Kuzey Afrika'da yetişen buyuk velîlerden ve MĂ‚likî mezhebi fıkıh Ă‚limlerinden. On ikinci asırda yaşadı. İsmi, Şuayb bin Hasan (Huseyin veya Sinan) olup, kunyesi Ebû Midyen'dir. Mağribî nisbesiyle ve Şeyhu'l-MeşĂ‚yih lakabıyla meşhur olmuştur. Bugun İspanya'da bulunan Sevilla(İşbiliyye) şehri civĂ‚rındakiKatniyon kasabasında doğdu. Doğum tĂ‚rihi bilinmemektedir. 1197 (H.594) senesinde CezĂ‚yir şehirlerinden Tlemsan yakınındaki RibĂ‚tu'l-UbbĂ‚d kasabasında vefĂ‚t etti. Kabri orada olup ziyĂ‚ret edilmektedir. VefĂ‚tı icin 1184 (H.580) ile 1193 (H.590) ve başka tĂ‚rihleri bildiren kaynaklar da vardır.
Kucuk yaştan îtibĂ‚ren zĂ‚rûrî olan temel îmĂ‚n ve ibĂ‚det bilgilerini oğrenen ve Kur'Ă‚n-ı kerîmi ezberleyen Ebû Midyen Mağribî, dokumacılık sanatını oğrendi. Bir muddet bu sanat ile meşgul oldu. Fakat ilme ve Ă‚limlere karşı aşırı sevgisinden, bu yola girmeyi arzu etti. Fakir bir Ă‚ileye mensûb olması sebebiyle bĂ‚zı maddî engellerle karşılaştı. Fakat ilim yolunda hicbir engeli dinlemeyen ve memleketini terk eden Ebû Midyen, adlarını ve şohretlerini duyduğu muderrislerden ilim oğrenmek uzere Fas'a gitti. MurĂ‚bıtlar HĂ‚nedĂ‚nının sonunda veya Muvahhidler HĂ‚nedĂ‚nının ilk zamanlarında Fas'a giden Ebû Midyen Mağribî, buranın ileri gelen Ă‚limlerinden aklî ve naklî ilimleri tahsîl etti.
İlim oğrenmeye başladığı zamanlarda başından gecen hĂ‚diseleri şoyle anlattı:
"Talebeliğimin ilk gunlerinde, Fas hĂ‚ricinde rahatca ibĂ‚det edebileceğim boş bir yer bulmak icin ayrıldım. İbĂ‚det icin boş bir yer buldum. Orada yerleştim. Bir ceylan gelip bana sığındı. Onunla yakınlık kurdum. Ayrıca, Fas'a bitişik bir koyun kopekleri de etrĂ‚fımda dolaşıp beni korurlardı. Artık orada ikĂ‚met ediyordum. Bir gun Fas'ta, Endulus'ten tanıdığım bir kimse ile karşılaştım. Onun yardıma ihtiyĂ‚cı vardı. İmdĂ‚dına yetişmek îcab ettiğini duşunerek, elbisemi on dirheme sattım. Parayı o kimseye vermek uzere gittiğimde, kendisini bulamadım. Yolumun uzerinde bulunan koyden gecerken, her zaman etrĂ‚fımda dolanıp beni korumak isteyen kopekler, bu defĂ‚ bana saldırdılar. Gecmeme izin vermiyorlardı. Zorlukla kurtulup, yalnız kaldığım yere ulaştım. Ceylan geldi, eskisi gibi bana yaklaşıp beni koklamadı. Kendisine yaklaşmak istediğimde benden uzaklaştı. Beni hoş gormedi. Huysuzlaşıyor, yerinde duramıyordu. Bu ceylanın ve kopeklerin nicin boyle davrandıklarını duşunmeye başladım. NihĂ‚yet cebimdeki on dirhemden olduğunu anladım. Sonra Fas'a geri giderek, tanıdığım Endulusluyu bulup on dirhemi ona verdim. Aynı koyden gecerken, koyun kopekleri bu sefer cıkıp etrafımda dolaşmaya, bana yaklaşmaya başladılar. Yalnız kaldığım yere gelince, ceylan da eskisi gibi yakınlık gosterdi. Onumde hareket ediyor, sanki seviniyor gibi hareketler yapıyordu. Epey muddet orada kaldım. Bir zaman sonra buyuk Ă‚lim ve velî Ebû Ya'zî hazretlerinin haberleri, sozleri, kerĂ‚metleri, dilden dile nakledilerek bana kadar gelince, kalbim ona karşı muhabbetle doldu. BĂ‚zı kimseler ile berĂ‚ber kendisine gittik. Bizi karşıladı. Yanında ders okumaya başladık ve cok istifĂ‚de ettik.
Ebû Ya'zî hazretlerinin sohbetlerinde ve ilim meclislerinde bulunan Ebû Midyen Mağribî, zĂ‚hirî ilimlerde yuksek dereceye ulaştı. Bilhassa hadîs, tefsîr ilimlerinde ihtisas sĂ‚hibi oldu. Ayrıca tasavvuf yolunda da ilerledi.
