Sevgili insanoğlu!
Bugun seninle, ismimle anılan bir problemi konuşmak istiyorum. Allah’ım beni birazcık size benzer yarattı diye bana etmediğiniz cefa kalmadı. Belki de imtihanınız icin Allah beni maymun olarak yaratmış. Aslında maymunluğumdan memnunum. 150 senedir ne kadar akıllı insan bir araya gelse de, bir delinin kuyuya attığı taşı kuyudan cıkaramadılar. Neticede imtihanı kaybedenleriniz yuzunden rahatım kactı. Alay edilen, her davranışı kontrol altına alınan ve lÂboratuarlarda oyuncak edilen bir varlık haline geldim. Halbuki daha once ne guzel, ağac tepelerinde neşeli oyunlar oynayıp tatlı meyveler yiyerek, Rabbime şukredip zikrederek uzuntusuz ve sıkıntısız bir hayat suruyordum. Darwin adındaki bir meraklı, yaklaşık 150 sene kadar once tabiatı araştırıp Rabbimin koyduğu yaratılış mucizelerine ait bazı prensipleri yorumlarken, elinde sağlam bir olcu olmayınca haddini biraz fazla aşmış, başımın yanmasına sebep olmuş.
Halbuki biraz niyeti ve nazarı sağlam olsa, tabiat kitabına Rabbimin koyduğu bircok sırlı ve ince hakikati keşfetmek uzereymiş. Tabiat Âşığı ve yaratıklara karşı meraklı olmasının semeresi olarak cok guzel tesbitlerde bulunmuş. Fakat tabiata sebepler ve tesaduf hesabına bakınca istikametini kaybetmiş, belki de hic hesab etmediği korkunc bir yere gelmiş. Bir suru insanı da peşinden suruklemiş.
Yaratılış meselesi; sizin gibi benim de cok merak ettiğim bir husus. ‘Rabbim, sonsuz ilmi ve kudretiyle bizleri nasıl yarattı?’, bu sorunun cevabını cok merak ederim. Merak da ilmin hocasıdır, ama anlamaya gucumuzun yetmeyeceği, lÂboratuarda tekrarlanması mumkun olmayan, hic kimsenin şahid olmadığı bir hususta kesin bir hukum vermek ne kadar yanlıştır değil mi? Rabbim Kur’Ân’da ne diyor: “Ben onları ne goklerin ve yerin yaratılışına, ne de bizzat kendilerinin yaratılışına şahit tuttum. Ben yoldan cıkaranları yardımcı edinecek değilim.” (Kehf/ 51) Bu demek değil ki, araştırmayın, incelemeyin! Sadece Allah’ın zÂtı gibi, bu ilk hilkÂt mevzuunda da ileri geri konuşmayın, zira anlayamazsınız; aklınız, ilminiz ve beyniniz, Yaratıcı’yı hakkıyla idrÂk edemez. Bu, bilgisayarların kendilerini yapan bilgisayar muhendislerini veya televizyon gibi bir Âletin kendini yapan elektronikciyi anlamasını beklemek gibi abes ve sacma olur. Bizler yaratılmış olarak Yaratıcımızı idrÂkten Âciziz. Ama tabiatı bir sanat eseri olarak kabul ettikten sonra ondaki sırlı guzellikleri, Allah’ın yaratışındaki hassas mizanları, mukemmel hikmetleri araştırıp hayret makamına cıkmanın, imanımızı artırmanın onunde hicbir engel yok. Tam aksine, bu husus ceşitli Âyetlerle“...duşunmez misiniz?, tefekkur etmez misiniz?, akletmez misiniz?” şeklinde vurgular yapılarak teşvik edilmiştir. Fakat maalesef bazı insanların niyetleri ve nazarları bozuk olduğundan, kÂinata baktıklarında eşyanın kesreti karşısında gozleri kamaşıyor ve perdeler arkasındaki hikmeti kavrayamıyorlar. Allah’ın ceşitli hikmetlere mebnî olarak yarattığı benim gibi gunahsız hayvanlardaki zahirî bazı benzerlikleri kullanarak, butun yaratılışı inkÂra gidebiliyorlar.
İmtihan gereği olarak, Allah’ın mucizeleri bile yaratırken bunları bazı zahirî sebeblerle perdelemesi gibi, hayvanatın ve nebatatın yaratılışında da yeryuzundeki mevcut fizikî ve kimyevî şartlar kullanılmıştır. Bazı insanlar, sadece dikkatlerini bu sebeplere teksif ettiklerinden, Rabbimin ilim ve kudretini nazara almadıklarından, “bilim” ve “bilimsellik” adı altında ateizme ve inkÂra girmektedirler.
