dedi.
Bir kimse, Omer bin Abdulazîz hazretlerine gelip, birinin kendisine zulmettiğini soyledi. Gelen kimseye; “O kimseden hakkını almış olarak, Allahu teĂ‚lĂ‚nın huzûruna gitmektense, o kimsede hakkın olarak Allahu teĂ‚lĂ‚nın huzûruna gitmen daha iyidir.” buyurdu.
Bir Cuma namazını kıldırdıktan sonra, insanların arasında oturdu. Sırtındaki elbisenin iki tarafı da yamalı idi. Birisi kendisine; “Ey muminlerin emîri! İmkĂ‚nlarınız var. Daha kıymetli elbise giyseniz olmaz mı?” dedi. Omer bin Abdulazîz hazretleri bir muddet duşundu ve başını kaldırıp; “Varlıklı halde iken iktisad etmek ve hakkını almaya gucu yettiği halde affetmek, hakkını helĂ‚l etmek cok makbûl ve cok fazîletlidir” buyurdu.
Omer bin Abdulazîz hazretleri bir sarhoşu gordu. Onu yakalayıp cezĂ‚landırmak istedi. Ama sarhoş, ona hakĂ‚ret etti. O da sarhoşu bıraktı. CezĂ‚landırmaktan vaz gecti. “Nicin, size hakĂ‚ret edince bıraktınız?” dediler. Buna cevĂ‚ben; “O hakĂ‚ret etmekle beni ofkelendirdi. Eğer ona cezĂ‚ verseydim, kendim icin cezĂ‚ vermiş olurdum, kendi şahsım icin bir muslumanı cezĂ‚landıramam.” buyurdu.
Kendisine Allahu teĂ‚lĂ‚ kimleri cok sever diye sordukta o; “Allahu teĂ‚lĂ‚ şu uc kimseyi cok sever: 1) Gucu yettiği halde affedeni, 2) Hiddetli Ă‚nında ofkesine hĂ‚kim olanı, 3) Allahu teĂ‚lĂ‚nın kullarına şefkatli olanı.” buyurdu.
İnsanlara olduğu gibi hayvanlara da merhametliydi. Bir katırı vardı. Bunu pazarda calıştırır, gelen parayla da ihtiyaclarını temin ederdi. Katırı calıştıran işcisi, bir gun normalden fazla para getirince: “Neden boyle fazla para geldi?” dedi. “Pazar kalabalık ve bereketliydi.” cevĂ‚bına karşılık; “Hayır, boyle değil. Sen katırı cok calıştırıp, yordun. Katırı, uc gun dinlendir.” emrini verdi.
Bir gun hanımına; “Bir dirhemin var mı? Biraz uzum alalım.” dedi. Hanımı; “Senin gibi bir Sultanın bir dirhemi olmazsa, benim olur mu.” deyince, hanımına; “Doğru soyluyorsun ey FĂ‚tıma! Fakat boyle olması, Cehennem'de kızgın zincirleri boğazımda taşımaktan iyidir.” dedi.
Omer bin Abdulazîz hazretleri, oğlunun bin dirheme bir yuzuk taşı satın aldığını haber aldı. Hemen bir mektup yazarak, o yuzuk taşını satmasını ve bin kişinin karnını doyurmasını emretti. Ayrıca iki dirhemlik bir yuzuk kullanmasını ve yuzuğun uzerine; “Allahu teĂ‚lĂ‚ haddini bilene merhamet eylesin.” diye yazmasını istedi.
Bir gun etrafındakiler Omer bin Abdulazîz’e; “İnsanların en ahmağı kimdir.” diye sorunca; “Âhiretini dunyĂ‚ icin satan, ahmaktır, Ă‚hiretini başkasının dunyĂ‚sı icin satan daha da ahmaktır.” buyurdu.
Omer bin Abdulazîz hazretleri, hutbe okurken kalbine ucb (kendini beğenmek) hĂ‚li gelirse hutbeyi yarıda keser, yazı yazarken olursa o kĂ‚ğıdı yırtardı ve; “Allah’ım nefsimin şerrinden sana sığınırım.” derdi.
Omer bin Abdulazîz hazretleri bir gece namaz kıldı. Namazda; “Boyunlarında demirden halkalar ve zincirler bulunduğu zaman, bu vaziyette sıcak suyun icinde suruklenecekler, sonra ateşte yakılacaklar." meĂ‚lindeki (Mu’min sûresi: 71-72) Ă‚yet-i kerîmelerini okudu. Namazdan sonra bu Ă‚yet-i kerîmeyi tekrar tekrar okudu ve cok ağladı.
Yer altında bir mahzeni vardı. Gece olunca oraya iner, boynuna demir bağlardı. Sabaha kadar boylece, Allahu teĂ‚lĂ‚nın korkusuyla goz yaşı doker ve O’na yalvarırdı.
Omer bin Abdulazîz hazretleri akrabĂ‚larından birisine gonderdiği bir mektupta şunları yazdı: “Eğer gece ve gunduzunde olumu hatırlamağı şiĂ‚r edinmek istersen fĂ‚nî ve gecici olana rağbet etmeyip, bĂ‚kî ve devamlı olana yonel. VesselĂ‚m.”
Omer bin Abdulazîz, Şam’da, bir mimber uzerinde hutbe okudu. Allahu teĂ‚lĂ‚ya hamd ve senĂ‚dan sonra uc şey soyledi. “Ey insanlar! İcinizi, kalblerinizi duzeltirseniz, zĂ‚hiriniz, dışınız da iyi olur. ÂzĂ‚larınız, gozunuz, kulağınız, elleriniz, ayaklarınız, hayır işler, Allahu teĂ‚lĂ‚nın beğendiği şeylerle meşgûl olur. Âhiretiniz icin sĂ‚lih ameller işleyiniz. Boylece dunyĂ‚nızı da korumuş olursunuz. Hazret-i Âdem’den îtibĂ‚ren, kendisine kadar butun dedeleri olup gitmiş olan kimse de bir gun olecektir.”