Hocası Ebû Ya'zî hazretleri Ebû Midyen Mağribî'yi cok sever ve fazlası ile yakınlık gosterirdi. Talebeleri arasında ona ayrıca iltifat gosterip diğer talebelerinden ustun tutardı.
Ebû Ya'zî hazretlerinin hizmetinde olgunlaşıp kemĂ‚le gelen Ebû Midyen Mağribî, ondan izin alarak hacca gitmek istedi. Hocası ona izin verdi ve; "Yolunun uzerinde bir arslan ile karşılaşırsan ondan korkma! ŞĂ‚yet korkacak olursan ona, Ehl-i beyt-i Resûl hurmetine yolumdan cekil, de!"buyurdu. Hocasının huzûrundan "Peki." deyip ayrılan Ebû Midyen Mağribî, yolda hocasının dediği gibi arslanla karşılaştı. Kendisine tavsiye edilenleri yapınca, arslan ona zarar vermedi.
Ebû Midyen hazretleri hac yolculuğu sırasında bircok yerlere uğrayıp Ă‚limler ile goruştu. Harem-i şerîfte Seyyid AbdulkĂ‚dir-i GeylĂ‚nî hazretleri ile karşılaştı ve sohbetlerinde bulundu. Kendisinden cok hadîs-i şerîf ve tasavvufun inceliklerini dinledi. AbdulkĂ‚dir-i GeylĂ‚nî rahmetullahi aleyh kendisine sûfîlik hırkası giydirdi. Onun yanında nice nûr ve sırlara kavuştu.Ebû Midyen Mağribî, AbdulkĂ‚dir-i GeylĂ‚nî'nin sohbetinde bulunmakla iftihĂ‚r eder ve onu, kendilerinden ilim oğrendiği hocalarının en buyuklerinden sayardı.
Tasavvuf yolunda ilerleyen Ebû Midyen Mağribî hazretleri, kutubluk ve gavslık makamlarına ulaştı. Hac vazîfesini yerine getirip sevgili Peygamberimizin kabr-i şerîfini ziyĂ‚ret ettikten sonra Kuzey Afrika'ya donup BecĂ‚ye şehrine yerleşti. DunyĂ‚dan ve icinde bulunanlardan tamĂ‚men yuz cevirip zuhd hayĂ‚tı yaşadı. İnsanlara İslĂ‚m dîninin emir ve yasaklarını anlatıp, talebe yetiştirmeye başladı. İnsanlar derslerinde bulunup, sohbetlerinden istifĂ‚de etmek icin onun etrĂ‚fında toplandılar.
Husûsî derslerinde talebelerine daha ziyĂ‚de İmĂ‚m-ı Tirmizî hazretlerinin CĂ‚mî isimli meşhûr eserindeki hadîs-i şerîfleri ile İmĂ‚m-ı GazĂ‚lî hazretlerinin İhyĂ‚u Ulûmiddîn adlı eserini okuttu. MĂ‚likî mezhebinin fıkıh bilgilerinde ziyĂ‚desiyle bilgi sĂ‚hibi olduğu icin, kendisine sorulan suĂ‚llere cevap verirdi.
Ebû Midyen Mağribî'nin şohreti her tarafta duyulup insanlar akın akın onun sohbetine koştular. Herkes, ona talebe olmak icin can attı. Zamanın Ă‚limleri ve evliyĂ‚sı onun şerefini ve yuksek mertebesini kabûl ettiler. İnce, kibĂ‚r ve zarîf bir zĂ‚t olan Ebû Midyen Mağribî hakkında; "Doğudaki evliyĂ‚nın reisi Seyyid AbdulkĂ‚dir-i GeylĂ‚nî ve batıdakilerin reisi de Ebû Midyen Mağribî'dir." diye medholundu.
Ebû Midyen Mağribî hazretlerinden Muhyiddîn-i Arabî ve başka bircok buyuk zĂ‚tlar ilim oğrenmişlerdir. Haram ve şuphelilerden cok sakınırdı. Buyukluğu herkes tarafından bilinir, her taraftan insanlar akın akın sohbetine gelirlerdi. Herkes kendisine talebe olmak isterdi. Butun veliler onun şerefini ve yuksek mertebesini kabûl etmişlerdi. Yanına gelenler, huzûrunda edeple durur, konuşmasını dinlerlerdi. MutevĂ‚zi, zĂ‚hid ve verĂ‚ sĂ‚hibiydi.
