KelÂm, fıkıh, tefsîr, hadîs Âlimlerinden ve evliyÂnın buyuklerinden. Dokuzuncu yuzyılda BağdÂt'ta yaşadı. İsmi, Muhammed bin İbrÂhim, kunyesi Ebû Hamza'dır. BağdÂtlı olduğu icin "BağdÂdî", tasavvuf ehlinden olduğu icin "Sûfî" nisbeleriyle meşhur oldu. Bez sattığı icin BezzÂz lakabı ile de bilinir. BağdÂt'ta doğdu. Doğum tÂrihi bilinmemektedir. 901 (H.289) senesinde BağdÂt'ta vefÂt etti. Kabri oradadır.

İmÂm-ı Muhammed ŞeybÂnî hazretlerinin talebesi olan KÂdı Îs bin EbÂn'ın ÂzÂdlısı olan Ebû Hamza BağdÂdî, BağdÂt'taki Âlimlerden ilim tahsîl etti. KelÂm, fıkıh, tefsîr, hadîs ve kırÂat ilimlerinde yuksek Âlim oldu. İslÂm dîninin emirlerine uyup yasaklarından sakınmak sûretiyle mÂnevî hallerde ilerledi. Sırrî-yi Sekatî ile başka velîlerin sohbetlerinde bulundu. Onlardan ilim ve mÂrifet aldı. Buyuk velî HÂris-i MuhÂsibî'nin sohbetlerinde bulunup, talebesi oldu. Uzun muddet onun hizmetinde bulunup tasavvuf yolunda ilerledi. Ebu'l-Huseyin Nûrî ve HayrunnessÂc gibi velîlerle akran olup, onlarla arkadaşlık yaptı. BÂzı cÂhil ve kıskanc kimselerin halîfeye şikÂyeti sebebiyle arkadaşlarıyla birlikte halîfe tarafından îdÂma mahkûm edildiği sırada Ebu'l-Huseyin Nûrî'nin kendinin arkadaşlarından once îdÂm edilmesini istemesi uzerine îdÂm edilmekten kurtuldu. Ebû TurÂb-ı Nahşebî ile arkadaşlık etti. Bir yere gideceği zaman onunla giderdi. İlim oğrenmek ve hadîs-i şerîf rivÂyet etmek uzere defÂlarca Basra'ya gitti. Buyuk velî Bişr-i Hafî hazretleriyle sohbet etti. Hasan Musûhî'nin sohbetlerinde bulundu. Ahmed bin Hanbel hazretleri onun sohbetlerinde bulunup ona saygı ve hurmet gosterdi. Hatt tasavvufla ilgili bir meseleyle karşılaşınca; "Ey Ebû Hamza! Bu hususta ne buyurursunuz?" diyerek ondan istifÂde etmeye calıştı. Ebû Bekr KettÂnî ve HayrunnessÂc gibi buyukler ondan hadîs-i şerîf dinleyip, rivÂyet ettiler. Cuneyd-i BağdÂdî hazretleri de onun sohbetlerinde bulundu.

ZÂhirî ve mÂnevî ilimlerde yukselen derin bir Âlim ve yuksek bir velî olan Ebû Hamza BağdÂdî, ilim meclislerinde ve sohbetlerinde pek cok Âlim ve velî yetiştirdi. Uzaktan yakından sohbetlerine ve ilim meclislerine koşan insanlar ondan cok istifÂde ettiler. BağdÂt'ta RessÂfe isimli mescidde vÂz ve nasîhat ederek insanların duny ve Âhirette saÂdete, kurtuluşa ermeleri icin gayret etti. Bu vÂz ve nasîhatlarından birisinde buyurdu ki:

"Allahu teÂl meÂlen; "CÂhillerden yuz cevir." (A'rÂf sûresi: 199) buyuruyor. Nefs, cÂhillerin en cÂhilidir. O halde ondan daha fazla yuz cevirmelidir."