Omer bin Abdulazîz başka birisine yazdığı mektubunda; “İmdi, sana Allahu teĂ‚lĂ‚dan korkmayı, Allahu teĂ‚lĂ‚nın sana ihsĂ‚n ettiği şeylerle, Ă‚hirete hazırlanmayı tavsiye ederim. Sen sanki olumu tatmış, olumden sonra olan şeyleri gorur gibi amel yap. Gunler ve geceler, suratle gidiyorlar. Omur her gun noksanlaşıyor. Ecel ise yaklaşıyor. Kotu amellerimizden dolayı Allahu teĂ‚lĂ‚dan af ve magfiret dileriz. Gunahlarımızdan ve bu yuzden bize gazab etmesinden O’na sığınırız.”
Omer bin Abdulazîz hazretleri, veliahd Yezîd bin Abdulmelik’e şoyle yazdı: “BismillĂ‚hirrahmĂ‚nirrahîm. Muminlerin emîri Omer bin Abdulazîz’den, Yezîd bin Abdulmelik’e. Sana selĂ‚m eder ve sana kendisinden başka ilĂ‚h olmayan Allahu teĂ‚lĂ‚ya hamdimi bildiririm. Ben hastayım. Ağrı ve sızıya tutuldum. Buna rağmen uzerime aldığım işlerden mesûlum. Allahu teĂ‚lĂ‚ yarın beni bunlardan hesĂ‚ba cekecek, orada yaptıklarımı gizleyemeyeceğim. Eğer Rabbim, benden rĂ‚zı olursa, ancak orada zelîl ve hakîr olmaktan kurtulurum. Bir de rĂ‚zı olmazsa, yazık bana. O zaman benim hĂ‚lim nasıl olur. Allahu teĂ‚lĂ‚ bizi, yuce rahmetiyle Cehennem’den muhafaza buyurup, rızĂ‚sına kavuştursun. Bu bakımdan sana Allahu teĂ‚lĂ‚dan korkmanı, haram kıldığı şeylerden sakınmayı tavsiye ederim. İnsanlar hakkında Allahu teĂ‚lĂ‚dan kork, zulum ve haksızlıktan uzak dur.
En guzel soz, Allahu teĂ‚lĂ‚ya hamdetmek (Elhamdulillah demek) ve O’nu anmaktır. Kim Cennet’i seviyorsa, Cehennem’den kacar. Şimdi ecel gelmeden, ameller sona ermeden, Allahu teĂ‚lĂ‚ insanları ve cinleri hesĂ‚ba cekmek icin huzûruna getirmeden once, tovbeyi fırsat bilmeli ve af ve magfirete kavuşmayı kazanc bilmelidir. KıyĂ‚mette, hesap gununde, mĂ‚zeret kabûl edilmez. O zaman butun gizli şeyler ortaya cıkarılır. Herkes kendi başının cĂ‚resini arar. İnsanlar, amelleriyle gelirler. Herkesin amellerine gore durumu ayrı ayrıdır. O gun, dunyĂ‚da Allahu teĂ‚lĂ‚ ve Resûlunun emirlerine uyup, yasaklarından uzak kalmış olanlara ne mutlu! DunyĂ‚da Allahu teĂ‚lĂ‚ya isyĂ‚n ederek Ă‚hirete gocenlere o gun cok yazık! Onların o gun cok acınacak hĂ‚lleri var. Allahu teĂ‚lĂ‚ seni, zenginliklerle imtihan ederse, onda orta yolu tut. Onu Allahu teĂ‚lĂ‚nın rızĂ‚sına uygun yerlere sarfet, ondan fakirleri de faydalandır. Allahu teĂ‚lĂ‚nın emri olan zekĂ‚tını ver. Sakın ovunme! Kendini beğenme! Kendini başkalarından ustun gorme!” dedi.
Bir vĂ‚lisine şoyle yazdı: “Ellerini muslumanların kanından, mideni malından, dilini ırzından uzak tut! Boyle yaparsan sana zeval yoktur.”
“Namaz, seni yolun yarısına getirir, oruc, tam Melik’in kapısına iletir. Sadaka da, Melik’in huzûruna cıkarır.”
“Allahu teĂ‚lĂ‚ bir kuluna verdiği nîmeti alıp da karşılığında sabrı nasîb ederse, nîmete mukabil verdiği (sabır), o nîmetten daha efdaldir (kıymetlidir).”
“Olumu cok hatırla. Eğer gecim rahatlığı icindeysen bu sana darlık, urperti getirecek; gecim darlığı icindeysen genişlik, ferahlık kazandıracak.”
“Siz seferdesiniz. Yuklerinizin bağlarını bu diyĂ‚rın dışında bir yerde cozeceksiniz. Siz, uzerinden cağlar gecmiş bir kokun dallarısınız. Kokleri yok olup gitmiş bir dalın hayĂ‚tından ne cıkar?”
“Ey insanlar! Allahu teĂ‚lĂ‚ mahlûkları yarattı ve onları uyuttu. Sonra onları uykularından uyandırıp, diriltecek. Her biri ya Cennet’e, ya Cehennem’e sevk edilecek. Allah’a yemîn ederim ki, biz eğer bu hakîkati tasdik etmiş isek, buna uygun yaşamadığımız icin ahmağız. Eğer bu gerceği inkĂ‚r ediyor isek, o takdirde hepimiz helĂ‚kteyiz.”