O, sozleri kalplere tesir eden fazîlet sĂ‚hibi, hakîkî Ă‚limlerin buyuklerindendir. Allahu teĂ‚lĂ‚yı tanıyan evliyĂ‚nın imĂ‚mı ve ustunu olmakla bilinir. EvliyĂ‚dan bir zĂ‚t, ruyĂ‚sında bir kimse gordu. O kimse evliyĂ‚dan olan bu zĂ‚ta dedi ki: "Ebû Midyen'e şoyle soyle: İlmi yay! Yarın yuksek kimselerle birlikte bulun, kimseye aldırma! Sen zurriyetlerin babası olan Âdem aleyhisselĂ‚mın durumundasın." Bu zĂ‚t, ertesi gun ruyĂ‚sını Ebû Midyen hazretlerine anlattı. RuyĂ‚yı dinledikten sonra buyurdu ki: "Ben buralardan ayrılıp, tenhĂ‚da yalnız kalmak, kendi başıma bulunmak istiyordum. Her şeyden uzaklaşmak niyetindeydim. Senin bu ruyĂ‚n ise, benim bu niyetime mĂ‚ni oluyor. Meclis kurup, insanlara ilim oğretmemi emrediyor. "Yarın yuksek kimselerle berĂ‚ber bulunacaksın." sozu, "Allahu teĂ‚lĂ‚yı zikredenlerin, O'nun hatırlandığı, emirlerinin anlatıldığı yerin Cennet bahcelerine benzetildiği." hadîs-i şerîfine işĂ‚rettir. "Yuksek kimseler", Cennet ehlinin "İlliyyîn" denilen yuksek tabakasına işĂ‚rettir. "Zurriyetlerin babası olan Âdem aleyhisselĂ‚mın durumundasın." sozu şuna işĂ‚rettir ki, Âdem aleyhisselĂ‚ma, nikĂ‚h (izdivac) verildi ve nikĂ‚h yapması emrolundu. Fakat bu nikĂ‚hdan meydana gelecek zurriyetin hepsinin mumin ve itĂ‚atkĂ‚r olması kuvveti ona verilmedi." İnsanları hidĂ‚yete kavuşturmak kuvveti yalnız Allahu teĂ‚lĂ‚ya mahsustur. İşte bunun gibi, bize de ilim verildi ve onu yaymak, oğretmek emredildi. Fakat, bu ilim oğrettiklerimizin hepsinin muvaffak olmaları, hepsinin bize tĂ‚bi olmaları kudreti bize verilmedi."
Muhyiddîn-i Arabî hazretleri, FutûhĂ‚t-ı Mekkiyye isimli kıymetli eserinde şoyle anlatıyor: İnsanlardan bircoğu, bereketlenmek icin Ebû Midyen hazretlerine ellerini surerlerdi ve ellerini operlerdi. Kendisine suĂ‚l edildi ki: "Efendim! Bu hal karşısında hic nefsinize bir duşunce gelir mi?" CevĂ‚bında buyurdu ki: "Hacer-ul-Esved'e bu zamĂ‚na kadar, nebîler, resûller ve velîler el surup, onu optuler. Ona, onu taş olmaktan cıkaracak bir duşunce gelir mi?" Gelmez. İşte ben de bu hukumdeyim. Bana da oyle bir duşunce gelmez."
Ebû Midyen hazretlerinin kalbi, her an Allahu teĂ‚lĂ‚ ile meşgul du. HayĂ‚tının son kelimesi; "Allah." olmuştur. Kendisinden bir meselede fetvĂ‚ istense, Ă‚nında cevap verirdi. İnsanlara İslĂ‚miyetin doğru bilgilerini anlattığı bir vĂ‚z meclisi vardı. İnsanlar etrĂ‚fında toplanıp vĂ‚z edeceği zaman, kuşlar uzerinde ucuşmaya başlardı. VĂ‚z başlayınca, kuşlar da durup dinlerlerdi.
Ebû Midyen hazretlerine bir gun, Allahu teĂ‚lĂ‚ya muhabbet ve O'ndan hayĂ‚ etmek husûsunda suĂ‚l edildi. CevĂ‚bında buyurdu ki: "O'nun evveli, Allahu teĂ‚lĂ‚yı devamlı zikretmek, her an O'nu hatırlamak, ortası, zikredilene yakınlık, sonu ise O'ndan başka bir şeyi gormemek, her gorunen şeyde, o şeyi yaratan Allahu teĂ‚lĂ‚nın buyukluğunu duşunmektir."
Yine bir gun kendisine; "Allahu teĂ‚lĂ‚nın emirlerine tam teslim olmanın alĂ‚meti nedir?" diye suĂ‚l edildi. CevĂ‚bında; "Nefsi, Allahu teĂ‚lĂ‚nın hukumlerinin îfĂ‚ edildiği meydana gondermek, ona devamlı Rabbimizin rĂ‚zı olduğu şeyleri yaptırmak, bu hususta cekeceği elem ve sıkıntılarda ona şefkat gostermemektir." buyurdu.
Ebû Midyen Mağribî hazretleri bir ara insanlardan uzaklaşıp evine kapandı. Bir yıl muddetle dışarı cıkmadı. Yalnız CumĂ‚ namazlarına cıktı. Halk onun ayrılığına dayanamayıp, kapısı onune yığıldı.Evden cıkıp, kendilerine nasihatte bulunmasını istediler. Sonunda iknĂ‚ ettiler, dışarı cıktı. Evinin bahcesinde bir ağac vardı. Uzerine serce kuşları konmuştu. Kendisini gorunce kactılar. Bu hĂ‚le cok uzuldu, hemen iceri girip; "Eğer sizlere ders icin faydalı olsaydım, bu kuşlar benden kacmazdı." buyurdu.
