İslÂm Âlimlerinden ve evliyÂnın buyuklerinden. İsmi, Muhammed, kunyesi Ebu'l-Hasan ve lakabı CemÂleddîn'dir. Mısır'da CÂmi'ul-Ezher Medresesinde ilim tahsîlinde bulunduğu icin, Ezherî diye nisbet edilmiştir. Daha cok CemÂleddîn-i Ezherî diye tanınır. Seyyid olup, nesebi Peygamber efendimizin torunu hazret-i Huseyin'e dayanmaktadır. ŞîrÂz nÂhiyelerinden KalincÂr'a bağlı Yenkenler koyunde doğup buyuyen CemÂleddîn-i Ezherî'nin doğum tÂrihi tesbit edilememiştir. 1358 (H.760) senesinde GeylÂn şehri civÂrında bulunan Lenger-KunÂn mevkıinde vefÂt etti. Kabri oradadır.

Cocukluğu, doğum yeri olan Yenkenler koyunde gecen CemÂleddîn Muhammed, ilim oğrenme cağına gelince, Mısır'da bulunan meşhûr CÂmi'ul-Ezher Medresesine gitti ve zamÂnın Âlimlerinden dînî ilimleri okudu. Tahsîlini tamamladıktan sonra, Tebrîz'e yerleşti. Orada, tasavvuf yolunda ilerlemek icin, ŞihÂbuddîn-i Suhreverdî hazretlerinin oğlu ŞihÂbuddîn-i Tebrîzî'nin talebeleri arasına girdi. O buyuk zÂtın huzûrunda, sohbet ve hizmetlerinde bulunarak kemÂle geldikten sonra, insanlara doğru yolu gostermek icin, hocası tarafından GeylÂn taraflarına gonderildi.

GeylÂn yakınlarında bulunan Poteste isimli koyde yerleşen CemÂleddîn-i Ezherî icin, Âlimleri ve evliyÂyı sevenler, bir tekke ve mescid yaptırdılar. Burada uzun seneler hizmet edip, insanların saÂdete kavuşmaları icin cok gayret gosterdi. Cok talebe yetiştirdi.

İslÂmiyetin butun emir ve yasaklarına riÂyet ettiği icin, soylediği sozler insanlara cok tesir eden CemÂleddîn-i Ezherî, bircok kimsenin saÂdete kavuşmalarına vesîle oldu. RiyÂzet ve mucÂhedede yÂni nefsin istediği, hoşlandığı şeyleri yapmamakta ve ona zor gelen istemediği beğenmediği şeyleri yapmakta cok ileri idi. Yemesi ve icmesi cok az idi. BÂzan gunlerce evinde yemek pişmediği olurdu. Fakat bu hÂllerini kimseye bildirmez, kimsenin de bilmesini istemezdi. Hatt bu hÂllerin başkaları tarafından anlaşılmaması icin, evde yemek pişiriliyormuş ve yemek yeniyormuş gibi sesler cıkarırdı.

Ufak bir arÂzisi vardı. Orayı kirÂya verir, geliri ile yetinirdi. Oradan gelen mahsûl gÂyet bereketli olur ve kendilerine yeterdi. İlim ve velîlik yolundaki derecesi pek ustun olan Seyyid CemÂleddîn-i Ezherî, yuksek dedelerine lÂyık bir evlÂd idi. Kendisi, bedenen, gorunuş îtibÂriyle cok zayıf olmasına rağmen, Allahu teÂlÂnın emirlerini yapmakta hic gevşeklik gostermezdi. Pek guzel olan DÂvûdî sesi ile cok guzel Kur'Ân-ı kerîm okurdu.

CemÂleddîn-i Ezherî'nin talebelerinden biri anlatır: "Bir sene, bir kÂfile ile hacca gitmek uzere yola cıktım. Yanımda babam vardı. Haccımızı tamamlayıp geri donerken, ihtiyÂc icin, bindiğim deveden indim. Tenh bir yere gittim. Bu sırada cıkan bir kum fırtınasından etraf gorunmez oldu. Nerede olduğumu şaşırdım. KÂfile gitmişti ve ben colun ortasında yalnız başıma kalmıştım. Ağlayarak, şaşkın vaziyette sağa sola koştum. Issız colde hic kimse yoktu. Sonunda biraz yuksekte bulunan bir kayanın kovuğuna sığındım. Ac susuz, yorgun ve cÂresiz bir hÂlde idim. Burada ağlaya ağlaya uyumuşum. Uykumun arasında, kulağıma bÂzı seslerin geldiğini hissettim. Hemen ayağa kalktım. BÂzı kimselerin bulunduğum yere doğru gelmekte olduklarını anladım. Hemen aşağıya indim.

