Şeceresi şoyledir: Seyyid AbdurrahmĂ‚n bin Abdullah bin Muhammed bin Muhammed ŞehĂ‚beddîn bin İbrĂ‚him bin Âlim-i RabbĂ‚nî CemĂ‚leddîn bin KemĂ‚leddîn bin Kutub Muhammed bin KĂ‚sımBağdĂ‚dî'dir.
Seyyid AbdurrahmĂ‚n ArvĂ‚sî'nin buyuk dedesi Seyyid KĂ‚sımBağdĂ‚dî hazretleri HulĂ‚gû'nun BağdĂ‚d katliamı sırasında BağdĂ‚d'dan hicret edip, Ă‚ile fertleri ile birlikte uzun yıllar Anadolu'nun ceşitli yerlerinde kaldı. Tasavvuf yolunda olgunluk derecesine ulaşan Muhammed Velî veyaKutub Muhammed diye meşhûr olan oğlunu doğu Anadolu'ya gonderdi. Kendisi de Mısır'a gidip Ezher Medresesi muderrisleri reîsi oldu. SonraMedîne-i munevvereye gidip orada vefĂ‚t etti. Anadolu'ya gelen ve etrĂ‚fını aydınlatan Muhammed Velî, HakkĂ‚rî Beyi İbrĂ‚him Hanın kızı FĂ‚tıma Hanımla evlendi. Yuksek dağlar arasında gecidi zor bir yere bir dergĂ‚hla iki katlı bir ev yaptırdı. Arvas yĂ‚ni Van'ın Bahcesaray ilcesine bağlı Doğanyayla koyunu kurarak sevenleri ve akrabĂ‚larıyla birlikte oraya yerleşti. Burada nĂ‚dide eserlerden bir de kutuphĂ‚ne teşkil ederek ilim ve feyz neşr etti. Pekcok kimse onun sohbet ve ilim meclislerine devĂ‚m edip ilĂ‚hî lutfa ve feyzlere gark oldular. Cok talebe yetiştirdi. Neslinden gelenler yolunu tĂ‚kib etti. Seyyid Muhammed Velî'nin torunlarından Seyyid Abdullah vefĂ‚t ettiği zaman oğlu AbdurrahmĂ‚n ArvĂ‚sî kucuk yaşta yetim kaldı.
Seyyid AbdurrahmĂ‚n, once kucuk yaşta kaybettiği babasından, onun vefĂ‚tından sonra da vaktin buyuk Ă‚limlerinden ilim tahsîl etmeye başladı.
Yedi-sekiz yaşlarında iken Kur'Ă‚n-ı kerîmi hatmedip Arabî ilimleri oğrenmeye başladı. Kısa zamanda aklî ve naklî ilimlerle zamĂ‚nının fen ilimlerinde buyuk Ă‚lim, allĂ‚me oldu.
Buluğ cağına gelince, annesi, ArvĂ‚sî soyunun Van havĂ‚lisinde devĂ‚mı icin, genc yaşta onu zorla evlendirdi. AbdurrahmĂ‚n ArvĂ‚sî hazretlerinin MollaAbdullah, Hacı Molla Lutfullah, Molla Efendi (Muhammed), Molla (Muhammed) ZĂ‚de, Molla Ubeydullah, Molla Abdulhamîd, Şeyh Seyyid Muhammed, SeyyidTĂ‚hir ve ismi bilinemeyen dokuz oğlu olduğu bildirilmektedir.
Dedelerinin yolunu devĂ‚m ettiren AbdurrahmĂ‚n ArvĂ‚sî, zĂ‚hirî ilimlerde yukseldiği gibi tasavvuf yolunda da ilerleyip kemĂ‚le gelmiş, KĂ‚dirî ve Ceştî kollarında irşĂ‚d sĂ‚hibi, zamanının murşid-i kĂ‚mili olmuştu.
Medresesinde talebe yetiştirmeğe başladığında, her taraftan akın akın yuzlerce hak Ă‚şığı huzûruna koştular. Sohbetleriyle şereflenip bereketli feyzlerine kavuştular.
Seyyid AbdurrahmĂ‚n'ın omru, zĂ‚hir ve bĂ‚tın ilimlerini yaymakla gecti. ArvĂ‚s'taki ve Hoşab'daki medrese ve dergĂ‚hı dolup taştı. İstanbul, HicĂ‚z, Mısır, Irak gibi memleketlerde cozulemeyen meseleler AbdurrahmĂ‚n hazretlerine getirilirdi. Cevredeki butun bolgeler, onun irşĂ‚d, yol gosterici nûruyla aydınlanmıştı. Bu sebeple Sultan İkinci Mahmûd Han ona cok hurmet gosterir, duĂ‚sını ister, husûsî hediyelerle selĂ‚mlarını gonderirdi.