Halbuki biraz iz’an, idrÂk ve basiretleri olsa gorurlerdi ki, tek tek her organım ve hucrem organlarınızdan ve hucrelerinizden farklı olarak yaratılmıştır. Elbette dış benzerlik bakımından; organlarımızı sadece isimleriyle alt alta yazıp topladığımızda, sanki birebir aynıymış ve her ikimiz de ortak bir atadan turemişiz gibi bir yanılgıya duşebiliriz. Sizin gozunuz var, benim de var; sizin parmağınız var benim de var; sizin mideniz var, benim de var... bu şekilde saydığınızda aldanırsınız. Halbuki parmaklarınız sizin icin en uygun olacak bicimde, mideniz de yine sizin icin en uygun yapıda, kısacası butun organlarınız butunuyle birbiriyle uyum icinde, insan olarak hayatınızı surdurmeniz icin verilmiş. Butun organlarım da birbirleriyle bir butunluk icinde, maymun olarak hayatımı surdurmem icin verilmiş. Aynı şekilde başka hayvanlarla da benzer yonlerim pek coktur. Aslana benzeyen kıllarım olduğu gibi, kuşlara benzeyen kan damarımdan, surungenlere benzeyen karaciğerimden veya kurbağaya benzeyen sinir hucrelerimden, yahut balıklara benzeyen duz kas hucrelerimden vs bircok benzer yonlerden de bahsedilebilir. Hatt omurgasız hayvanlarla hareket, ureme ve beslenme gibi temel hususiyetler acısından veya bitkilerle oksijen alıp karbondioksit verme bakımından bir ortaklık kurulabilir. Butun bu benzerlikleri, Allah’ın butun canlıları ceşitli zenginliklerle susleyerek sanatının butun inceliklerini farklı seviyelerde ve boyutlarda gostermesi olarak gorebilirsiniz. Tıpkı cok usta bir ressamın onune aldığı buyuk bir tablo uzerinde calışırken, kucuk fırca darbeleriyle aynı boyalardan farklı şekiller ve bicimleri tuvaline yerleştirmesi gibi, Rabbim de, aynı maddelerden elde ettiği farklı karışımlardan, sonsuz ilim ve kudretiyle, cok farklı plÂnlara sahip hayvan şubeleri icinde farklı turler yaratmıştır diyebiliriz. Aslında bundan daha normal bir şey de olamaz. Bu dunya yuzunde ve bu dunyanın şartlarına bağlı olarak yaşadığımızdan, Allah hepimize hayatımızı surdurmemiz icin gereken en uygun organları, en uygun bicim ve fonksiyona sahip olacak şekilde yerli yerinde yaratmış. Dolayısıyla bu dunyanın şartlarına uygun olarak, hayvanlar Âleminde de belli grupları, belli bir temel tipe veya formata uygun yaratmış, ama her turde kendisine ait hususiyet muhrunu de ayrıca vurmuştur. Mesel omurgalılar olarak hepimiz belli temel organlara ve vucut kısımlarına sahibiz. Bununla beraber balıkların elini yuzgec ve kuşlarınkini kanat şeklinde yaratırken, atınkini koşmaya uygun olan tek parmaklı olarak, yılanları ve bazı kertenkeleleri ise bacaksız bir şekilde yaratmış. Bu demek değildir ki, bunların bacakları işe yaramadığı icin korelmiştir. Tam aksine, onlar bacaksız olarak, farklı bir sistem butunluğu icinde, farklı guzellik ve mukemmelliklere tercuman olmaktadırlar. Bir başka deyişle, yaratılış gÂyeleri farklıdır.
Meseleyi temelden aldığımızda, yaratılmış olan butun turlerin her birinin genetik programının kendine has cok hususî bir şifreye sahip olduğu gorulecektir. Dolayısıyla, butun turlerin hucrelerinin cekirdeğinde bulunan DNA molekulu zincirini teşkil eden nukleotid adını verdiğiniz harflerle her canlı ayrı bir kitap olarak yazılmıştır. Nasıl ki, sizler 29 harfi kullanarak binlerce kitaplar yazıyorsunuz; Rabbimiz de, dort biyokimyevî harf diyebileceğimiz dort temel molekulu bir alfabe gibi kullanıp, sonsuz ilmiyle şifreleyerek, milyonlarca canlının yaratılışını ayrı ayrı kitaplar gibi programlamıştır. Nasıl ki kitaplarınızda benzer kelimeler, hatt benzer satırlar ve cumleler olur, yaratılmış canlılar arasında da benzer fonksiyonlar veya sistemler bulunabilmesi gayet normaldir. Bu durum aslında Yaratıcı’nın ilminin ve kudretinin sonsuzluğu ile birlikte, O’nun tek olduğunu da gosterir.