Her birisi bir arslana binmiş, heybetli ve nûrÂnî yuzlu yedi tÂne zÂtın bana doğru yaklaştığını gordum. Onlerine cıkıp, onlara selÂm verdim. SelÂmımı aldılar. Ağlıyarak onlara durumumu bildirdim. Bana yardımcı olmaları, beni de berÂber goturmeleri icin yalvardım. İclerinden birisi bana; "Bizim muhim bir hizmetimiz vardır. Onu gormeye gidiyoruz. Sen bizimle birlikte bulunmaya tahammul edemezsin. Fakat sabaha doğru, olgun ve kÂmil bir zÂt buradan gecer, sen ona durumunu arzet. O, Allahu teÂlÂnın izni ile seni dilediğin yere ulaştırır." dedi. Bundan sonra o yedi zÂt gozden kayboldu.

Geceyi orada gecirdim. Sabaha kadar gozume uyku girmedi. Hep o gelecek zÂtın yolunu gozetliyordum. Sabah namazına yakın, akşamki kimselerin bildirdiği vasıflarda, kÂmil bir zÂtın, yuruyerek vekar ve heybetle bulunduğum yere doğru geldiğini gorup, cok sevindim. Hemen yoluna cıktım. Hurmet ve edeble kendisine selÂm verip, hÂlimi ve başımdan gecenleri anlattım. Bana; "Uzulmeyin, haydi benimle geliniz." deyince, kendisini tÂkib ettim. Giderken beni bir uyku bastırdı. Uyuklamışım. Gozumu actığımda, kendimi memleketim olan MinÂyin şehrinde, evimizin onunde buldum. HÂlbuki, arada gunlerce yurumekle bitmeyecek uzak bir mesÂfe vardı. Sevincimden ağlıyordum. Beni kaybetmekle uzuntu icinde olan babama başımdan gecenleri anlattım. O da cok sevinip Allahu teÂlÂya şukretti.

Aradan uzun zaman gecti. Babam vefÂt etmiş, ben de genc yaşta kimsesiz kalmıştım. Bir yandan da, senelerce once, colden kurtulmama vesîle olan o buyuk zÂtı gormek arzusuyla yanıyordum. NihÂyet bir gece ruyÂmda bana; "YÂrın maksadına kavuşuyorsun." denildi. Uyandığımda cok hayret ettim ve cok meraklandım. Sabah olduğunda, yakın tanıdıklarımdan biri bana; "Koyumuze evliyÂdan bir zÂt gelmiş. Gel yanına gidelim. Sohbetinde bulunalım. Hayır duÂsını alalım." dedi. Bu soz uzerine onlarla birlikte o zÂtın bulunduğu yere gittim. Herkes; "Hoş geldiniz!" diyerek musÂfeha ettiler. Sıra bana geldiğinde, musÂfeha ederken; "Hac yolunda cok sıkıntı cektin ve cok uzuldun değil mi?" dedi. Kendisine dikkatle baktığımda, bu zÂtın, seneler once beni colde kurtaran kimse olduğunu gordum. O hÂdiseyi hatırlayınca, tekrar ellerine sarılıp bir şeyler soylemek istedim. Hemen beni susturdu ve; "Ben sağ olduğum muddetce, bunu hic kimseye anlatma!" buyurdu. "Efendim! Benim bulunduğum yere sizden once gelen, herbirisi bir arslanın sırtına binmiş olan ve bana sizin geleceğinizi mujdeleyen o nûrÂnî yuzlu zÂtlar kimler idi? Ben onları anlıyamadım." dedim. Bunun uzerine; "Onlar, kendilerine yediler denilen velîlerdir. ZamÂnın kutbu olan, Âlim ve velî zÂt ile goruşmek uzere KÂbe-i muazzamaya gidiyorlardı." buyurdu. Ben, bu hÂli, o hayatta olduğu muddetce kimseye anlatmadım. CemÂleddîn-i Ezherî'ye talebe olmam boyle oldu. Bundan sonra onun yanından hic ayrılmadım ve talebelerinden oldum. Sohbet ve hizmetlerinde bulunmakla bircok mÂnevî nîmetlere ve olgunluk derecelerine kavuştum."

Bir defÂsında meclisinde bulunanlara vÂz ederken kendisini bilmez biri gelip, Seyyid CemÂleddîn'e edepsizce bÂzı sozler sarfetti. O da bu sozlere uzuldu. Fakat cevap vermedi. O kimse, cıkıp gitmek uzere kapıdan adımını atar atmaz, dışarıda bulunan bir kopek ayağını oyle bir ısırdı ki, etraftan yetişenler ne kadar uğraştılar ise de, kopek, o kimsenin ayağını bırakmadı. Ustelik suruyerek oradan uzaklaştırdı. Başı taştan taşa carpan o edepsiz kimse, feryÂd ederek fecî şekilde can verdi. O kopek, o kimsenin ayağını olmedikce bırakmadı. Bu hÂdiseyi ibretle seyredenler, buyuklere dil uzatmanın ne kadar tehlikeli olduğunu daha iyi anladılar.