“Her yolculuğun kendine has bir azığı, hazırlığı vardır. Âhiret yolculuğu icin de takvĂ‚yı azık edinin. Allahu teĂ‚lĂ‚nın vereceği nîmetleri gormuş gibi sevinin ve vereceği cezĂ‚yı, azĂ‚bı da gormuş gibi korkunuz. Tûl-i emele kapılmayın, zîrĂ‚ tûl-i emel, bitmeyen istek, hic olmeyecekmiş gibi dunyĂ‚ya dalmak kalbinizi katılaştırır, duşmanınız olan şeytanın eline duşersiniz... DunyĂ‚ya aldanmış nice insanlar gorduk. Huzur ve saĂ‚det, ancak Allah’ın azĂ‚bından emin olanlar icindir. Neşe ve sevinc de kıyĂ‚metin zorluğunu anlatanlar icindir. KıyĂ‚met gunu zengin, fakir herkesin ameli meydana cıkar ve hesap verirken oyle bir muşkilĂ‚t ile karşılaşırsınız ki, eğer yıldızlar bununla karşılaşsa kararıp dokulur, dağlar, dayanmaz erirdi. Cennet ve Cehennem’den başka bir yer bulunmadığını ve bunlardan birine mutlĂ‚ka gideceğinizi de biliyorsunuz. O halde ona gore hazırlanın...”
“Allah’tan korkun ve aşırı şakadan kacının; zîrĂ‚ aşırı şaka, kin tutmağa, kin de kotuluklere sebeb olur.”
Omer bin Abdulazîz yanındaki toplulukla berĂ‚ber bir cenĂ‚zeyi defnetmişlerdi. Herkes gitmiş, fakat Omer bin Abdulazîz bĂ‚zı yakınları ile berĂ‚ber orada kalmıştı. Yanındakiler ona: “Ey muminlerin emîri! Sen bu cenĂ‚zenin sĂ‚hibi misin de, burada kaldın. Halbuki falanca cenĂ‚zeleri icin boyle beklememiştin” dediler. Omer bin Abdulazîz onlara şoyle cevap verdi: “Kabir bana arkamdan şoyle seslendi: “Ey Omer bin Abdulazîz! Dostlarını ne yaptığımı hic sormuyorsun.” dedi. Ben de; “Soyle ne yaptın.” dedim. Bana; “Onların kefenlerini yırttım, vucutlarını parcaladım. Kanlarını emdim. Etlerini yedim.” dedi. TekrĂ‚r şoyle seslendi: “Ey Omer bin Abdulazîz! Bana o dostlarının mafsallarını ne yaptığımı hic sormuyorsun.” deyince, ona, “Ne yaptın?” diye sordum. Bana, “Onların ellerini kollarından ayırdım. Kollarını, pazularından, pazularını omuzlarından, kalcalarını uyluklarından, uyluklarını dizlerinden, dizlerini okcelerinden, okcelerini ayaklarından ayırdım.” dedi. Kabirden bu sozleri naklettikten sonra, Omer bin Abdulazîz ağlamaya başladı ve şoyle buyurdu: “DunyĂ‚ ne kadar aldatıcı. DunyĂ‚da ustun ve kıymetli, makam ve mevki sĂ‚hibi olmak, hic fayda vermiyor. Genc olan ihtiyarlıyor. Her canlı sonunda oluyor. Gecici ve aldatıcı olduğunu bildiğiniz halde sakın dunyĂ‚ lezzetleri ve zevkleri sizi aldatmasın. Birkac gunluk dunyĂ‚ hayatındaki gecici lezzetlere sarılıp, Ă‚hireti unutan, aldanmıştır. Hani, nerede bizden once bu dunyĂ‚da yaşıyanlar. Hani onlar, buyuk ve modern şehirler kurmuşlardı. Buyuk ve derin kanallar kazmışlar ve barajlar yapmışlardı. Onlar, bir goz acıp kapama denecek kadar, az bir muddet dunyĂ‚da kaldılar. Burada, sıhhatlerine guc ve kuvvetlerine aldandılar. Bu yuzden gunahlar işlediler. Halbuki, herkes onlara mallarının cokluğundan dolayı, keşke, onun serveti gibi bizim de olsa diyorlardı. Şimdi onların hĂ‚li ne oldu. Toprak onların bedenlerini yedi. Kemikleri kurtlara azık oldu. Fakat onlar, dunyĂ‚da iken, kuvvetli bir Ă‚ile icerisinde idi. Evleri, guzel eşyĂ‚larla doşeli ve hizmetcileri vardı. Herkes kendisine ikrĂ‚mda bulunuyor, Ă‚ciz kaldığı işlerde kendisine yardımcı oluyorlardı.”
Kabir yine Omer bin Abdulazîz’e şoyle dedi: “Sen, kabirlere uğradığın zaman, dunyĂ‚da iken zengin olanlara, zenginliğinizden ne kaldı, fakirlere de fakirliğinizden ne kaldı diye sor. Yine onlara, dunyĂ‚da kendileriyle guzel guzel konuştukları dillerini sor. Ne oldu o konuşan dillere? Nicin susuyorlar? O dunyĂ‚ guzelliklerini kendileriyle seyrettikleri gozlerine de sor. Nicin şimdi bakmıyorlar? Hani nerede o nĂ‚zik tenleri, nerede o guzel yuzleri. Bu cukurun kurtları onlara ne yaptı. Hani burada yatanların o guzelim renkleri. Etlerine ne oldu. Nicin o yuzler toprak olmuş. Nerede o guzellikler. İşte onların uzuvları tamamen ortaya cıkmış, paramparca olmuş. Halbuki dunyĂ‚da guzel bir hayatları vardı. DunyĂ‚ya dalıp, sĂ‚lih amel yapmadılar. Âhireti unuttular. Onun icin hazırlık yapmadılar. Fakat, olum kendilerini yakalayıverdi. Dostlarından ayrıldılar. Buraya şu sessiz sedĂ‚sız, yere geldiler. Vucûdları curudu. Başları boyunlarından ayrıldı, Ă‚zĂ‚ları parca parca oldu. Gozbebekleri yanaklarına akıp gitti. Ağızları kan ve irinle doldu. Haşereler, kurtlar, bocekler, bedenleri uzerinde gezer oldu. Bir muddet sonra, kemikleri de curudu. Onlar, dunyĂ‚daki rahatlıklarını bırakıp, bu dar yere geldiler. Arkalarında bıraktıkları hanımları başkalarıyla evlendi. Cocukları yetim kaldı. Yollarda, şurada burada kimsesiz, sĂ‚hipsiz dolaşır oldu.
