Yemenli meşhûr velîlerden. İsmi Ebû Bekr bin SÂlim bin Abdullah bin AbdurrahmÂn bin Abdullah bin AbdurrahmÂn es-SekkÂf'dır. 1513 (H.919) senesinde Terîm'de doğdu. 1584 (H.992)'de Hadramût koylerinden Aynat'da vefÂt etti.
Tasavvufta ustun haller sÂhibi idi. ZamÂnında herkes tarafından sevilen ve sohbetine gidilen bir velî idi. Kucuk yaşta ilim tahsîline başladı. İlim oğrenme husûsunda buyuk bir gayret ve azim gosterdi. Ulûmu Âliyye denilen yuksek din bilgilerini oğrendi. ZamÂnının meşhur Âlimlerinden Şeyh-i Kebîr Omer bin ŞeybÂd'dan, Şeyh-ul-Fakîh Abdullah bin Muhammed bin Sehl bin Kuşeyr'den, fıkıh Âlimlerinden Omer bin Abdullah bin Mahreme'den, Ahmed bin Alevî bin Hucdeb'den ilim oğrendi. Okuduğu her hocadan aldığı dersleri başarı ile tamamladı. Bu zÂtlardan sonra da zamÂnında benzeri az bulunan fazîlet sÂhibi İbn-i CemÂl'den ders alıp ilimde iyice yetişti. Artık ilim denizinde usta bir yuzucu olmuştu.
Tahsil devresinden sonra Aynat koyune donup, bir ev yaptırarak kendi koşesine cekildi. İlim ve ibÂdetle meşgul oldu. Geceleri az uyur, cok ibÂdet ederdi. Nefsini ıslah icin cok gayret gosterdi. NihÂyet Allahu teÂlÂnın ihsanları peşpeşe gelmeye başladı. Pek az kimseye nasîb olan ustun hallere ve kemal derecelerine kavuştu. KerÂmetleri ve keşifleri goruldu. İnsanlar arasında guneş gibi parlayan bir evliy oldu. Bu hÂlini gorenler ziyÂretine ve sohbetine koştular. Uzaktan yakından gelenlerle etrÂfı dolup taştı. Sohbetleriyle insanlara rehberlik etti. Meşhur hocası Seyyid Ahmed bin Alevî bin Hacder duyunca, memnun olup, onu cok methetti. Sonra bu hocasının huzûruna gitti. Hocası; "Sende bu yuksek haller hangi sebeple hÂsıl oldu?" diye sorunca, hÂlini kısaca bildirip hepsinin Allahu teÂlÂnın ihsÂnı olduğunu ifÂde etti. Hocası ona Aynat koyune donup orada insanlara rehberlik yapmasını soyleyince, Aynat koyune dondu. İnsanlara Allahu teÂlÂnın emir ve yasaklarını anlattı. İslÂmiyete uymalarını sağlayıp, saÂdete ermelerine sebeb oldu. Ayrıca talebelere ders verdi. Bulunduğu yerde sohbetinden ve ilminden istifÂde edilen ve herkesin murÂcaat ettiği bir kimse oldu. Pek cok talebe yetiştirdi. Seyyid Ahmed Habeşî, Seyyid AbdurrahmÂn bin Muhammed CÂferî, Seyyid Muhammed Alevî, Seyyid AbdurrahmÂn el-Beyd, Seyyid Yûsuf KÂdî, Seyyid Hasan bin Şuayb, Şeyh Ahmed bin Sehl, Muhammed bin SirÂceddîn bunlardan bÂzılarıdır.
Son derece merhÂmetli ve comert idi. Mallarını muhtac, fakir, zayıf ve kimsesizlere yardım icin ortaya koymuştu. Ustun ahlÂk ve hoş muÂmelesi ile herkes tarafından sevilirdi. O kadar mutevÂzi idi ki, kendisini tanımayanlar kendi halinde halktan biri zannederlerdi. KerÂmetlerini son derece gizlerdi. Muhammed bin SirÂceddîn tarafından menkıbeleri Bulûg-uz-Zafer vel-MegÂnim fî MenÂkıb-ı Şeyh Ebû Bekr bin SÂlim adlı kitapta toplanmıştır.