Fakirliği sevmek cetin bir imtihandır. Buna sıddıklardan başkası sabredemez. Ne zaman yoksul bir halde bulunursam kendi kendime; "Bu yoksulluk hÂli sana kimden geldi." derim. Sonra duşunur hic bir kimseye bu yoksulluk hÂlinin benden daha cok yaraşmadığını gorurum. O zaman onu hoşca kabullenir, berÂber olurum.

"SÂdık ve samîmî bir sûfînin alÂmeti; aziz iken zelil, zengin iken fakir, meşhûr iken mechûl olmasıdır."

Ebû Hamza BağdÂdî hazretleri cok sevdiği talebelerinden birine nasîhat ederek buyurdu ki:

"Allahu teÂl sana hayır yollarından birini acarsa, sen o yolda gayretle devÂm et. Ama o nîmeti sana ihsÂn edeni ve o nîmete kavuşmana vesîle olanları da unutma. O nîmete kavuştuğun icin buyuklenme. Senin yapacağın şey, buna kavuşturana şukretmendir. Eğer şukretmezsen, o nîmet, elinden alınır. İhsÂn edeni uzmuş olursun. Eğer şukredersen, sana daha hayırlı yollar, daha guzel nîmetler ihsÂn edilir. Nitekim Allahu teÂlÂ, İbrÂhim sûresi 7. Âyetinde meÂlen; "Eğer şukrederseniz elbette size nîmetimi arttırırım ve eğer nankorluk ederseniz, haberiniz olsun, gercekten azÂbım cok şiddetlidir." buyuruyor.

"Bir kimsenin, Allahu teÂlÂyı sevmesi, sonra da O'nu unutması, devamlı Allahu teÂlÂyı hatırlayıp, sonra da O'nu bulamaması ve Allahu teÂlÂyı anmadaki tadı alıp, sonra da O'ndan gÂfil olması duşunulemez."

Hak teÂlÂnın yolunu bilen icin o yola girmek kolaydır. Allah'a giden yolda, Resûlullah'a hÂl, fiil ve sozlerinde tÂbi olmak tek kurtuluş yoludur.

Ceşitli sohbetleri sırasında şoyle buyurdu: "Bir kimse Hakk' ın yolunu bilirse kolaylıkla bu yolu tutabilir. Yolu bilmek, Hak teÂlÂnın vÂsıtasız olarak bunu ona oğretmesiyle olur. Yolu istidlalle yÂni akıl yuruterek bulan kimse gÂh isÂbet, gÂh hat eder."

"Comertlik varlıklının yoksula vermesi değil, yoksulun varlıklıya vermesidir."

Bircok kerÂmetleri gorulmuş olan Ebû Hamza BağdÂdî hazretleri bir gece yolculuğa cıkmıştı. Gece yarısından sonra uykusu geldi. Bu sırada yol kenarındaki bir kuyuya duştu. EtrÂfına bakındı cıkabilecek durumda değildi. Tevekkul uzere kuyunun icinde oturdu. O sırada kuyunun başına iki kişi geldi. Biri diğerine; "Bu kuyuyu boyle acık bırakmamız uygun olmaz. Onu dolduralım." dedi. Diğeri ise; "Bu kuyuyu dolduramayız ancak bunun ağzını kapatalım." dedi. Onlar boyle konuşurken Ebû Hamza BağdÂdî kendi kendine; "Ben buradayım." demek istedi. Tam bu sırada gÂibden bir ses; "Bize tevekkul ediyorsun, bizim belÂmızdan başkasına şikÂyette mi bulunuyorsun?" dedi. Bunun uzerine sustu. Gelenler kuyunun ağzını kapatıp gittiler. Ebû Hamza BağdÂdî bir gunduz ve bir gece kuyuda kaldıktan sonra, bir hayvan kuyunun ağzını acıp ayağını; "Bana sıkı yapış." dercesine uzattı. Ebû Hamza hazretleri onu cinnî zannedip elini uzattı. Eline sert bir cisim değdi. O cisme yapışıp kuyunun dışına cıkıp kurtuldu. Bir de ne gorsun. Onun cıkmasına calışan varlık yırtıcı bir hayvanmış. O sırada kendisine gÂibden bir ses; "Ey Ebû Hamza! Biz seni bir belÂdan bir bel ile kurtardık. Seni korktuğun şeyden başka bir korktuğun şeyle kurtardık."