Oyleyse, ey yarın bu kabirlerin sĂ‚kini olacak insan! Seni şu fĂ‚nî dunyĂ‚da aldatan nedir? Sen dunyĂ‚da devamlı kalacağını mı sanıyorsun? Elinde bir senedin var mı? Gormuyor musun, olum her gun birisine geliyor! Yoksa susuzluktan, terlere boğan o korkudan sana rahatlık ve teselli veren bir şey mi var? Keşke sen o sert toprak uzerindeki hĂ‚lini bilseydin!
Ey insan! RuyĂ‚da ceşit ceşit lezzetlere ve zevklere kavuşan bir insan gibi, dunyĂ‚nın şu gecici faydalarıyla seviniyor, kucuk ve basit işlerle uğraşıyorsun. Ey aldanma icerisinde bulunan insan! Gunduzun yanılma ve gaflet, gecen uyku icinde geciyor. Sonunda pişman olacağın işleri yapıyorsun. Hayvanlar da dunyĂ‚da boyle yaşar.”
Omer bin Abdulazîz hazretleri oradan ayrılıp gitti. Aradan bir CumĂ‚ gecti ve vefĂ‚t etti.
Omer bin Abdulazîz’in sulh, sukûn idĂ‚resini cekemeyenler vardı. Bunlar, ehl-i bid'atten HĂ‚ricîler ve menfaatı zedelenenlerdi. Halîfenin hayĂ‚tına kıymak icin cĂ‚reler aradılar. NihĂ‚yet hizmetci kolesini bin altınla kandırarak, bu mubĂ‚rek zĂ‚tı zehirlettiler. Omer bin Abdulazîz zehirlendiğini anlayınca kolesini cağırdı. “Ben sana bir fenĂ‚lık yapmadığım hĂ‚lde bu ihĂ‚neti bana nicin yaptın. Doğru soyle, seni affedeyim.” deyince; kole, yaptığı bu cirkin harekete pek pişman olup, uzuldu. Ağlayarak yerlere kapandı, yalvararak: “YĂ‚ Emir-el-muminîn! Bana bin altın vermek sûretiyle bu ihĂ‚neti yaptırdılar.” dedi. Halîfe altınları getirterek, devlet hazînesine gonderdi. Koleyi affetti. Hasta hĂ‚lindeyken, kayın birĂ‚deri Mesleme ibni Abdulmelik ziyĂ‚retine geldi. Omer bin Abdulazîz’in uzerinde bir gomlek vardı. Kızkardeşi FĂ‚tıma’ya; “Emir-ul-muminînin elbisesini yıkayınız.” dedi. Tekrar geldiğinde gomleğin yıkanmamış olduğunu gorup kardeşi FĂ‚tıma’ya; “Ben size gomleği yıkayınız, demedim mi?” deyince, butun tebeasının hayat seviyesini yukseltip, iki bucuk yıl bile surmeyen hilĂ‚fetinin sonunda yirmi beş yıl zekĂ‚t verilecek kimse bulunamamış olmasına rağmen, aldığı cevap hayret vericidir: O zaman kendisine; “Vallahi başka gomleği yok ki, onu giydirelim de, bunu yıkayalım.” cevĂ‚bı verildi.
Yine yakınları; “BeytulmĂ‚ldan Ă‚ilene bir şeyler vasiyet et, senden sonra onlar sıkıntıya duşmemeli.” dediler. CevĂ‚bı akıllara durgunluk verecek ve tuyleri urpertecek kadar muthiş oldu: “Cocuklarım şu iki tip insanlardan birisi olacaktır: İyi, sĂ‚lih insan veya kotu şerîr insan. SĂ‚lih insan olurlarsa, Kur’Ă‚n-ı kerîmin A’raf sûresi, yuz doksan altıncı Ă‚yet-i kerîmesinde meĂ‚len; “Ey Resûlum! Muşriklere de ki; size karşı benim yardımcım, Kur’Ă‚n-ı kerîmi indiren Allah’tır ve O butun sĂ‚lihlere de yardımcıdır.” buyurulan Ă‚yeti yetişir. Kotu insan olurlarsa, o takdirde ben onları, gunah işlemeleri icin guclendiremem. Cocuklarına donerek: “Evlatlarım! İki ihtimĂ‚l var. Ya sizi zengin edeceğim; o takdirde babanız Cehennem’i boylayacak. YĂ‚hut da fakir kalacaksınız; babanız Cennet’e gidecek. Babanızın Cennet’e girmesi şartıyla fakir kalmayı yĂ‚hud da, onun Cehennem’i boylaması şartıyla zengin olmayı tercih edin. Şimdi yanımdan ayrılın ve benden sonra sakın beytulmĂ‚l mesûllerini tĂ‚ciz etmeyin. Şunu iyi bilin ki, size verilmesini vasiyet ettiğim para mikdĂ‚rı sadece yirmi bir dinĂ‚rdır.”