Bir yıl daha evinde kaldı. Sonra halk yine toplandılar ve sohbetini tekrar istediler. Dışarı cıktı. Bu sefer kuşların kendilerinden kacmadıklarını gordu ve insanlarla konuşmaya başladı. Oyle konuşmalar yapardı ki, kuşlar gelip onunde sevinerek kanat cırparlardı. Hatta bir kısmı duşup can verirdi. O konuşmaları dinleyen cemĂ‚atten bĂ‚zıları, kendinden gecerek duşup bayılırdı.
Bir sohbeti sırasında buyurdu ki:
"İlim ganîmettir. Sukût kurtuluştur. Halktan bir şey ummamak rahatlıktır. Zuhd, dunyĂ‚ya duşkun olmamak Ă‚fiyettir. Bir goz acıp kapayacak kadar Allahu teĂ‚lĂ‚yı unutmak, O'nun verdiği emĂ‚nete hıyĂ‚nettir."
"Almayı, vermekten daha tatlı goren, hal sĂ‚hibi olamaz."
"Fakirliğin kendine has bir nûru vardır ve onu gizlediği muddetce durur. Acığa vurunca, kaybolup gider."
"Allahu teĂ‚lĂ‚nın emirlerini yapıp, yasaklarından sakınmakla huzur bulmak, Cennet'tir. Bu halden yuz cevirmek ateştir. Allahu teĂ‚lĂ‚ya yakınlık, lezzettir. O'ndan ayrılmak, O'na karşı yabancılık, olumdur."
"Kalp, bircok tarafa yonelebilir. Onu hangi tarafa yonlendirirsen, diğer tarafları kapalı kalır. Bir kimse dunyĂ‚ ve Ă‚hiretin ikisine birden yonelemez. Bunlardan biri diğerine mĂ‚ni olur."
Ebû Midyen Mağribî ilimde yuksek derece sĂ‚hibi olduğu gibi guzel ahlĂ‚k sĂ‚hibiydi. Guzel ahlĂ‚kla ilgili olarak buyurdu ki:
"Futuvvet, kulların iyiliklerini ve guzelliklerini gormek, gıybet ise onların kotuluklerini gormektir.
"İnsanlarla birlikte bulunmakta guzel ahlĂ‚k, onlarla iyi gecinmektir. Âlimler ile berĂ‚ber olmakta guzel ahlĂ‚k, onlara ihtiyĂ‚cı olduğunu bilmek ve onları edebe uygun olarak dinlemekle olur. MĂ‚rifet ehli ile bulunmakta guzel ahlĂ‚k, sukûn uzere, umitli ve sabırlı olarak beklemekle olur. Yuksek velî ile berĂ‚ber olmakta guzel ahlĂ‚k, kırıklık hĂ‚linde bulunmakla olur."
Her işinde Allahu teĂ‚lĂ‚nın rızĂ‚sına kavuşmayı arzu eden Ebû Midyen Mağribî hazretleri, ihlĂ‚s sĂ‚hibi idi. İhlĂ‚sla ilgili olarak buyurdu ki:
"İhlĂ‚sın alĂ‚meti, her an Allahu teĂ‚lĂ‚yı muşĂ‚hede etmek, O'ndan başkasını hic hatırına getirmemektir."
"Kalbinde, kendisini kotulukten koruyan bir kuvvet bulunmayan kimse, harĂ‚b olmuştur."
"Allahu teĂ‚lĂ‚, vicdanlardaki gizli sırlara, insanın her nefeste ve her haldeki hĂ‚line muttalîdir, hepsini bilir. Hangi kalbi kendisine yonelmiş gorurse, onu felĂ‚ketlerden, sıkıntılardan, sapıklıklardan ve fitnelerden muhĂ‚faza eder."
Muhyiddîn-i Arabî, FutûhĂ‚t-ı Mekkiyye kitĂ‚bında şoyle anlatıyor: "Buyuk zĂ‚tlardan biri ile uzak bir dağa gittik. Orada onumuze keskin bakışlı bir yılan cıktı. Arkadaşım bana; "Ona selĂ‚m ver, selĂ‚mına mukĂ‚bele edecektir." dedi. SelĂ‚m verdim. SelĂ‚mıma cevap verdi. Sonra bize; "Neredensiniz?" dedi. "BicĂ‚ye'deniz." dedik. "Ora halkı ile Ebû Midyen'in arası nasıl?" dedi. Hakkında uygun olmayan şeyler soyleyenler cıkıyor." dedik. Bu cevĂ‚bımıza şaştı ve; "Allah'a yemin olsun ki, bu Ă‚demoğullarına şaşıyorum. Yine Allah'a yemin ederek diyorum ki, Allahu teĂ‚lĂ‚, kullarından birine velĂ‚yet tĂ‚cını giydirsin de, sonra onu kotu goren olsun. Boyle bir şey olacağını hic sanmıyordum." dedi. "Ebû Midyen'i sana kim tanıttı?" dedim. "YĂ‚, şaştınız mı? SubhĂ‚nallah... AcabĂ‚ yeryuzunde onu tanımayan bir hayvan var mıdır? Allah'a yemin ederim ki, Allahu teĂ‚lĂ‚ bir kimseyi velî yaparsa, kullarının kalbine de onun sevgisini verir. Bundan sonra onu kim sevmezse, ya kĂ‚firdir veya munĂ‚fıktır." dedi.