Pekcok kerĂ‚metleri gorulmuş olan Seyyid AbdurrahmĂ‚n hazretleri zamĂ‚nın beylerine, paşalarına mektuplar yazarak nasîhat ederdi. Bu mektuplardan bir kısmını uzak memleketlere de gondermiştir. İrisĂ‚n beylerinden Emîr Şerefuddîn AbbĂ‚sî'ye yazdığı FĂ‚risî mektuplar cok kıymetlidir. Bu mektuplardan birinde Muhammed Kerîm Han, Mustafa ve Feyzullah beylere selĂ‚m ve duĂ‚ etmektedir. Şerefuddîn Han, Seyyid AbdurrahmĂ‚n'dan gelen başka bir mektubun sonuna; "MevlĂ‚nĂ‚ hazretleri bu mektubu bu fakîre 1778 senesinde gondermiştir. Musîbete sabretmek lazım olduğu ve sabrın kıymetini bildirmiştir. Birkac ay sonra pederim Abdullah Han vefĂ‚t etmiştir. MevlĂ‚nĂ‚'nın kerĂ‚metini buradan anlamalıdır." satırlarını eklemiştir.
Seyyid AbdurrahmĂ‚n her sene uc-beş ay o havĂ‚liyi dolaşır, VĂ‚z u nasîhat ve irşĂ‚dla, halka İslĂ‚mın esaslarını anlatır, bilhassa bozuk mezhep ehline karşı hısn-ı hasîn (sağlam kale) vazîfesi gorurdu. Bu yuzden memleketimizin sulhuna hizmeti coktur. Cunku onların olduğu bolgede bozuk îtikĂ‚dlı kimse bulunmazdı. Boyle Ă‚lim ve velîlerin Osmanlı Devletine hizmetleri bey ve paşalardan az değildi. Hatta hizmetleri kalıcı olduğundan daha coktu denilebilir.
Seyyid AbdurrahmĂ‚n, yakınlarından birini dunyĂ‚ malına muhabbeti sebebiyle yanından uzaklaştırmıştı. O zĂ‚t da Beyrut'a gidip, zekĂ‚sıyla vĂ‚li olmuştu. Birgun kendisine; "Efendim! O yakınınız Beyrut'ta vĂ‚li oldu." dediklerinde; "O, ateşte yanmadı mı?" buyurdu. O gunun tĂ‚rihini bir yere kaydettiler. Sonradan haber geldi ki, Beyrut vĂ‚lisi bir gece konağında cıkan bir yangın sebebiyle cocuklarıyla birlikte yanmıştı. TĂ‚rihini sordular, Seyyid AbdurrahmĂ‚n hazretlerinin onun hakkında soylediği gunun tĂ‚rihini tutuyordu.
Seyyid AbdurrahmÂn hazretleri cok comert olup, misafiri ve geleni gideni pek fazla olurdu.
Bir gun hanımı ona; "Efendim gelenimiz gidenimiz cok. Beylerin, paşaların ve eşrĂ‚fdan olan kimselerin hanımları da geliyorlar. Buyuk bir kapıya geldiklerini bildiklerinden ceşitli elbiseler, kıymetli entariler giyiyorlar. Benim ustumde ise hep bu entĂ‚ri var. Mumkunse bir entĂ‚ri daha yaptırsanız da arada bir onu da giysem." dedi. Seyyid AbdurrahmĂ‚n hazretleri; "Sen git mutfağında bulunan teknedeki hamurunla meşgûl ol." buyurdu. Hanımı mutfağa girdi. Tekneyi hamurla değil, altınla dolu buldu. Koşup efendisine geldi, bir yandan ağlıyor, bir yandan da; "Beni affet, bundan sonra senden bir şey istemiyeceğim." deyip, ozur diliyordu.
Birgun AbdurrahmĂ‚n ArvĂ‚sî hazretleri sevenleri ve talebeleri ile Van Golu kıyısında giderken, golde bulunan AhtamarAdasındaki Ermeni kilisesinden bir papas cıkarak su ustunde yurumeye başladı. AbdurrahmĂ‚n ArvĂ‚sî hazretlerinin talebelerinden bĂ‚zılarının hatırına; "Allah'ın duşmanı dediğimiz papas su uzerinde yuruyor da, evliyĂ‚nın buyuğu AbdurrahmĂ‚n Kutub hazretleri acaba neden kıyıdan yuruyerek dolaşıyor?" duşuncesi geldi. Talebelerinin duşuncelerini anlayan AbdurrahmĂ‚n ArvĂ‚sî hazretleri, ayakkabılarını cıkararak ellerine alıp birbirine carptı. Her carpışta papas suya battı. Boğazına kadar battığı zaman son defa carptı ve papas tamĂ‚men batıp boğuldu. AbdurrahmĂ‚n ArvĂ‚sî hazretleri boyle duşunen bĂ‚zı talebelerine donerek; "O sihir yaparak su ustunde gidiyor ve sizin îmĂ‚nınızı bozmak istiyordu. Ayakkabıları carpınca sihri bozulup battı. Muslumanlar sihir yapmaz, Allahu teĂ‚lĂ‚dan kerĂ‚met istemekten de hayĂ‚ ederler." buyurdu. KerĂ‚meti ile papasın sihrini bozdu.
