On dokuzuncu yuzyılda Irak’ta yaşamış olan evliyÂdan. Osman et-Tavîlî hazretlerinin ucuncu oğludur. 1839 (H.1255) senesinde Tavila’da doğdu. 1900 (H.1318) senesinde vefÂt etti.

Asîl, ilim ve fazîlet sÂhibi bir Âileden dunyÂya gelen Omer ZiyÂeddîn Efendi, bulunduğu bolgenin medreselerine devÂm ederek ilim tahsîl etti. Kerkuk’teki TalabÂnî Medresesinde okuyarak ilmini artırdı. Bu medreseyi bitirerek yuksek ilim sÂhibi oldu. İlim oğretmek ve insanlara İslÂmiyeti anlatmak uzere Horaman’a dondu. Ders okutup talebe yetiştirmeye başladı. Bu sırada Nakşibendiyye yoluna intisÂb etti. Daha babası hayattayken, ağabeyi Şeyh Muhammed BahÂeddîn’in sohbetinde bulunarak tasavvuf yolunda ilerledi. Ağabeyinin gozetimi altında babasından Nakşibendiyye yolundan hilÂfet aldı.

Omer ZiyÂeddîn hazretleri haramlardan ve şuphelilerden şiddetle kacınarak dunyÂdan uzak bir hayat yaşadı. DergÂhlar, mescidler tesis ettirdi. DergÂhların tÂmiri icin talebelerini durmadan teşvik etti. Hanikin’de bir medreseyi, KızarÂbÂd’da Sa’diye Medresesini, Koysancak’taki bir medreseyi ve Biyara’da universite ayarında bir medreseyi actı. Ayrıca zamÂnımızdaki okullara benzeyen bircok mektepler actı; bu ilim yuvaları da talebelerle dolup taştı. Bu okullarda okuyan talebelerin rahatlığını ve iÂşesini temin etti. Omer ZiyÂeddîn hazretlerinin kurulması ve îmÂrı icin calıştığı dergÂh ve medreselerden bir asır boyunca binlerce Âlim ve velî yetişti.

Bu dergÂhlarda ve medreselerde en yuksek derecede Kur’Ân-ı kerîm hÂfızlığı, fıkıh, hadîs, tefsîr usûlleri oğretildi. KelÂm, sarf, nahiv (gramer), matematik, mantık, astronomi, edebiyÂt, munÂzara gibi onemli dersler okutuldu. Boylece zÂhirî ve mÂnevî ilimlerle ilgili eğitim yapan bu mescid, dergÂh ve medreselerin sayısı arttı. Nitekim 1892 senesinde Tavila’da ve 1896 senesinde Serduşt’te diğer bir dergÂh inşÃ‚ edildi.

Omer ZiyÂeddîn hazretleri kitapların cok pahalı olduğu bir zamanda, medreselere ve dergÂhlara devam eden talebelerin faydalanması icin bir kutuphÂne kurdu. Ozellikle Biyara’da kurduğu kutuphÂnede değişik ilim ve fenlerle ilgili on bine yakın kıymetli ana kaynak kitap bulundurdu.

Şeyh Omer ZiyÂeddîn’in; Muhiddîn, AlÂeddîn, Necmeddîn, NizÂmeddîn, Cemil, KÂmil ve NÂib adında ilim ve fazîlet sÂhibi oğulları vardı. Bu oğulları ilim, ibÂdet ve takvÂlarıyla babalarının yolunu devÂm ettirdiler.

Omer ZiyÂeddîn hazretlerinin bircok kerÂmetleri goruldu. Bir defÂsında Senendec kasabasına gitti. Bu beldenin muftusu olan Molla Lutfullah Efendi, Şeyh Omer ZiyÂeddîn’i birkac def evine dÂvet etti. Omer ZiyÂeddîn hazretleri bir mÂzeret beyÂn ederek dÂvete icÂbet etmedi. Bir gun muftunun ısrarlı dÂveti karşısında onu kıramadı. Yanında bulunanlarla birlikte dÂvete icÂbet etti. Muftunun evinin kapısına geldiği zaman eşiğin onunde durdu ve; “Estağfirullah.” diyerek birkac adım geri cekildi. Ev sÂhibinden kazma ve kurek istedi. Onun emri uzerine eşiğin bulunduğu yer bir insan boyu kazıldı. Bu derinliğe ulaştıklarında bir mermer taşın olduğu goruldu. Taş yukarıya cıkartıldığında uzerinde “BismillÂhirrahmÂnirrahîm, l ilÂhe illallah Muhammedun resûlullah” yazısının bulunduğunu hayretle gorduler. Omer ZiyÂeddîn hazretleri; “Kapı eşiği altında boyle bir yazı varken, uzerinden nasıl atlayıp gecebiliriz.” buyurarak bir kerÂmetini izhÂr etti.

Şeyh Omer ZiyÂeddîn hazretleri omrunu ilim oğrenmek, oğretmek ve İslÂmiyeti anlatmakla gecirdikten sonra, 1900 (H.1318) senesinde vefÂt etti.

Bir gun Molla AbdulkÂdir, Omer ZiyÂeddin ve diğer bÂzı talebeleri ile Horaman’a gitmek uzere yola cıkmıştı. Molla AbdulkÂdir ilimde oldukca yukselmiş, Omer ZiyÂeddin Efendinin kerÂmetini gorup oyle bağlanmak istiyordu. Yolda, ikindi vakti, yolun kenÂrında dokuz-on kişinin uzerinde rahatca cemÂatle namaz kılabilecekleri bir kayalık yere geldiler. Omer ZiyÂeddin Efendi ikindi namazını burada kılmayı emretti. Namazdan sonra Molla AbdulkÂdir’e; “Benden bir şey istemiştiniz. İşte isteğinizin vakti geldi.” buyurdu ve meÂlen; “Eğer biz bu Kur’Ân-ı kerîmi bir dağa indirmiş olsaydık, sen onun Allah korkusuyla, baş eğerek parca parca olduğunu gorurdun.” (Haşr sûresi: 21) Âyet-i kerîmesini okudu. Bu esnÂda uzerinde bulundukları kaya ikiye ayrılmış, Omer ZiyÂeddîn’in oturduğu kısım diğerlerinin oturduğu kısımdan ayrılmıştı. Bunu goren Molla AbdulkÂdir, ozur dileyerek Omer ZiyÂeddîn Efendinin talebesi oldu.

1) SirÂcu’l-Kulûb; s.76
2) UlemÂun fî Hidmet-il-ilmî Ved-dîn; s.410
__________________