Abdulhay Efendi (Oztoprak)



İstanbul'da Beşiktaş'tan Ortakoy'e giderken Cırağan sırtlarında bulunan Yahy Efendi dergÂhının son şeyhi. İsmi Abdulhay olup, babası Fikri Efendi, dedesi Şerif Ali Efendidir. 1884 (H.1302) senesinde İstanbul'da doğdu. 1961 (H.1381) senesinde İstanbul'da vefÂt etti. Kabri Yahy Efendi DergÂhı mezarlığındadır.

Abdulhay Efendinin dedesi Şerîf Ali Efendi Mekke'den kalkarak İstanbul'a geldi. Bir muddetAksaray'daki Oğlanlar Tekkesinin şeyhliğini yaptı. Sonradan Tosya'ya giderek KÂdirî tekkesi şeyhi İsmÂil Rûmî hazretlerinin torunlarından biriyle evlendi. Tekrar Mekke'ye giderek orada yerleşti. Mekke'de Fikri adında bir oğlu oldu. Fikri Efendi Mekke'den Mısır'a giderek oraya yerleşti. Askerlik mesleğine girip albaylığa kadar yukseldi. Gorduğu bir ruy uzerine Mısır'dan İstanbul'a gelip Kaygusuz Baba dergÂhına intisÂb etti. Sultanahmed'deki bu dergÂha uzun muddet kırba ile su taşıdığı icin kendisine "Kırbacı Baba" ismi takıldı. Butun bu hizmetlerine rağmen dergÂhın şeyhi, kendisini talebeliğe kabûl etmedi. Fakat bir gun şeyhin, bir kopeğe attığı artıklarını, kopekle birlikte yemeye teşebbus etti. Bunun uzerine şeyh kendisini talebeliğe kabûl etti. Fikri adını da Surûrî Fikri şeklinde değiştirdi. Surûrî Fikri Efendi bir muddet bu tekkede kaldıktan sonra Zeyrek yokuşu başındaki yanmış olan Ummu Gulsum CÂmiini tÂmir ettirdi. Mısır kuyumcularından birinin Zeynep Hanım adındaki kızıyla evlendi. Bu evliliktenAbdulhay Efendi dunyÂya geldi. Uc aylıkken babası vefÂt eden Abdulhay Efendi, yetim kaldı. Annesi oğlunu alıp Ummu Gulsum CÂmiinin meşrûtasına yerleşti.

Kucuk yaştan îtibÂren ilim tahsîline başlayan Abdulhay Efendi, annesinin gayretiyle hıfzını (Kur'Ân-ı kerîmi ezberlemeyi) tamamladı. ZamÂnın usûlune gore ciddî bir medrese tahsili gordu. On sekiz yaşındayken babasının tÂmir ettirdiği Ummu Gulsum CÂmiine imÂm oldu. Kendisi aslen KÂdirî, meşreben Nakşibendî idi. Son Nakşî şeyhlerinden GumuşhÂnevî Şeyhi İsmÂil NecÂtî Efendiden icÂzet aldı. Bir ara Cicekci CÂmi İmÂm-Hatipliğini yaptı. Yahy Efendi dergÂhının şeyhliğini yuruttu. Bir taraftan da Baytar mektebinde ayniyat muhÂsipliği yaptı. Daha sonra buradan emekli oldu. Soyadı KÂnunundan sonra Oztoprak soyadını aldı. Zaman zaman sevenleriyle sohbet edip onları irşÃ‚da calıştı. 1961 (H.1381) senesinde İstanbul'da vefÂt etti. Yahy Efendi dergÂhı mezarlığına defnedildi.

Arapca ve Farsca bilen Abdulhay Efendi, fıkhî ve tasavvufî mevzûlarda geniş bilgiye sÂhipti. Son derece mutevÂzî, yumuşak huylu ve aşırı derece muttakî (haramlardan sakınan) birisi idi. Comert ve misÂfirperver olup, sofrasına bir fakiri almadan oturmazdı. Onun muhtelif vesîlelerle sevdiklerine ve yakınlarına yazdığı mektupları, Abdulhay Efendinin Mektupları adlı bir risalede toplanmıştır.