Omru boyunca ilim oğrenen, oğreten, insanlara İslĂ‚miyetin emir ve yasaklarını anlatarak onların iki cihan seĂ‚detine kavuşmalarına calışan AbdurrahmĂ‚n ArvĂ‚sî hazretleri Osmanlı-Turk devleti icin buyuk bir velînîmet idi. Hicrî on ucuncu asrın ilk yarısında vefĂ‚t etti. Van'ın Hoşab (Guzelsu) nahiyesinde defn edildi. Kabr-i şerifi sevenleri tarafından ziyaret edilmektedir.
KerĂ‚metleri vefĂ‚tından sonra da goruldu. AbdurrahmĂ‚n TĂ‚gî (TĂ‚hi) şoyle anlattı:
Babam Budağ Hanın yanında calışırdı. O anlattı: Han, askerleriyle berĂ‚ber Seyyid AbdurrahmĂ‚n Kutub hazretlerinin kabri yakınlarına gelmişti. Mola verdikleri yerde, Yûsuf Efendi askerlerden ayrılıp, Seyyid AbdurrahmĂ‚n'ın kabri başına geldi ve Seyyid hazretlerini kabrin uzerinde oturuyor gordu. Kendini gorunce yuzunu cevirdi, başka yere bakmaya başladı, hic iltifĂ‚t etmedi. Yûsuf Efendi yuz bulamayınca, doğru askerin yanına gelip komutana silĂ‚hını ve elbiselerini cıkararak teslim etti. SilĂ‚hını teslim ettiğini goren Han, Yûsuf Efendiyi tehdîd ederek; "Bizden vaz gecersen seni Nirib nĂ‚hiye mudurluğunden azlederim, evini oradan cıkarır seni oldururum." dedi. Yûsuf Efendi aldırış etmedi. Doğru AbdurrahmĂ‚n hazretlerinin kabri başına geldi. Bu defĂ‚ kabrinin uzerinde oturduğu hĂ‚lde ona guler yuzle bakıyordu ve; "MevlĂ‚nĂ‚ Yûsuf! İlk geldiğinde senden yuz cevirmiştim. Şimdi ise yuzumu sana dondum, tovbe et!" buyurdu. O da şimdiye kadar yaptıklarına tovbe edip AbdurrahmĂ‚n hazretlerinin elini optu. Ondan nasîhat alarak ayrıldı. O nasîhatlara uyarak mutlu bir hayat yaşadı ve han da kendisine hic bir kotuluk yapamadı.
1974 Kıbrıs harekĂ‚tından sonra Van'ın Hoşab(Guzelsu) kazĂ‚sına Ă‚ilesi ile birlikte bir hava binbaşısı gelip SeyyidAbdurrahmĂ‚n ArvĂ‚sî hazretlerinin kabrini sordu. Kabrin bulunduğu yere varıp, orada bir koc kesip fakirlere, şeker alıp cocuklara dağıttı. Kendisine bu yaptıklarının ve ziyĂ‚retinin sebebi sorulunca, şoyle anlattı:
Kıbrıs harekĂ‚tı sırasında adanın uzerinde ucuyordum. Beşparmak Dağlarındaki Rum yuvalarını, oyuklarını, mazgallarını ve mustahkem mevkı ve mevzilerini bombalayıp donecektim. Omuzumda iki el hissettim. Korktum. Baktım ki sarıklı, sakallı, nûr yuzlu ihtiyĂ‚r bir zĂ‚t. "Evlat, filan mevzileri de bombala!" buyurdu. "Benzinim donuşe yetmez." dedim. "Korkma ben tekefful ediyorum." deyince dondum. Gosterdiği mevzi ve hedefleri de bombaladım. Mersin'e doğru gelirken; "Gordun mu benzinin yetti." buyurdu. Ben merak edip o zĂ‚ta; "Siz kimsiniz?" diye sordum. "Van'ın Hoşab kazĂ‚sından Seyyid AbdurrahmĂ‚n'ım." buyurdu. "Sağ mısınız?" dedim. "Değilim ama, boyle savaşlarda ve sıkıntılı durumlarda yardıma koşarım." buyurdu.