Omer bin Abdulazîz hazretlerinin hastalığı ağırlaşınca tabib cağırdılar. Tabib; “Bu zehir icmiştir. HayĂ‚tı hakkında teminĂ‚t veremem.” dedi. Halîfe; “SĂ‚de bana değil, zehir icmemiş olanların hayatı hakkında da teminat verme!” buyurdu. Tabib; “Zehir ictiğinin farkında mısın?” dedi. Halîfe; “Evet, mîdeme inince anladım.” buyurdu. Tabib; “TedĂ‚viye hemen başlıyalım.” dedi. Omer bin Abdulazîz; “Hayır. İlacı, kulağımın arkasında olsa uzanıp onu almam. Rabbime kavuşmam, benim icin daha guzeldir.” buyurdu. Olum doşeğinde, bir ara ağlamaya başladı. “Nicin ağlıyorsun. Allahu teĂ‚lĂ‚nın yardımı ile nice sunnetleri ihyĂ‚ ettin. AdĂ‚letin ise cok yuksekti.” dediler. Bunlara cevĂ‚ben buyurdu ki: “Ben, Allahu teĂ‚lĂ‚nın huzûruna butun milletin hesĂ‚bını vermek uzere cıkacak değil miyim? Herkese Ă‚dil olarak davranabildiğimden emin değilim. Yaptığım kusurlar da ayrı. Tabiî ki ben bundan dolayı korkuyorum ve ağlıyorum.” Bir ara; “Beni oturtun.” buyurdu. Oturttular. “Allah’ım, ben o kimseyim ki, bana emirlik verdin. Ben kusur ettim. Yanlış işleri yapmaktan beni nehyettin. Ben ise isyĂ‚n ettim.” diye uc defa soyledi. Sonra da:
“LĂ‚ ilĂ‚he illallah. İbĂ‚dete lĂ‚yık olan ancak Allahu teĂ‚lĂ‚dır” dedi ve başını goklere cevirip dikkatle baktı ve; “Ben oyle kimseleri goruyorum ki onlar ne insan ne de cindir.” dedi ve biraz sonra rûhunu teslim etti.
VefĂ‚tından once şoyle vasiyet etti: “Ey Meymûn bin MihrĂ‚n! Velid mezara konduğunda oradaydım. Yuzunu acıp baktım, yuzu simsiyahtı. Ben de mezara konduğum zaman yuzumu acıp bakınız.” VefĂ‚t edince vasiyeti gereği yuzunu acıp baktılar, yuzu en genc gunlerinden daha parlak, daha aydınlık ve guzeldi.
Omer bin Abdulazîz beyaz, ince ve nĂ‚zik yuzlu, zaîf, guzel sakallı, tatlı ve sevimli idi. Halîfe olmadan once cok gurbuz iken, halîfeliğinde cok zayıfladı.
VefĂ‚t edince, zamĂ‚nın Ă‚limleri tĂ‚ziyede bulunmak icin hanımının yanına gittiler. Halîfenin vefĂ‚tıyla muslumanların buyuk kayba uğradığını ve bu sebeple uzuntulerinin cok fazla olduğunu bildirdiler ve hanımına; “Omer bin Abdulazîz hazretleri hakkında bize mĂ‚lumĂ‚t ver. Cunku onu en fazla tanıyan sizsiniz.” dediler. O mubĂ‚rek hĂ‚tun şoyle anlattı: “O da sizin gibi ibĂ‚det ederdi. LĂ‚kin bir hususiyeti vardı. O da, Allah korkusunun cok fazla olmasıydı. Oyle ki, Allah korkusundan onun kadar titreyen birini daha gormedim. O her şeyini, insanlara hizmette harcadı. Halkın ihtiyaclarını karşılamak, sıkıntılarını gidermek icin butun gun vazîfesi başında kalırdı. Akşam olduğu halde, bĂ‚zı kimselerin işleri bitmezse, gece de devam ederdi. Eve girince, kendini namazgĂ‚hına atar, durmadan ağlardı. Gozleri şişerdi. Sonra baygın duşerdi. Her geceki hĂ‚li buydu. Bir gece, halkın ihtiyaclarını, işlerini bitirdi. Sonra kendi şahsî malından olan kandili istedi. Sonra iki rekat namaz kıldı. Namazdan sonra elini cenesine dayayıp tefekkure daldı. Goz yaşları yanaklarından akıyordu. Sabaha kadar bu şekilde ağladı. Şafak sokunce oruca niyet etti. Kendisine; “Ey muminlerin emîri! Sizde bir hĂ‚l var. Sizi bu geceki gibi hic gormemiştim.” dedim. Bana; “Ben duşunuyorum ki, bu milletin beyazına siyahına halîfe oldum. Fakir, garib, kanĂ‚atkĂ‚r kendi hĂ‚lindeki bicĂ‚releri, muhtacları, zorla tutulan esirleri, memleketin dort koşesindeki nice dertli ve kederlileri duşunuyorum ve anlıyorum ki, Allahu teĂ‚lĂ‚ onların hepsinin hesĂ‚bını benden soracak ve Muhammed aleyhisselĂ‚m da onların lehine ve benim aleyhime şĂ‚hidlik yapacak. Bu hĂ‚lde olan birinin sonunun ne olacağını duşunuyorum ve cok korkuyorum.” cevĂ‚bını verdi.
Omer bin Abdulazîz hazretlerinin vefĂ‚tından sonra Halîfe Zeyd ibni Melik, FĂ‚tıma binti Abdulmelik’in beytulmaldeki ziynet ve mucevherlerini iĂ‚de etmek isteyince, FĂ‚tıma; “Vallahi kabûl etmem. Ben Omer’e sağlığında itĂ‚at edip de, vefĂ‚tından sonra isyĂ‚n etmem.” diyerek sadĂ‚katini ifĂ‚de etti.