Ebû Midyen hazretleri, bir defĂ‚sında namazda; "Cennet'te kendilerine zencefil karıştırılmış Cennet şerbetinden dolu bir bardak da icirilir." meĂ‚lindeki İnsan sûresi on yedinci Ă‚yetini okumuştu. Namazdan sonra dudaklarını yalamaya başladı. Sebebini soranlara; "O şerbetten bir bardak ictim. Tadından dudaklarımı yalıyorum." buyurdu.
Yine bir defĂ‚sında namazda; "Muhakkak ki iyiler, Na'îm Cennetindedirler. FĂ‚cirler ise,Cehennem'dedirler." meĂ‚lindeki İnfitĂ‚r sûresi on uc ve on dorduncu Ă‚yet-i kerîmelerini okudu. Namazdan sonra; "Her iki kısımda olanların yerleri, Cennet ve Cehennem bana gosterildi." buyurdu.
EvliyĂ‚dan birisi şeytana; "Ebû Midyen ile aran nasıldır?" diye sordu. Şeytan; "Onun kalbine bir vesvese getiremem. Benim hĂ‚lim, okyanusa bevletmek gibidir. Koskoca okyanus bununla kirlenmediği gibi, temiz durur. Ne zaman kalbine bir vesvese verecek olsam, benim vesvesem yok olup, tesirsiz hĂ‚le geliyor."
Bir gun, bir sozune îtirĂ‚z icin biri huzûruna geldi. Ebû Midyen hazretleri onu gorunce; "Nicin geldin?" diye sordu: CevĂ‚bında: "Sizden istifĂ‚deye geldim." "Koynunda ne var?" "Kur'Ă‚n-ı kerîm var, efendim." "Kur'Ă‚n-ı kerîmi cıkar ve herhangi bir sayfasını ac! Kendi duşunceni oradan oku!" buyurdu. O şahıs, Kur'Ă‚n-ı kerîmden bir sayfa actı ve Şuayb aleyhisselamın kıssasında gecen; "Şuayb'ı yalanlayanlar, ziyĂ‚n etmişlerdir." meĂ‚lindeki ÂrĂ‚f sûresi doksan ikinci Ă‚yetini okudu. Ebû Midyen hazretlerinin adı da Şuayb idi. O kimseye hitĂ‚ben; "Bu sana yetişir mi?" buyurdu. Gelen şahıs, sucunu îtiraf edip tovbe etti ve hĂ‚lini duzeltti.
AbdulkĂ‚dir-i GeylĂ‚nî hazretleriyle ve diğer evliyĂ‚ ile mĂ‚nevî Ă‚lemde goruşur, onların guzel hallerini insanlara anlatırdı.
Bir gun yakınları ile otururken başını onune eğmiş vaziyette duruyordu. Bu esnĂ‚da; "Allah'ım, ben de onlardanım. Sen ve meleklerin şĂ‚hidim olun, duydum ve kabûl ettim." dedi. Bu konuşmayla neyi kasdettiği sorulduğunda, buyurdu ki: "Şu anda AbdulkĂ‚dir-i GeylĂ‚nî hazretleri BağdĂ‚t'ta, benim iki ayağım butun evliyĂ‚nın boyunları uzerindedir, buyurdu, onu kabûllendim." dedi. Kendisi CezĂ‚yir'de idi. TĂ‚rihini tuttular, gercekten aynı gun ve aynı saatte, AbdulkĂ‚dir-i GeylĂ‚nî hazretlerinin bu sozu soylediği tesbit edildi.
Talebelerinin ve sevenlerinin yaptıkları işleri ve hattĂ‚ duşunduklerini Allahu teĂ‚lĂ‚nın bildirmesiyle bilirdi.
Derslerine devĂ‚m eden talebelerinden birisi, bir gece hanımına cok hiddetlendi. Onu boşamaya kat'î olarak karar verdi. Sabahleyin, ders icin hocasının meclisine geldiği zaman, Ebû Midyen hazretleri bu talebeye hitĂ‚ben; "Zevceni nikĂ‚hında tut! (Onu boşama) Allah'tan kork!" meĂ‚lindeki AhzĂ‚b sûresi otuz yedinci Ă‚yet-i kerîmeyi okudu. Talebe; "Vallahi ben bu durumu hic kimseye anlatmadım." dedi. Ebû Midyen hazretleri buyurdu ki: "Mescide girdiğim zaman, sırtında bulunan hırkanın uzerinde bu Ă‚yet-i kerîmenin yazılı olduğunu gordum. Aranızdaki meseleyi ve senin niyetini boylece anlamış oldum."