AbdurrahmĂ‚n ArvĂ‚sî hazretlerinin vefĂ‚tından yuz elli seneden fazla zaman gectiği hĂ‚lde muslumanların yardımına koşması onun kutup ve yuksek kerĂ‚met sĂ‚hibi olduğunu gostermektedir. Onun kutb olduğu zamĂ‚nında ve sonraki zamanlarda da hep tevĂ‚tur hĂ‚linde bilinmektedir. MevlĂ‚nĂ‚ HĂ‚lid-i BağdĂ‚dî hazretlerinin halîfesi ve asrının kutbu olan Seyyid TĂ‚hĂ‚-yı HakkĂ‚rî hazretleri kendisinden bahs ederdi.
Abdurrahîm ArvĂ‚sî hazretlerinin torunlarından Muhammed Emin Garbî Efendi anlatır:
Hoşab halkı bilirler. Kuraklık olduğu zaman gidip Seyyid AbdurrahmĂ‚n hazretlerinin kabrinin başucundaki taşı alıp aşağısındaki dereye sokarlar ve yağmur yağar. Bunun icin o taş suda durmaktan incelmiştir. Boyle olduğunu bu fakir de gordum. Bu da AbdurrahmĂ‚n ArvĂ‚sî hazretlerinin kerĂ‚metidir.
Abdurrahman ArvĂ‚sî hazretlerinin oğullarından Seyyid Lutfullah, hacı olup, Ă‚lim, fĂ‚dıl ve velî idi. Arvas'tadır. Seyyid Sıbgatullah ArvĂ‚sî (Gavs-i HizĂ‚nî

Oğullarından biri Seyyid Molla Abdulhamîd'dir. Arvas'da kalırdı. Arvas medrese, tekke ve zĂ‚viyesini sevk ve idĂ‚re ederdi. Arvas ve civĂ‚rında bunun cocukları kaldı. Seyyid Fehîm ArvĂ‚sî hazretlerinin babasıdır.
Oğullarından biri de Seyyid Molla Muhammed'dir. Başkale'ye yerleşti. Nesli burada coğaldı. Âlim, kĂ‚mil, kadirşinĂ‚s ve hal ehli olup, Seyyid TĂ‚hĂ‚ hazretlerinin sohbetinde bulunmuş idi. Neslinden Seyyid Abdulhakîm ArvĂ‚sî gibi bir Ă‚lim ve murşid yetişmiştir.
Oğullarından biri de, Seyyid Abdullah'dır. Arvas'da medfundur. Hacıdır. Medresede muderris idi. Babasına mensûb idi. Oğlu Abdulcelîl Zûgûla (Daldere) koyune yerleşti.
Biri de MollaEfendidir. Aslında ismi Seyyid Muhammed Efendi olup, ismine hurmeten, babası sĂ‚dece "Efendi" derdi. Buyuk Ă‚lim idi. Babasına mensûb, kĂ‚mil bir zĂ‚t idi. Pîr Yûsuf kabristanındadır.
Biri de Seyyid Ubeydullah olup, kısaca Ubeyd denir. Arvas'da doğdu. Molla ve muderris idi. Oğulları Gevaş tarafına geldi.
Adı gecen oğullarından bu altısının nesli gunumuzde devĂ‚m etmektedir. Babalarının vazîfesini hakkıyla yapmışlardır. Allah hepsinden rĂ‚zı olsun.
KANLI ELBİSELER!
Seyyid AbdurrahmĂ‚n, ihsĂ‚n sĂ‚hibiydi. Mal ve canını Allahu teĂ‚lĂ‚nın dînini yaymak icin sarf etti. ZamĂ‚nının kutbu olduğu icin uzak yerlerde Allah yolunda, O'nun dînini yaymak icin savaşanların yardımına koşardı. Hanımı şoyle anlattı:
Efendim, arada-sırada silĂ‚hlarını kuşanır, evden cıkar, sabahtan once yine eve gelirdi. Geldiğinde ustunde-başında kan lekeleri olurdu. Elbiselerini yıkar sesimi cıkarmazdım. Yine elbiseleri kan icinde kaldığı bir gun kendisine; "Efendi! Sık sık gidip, sabaha bu vaziyette geliyorsun. Nereye gidiyorsun ve elbisen nicin kan icinde donuyorsun?" diye sordum. O da; "Hanım, sağlığımda iken kimseye soylemezsen, bu sırrı sana soylerim." dedi. Ben de; "Soylemem." dedim. Bunun uzerine; "Biz vazîfemiz îcĂ‚bı zaman zaman dunyĂ‚nın neresinde muslumanlarla kĂ‚firlerin harbi varsa oraya gideriz. Muslumanlara yardım eder, kuffĂ‚r ile harbederiz. Ayrıca darda kalmış muslumanların da yardımına yetişiriz." buyurdu. Ben bu sırrı o vefĂ‚t edinceye kadar kimseye soylemedim, sakladım.
__________________