Mısır evliyĂ‚sından. İsmi Abdulazîz, babasının adı Ahmed'dir. Kunyesi Ebû Muhammed, lakabı İzzeddîn'dir. 1216 (H.613) yılında doğdu. 1295 (H.694) senesinde Kahire'de vefĂ‚t etti. Kabri Kahire'dedir.
Kucuk yaşta ilim tahsiline başlayan Abdulazîz Dîrînî, zamĂ‚nındaki Ă‚limlerden ilim oğrendi. Ebu'l-Feth bin Ebi'l-Ganîm RasĂ‚nî'nin sohbetinde bulundu ve Şeyh İzzeddîn'den tasavvuf ilmini oğrendi. Tasavvuf yolunda yuksek mertebelere kavuştu. Abdulazîz Dîrînî dunyĂ‚ya duşkun olmayan ve bircok kerĂ‚meti gorulen, edebiyĂ‚t, kelĂ‚m ve ŞĂ‚fiî mezhebi fıkhı Ă‚limiydi.
Mısır'da er-Rîf denilen yerde otururdu. BĂ‚zı gunler buradan ayrılıp, civar bolgeleri dolaşırdı. Oralardaki insanlar, ondan, muşkillerinin cozulmesi icin duĂ‚ etmesini isterlerdi. Kendisini gorme imkĂ‚nı bulamayanlar, meselelerini mektupla sorup cevap alırlardı. Kuvvetli îmĂ‚n ve guzel ahlĂ‚k sĂ‚hibi idi. Herkese guler yuz, tatlı dil gosterirdi. Kimseyi kırmazdı. Bir gun bir yere giderken, onu tanımayan kimseler yanına gelip, "Kelime-i şehĂ‚deti soyle bakalım." dediler. O da peki deyip, okudu. Sonra onlar; "Şimdi kadıya gidelim. Onun huzûrunda yeni musluman olanların yaptığı gibi, sen de oku." dediler. Orada bulunan buyuk kucuk herkes berĂ‚berce kadıya gittiler. Kadı hemen Abdulazîz ed-Dîrînî'yi tanıdı ve; "Efendim, bu ne hĂ‚l? Bunlar kim?" dedi. O da; "Bilmiyorum. Bunlar beni ne zannetti iseler, Kelime-i şehĂ‚deti okumamı istediler ve buraya getirdiler. Ben de onları kırmayıp geldim." dedi.
Abdulazîz ed-Dîrînî; Ali Muleyhî ismindeki zĂ‚tı cok sever ve sık sık ziyĂ‚retine giderdi. ZiyĂ‚retlerinden birinde, Ali Muleyhî ikrĂ‚m olarak bir pilic pişirip getirdi.Sofraya koydu. BerĂ‚berce yediler. Yemekten sonra ed-Dîrînî hazretleri; "Bunun karşılığını inşĂ‚allahu teĂ‚lĂ‚ gorursunuz." buyurdu. Bir sure sonraAbdulazîz ed Dîrînî, Ali Muleyhî'yi tekrar ziyĂ‚rete gitti. Ali Muleyhî tekrar bir pilic pişirdi ve ikrĂ‚m etti. Hanımı, pilicin ikrĂ‚m edilmesini pek hoş karşılamadı. Pilic sofraya gelince, Abdulazîz Dîrînî kızarmış pilice bakıp, hişt demesiyle pilic canlandı ve yuruyup gitti. Sonra da; "Corba bize yeter. Hanımınız uzulmesin." buyurdu.
Bir gun talebeleri, hocalarının kerĂ‚met gostermesini akıllarından gecirdiklerinde; "Yavrularım, bizler, yerin dibine batmaya mustehak kimseler olduğumuz hĂ‚lde batmamamız, bir de Allahu teĂ‚lĂ‚nın bizi, yeryuzunde bu hĂ‚lde bulundurması en buyuk kerĂ‚met değil midir?" buyurdu.
Talebelerine, sohbet ederken talebenin hocasına karşı gostermesi gereken edepleri şoyle anlattı:
Talebe, doğru yolu oğrenmek isteyince, hocasına karşı tam olarak boyun eğmesi ve itĂ‚at etmesi gerekir. HattĂ‚ talebenin, hocasına karşı meyyit gibi olması lĂ‚zımdır. Nasıl meyyit yıkayıcıya hicbir şey şart koşmadan, îtirĂ‚z etmeden teslimiyet gosteriyorsa, talebenin de hocasına, bu şekilde teslimiyet gostermesi gerekir. Yoksa, teslimiyet ve itĂ‚at etme mertebesinden duşup takvĂ‚ ve doğru yol uzere bulunma derecesinden uzaklaşır.