Omer bin Abdulazîz’in vefĂ‚tına butun tebeası uzuldu. CenĂ‚zesi arkasında ağlayan bir rĂ‚hibe; “Bu kimse senin dîninde değildi. Neden ağlıyorsun?” diye sordular. “Ben şunun icin ağlıyorum: Yeryuzunde bir guneş vardı. Şimdi battı...” cevĂ‚bını verdi.
Mus’ab bin A'yun anlatır: “Omer bin Abdulazîz halîfe iken Kirman’da koyun guderdim. Koyunlar ile kurtlar birlikte dolaşırlardı. Bir gece ansızın kurtlar koyunlara saldırdı. İcimden “Şu Ă‚dil halîfe olmuş olmalı.” dedim. Araştırıldı. Omer bin Abdulazîz’in o gece vefĂ‚t ettiği anlaşıldı.” VefĂ‚tını cinniler de haber verdi.
Omer bin Abdulazîz’in vefĂ‚tıyla ilgili, şĂ‚irler mersiyeler soyliyerek onun kıymetini dile getirdiler.
O, buyuk bir guneşti, doğmaz, gayri bir daha
MĂ‚temini tutarak sacamaz nûr ve ziyĂ‚.
Sarardı guneş artık, karardı cihan bile.
Yûnus bin Ebû Şebib; “Omer bin Abdulazîz hazretlerini, halîfeliğinden once gordum. Etli ve gurbuz bir kimseydi. Halîfe olduktan sonra da gordum. Oyle zayıflamıştı ki uzaklardan kaburga kemiklerini saymak mumkundu.” dedi.
Omer bin Abdulazîz, Ehl-i Beyt’e cok hurmet, izzet ve ikrĂ‚mda bulunduğundan, hazret-i Ali’nin torunu FĂ‚tıma binti Huseyin; “Omer bin Abdulazîz kalsaydı biz bir şeye muhtac olmazdık.” buyurdu.
Buyuk velî ve Ă‚limlerden SufyĂ‚n-ı Sevrî hazretleri ve İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî hazretleri; “Halîfeler beştir; Ebû Bekir, Omer, Osman, Ali ve Omer bin Abdulazîz’dir.” buyurdular.
Fıkıh Ă‚limlerinden Meymûn bin MihrĂ‚n, Omer bin Abdulazîz hakkında: “Âlimler, Omer bin Abdulazîz’in yanında talebeydi.” buyurdu. Hocası meşhûr fıkıh Ă‚limlerinden MucĂ‚hid; “Biz, Omer bin Abdulazîz’e oğretmek icin geldik. Halbuki dĂ‚imĂ‚ ondan oğrenir olduk.” buyurdu.
MĂ‚lik bin DinĂ‚r buyurdu: “Dili donen, zĂ‚hidim deyip duruyor. ZĂ‚hid, Omer bin Abdulazîz gibi olur. DunyĂ‚ onun ayağına geldiği halde hepsini reddeder.”
Omer bin Abdulazîz’in insanlara rehber olan sozlerinden bĂ‚zıları şoyledir:
“Ofke ve hırstan korunmuş olan kurtulmuştur.”
“TakvĂ‚ sĂ‚hibinin ağzına gem vurulmuştur.”
“Ey insanlar! Allah’tan korkun. Cunku Allah’tan korkmak her şeyin yerine gecer ve hic bir şey onun yerine gecemez.”
“Bizden once helĂ‚k olanlar, hakkı engellemek ve zulum yapmak yuzunden mahvoldular. Hak onlardan satın alınırdı ve zulumden korunmak icin de fidye verilirdi.”
“Muslumanlardan bir soz işittiğinde onu hayra yor, sakın şerre yorma!”
"Sizden oncekilerin kabul ettikleri bilgileri alınız. Onların soylediklerine muhĂ‚lif, zıt olanları almayın. Cunku once gecen buyukler, sizden daha hayırlıdır."
SIRAT KOPRUSU
Omer bin Abdulazîz’in cĂ‚riyesi yanına geldi. SelĂ‚m verdi ve namaz kılınan odaya gecti. İki rekat namaz kıldı. Sonra uyuya kaldı. Biraz sonra kalktı ve halîfeye; “Tuhaf bir ruyĂ‚ gordum.” dedi. Halîfe; “Ne gordun anlat.” dedi. CĂ‚riye; “RuyĂ‚da Cehennem’i gordum. Cehennemlik olanların uzerine kukreyip duruyordu. Sonra Cehennem uzerinde Sırat koprusu kuruldu. Abdulmelik bin MervĂ‚n geldi. Kopruye girdi. Bir kac adım attı, sonra devam edemeyip Cehennem’e duştu. Sonra Velîd bin Abdulmelik geldi. O da devam edemeyip Cehennem’e duştu. Sonra Suleyman bin Abdulmelik geldi. O da aynı şekilde Cehennem’e duştu.” dedi. Halîfe; “Devam et.” dedi. Kadın; “Sonra da seni getirdiler.” der demez, Omer bin Abdulazîz bir ah cekti, duştu ve kendinden gecti. Kadın, yuksek sesle; “Vallahi senin selĂ‚metle Sırat koprusunu gectiğini gordum.” dedi ise de halîfe bunu işitmiyor, yerde cırpınıp duruyordu.