Aslında sizin bazılarınızın ille de benimle akrabalık kurma gayretinde oluşunuza hayret ediyorum. Bu uğurda bir suru yalana, akılla telifi imkÂnsız yorumlara girmelerine şaşıyorum. Gecmişte yaşamış ve bugun nesli kesilmiş bircok hayvan turu gibi biz maymunların da gecmişte tarih oncesi cağlarda yaşamış bir suru turumuz vardır. Bugun yaşayan goril, şempanze ve orangutanların buyukluğunde olan, (hatt onlardan daha buyuk olanlar gibi), yine bugun yaşayan lemurlar gibi cok kucuk tiplerimiz de gecmişte yaşamıştı. Bunların bir kısmının nesli tukendi, bir kısmımız ise Allah’ın izniyle bugunlere kadar geldik. Şimdi bu nesli tukenmiş olan eski turlerimizin fosillerini buluyorsunuz, “İşte bizim atalarımız! Maymunlarla aramızdaki geciş formları!” diye feryat ediyorsunuz. Birileri de cıkıp bunların gercekte nesli tukenmiş maymun fosili olduğunu soylediğinde sahtekÂrlığa tevessul ediyorsunuz. Bir orangutanın cenesindeki diş cukurlarına insan dişini yerleştirecek kadar ileri tekniklere bile muracaat ettiniz. Zavallı fosile “Piltdown Adamı” diye isim verdiniz, ama sonunda onun da sahte olduğu anlaşıldı. Hele bazılarınızın hayal gucune hayret ediyorum. Adamın biri tek bir tane diş fosili buluyor ve bunu da insanlara ata olarak takdim edebiliyor. Hatt bir dişten adamın hayali şeklini cizip, yanına bir de hanımının resmini yapabiliyor. Bunun da ismi “Hesperopithecus haroldcooki” oluyor. Biraz bana, biraz da size benziyor. Daha sonraki incelemelerde bu dişin bir domuza ait olduğu ispatlanıyor. Daha bunun gibi pek cok fosil, ya eksik, yahut nesli tukenmiş maymun fosili veya bazı anomalilere sahip insan iskeletleridir. Bazen bizimle ille de akrabalık kurmak isteyenlerin, bu uğurdaki aşk ve şevklerine hayret ediyorum. Yılmadan usanmadan arayış icindeler.
Peki bu insanların bizimle akraba olduklarını iddia etmelerinin ardındaki asıl maksat nedir? Muhal farz bizimle akraba olduklarını ispatlasalar ne kazanacaklar? Allah sizi yeryuzune halife kılmış, mahlukların en şereflisi mertebesine cıkarmış, buna rağmen nicin ısrarla daha aşağıya inmeye calışıyorlar? Bunun temelde bir sebebi var: Allah’ın size yuklediği mesuliyet ve mukellefiyetten kacmak... Eğer atalarının bizim gibi bir maymun olduğunu ispatlayabilirlerse, Allah’ın insana yuklediği kulluk ve bunun gerektirdiği ibadet kulfetinden kendi akıllarınca kurtulmuş olacaklar. Vicdanlarını susturduklarını zannederek, bizim gibi hicbir ahlÂk endişesi, utanma hissi ve ceza korkusu olmadan her turlu ahlÂksızlığı rahatca işleyebilecekler. Butun bunları kolayca yapabilmek icin de, Rabbimizi inkÂr etmek gerektiğinin farkındalar. Biyolojinin cÂri kanunlarını tam tersinden yorumlayarak, sozde bilim yapıyormuş gibi bir havaya burunup, ateizme varmanın en kestirme yolunun evrim teorisinden gectiğinin de farkındalar. Boylece kendilerini ilerici ve bilim adamı olarak lÂnse edip, diğer insanları ise gerici ve bilim duşmanı olarak kolayca yaftalayabilecekler.