Talebe, ozellikle hocasının huzûrunda, nefsinin arzu ettiği bir şeyin iddiĂ‚sında bulunmamalıdır. Cunku boyle bir iddiĂ‚da bulunmak, talebenin en buyuk hatĂ‚larından olup, hocasının gozunden duşmesine yol acar. Fakat talebenin, hocasının huzûrunda sĂ‚dece dinlemesi, soze karışmaması, nefsine Ă‚it herhangi bir iddiĂ‚da bulunmasına mĂ‚ni olur. Onun en guzel şekilde hocasına tĂ‚bi olmasına yardımcı olur. Bu ise, zĂ‚ten talebenin, hocasının huzûrunda iken dikkat etmesi lĂ‚zım gelen hususlardandır.
Talebe, kendi derecesinin, hocasının derecesinden yuksek olduğunu duşunmemelidir. Bilakis, her yuksek mertebeyi hocası icin istemeli, Allahu teĂ‚lĂ‚nın yuksek ihsanlarını ve bol lutuflarını hocası icin temenni etmelidir. Hakîkî talebe boyle olur. Bu sebeple, en yuksek mertebelere cıkar.
Abdulazîz Dîrînî, duĂ‚larında Allahu teĂ‚lĂ‚ya şoyle munĂ‚cĂ‚tta bulunurdu:
"İlĂ‚hî! İhsĂ‚n ve ikrĂ‚m ederek bize kendini tanıttın. Nîmetlerin deryĂ‚sına bizleri daldırıp garkettin. Her an nîmetlerin deryĂ‚sında yuzmekte, onlardan istifĂ‚de etmekteyiz. Bizleri rĂ‚zı olduğun, beğendiğin yer olan Cennetine dĂ‚vet ettin. Seni hatırlamak, emirlerini yapmak sebebiyle, bizlere sonsuz nîmetler hazırladın, ihsĂ‚n ettin. Ne buyuksun yĂ‚ Rabbî!
YĂ‚ İlĂ‚hî! Biz kendimize zulmettik. Nefsimizin kotuluğu her yanımızı kapladı. Gaflet denizi kalblerimizi doldurdu. Her hĂ‚limizle perişanlığımız apacık. Bizim bu hĂ‚limizi en iyi bilensin.
YĂ‚ İlĂ‚hi! İsyĂ‚nımız ve gunahımız, senin azĂ‚bını bilmemek, duymamak sebebiyle değildir. LĂ‚kin Ă‚sî nefsimiz bize, azĂ‚ba duşurecek işleri yaptırdı ve gunahları işletti. Senin gunahları ortup, yuzumuze vurmaman sebebiyle şımardık. Bu yuzden cok gunah işledik. Senin af ve magfiretine guvenip, gunahlara daldık. Şimdi yaptıklarımızın cezĂ‚sı olarak, bize hazırladığın azĂ‚b ile karşı karşıyayız. Cehennem azĂ‚bından bizi şimdi kim kurtarabilir. Senden başka kim bize bir kurtuluş ipi uzatabilir. Âhiret gunu, senin huzûrunda mahcûb bir duruma duşecek bu hĂ‚limize yazıklar olsun. Yarın cirkin amellerimiz karşımıza cıkarıldığında ayıblanmamıza esefler olsun.
YĂ‚ Rabbî! Bizim gunahlarımızı affet. Kusûrlarımızı bağışla. İbĂ‚detlerimizdeki kusurlarımızı af ve magfiret eyle. YĂ‚ İlĂ‚hî! Bilmeyerek yaptıklarımızı affet ve bizi aklıselîm sĂ‚hibi kıl. Sen, Rabbimizsin, sana inandık. Sen gunahları affedersin, affedicisin."
Talebelerine bir sohbetinde şoyle nasîhat etti:
"Butun işlerinizde ve hareketlerinizde, orta hĂ‚l uzere olun. Cimrilikten ve isrĂ‚ftan son derece sakının. İsrĂ‚f ve haddinden fazla dağıtmakla, elde bir şey kalmaz. Bir gun insan muhtac kalır. Cimrilik yapmak, hĂ‚l ve harekette olculu olmamakla da, kişi îtibĂ‚r bulamaz.
Sakın dunyĂ‚nın parlaklığına, cĂ‚zibesine ve onun dışı tatlı, ici zehir olan hîlelerine aldanma. Onun inci gibi gorunen on dişlerinin arkasında, parcalayıcı dişler saklıdır. Cunku dunyĂ‚nın sağı solu belli olmaz. Bakarsın bĂ‚zan suda ateş parcası olsun ister. BĂ‚zan insana yapamayacağı şeyleri teklif eder. Boylece insan, boyundan buyuk işlere girer de helĂ‚k olur gider.