MURUVVET
Bir gece ona misĂ‚fir geldi. O bir şey yazıyordu. MisĂ‚firi de yanında oturuyordu. LĂ‚mbasının yağı azaldı. Sonecek gibi oldu. MisĂ‚fir; “YĂ‚ Emir-el-muminîn! Kalkıp lambaya yağ koyayım mı?” deyince; “MisĂ‚firine iş gordurmek, insanın muruvvetine yakışmaz.” buyurdu. “O halde hizmetciyi kaldırayım mı?” “O da olmaz; daha akşamın ilk uykusundadır.” Omer bin Abdulazîz hazretleri kalkıp, lambaya yağ doldurdu. MisĂ‚fir bu hĂ‚li gorunce hayretle: “Ama, bu işi kendin yaptın, neden.” deyince; “Bu işi yapmaya giderken, Omer’dim. Yaptım, bitirdim; yine Omer’im. İnsanların Allah katında hayırlısı tevĂ‚zu sĂ‚hibi olanlarıdır.” buyurdu.
DUN GECTİ
Bir gun Omer bin Abdulazîz hazretleri cemĂ‚ate hitĂ‚ben: Ey insanlar! Sizler, olum icin hedefler durumundasınız. Olum sizden dilediğini secer. Size yeni bir nîmet verildiği zaman, onceki nîmet orada sona erer. Ağıza bir lokma alınmasın, bir yudum su icilmesin ki, onunla berĂ‚ber bir keder ve bir uzuntu olmasın. Dun gecti. O, sizin hakkınızda iyi bir şĂ‚hittir. Bugun muhim bir emĂ‚nettir. Onun kıymetini bilmek ve iyi değerlendirmek lĂ‚zımdır. YĂ‚rın, icinde hĂ‚diselerle berĂ‚ber gelmektedir. Sizi almak icin gelen olumun elinden kacış nereye olacak. Sizler şu dunyĂ‚da, eşyĂ‚larını bineklerine yuklemiş, yolcularsınız. Yuklerinizi, buradan başka bir Ă‚lemde cozeceksiniz. Sizler, şu dunyĂ‚da sizden once gelenlerin yerine gectiniz. Fakat siz de yerinizi, sizden sonra gelenlere vereceksiniz. Sizin aslınız ve dunyĂ‚ya gelmenize vesile olanlar kalmadı. Sizler, onlardan dunyĂ‚ya gelen kimseler olarak, nasıl bĂ‚kî (devamlı) kalabilirsiniz. Sizler de bu dunyĂ‚dan goceceksiniz.” dedi.
GELENLER DURMUYOR
Omer bin Abdulazîz'in son CumĂ‚ hutbesi şoyleydi:
“Ey muhterem muslumanlar!
Şunu iyi biliniz ki, luzumsuz bir hic olarak yaratılmadığınız gibi, yaptığınız işlerden de sorgu ve sorumsuz kalacak değilsiniz. Gelmiş ve nihĂ‚yete kadar gelecek insanların toplanacağı bir mahşer ve orada adĂ‚let terĂ‚zilerinin kurulacağı bir mahkeme vardır. Onun tek hĂ‚kimi, azamet ve kibriyĂ‚ sĂ‚hibi yuce Allah'tır. Âhiret korkunc bir gundur. Yurekleri parcalayan, cocukları ihtiyar yapan, kişiyi kardeş, evlĂ‚d ve iyĂ‚linden kacıran, peygamberleri, melekleri titreten bir gundur. CenĂ‚b-ı Hakk'ın celĂ‚l ve azametiyle tecellî edeceği o gunde, kimde kuvvet ve tahammul kalır! Bununla berĂ‚ber Allah’ın rahmetinden de umid keserek husrĂ‚na duşmeyiniz.
Ey muhterem cemÂat!
Muhakkak biliniz ki; mahşer gununde emniyet ve korkusuzluk, bugunden o gunu duşunup de Allah’tan korkan, kufur ve gunahtan sakınan ve bu fĂ‚nî Ă‚lemi bekĂ‚ Ă‚lemi olan Ă‚hirete ustun tutarak, şehvĂ‚nî hislerinin esiri olmayanlar icindir. Bunun aksi harekette bulunanlar muhakkak aldanır. Hayat ve omur sermĂ‚yesini haksızlık ve yolsuzluk arkasında tuketen eli boş ve nedĂ‚met, pişmanlık icinde kalır. Bugun; siz, sizden oncekilerin yerini tutuyorsunuz. Fakat elbette sizin de yerinizi tutacaklar var. Goruyorsunuz ki, gelenler durmuyor, gidenler geri donmuyor. İster istemez gideceğimiz bu mahal, her şeye sĂ‚hib olan cenĂ‚b-ı Hakk’ın huzûrudur.
Âhiret Ă‚lemine gidenleri her gun uğurluyor ve goturduğunuz kabirlerde kara toprak altında yataksız, yastıksız, tek ve tenha bırakıp donuyorsunuz. Olumun acısını duyan o fĂ‚nîlerin hĂ‚li ne kadar merhameti ceker ve ibrete değer. Tanımadıkları bir Ă‚leme sefer etmişler, sevdiklerinden ayrılmışlar. Gelip gecici emĂ‚net bir hayatın gaflet uykusundan uyanmışlar, ama iş işten gecmiş, telĂ‚fi imkĂ‚nı elden cıkmış, naz ve nîmet icinde beslenmişlerken yatak ve yastıkları kuru toprak olmuş, terkettikleri dunyĂ‚ malından istifĂ‚deleri yok. Yaptıkları incir cekirdeği kadar da olsa, bir hayrın imdĂ‚dını bekliyorlar. Duşunmeğe değer bu hĂ‚llerden ibret almaz mısınız?
Ey muhterem cemÂat!
Zannetmeyin ki, kendimde bir buyukluk gorduğum icin size boyle nasîhat ediyorum. İcinizde belki benden daha ziyĂ‚de Allahu teĂ‚lĂ‚nın rahmet ve magfiretine muhtac kimse yoktur. Ben hem kendim, hem de sizin icin rahmet ve magfiret diliyorum. Yuce Allah’ın kitabını, Peygamberinin guzel ahlĂ‚kını kendinize ornek yapınız, ancak selĂ‚met bundadır.” buyurduktan sonra gozyaşlarını tutamadı. Bu onun son hutbesiydi. Aynı zamanda evine de son gidişiydi.