Halbuki tesadufî olarak kendi kendine bırakın bir hucrenin, bir protein molekulunun bile teşkil edilmesinin mumkun olmadığını ilmî araştırmalar gosteriyor. Adaptasyon, seleksiyon ve mutasyon gibi biyolojik mekÂnizmaların iş gorduğu, gerek ekolojik ve gerekse genetik bilim dallarının ortaya koyduğu hakikatleri, haddini ve maksadını aşacak şekilde tam tersi bir anlayışla yorumluyorlar. Bazı insanlar ise hilkÂt mevzuundaki bu carpık anlayışın inkÂra kadar varacağını goremiyorlar. “Allah’ın evrim teorisine uygun olarak maymundan insanı yaratmasının ne mahzuru var?” gibi yanlış bir soruyla yanlış bir hukme varıyorlar. Zira evrim teorisinin temeline oturtulan butun biyolojik mekÂnizmalar tesadufe ve şuursuz bir tabiata dayandırılmaktadır. Bir hucrenin tesadufî kimyevî reaksiyonlarla kendi kendine oluştuğunu iddia ettikten sonra, butun canlıların da birbirlerinden tesadufî mutasyonlarla turediğini(!), acımasız ve şuursuz bir tabiî seleksiyonla canlıların plÂnsız bir şekilde yeryuzunden silindiğini, vasata uygun ceşitlere sahip yavruların dunyaya gelmesinde sebep olarak iş goren adaptasyonun ilahî bir kontrol ve takdir altında bulunmadığını, dolayısıyla da bir Yaratıcı’ya (haşa) gerek olmadığını vurgulamaktadırlar. Tabiî ki acıkca Allah’ı inkÂr etmektense, boyle ustu ortulu bir şekilde, sozde “bilimsel” bir uslûbla inkÂr etmek kendileri acısından daha kullanışlı bir yol olarak gorulmektedir. Zira Allah deneme–yanılma gibi, Âciz insanların muracaat ettiği bir tarzda yaratmaktan mustağnidir. İlmi ve kudreti sonsuz Yaratıcımız, tesadufî mutasyonun rastgele ortaya cıkartacağı, ne olacağını bilmediği bir mahluku once yaratıp sonra ‘beğenmedim, tekrar deneyeyim’ gibi bir acziyetten uzaktır. Milyonlarca canlının herbirini tek tek ele aldığınızda hangisinde en kucuk bir kusur gorebiliyorsunuz? Tesadufen ortaya cıkmış tek bir organ gosterebilir misiniz? Genlerde ortaya cıkan ve bize tesadufî gibi gorunen zararlı mutasyonların hikmetini anlayamayanlar, bu mutasyonların zamanla birikerek veya bazen de aniden tesadufî bir şekilde mukemmel organlar ortaya cıkardığını ve bir canlı turunu başka bir canlı turune donuşturduğunu iddia ediyorlar. Halbuki bu zararlı mutasyonlar bile tesadufî değildir. Hastalıklara ve olume sebep olarak herhangi bir turun hic durmadan coğalmasına ve dunyayı istila etmesine engel olma gibi hikmetleri, ancak tabiata butuncul bir gozle ve ibret nazarıyla bakanlar gorebilirler.
Evrim teorisinin bu sozde ‘bilimsel’ uslûbu sizleri aldatmasın. Bir kere; evrim teorisi denenmesi ve lÂboratuarda tekrarlanması mumkun olmayan bir konudur, bu yuzden normal bilimin sahasına girmez. İkinci olarak, yanlışlanmaya acık değildir. Siz ne soylerseniz soyleyin, hangi şekilde curuturseniz curutun, her zaman yeni bir yorumla yine uste cıkarılmaktadır.
