EvliyÂnın meşhûrlarından. Usûl, tefsîr, nahiv ve MÂlikî mezhebi fıkıh Âlimlerinden. İsmi Abdullah bin Muhammed'dir. Aslen Mağribli, Kuzeybatı Afrikalı olduğu icin Mağribî nisbesiyle de anıldı. Babası Mısır'a goctu. 1287 (H.686) senesinde Mısır'ın Buhayra şehrinde doğdu. Sonra Menûf'a yerleşti. Mağribî veMenûfî nisbesiyle meşhûr oldu. 1347 (H.748)'de Mısır'da vefÂt etti.
Dokuz yaşında SuleymÂn Tenûhî ŞÃ‚zilî'nin terbiyesine verilen Abdullah Menûfî, cocukken temel din bilgilerini oğrenip, Kur'Ân-ı kerîmi ezberledi. Daha kucuk yaşta evliyÂlık hÂlleri goruldu. Rukneddîn bin Kûbî, Şemsuddîn Tûnusî, KÂdı NÂsıruddîn'in babası, ŞerÂfuddîn ZevÂvî, ŞihÂbuddîn Merhal, CelÂluddîn İmÂm-ul-FÂdıliyyet-il-Mu'ber, Mecduddîn Akfehsî gibi bircok Âlimden ilim oğrendi. SuleymÂn Tenûhî Mağribî ŞÃ‚zilî'nin sohbetlerinde yetişip, vilÂyet derecelerinde yukseldi. MÂlikî mezhebi fıkıh bilgilerinde, tefsîr ve Arabî ilimlerde Âlim oldu. "İnsanlardan tamÂmen kesilip, onlardan uzaklaşmak icin Resûlullah efendimizden mÂnen izin istedim. İzin vermediler." buyurmuştur.
ZamÂnının sultanı ona vazîfe vermek istedi. İlimle, insanlara Allahu teÂlÂnın emir ve yasaklarını anlatmakla meşgul olduğundan kabul etmedi. Kıymetli talebeler yetiştirdi. SÂlih insanların yetişmesine sebeb oldu.
Abdullah Menûfî hazretleri, Kuşeyrî RisÂlesi ile KÂdı İyÂd'ın ŞifÂ'sını ve Tefsîr-i VÂhidî gibi eserleri talebelerine okuturdu. Eline yeni aldığı en ağır kitabı, hic mutÂlaa etmeden talebeye anlatırdı. Anlatmaya başladığı zaman, ağzından nûrların yukseldiği acıkca gorulurdu. Zuhd ve takvÂda, dunyaya duşkun olmamakta, haramlardan cok sakınmakta asrının bir tÂnesi idi. TevÂzu sÂhibi olup haramlara duşmek korkusu ile şuphelilerden cok sakınırdı. Allahu teÂlÂnın yasakladıklarından uzak durur, emirlerini yapmak icin gayret ederdi. Vakitlerini yalnız Allahu teÂlÂnın dînini oğrenmek, O'nun kullarına oğretmek ve ibÂdet etmek icin harcardı. Gunduzleri oruc tutar, geceleri namaz kılardı. Kur'Ân-ı kerîmi cok okurdu. İnsanlara karşı cok merhametli idi. Onlara devamlı emr-i mÂrûfta bulunur, Allahu teÂlÂnın emir ve yasaklarını oğretmeye gayret ederdi. MÂlikî mezhebine gore fetv verirdi. Yûsuf NebhÂnî hazretleri CÂmiu KerÂmÂt-il-EvliyÂ'da diyor ki: "Mısır'daki evliy arasında, İmÂm-ı ŞÃ‚fiî'den sonra en ustunu Ahmed-i Bedevî'dir. Ondan sonra Seyyidet Nefîse'dir. Sonra ŞerÂfeddîn-i Kurdî, sonra Abdullah Menûfî ŞÃ‚zilî'dir."
Bircok talebe yetiştirdi. Talebelerinden Halil bin İshÂk Cundî MÂlikî mezhebinin meşhûr fıkıh Âlimlerindendir. Hocasının hayÂtını MenÂkıb-ı Abdullah Menûfî adlı eserinde topladı. Eserleri, vefÂtından sonra talebeleri tarafından tertib edildi. Mısır'da vefÂt ettiği zaman, insanlar onun cenÂze namazını kılmak icin sokaklara dokuldu. Mısır'da onun ilminden istifÂde etmeyen yok gibiydi.
Cundî'nin yazdığı MenÂkıb-ı Abdullah Menûfî adlı eserdeki menkıbe ve kerÂmetleri, guzel sozleri, dilden dile, gonulden gonule dolaştı. KerÂmet ve menkıbelerinden bÂzıları şoyledir:
Talebeleri arasında yuzu ve hÂlinin guzelliği ile meşhûr olan bir genc vardı. Bir kadın, ona Âşık oldu. Hîle ile, o talebenin kaldığı eve girdi. Kadın kendisini kabûl etmesini isteyip, uzerine geldi. Talebe de, hocası Abdullah Menûfî'den imdÂd istedi. O anda duvar yarılıp, Abdullah Menûfî hazretleri iceri girdi. Kadın korkup bayıldı. Ayılınca tovbe edip, guzel ahlÂk sÂhibi hanımlardan oldu.
Bir gun hic Âdeti olmadığı hÂlde bir kebabcı dukkÂnına girdi. Kebabcının yeni kızarttığı kuzunun tamÂmını satın aldı. DukkÂndan uzaklaşınca, kuzuyu kopeklere attı. Cok gecmeden, kuzunun dînimizde yenmesinin haram olduğu şekilde oldurulduğu anlaşıldı.
Talebelerinden birine haber gelip, annesinin olduğu bildirildi. O da hocasından, memleketine gitmek icin izin istedi: "Hicbir yere gitme! Annen olmedi!" buyurdu. Cok gecmeden talebenin annesinin olmediği haberi geldi.
Evinden, sultanların bile Âciz kalacağı derecede yiyecek dağıtılırdı. BÂzan elini sarığına uzatıp altın ve gumuş alır fakirlere verirdi. Ellerini yıkayıp dışarı cıktığı zaman parmakları arasından su damlaları ile birlikte gumuş cıkardı. Bu gumuşleri ilk karşılaştığı kimseye verirdi. Bir ortunun uzerine oturduğu zaman ortunun altında hic bir şey olmadığı halde elini ortunun altına sokar, Altın ve gumuş cıkarırdı. Kısa zamanda bir yerden bir yere gitmesi meşhurdur.
Hocası SuleymÂn Tenûhî ŞÃ‚zilî'nin Menûf'de vefÂtında, oraya gidip cenÂzesinde bulundu. CenÂze namazını kıldı. Aynı gun tekrar KÂhire'ye dondu.
VefÂt ederken bedeninden etrafa guzel kokular yayıldığını orada bulunanlar hepsi hissettiler.
FAKİRİN HAKKI
Hırsızlar, Abdullah Menûfî hazretlerinin talebelerinin kaldığı yere gidip, anbardan buğday yukleyip gittiler. Abdullah Menûfî hırsızlara haber gonderip:
"O, fakîrlerin hakkıdır, aldığınız gibi geri getirin!" dedi.
Onlar caldıklarını inkÂr ettiler. Bir gunde, hırsızların butun merkepleri oldu. Bunun, o buyuk zÂtı uzmelerinin cezÂsı olduğunu anlayıp, gunahlarına tovbe ettiler. Ellerindekini getirip sÂhiplerine geri verdiler. H
__________________
Abdullah Menufi
Peygamberler, Evliyalar ve Sahabeler0 Mesaj
●34 Görüntüleme