Bir gun deniz kenarında abdest alıyordu. Yuzuğu denize duştu. "YĂ‚ Rabbî! Yuzuğumu bir sebeb ile gondermeni istiyorum." dedi. O anda denizden bir balık cıktı. Ağzında Ebû Midyen hazretlerinin yuzuğu vardı. Yuzuğunu balığın ağzından alıp, Allahu teĂ‚lĂ‚ya şukretti.
BecĂ‚ye'deki ilim talebeleri; "Mumin olunce, Cennet'in yarısı ona verilir." hadîs-i şerîfinde ihtilĂ‚f edip, hadîs-i şerîfin gorunuş mĂ‚nĂ‚sına gore, iki mumin olunce, Cennet'in butunu onların olur. Bu ise mumkun değildir. En iyisi gidelim, bu hadîs-i şerîfin mĂ‚nĂ‚sını Ebû Midyen hazretlerinden suĂ‚l edelim dediler. NihĂ‚yet Ebû Midyen hazretlerine geldiler. Ebû Midyen rahmetullahi aleyh o sırada talebelerine ders veriyordu. RisĂ‚le-i Kuşeyrî'den anlatıyordu. Gelir gelmez, ne icin geldiklerini anlayıp; "Bundan murĂ‚d, kendiCennet'inin yarısı ona verilir, kabrinde onunla nîmetlenmek ve sevinmek icin, ona Cennet'le arasındaki perde acılır. Diğer yarısı da kıyĂ‚mette verilir." buyurdu. Talebeler, Ebû Midyen hazretlerinin bu kerĂ‚metini gorunce, ona olan muhabbet ve bağlılıkları daha da artarak donduler.
EvliyĂ‚nın vasıflarını ve hallerini soran birisine buyurdu ki:
"HĂ‚lis olarak evliyĂ‚lık yolunda bulunmanın alĂ‚meti, fakr hĂ‚li, yĂ‚ni varlığını Allah yolunda harcamaktır."
"Velî olduğu soylenen kimse, dînin emir ve yasaklarına aykırı hareket ederse, ondan sakınmak lĂ‚zımdır."
"Butun evliyĂ‚nın kerĂ‚metleri, efendimiz Muhammed aleyhisselĂ‚mın mûcizelerinin neticeleridir. Bizim bu yolumuz da, O'nun sallallahu aleyhi ve sellem yoludur. Biz bu yolumuzu, senetle, icĂ‚zetle, Ebû Ya'zî'den aldık. O da aynı şekilde, Cuneyd-i BağdĂ‚dî'den, o, Sırrî-yi Sekatî'den, o, Habîb-i Acemî'den, o, Hasan-ı Basrî'den, o, hazret-i Ali'den aldı. O da Resûlullah'tan sallallahu aleyhi ve sellem, O da CebrĂ‚il'den (aleyhisselĂ‚m) ve o da, Ă‚lemlerin rabbi olan Allahu teĂ‚lĂ‚dan aldı."
"Mukarreb odur ki, kendisine kalb-i selîm (kufur, dalĂ‚let, gunahlar ve sĂ‚ir Ă‚fetlerden temizlenmiş, ihlĂ‚s ile dolu olan kalp) verilen kimsedir. Oyle ki, Allahu teĂ‚lĂ‚dan başka her şeyden kurtulmuştur. O kalp, Allahu teĂ‚lĂ‚nın rızĂ‚sından başka bir şey bulunmayan bir kaptır. İşte bu ve bunun gibi guzel hasletlere sĂ‚hib olan zĂ‚ta mukarreb denir."
Ebû Midyen Mağribî hazretleri ceşitli sohbetleri sırasında buyurdu ki:
"Allahu teĂ‚lĂ‚ bana; talebelerimin hepsine ve beni sevenlere cok hayırlar vereceğini vĂ‚detti."
"HatĂ‚sı olan kimsenin, bu hatĂ‚sını uzulerek, kalbinin kırık, boynunun bukuk olması, itĂ‚atkĂ‚r kimsenin, itĂ‚atına guvenerek kendini kıymetli sanmasından, kırıcı hareket etmesinden hayırlıdır."
"Hakîkî Ă‚lim, yol gosterici zĂ‚t; guzel ahlĂ‚kı ile sana doğru yolu gosteren, gidişĂ‚tı ile seni kuvvetlendiren, nûrları ile senin bĂ‚tınını aydınlatan zĂ‚ttır."
"Bir kimse halkı doğru yola dĂ‚vet ettiği halde, kendisi bu yolda değilse, halkı fitneye duşurur."
"Normal insanların bozulmasının alĂ‚meti, Ă‚mirlerinin kendilerine zulmetmesiyle meydana cıkar. Buyuk zĂ‚tların, ileri gelen Ă‚limlerin bozulmasının alĂ‚meti de, dinde ceşitli karışıklıkların ve fitnelerin ortaya cıkmasıdır."
"Kim dunyĂ‚yı (insanı Allahu teĂ‚lĂ‚dan uzaklaştıran şeyleri) istemekle meşgûl olursa, Allahu teĂ‚lĂ‚ onu zillete mubtelĂ‚ kılar."