Eğer kadere, Allahu teĂ‚lĂ‚nın hukmune rızĂ‚ gosterirseniz şerefli bir hayat yaşarsınız. Yok, imkĂ‚nsız bir şeyin olmasını umit ederseniz, umidinizi, tehlikeli bir şey uzerine binĂ‚ etmiş, kurmuş olursunuz.
Zaman akıp gidiyor. HĂ‚diseler birbiri peşinden geliyor. Yumuşaklık; vekar ve sukûnettir. DunyĂ‚ hırsı bir anlıktır. Sabır, yumuşak olmaya, meseleler uzerinde temkinli ve dikkatli hareket etmeye vesîle olur. Kızmak, kabalığa yol acar. DunyĂ‚ hayĂ‚tı, bir uyku hĂ‚lidir. Olum, bu uykudan uyanmaktır.
İnsanın omru, hep sonra yapacağım, edeceğim ile gecer. İnsanların temenniden başka sermĂ‚yeleri yoktur. Sonra yaparım diyenin duşuncesi, sonraya asılıp sallanmak gibi olmayacak duşuncelerdir. İnsanların gunleri cok cabuk gecer. İnsan, gencliğinin kıymetini bilmelidir. Hic vakit kaybetmeden, gencliğin her Ă‚nını değerlendirmelidir. Sonra, Ă‚h gencliğim, tekrar elime gecse de iyi işler yapsaydım, diye pişmanlık duyulur. Onun icin, gencliğin, insana emĂ‚net olduğunun farkında, idrĂ‚kinde ve bunun şuurunda olmak ne kadar muhimdir! Omurler, yolculuktan başka bir şey değildir.
Âhiret yolculuğunun cok yakın oludğunu, hatırınızdan aslĂ‚ cıkarmayınız. Âhiret hazırlığını elden kacırmaktan cok sakınınız. Cunku, her girişin bir cıkışı vardır. (Bu dunyĂ‚ya geldiğimiz gibi, birgun bu dunyĂ‚dan ayrılacağız.)
Yaptığınız uygunsuz işler icin bir sebep ve ozur gostermeyi bırakınız. Allahu teĂ‚lĂ‚nın emirlerine uyup, yasaklarından sakınmakta gevşeklik gostermeyiniz. Âhirete hazırlanmakta sabırlı olunuz ve sebĂ‚t gosteriniz.
Abdulazîz ed-Dîrînî; tefsîr, fıkıh, lugat, tasavvuf ve edebiyĂ‚ta dĂ‚ir bircok eserler yazdı. Bu eserlerden bĂ‚zıları şunlardır: 1) El-MisbĂ‚h-ul-Munîr: Tefsîr olup 2 cilttir. 2) Et-Teysîr-u fî İlm-it-Tefsîr: Tefsîr ilmine dĂ‚ir, 3200 beyitten muteşekkil bir şiir kitabıdır. 3) TahĂ‚rat-ul-Kulûb fî Zikri AllĂ‚m-il-Guyûb: Tasavvuf hakkında bir eser, 4) EnvĂ‚r-ul-MeĂ‚rif ve EsrĂ‚r-ut-TavĂ‚rif: Tasavvufa dĂ‚ir bir eser, 5) Tefsîru EsmĂ‚-il-HusnĂ‚: Tevhîd hakkında bir eserdir, 6) El-VesĂ‚ilu ver-ResĂ‚ilu: Tevhîde dĂ‚ir bir eser, 7) Nazm-us-Sîretin Nebeviyyeti, 8) El-Vecîz: 5000 beyitten muteşekkil bir şiir kitabı, 9) Et-Tenbîh, 10) Nazm-ul-Vesît, 11) El-EnvĂ‚r-ul- VĂ‚dıha fî MesĂ‚n-il-FĂ‚tiha, 12) Ed-Durer-ul-Multekita fî MesĂ‚il-il-Muhtelita, 13) ErkĂ‚n-ul-İslĂ‚m fit-Tevhîdi vel-AhkĂ‚m, 14) Er-Ravdat-ul-Enika fî BeyĂ‚n-iş-Şerîat-il-Hakîkati, 15) KılĂ‚det-ud-Durr-il-Mensûr fî Zikri Yevm-il- Ba's ven-Nuşûr, 16) MîzĂ‚n-ul-VefĂ‚.
__________________
Abdulaziz Dirini
Peygamberler ve Evliyalar0 Mesaj
●32 Görüntüleme