Sadece yuruyuşunuz ile yuruyuşumu karşılaştırsanız bile, bel ve kalca anatomimiz bakımından gosterdiğimiz farklılıklar icin saatlerce konuşmam gerekir. Vucut kıllarımızın dağılımı, el ve ayak şekillerimiz, ağız, burun, kulak ve alın yapımız zaviyesinden karşılaştırmaya kalktığınızda ise hic icinden cıkamazsınız. Beni en cok gulduren bir husus da, bazı kuyruklu turlerimizin zamanla kuyruklarının koreldiğini, beyin hacmimizin buyuduğunu ve sonra da alet kullanmaya başlayarak insanlaştığımızı soylemeniz. Beyin gibi kompleks bir organı Rabbim her hayvanın ihtiyacına gore belli fakultelerle techiz ederek yaratmış. Milyarlarca sinir hucresini bir araya getirerek hususî merkezler teşkil ettirmiş. Bu merkezler de her hayvanın ihtiyacı kadar gorme, koklama, işitme, hissetme gibi kabiliyetleri gosterir. Ayrıca insan olarak hususî lÂtifeleriniz, kalbî hayatınız, vicdanî ve manevî boyutunuzu yonlendiren şuurlu bir ruhunuz var. Beyniniz de butun bunlara uygun hafıza, oğrenme, konuşma gibi merkezlere sahiptir. Kısacası beyniniz ile beynim arasında kıyas kabul etmeyecek olcude farklılıklar var. Buna rağmen bazılarınız hÂlÂ, beynimin zamanla insanlaştığından bahsedebiliyor. İnadın bu kadarına da pes doğrusu!. Bazılarınız da omurganızın sonundaki kuyruk sokumu kemiğine ve kor barsağınıza takılmış!. Bunlar işe yaramazlarmış, bizden size gecen kalıntı organlarmış?!. Bu goruşler 50 sene onceki hikÂyelerdi, artık modası gecti! Anatomicileri dinlerseniz, kuyruk sokumu kemiğinin oturak kasları ve dışkılama fonksiyonu icin ne kadar onemli olduğunu, bilhassa hanımlarınızın doğum yapması esnasında oynadığı hayatî rolu gorursunuz. Duşup de kuyruk sokumu kemiğini kıranların, nasıl iki de bir tuvalete taşındıkları da ayrı bir sıkıntı. Kor barsağın, sindirim sistemindeki immun sistem fonksiyonları ve lenfosit uretimi icin ne derece muhim bir fabrika olduğu, bağırsak enfeksiyonlarındaki rolu bazılarının dikkatini hic cekmiyor. Vucudunuzda işe yaramaz organ arayacağınıza Allah’ın yarattığı bu muhteşem makinenin parcaları arasındaki tenasub, ahenk ve hikmet gibi hususları araştırsaydınız, insanlık icin faydalı bircok keşfe imza atabilirdiniz.
Rabbimin uzerimde gosterdiği yaratılış hikmetlerinden, enteresan hususlardan ve isimlerinin tecellilerinden bahsetme niyetiyle konuşmaya başladığım halde, ister istemez aramızdaki hilkÂte ait bu probleme ve biraz da hissiyatıma takılıp mevzuu uzattım. Sizler bircok bakımdan hususen insanî meziyetlerinizle, benden ve butun hayvanlardan ustun olduğunuz ve yeryuzunde cok şerefli bir mevkii işgal ettiğiniz halde, Allahımız'a kulluk yapmamak icin ortaya attığınız bu yanlış teori ve hurafelerle zihninizi bulandırmanıza dayanamadım. Aman ne olursunuz, kendinize geliniz, Rabbimin size gonderdiği Peygamberiniz (sas)'in kıymetini biliniz; butun kÂinatın fihristi olan Kur’Ânınız'a eğiliniz, ondaki Âyetleri tefekkur ediniz! Yol varsa işte budur. Sakın benimle akrabalık kurmaya kalkmayınız, sonra siz zararlı cıkarsınız ve son pişmanlık da fayda etmez. Ben bir kilo muz yiyip, bir ağac tepesinde uzanacak bir dal bulduğumda veya yavrularımla başbaşa kaldığımda mutlu olur, Rabbime şukrederim. Fakat siz vicdanınızdaki inanma hissinizi ve fıtratınızdaki kulluk arzusunu susturamazsınız. Beyninizde mevcut fakultelerin ve kalbinizdeki lÂtifelerin, siz Rabbime inanmadan mutmain olması mumkun değildir. Hayvan gibi de huzurlu olamazsınız. Cunku istikbali duşunmeniz, gecmişteki pişmanlıklarınız ve yaşadığınız anın sıkıntıları sizi rahat bırakmaz
Vucutlarımız bakımından kısmî ve zahirî bir benzerliğe sığınarak kendinizi hayvan sınıfına sokamazsınız. Bu Allah'a karşı bir hakaret olur. Sahip olduğunuz yuksek ruhî meziyetlerinizi inkÂr edemezsiniz. İnkÂr etseniz de, O her şeyi goruyor ve biliyor. Nasıl olsa hesap vereceksiniz. Gerisini siz bilirsiniz.
__________________
Soz Maymunda ...
Bilim ve Teknoloji0 Mesaj
●30 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Teknoloji Forumları
- Bilim ve Teknoloji
- Soz Maymunda ...