"SĂ‚lihlerin hizmetinde bulunan kimse yukselir. Allahu teĂ‚lĂ‚nın, kendisini, sĂ‚lihlere hurmet etmekten mahrûm ettiği kimse, insanlardan gelen sıkıntılara mubtelĂ‚ olur."
"Nefsini tanıyan kimse, insanların ovmelerine aldırmaz."
"Nefs, ihlĂ‚s sĂ‚hibini doğru yoldan kaydıramaz."
"Yaratılmış olan bir şeye, şehvet arzusu ile bakan kimse, o şeyden ibret alamaz ve o şeyden faydalanamaz."
Ebû Midyen Mağribî hazretlerinin pekcok kerĂ‚meti gorulmuştur. Bir gun deniz sĂ‚hilinde yuruyordu. Bulunduğu şehri istilĂ‚ eden duşmanlar, onu esir alıp sĂ‚hildeki gemiye koydular. Gemide pekcok musluman esir vardı. Yakalayan kimseler, gemiyi hemen hareket ettirmek istediler. Fakat butun uğraşmalarına rağmen buna muvaffak olamadılar. Musluman esirler; "Son olarak getirdiğiniz o şahıs, Allahu teĂ‚lĂ‚nın sevgili bir kuludur. O, gemide olduğu muddetce bu gemiyi hareket ettiremezsiniz." dediler. Bunun uzerine Ebû Midyen hazretlerini serbest bıraktılar. Fakat o; "Gemideki butun musluman esirler serbest bırakılmadıkca, dışarı cıkmam." dedi. Duşmanlar baktılar başka cĂ‚re yok, butun esirleri bıraktılar. Gemi de normal şekilde hareket edip yoluna devĂ‚m etti.
Mağrib'de, muslumanlarla frenkler arasında harp cıkmıştı. Frenkler gĂ‚lip gelmek uzere iken, Ebû Midyen kılıcını alıp, talebelerinden biri ile sahraya cıktı. Bir kum tepesi uzerine oturdu. Uzaktan sahrayı dolduran domuzlar goruldu. Yakına gelinceye kadar bekledi. Sonra kılıcını kaldırıp, başlarına vurmaya başladı. Pek coğunu oldurdu. NihĂ‚yet, geri donup kactılar. "Bunlar nedir?" diyenlere; "Frenklerdir. Allahu teĂ‚lĂ‚ onları mağlûb ve perişĂ‚n etti." buyurdu. Bir zaman sonra, duşmanın kırıldığı haberi geldi. İslĂ‚m askerleri gelip; "Eğer siz on safta olmasaydınız, mağlûb olmuştuk." dediler. Halbuki, Ebû Midyen hazretlerinin bulunduğu yer ile harbin yapıldığı yer arasında bir aylıktan cok mesĂ‚fe vardı.
Ebû Midyen hazretleri devlet ve siyĂ‚set işlerine karışmaz, kendi hĂ‚linde yaşardı. Fitne ve fesat durumu olursa, bulaşmamak îcĂ‚b ettiğini bildirir, boyle bir durum ile karşılaşılması hĂ‚linde nasıl davranılacağına işĂ‚retle; "Ne tanın, ne de tanı." buyururdu.
BecĂ‚ye'de ikĂ‚met eden, insanlara Allahu teĂ‚lĂ‚nın emir ve yasaklarını anlatarak onların dunyĂ‚ ve Ă‚hirette kurtuluşa ermeleri icin cırpınan Ebû Midyen Mağribî'yi, fitneciler ve cekemeyenler rahat bırakmadılar. Şohretinin her gecen gun biraz daha arttığını, talebeleri ile sevenlerinin coğaldığını goren hasedciler, onu MerrĂ‚keş'te bulunan Muvahhidî sultanı Ebû Yûsuf Yakub el-Mansûr'a şikĂ‚yet ettiler. Sultan, Ebû Midyen Mağribî'nin sorgulanmak uzere MerrĂ‚keş'e gonderilmesini emretti. SultĂ‚nın emri uzerine MerrĂ‚keş'e goturulurken, Tlemsan yakınındaki RibĂ‚tu'l-UbbĂ‚d denilen yere gelince; "Bizim sultanla işimiz yok. Bu gece muminleri ziyĂ‚ret etmek isteriz." dedi. Bineğinden indi. Yanında bulunanlara, vefĂ‚t edince, RibĂ‚tu'l-UbbĂ‚d denilen yere defnedilmesini vasiyet etti. Kıbleye dondu. Sonra Kelime-i şehĂ‚det getirdi. "İşte geldim, işte geldim." dedi. Sonra da; "Rabbim sana acele geldim, tĂ‚ ki rĂ‚zı olasın." meĂ‚lindeki TĂ‚hĂ‚ sûresi seksen dorduncu Ă‚yet-i kerîmesini okudu. Sonra; "Allah el-Hak" deyip rûhunu teslim etti.
Onun vefĂ‚tını haber alan Tlemsanlılardan buyuk bir kalabalık cenĂ‚ze namazında bulundu. Gerekli hazırlıklar yapılıp cenĂ‚ze namazı kılındıktan sonra vasiyeti uzerine Tlemsan yakınındaki RibĂ‚tu'l-UbbĂ‚d denilen yerde defnedildi.