Hadramût bolgesinde yetişen Âlimlerin buyuklerinden olup, cok kerÂmetleri goruldu. Talebelerinin hepsinin hatırından gecenleri bilirdi.
Talebelerinden biri Terîm denilen yerde idi. Orada oturmak icin bir ev yapmak istiyordu. Hocası Ebû Bekr Ayderûs ile istişÃ‚re edip danışmayı duşundu. Sonra hocasının gonderdiği bir haberci, ona evi yapması haberini getirdi. Habercinin Aynat denilen yerden cıkışı, onun istişÃ‚re etmeyi duşunduğu vakte tesÂduf ediyordu.
Sevdiklerinden bÂzıları, gece kalkıp ibÂdet edebilmek icin kahve iciyorlardı. Birisinin kahvesi tukendi. Parası olmadığı icin satın da alamadı. Hocası ona ağac kabuğu gonderdi ve ona; "Bundan pişir ve bir yerine bir şey olursa bundan uzerine koy." diye haber gonderdi. O da boyle yaptı. Bu kabuk kahve lezzetinde olduğu gibi dertlere de şif idi. Senelerce buna devÂm etti.
Talebelerinden birisi, tuccarlarla birlikte Hindistan'dan donuyordu. Maksadları, Nedr-ul-Meh denilen yere gitmekti. RuzgÂr muhÂlefeti sebebiyle gemileri batma tehlikesi gecirdi, cok yoruldular. Sonra Hindistan'a donmeye karar verdiler. Talebe, ruyÂsında hocası Ebû Bekr bin SÂlim Ayderûs'u gordu. O şoyle dedi: "Gemidekilere adakta bulunmalarını ve sevinmelerini soyleyin." Uyandı ve gorduklerini haber verdi. Her biri gucu yettiği kadar adakta bulundu. Sonra guzel bir ruzgÂr cıktı. Onları Nedr-ul-Meh denilen yere ulaştırdı. Talebe, Aynat'a geldiğinde, daha hicbir şey soylemeden, hocası başlarına neler geldiğini haber verdi ve; "İşte bu senin adağındır. Denizde şoyle olmuştur. Filanca şunu adamıştır." diye uzun uzun anlattı.
Ebû Bekr bin SÂlim Ayderûs, bir zaman, hapiste olan Omer bin Bedr Kuseyrî'ye haber gonderip, hapisten kurtulacağını ve vÂli olacağını mujdeledi. Cok gecmeden o hapisten cıktı ve Hadramût'a vÂli oldu.
Ebû Bekr bin SÂlim hazretlerinin şu eserleri vardır: Feth-ul-MevÂhib ve Bugyet-ut-TÂlib, Mi'rÂc-ul-Ervah il Menhec-ul-VedÂh, MiftÂh-us-SerÂir ve Kenz-uz-ZehÂir, Mi'rÂc-ut-Tevhîd.
KAYBOLAN DEVE
Bir koylu, devesini kaybetti, aradı bulamadı. Ebû Bekr bin SÂlim'in talebelerinden bÂzısı ona; "Hocamız senin devenin yerini bilir." dediler. Koylu geldi ve Ebû Bekr bin SÂlim'e talebelerinin kendisine soylediği şeyi haber verdi. O da talebelerini cağırdı ve durumu sordu. Talebelerden biri dedi ki: "Efendim, sizden, duny bizim iki elimiz arasındaki canak gibidir, dediğinizi işittim. Bu koylunun devesi de dunyÂnın icindedir." Ebû Bekr bin SÂlim, talebesini bir daha bu şekilde konuşmaktan menetti ve koyluye; "Deveni filanca vÂdide ara, belki bulursun." buyurdu. Koylu devesini orada buldu.
__________________
Ebu Bekr Bin SÂlim Ayderûs
Peygamberler, Evliyalar ve Sahabeler0 Mesaj
●37 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eðitim Forumlarý
- Ýslami Bilgiler
- Peygamberler, Evliyalar ve Sahabeler
- Ebu Bekr Bin SÂlim Ayderûs