EN AHMAK KİMSE
Omer bin Abdulazîz, bir sarhoş gordu yolda,
Yakalayıp bir cezĂ‚, verecekti orada.
LĂ‚kin tam o sırada, hakaret etti sarhoş,
O ise saldı onu, kaldı yine başıboş.
Dediler ki: “Siz ona, cezĂ‚ verecektiniz,
O hakĂ‚ret edince, nicin salıverdiniz?”
Buyurdu: “Sarhoş hĂ‚lde, gordum onu ilk defĂ‚,
Dînin emri îcĂ‚bı, verecektim bir cezĂ‚,
O hakÂret edince, ofke geldi kendime,
Korktum nefsim karışır, bu hĂ‚lis niyetime.”
Buyurdu: “Hak teĂ‚lĂ‚, uc kişiyi cok sever,
Birincisi odur ki, herkese şefkat eder.
İkincisi, haklıyken, sucluyu affedendir.
Ucuncusu, kızgınken, ofkesini yenendir.”
Bir gece, hÂnesinde, misÂfiri var iken,
LĂ‚mbasının ışığı, azalmıştı Ă‚niden.
MisĂ‚firler dedi ki: “YĂ‚ Emîr-el muminîn!
LĂ‚mbanın yağı bitmiş, koyalım, izin verin.”
Buyurdu: “İş gordurmem, kendi misĂ‚firime,
ZîrĂ‚ bu, hic yakışmaz, benim muruvvetime.”
Dediler: “Hizmetciyi, kaldıralım, o koysun”
Buyurdu: “Yeni yattı, bırakın da uyusun.”
Sonra kalktı kendisi, yağ koydu lĂ‚mbasına,
Şaştı herkes bu işi, kendinin yapmasına.
Buyurdu ki: “Bu işi, yapmadan da Omer'dim,
Kalkıp yaptım, bakınız, yine aynı Omer'im.
İnsanın hayırlısı, Hak teĂ‚lĂ‚ indinde
TevĂ‚zu gosterendir, her bir hareketinde.”
Bir gun tanıdıkları, sordular kendisine:
“İnsanların icinde, en ahmak kimdir?” diye.
Buyurdu: “Dunya icin, Ă‚hireti satandan,
Daha ahmak bir kişi, olamaz insanlardan.”
Omer bin Abdulazîz, bir gun Hasan Basrî’ye,
Mektup yazdı “Bana bir, nasîhat eyle” diye.
Buyurdu: “Bilesin ki, bu dunyĂ‚ bir konaktır,
En buyuk akıllılık, ona aldanmamaktır.
ZîrĂ‚ onun ustunde, yaşıyanlar olurler,
Sonra yaptıklarının, hesĂ‚bını verirler.
Eğer ki bu dunyĂ‚yı, ustun tutsa bir kişi,
Zillet icinde yaşar, cetin olur her işi.
Dunya zehir gibidir, bilmiyenler onu yer,
O da o kimseleri, oldurur, helÂk eder.
Diriler olulerden, hic mi ibret almıyor?
Olmiyecekmiş gibi, dunyĂ‚ya aldanıyor.
Her gun ayrı uzuntu, her gun ayrı bir keder,
RĂ‚hata kavuşmadan, Ă‚niden olup gider.
ZîrĂ‚ olmaz rahatlık, bu dunyada kat’iyyen,
Rahatlık Ă‚hirette, olacak ebediyyen.
İnsan duşunmez mi ki, bir gun elbet olecek,
Ne yaptıysa, tek be tek, hesabını verecek.
Aklı olan yaşamaz, dunyĂ‚da gaflet ile,
Aksi hĂ‚lde ne kadar, uzulse azdır bile.
DunyĂ‚ya sarılanı, dunyĂ‚ hep aldatmıştır,
Uzuntusu ustune, hep uzuntu katmıştır.
DunyĂ‚da Allah icin, calışmak dunyĂ‚ olmaz,
Muminin malı olur, lĂ‚kin kalbine koymaz.”
1) Tam İlmihĂ‚l SeĂ‚det-i Ebediyye; (49. Baskı) s.1133
2) FÂideli Bilgiler; s.69, 76
3) Hilyet-ul-EvliyÂ; c.5, s.253
4) Tehzîb-ul-EsmĂ‚ vel-Luga; c.2, s.19
5) Tezkiret-ul-HuffÂz; c.1, s.119
6) El-KĂ‚mil fi’t TĂ‚rih; c.5, s.60, 62
7) FevÂt-ul VefeyÂt; c.3, s.133
8) Tehzîb-ut-Tehzîb; c.7, s.475
9) VefeyĂ‚t-ul-A’yĂ‚n; c.6, s.301
10) ŞezerĂ‚t-uz-Zeheb; c.1, s.119
11) TĂ‚rîh-ul-Hamîs; c.2, s.315
12) TĂ‚rih-i Taberî; c.8, s.137
13) İbni Haldun TĂ‚rihi; c.3, s.76
14) MenĂ‚kıb-ı Omer bin Abdulazîz (İbn-i Cevzî

15) Sıfat-us-Safve; c.2, s.63
16) Sîret-i Omer bin Abdulazîz (MenĂ‚vî

17) TabakĂ‚t-ı İbn-i Sa’d; c.5, s.330
18) TÂrih-ul-HulefÂ; s.212
19) Rehber Ansiklopedisi; c.14, s.19
20) İslĂ‚m Âlimleri Ansiklopedisi; c.2, s.334
__________________