Bu buyuk velîye aşırı ve pek ziyĂ‚de sevgi gosteren Tlemsanlılar, onun defnedildiği RibĂ‚tu'l-UbbĂ‚d denilen yerde yerleşmeye başladılar. Boylece RibĂ‚tu'l-UbbĂ‚d kasabası meydana geldi. O zamandan sonra Tlemsan'ın pîri ve hĂ‚misi olarak kabûl edilen Ebû Midyen Mağribî'nin kabrinin uzerine turbe ve etrĂ‚fına medreseler yapıldı. Ebû Midyen Mağribî'nin kabri uzerindeki turbe, Muvahhidî SultĂ‚nı Muhammed en-NĂ‚sır'ın emri uzerine yaptırıldı. Bilhassa Merînî sultanları Ebû Midyen Mağribî'nin turbesi civĂ‚rında cĂ‚mi ve medreseler yaptırarak buranın tam bir ilim beldesi olmasına calıştı. Sonra gelen sultan ve emirler de gereken ihtimĂ‚mı gosterip, bu mubĂ‚rek zĂ‚tın feyz ve bereketinden, istifĂ‚de ettiler.
Ebû Midyen Mağribî hazretlerinin Tlemsan yakınındaki RibĂ‚tu'l-UbbĂ‚d kasabasında bulunan kabri bugun butun muslumanlar tarafından ziyĂ‚ret edilmektedir. Kabrini ziyĂ‚ret edip kendisi vesîle edilerek yapılan duĂ‚nın kabûl edildiği cok tecrube edilmiştir. Muhammed el-HavĂ‚rî bu hususta Tenbih adlı bir kitap yazmıştır.
Ebû Midyen Mağribî hazretlerinin bĂ‚zı tasavvufî şiirlerinden başka, El-Vasiyye ve El-Akîde adlı eserleri vardır. Bu kitaplar, PĂ‚ris Millî KutuphĂ‚nesi Arapca yazmalar kısmı, 1230, 3410, 4585 numaralarda ve CezĂ‚yir Millî KutuphĂ‚nesi Arapca yazmaları Kısmı, No: 376, 599, 938, 1859 numaralarda mevcuttur.
İTÂATKÂR ARSLAN
Ebû Midyen hazretlerinin en buyuk talebelerinden olan Ebû Muhammed AbdurrezzĂ‚k diyor ki: Hocam bir defĂ‚sında bir merkeb gordu. Bir arslan saldırmış, onu yiyordu; yarısını bitirmişti. SĂ‚hibi de uzaktan bakıyor, yanına yaklaşamıyordu. Bu hĂ‚li biraz seyretti. Sonra merkeb sĂ‚hibinin yanına gitti. "Benimle gel." dedi. Birlikte arslanın yanına gittiler. Sonra merkebin sĂ‚hibine baktı ve uzulmuş gorunce; "Tut şu arslanın kulağından al gotur, merkebin yerine kullan." dedi. Adam; "Efendim! Ben ondan korkarım." dedi."Korkma, sana bir şey yapamaz." buyurdu. Adam arslanın kulağından tuttu, uzerine bindi, gitti. Bu hĂ‚li goren insanlar hayretle onlara bakıyorlardı.
Bir zaman sonra o adam, arslan ile birlikte Ebû Midyen hazretlerinin huzûruna gelerek; "Efendim! Bu arslan ben nereye gidersem oraya gidiyor. Bana cok itĂ‚at ediyor, yanımdan ayrılmıyor. Fakat ben, alışkın olmadığım icin kendisinden cok korkuyorum. Onunla birlikte olmaya tĂ‚kat getiremiyorum." dedi. Ebû Midyen rahmetullahi aleyh, arslana; "Şimdi git! Bir daha donme! Ne zaman Ă‚demoğluna eziyet verirsen, onlar da size musallat olurlar." buyurdu.
BENİM HATÂLARIMDIR
Ebû Midyen Mağribî hazretleri, vefĂ‚tından sonra ruyĂ‚da gorulup; "Allahu teĂ‚lĂ‚ sana ne muĂ‚mele eyledi?" diye soruldu. CevĂ‚bında buyurdu ki: "Allahu teĂ‚lĂ‚ beni huzûrunda durdurup; "YĂ‚ Şuayb! Sağındakiler nedir?" buyurdu. "YĂ‚ Rabbî! Senin ihsĂ‚nındır." dedim. "Solundakiler nedir?" buyurdu. "YĂ‚ Rabbî! Bunlar senin takdîrindir ve benim hatĂ‚larımdır. Affını dilerim." dedim. "İyiliklerini cok arttırdım, hatĂ‚larını da mağfiret ettim, sana ve seni sevenlere mujdeler olsun." buyurdu.
__________________
Ebu Midyen Mağribî
Peygamberler, Evliyalar ve Sahabeler0 Mesaj
●42 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eđitim Forumlarý
- Ýslami Bilgiler
- Peygamberler, Evliyalar ve Sahabeler
- Ebu Midyen Mağribî