Bir defÂsında Seyyid CemÂleddîn-i Ezherî, traş olmak uzere bir berber dukkÂnına gidip, orada boş olan başberberin sandalyesine oturdu. Berber tam traş edeceği zaman, zengin bir muşteri geldi. Seyyid hazretleri fakir gorunuşlu olduğu icin, berber onu bırakıp, yeni gelen muşteriyi traş etmeye başladı. Seyyid hazretleri birşey soylemeyip bekledi. O kimsenin traşı bitip, berber hazret-i Seyyid'i traş etmeye başlayınca, onceki gibi, zengin bir muşteri daha geldi. Berber yine traşı bırakıp, yeni gelen kimseyi traş etti. Bu hÂl uc def tekrarlanınca, Seyyid hazretlerinin gayretine dokundu. Bunların paraya duşkun olduklarını, insanlara ona gore muÂmele ettiklerini duşunup uzuldu. Ortada bulunan biley taşına; "Ey taş!Altın ol ki, bu kimsenin gozu doysun ve gonlu zengin olsun." buyurdu. O taş, Allahu teÂlÂnın izni ile o anda som altın hÂline donuştu. O altını alıp, hayretler icinde kalan berberin avcuna koydu. Berber bunun velîlerden olduğunu ve ona karşı buyuk hat ettiğini anlayıp, cok uzuldu. PişmÂn oldu. "Efendim! Ozur dileriz. Sizi tanıyamadık. Sizi uzduk. Bizi affedip, hakkınızı helal ediniz." dedi. Seyyid hazretleri buna cevÂben; "Ben hakkımı helÂl ettim. Ama sakın ola ki bir daha, zengin biri geldi diye, traşına başladığın birini bırakıp da yeni gelen kimseye gitme. Bir kimsenin gonlunu almak, bircok altın almaktan daha kıymetlidir. Fakirleri de hor gorme. Senin, fakir gorunuşlu olduğu icin hakîr gorduğun o kimse, Allahu teÂlÂnın, hurmetine taşı altına cevirdiği makbûl ve velî bir kulu olabilir. Boylece sen de, gelip gecici olan bir parca altın icin, o makbûl zÂt hurmetine kavuşacağın hakîkî ve ebedî bircok nîmetten mahrûm olabilirsin." diye nasîhat edip, oradan ayrıldı. Berber ise, yaptığına cok pişmÂn olup, mahcub bir şekilde Seyyid hazretlerinin arkasından bakakaldı.

Seyyid CemÂleddîn-i Ezherî hazretlerinin yetiştirdiği talebelerin sayısı pekcok, olup, en buyuklerinin ve kendisinden sonra halîfesi olan dort tÂnesinin isimleri şoyledir: TÂcuddîn İbrÂhim ZÂhid-i GeylÂnî, kendi oğlu Seyyid Ali, Seyyid Ebu'l-KÂsım ve Seyyid Muhammed el-Kesîre.

CÂRESİZLERİN CÂRESİ

Seyyid CemÂleddîn-i Ezherî hazretleri anlatır: "Bir sene hacca gitmiştim. Colun ortasında suyum bitti, susuzluktan cok bunaldım. Susuzluk sebebi ile takatim kesiliyor, fakat sabrediyordum. NihÂyet yuruyemeyecek hÂle gelip, bir ağacın altına coktum. Sırtımı ağaca verip, oylece kalakaldım. Gozlerimi kapamış, kendimden gecmiş vaziyette idim. Bu arada elime bir su damlası duştuğunu hissettim. Hemen gozum acıldı. Gorunurlerde hicbir şey yoktu. Yine gozlerim kapandı ve yine kendimden gectim. Biraz sonra, tekrar bir su damlasının elime duştuğunu hissettim. Gozumu acıp yukarıya baktığımda, tam uzerimde, ağacın dalında asılmış vaziyette bir matara gordum. Su ondan damlıyordu. Hemen matarayı aldım ve sudan ictim. O suyun tadı, şimdiye kadar ictiğim suların hepsinden fazla idi. Elimi yuzumu de yıkayıp serinledikten sonra aldığım yere tekrar astım.

Bir taraftan yola devÂm etmek uzere hazırlanırken diğer taraftan da bu su matarasını buraya kimin bırakmış olabileceğini merak ettim. Sonra da, buradan gecen hacılardan birinin bırakabileceğini duşundum. Tam bu sırada, gizliden bir ses; "Ey CemÂleddîn! Sen şu Ânda yalnız başınasın ve bir Ân Allahu teÂlÂyı unutmuyorsun. Her Ân O'nu zikrediyor ve O'na ibÂdette gevşeklik yapmıyorsun. CenÂb-ı Hak, her emrine ihlÂs ile sarılıp yerine getiren kimseyi sever, sıkıntı ve zarûret icine duşup, hic kimseden yardım almak umîdi olmadığı zamanda da onun imdÂdına yetişir." diyordu. Gonullere tesir eden bu tatlı sozleri dikkatle dinleyip, cok sevindim. Allahu teÂlÂya cok şukrederek yoluma devÂm ettim. Bundan sonra yolculuğum boyunca hic susuzluk cekmedim."
__________________