Ebû Hamza BağdÂdî'ye nisbet edilen kerÂmetlerin bir kısmı Ebû Hamza HorasÂnî'ye de isnÂd edilmektedir.

Uzun bir omur suren Ebû Hamza BağdÂdî hazretleri, son zamanlarına doğru Medîne isimli mescidde insanlara vÂz etmeye başladı. Bir Cum gunu bu mescidde vÂz ederken kendisine gÂibden bir ses geldi ve; "Ey Eb Hamza! Bugune kadar konuştun. Cok guzel ve tesirli konuşuyorsun. Ama bundan sonra konuşmaman daha hayırlıdır. Bakalım guzel konuşmayı başardığın gibi guzel sukûtu da başarabilecek misin?" denildi. Bu sesi işitince, birden rengi değişti. Halsiz ve bitkin olarak kursuden yere duştu. Ondan sonra hic konuşmadı. Allahu teÂlÂya ibÂdet ve zikirle meşgûl oldu. Ertesi CumÂya varmadan 901 (H.289) senesinde vefÂt etti. Sevenleri tarafından BağdÂt'ta defnedildi.

HERKESİN HAKKINI GOZET

Nasîhat isteyen birisine buyurdu ki: "Nefsin, senden selÂmet bulursa, onun hakkını vermiş olursun. Halk selÂmette kalırsa onların haklarını odemiş olursun. YÂni haklar iki turludur. Biri nefsinin uzerindeki hakkı, ikincisi halkın uzerindeki hakkıdır. Nefsini gunahtan men eder ve Âhiretteki selÂmetini taleb edersen, hakkını îf etmiş olursun. Halk senin kotuluğunden emin olur, sen de onlar icin kotuluk istemezsen, haklarını ed etmiş olursun. Kotuluğunun sana da halka da zarar vermemesi icin calış. İşte bunun icin Hakk'ın hakkını odemek ile meşgul ol. En iyi bilen Allahu teÂlÂdır.

GARÎB

Ebû Hamza BağdÂdî hazretleri bir yolculuk sebebiyle LikÂm Dağında bulunuyordu. Uc kişiyle karşılaştı. Bunlardan ikisi aba, birisi de altın işlemeli bir gomlek giymişti. Bu kimseler Ebû Hamza BağdÂdî'yi gorunce; "Garib misin?" diye sordular. Ebû Hamza BağdÂdî; "Bir kimsenin sığınağı Allahu teÂl olursa, onun icin gariblik soz konusu değildir." dedi. Bu sozu işiten o kimseler, Ebû Hamza BağdÂdî hazretlerine yakınlık duydular. Sonra iclerinden birisi; "Bana bir parca peksimet verin." dedi. Ebû Hamza hazretleri; "Ben şeker ve helvasız peksimet yemem." dedi. Hemen onun istediği şeker ve helva ile birlikte peksimet verdiler.

Ebû Hamza BağdÂdî hazretleri sırmalı gomleği olan kimseye donerek; "Şu altın sırmalı gomlek nedir?" diye sordu. O kimse; "Zararlı olan haşerelerden şikÂyetci olduğum icin, Allahu teÂl bana cez olarak bu gomleği giydirdi." dedi. Ebû Hamza BağdÂdî bu cevap uzerine, kendisinin fakirlik, bel ve musîbetler icerisinde bulunmasına şukretti.
__________________