Sevdiklerinden birine yazdığı mektupta da buyurdu ki:

KemÂl derecesine ulaşan insanların, yukseldikce tevÂzûu ve sûreten kendinden aşağı olanlara karşı davranışlarındaki guzellik artar. Zannolunmasın ki, onun bu tevÂzûu kadrini ve kıymetini azaltır. Hayır belki daha fazla yukseltir. "Allah icin tevÂzû edeni Allahu teÂl yukseltir." hadîs-i şerîfi bunu ifÂde etmektedir. Dunyevî ve uhrevî, maddî ve mÂnevî mertebelere yukselen kimseler asl kendi kulluklarını unutmaz, Allah icin, alcak gonullu olur, Allahu teÂlÂnın yarattıklarına sertlikten ve şiddetten kacınırsa, her iki cihanda Allahu teÂl onun derecesini yuceltir. Kibirli olmayı Âdet edinenler ve asıl meyvesini unutanların ise, cenÂb-ı Hak tarafından gonderilen hÂdiselerle burnu kırılır. Bunlar terbiye ve imtihan kamcılarıyla zelîl olurlar. HulÂsa, benlik, kibir ve buyukluk taslamak insana yaraşmaz. Şeytan bu kadar ibÂdeti ile kibir ve benliği yuzunden kovuldu ve lÂnetlendi. Âdem aleyhisselÂm ise zelîl olan topraktan yaratıldığını unutmayarak; "Ey Rabbimiz! Biz nefsimize zulmettik. Eğer sen bizi bağışlamaz ve rahmet etmezsen husrana uğrayanlardan oluruz." diyerek, rahmet-i Hakk'a iltic etti. Bu sebepten yeryuzunde emÂnet-i ilÂhiyyeyi yuklendi ve butun yaratılmışlar uzerine mukerrem kılındı, derecesi yukseltildi. BinÂenaleyh butun kibirliler şeytanın oğullarıdır...

Hayır yapmanın onemini de şoyle bildirdi:

Umûma faydası olacak hayır bırakmak ne hoştur. Hayat defteri kapanır fakat amel defteri, ondan menfaat gorunduğu muddetce kapanmaz, hayır yazılır. Uc şey vardır ki, sÂhibinin hayırlı amel defterini kapatmaz. Umûma faydası dokunacak ilim, mÂrifet, sanat oğretmek. Bunun gibi umûma faydası dokunacak kuyu kazdırmak, su getirtmek, hastahÂne, kopru, yol ve bu gibi şeyleri yapıp bırakmak ve yine kendisine hayır du edecek sÂlih evlÂd bırakmak. Oğrenenler oğrendikce ve insanlar faydalandıkca, ilk sebeb olan zÂt ve hayırlı evlÂdın nefsine ve diğer insanlara hayrı dokundukca mensûb olduğu anne ve babası bundan dÂim faydalanır, namları hayırla anılır. Fakat ne cÂre ki herkes buna muvaffak olamıyor. CenÂb-ı Hak cumlemizi kendi lutfuyla hayra yakın ve muvaffak kılsın...

HELÂL LOKMA...

Abdulhay Efendinin oğluna nasîhatı şoyledir:

Oğlum! Vucûdumuzu elimizden geldiği kadar helÂl lokma ile doyuralım ki, helÂl lokma ile beslenen o vucûd Allah'a ibÂdette pek hafif ve latîf olarak rûha uysun. Haramlarla beslenen vucut, Allah'a ibÂdete kalkmakta gevşeklik ve ağırlık gosterir. Bu hÂl sonunda, esasen latîf olan rûha da tesir eder ve onu da kendi gibi ağırlaştırıp karanlıklara boğar. İlÂhî ufuklara cıkmaya kÂbiliyeti kalmaz ve nihayet olur. Gunahların buyukleri, kucuklerine ehemmiyet vermemekten başlar. Kucucukten komşu bahcelerinden birer ikişer meyve koparmaya alışanlar, buyudukleri zaman yaman hırsız kesilirler.

EvlÂdım! Kendini gozet. Senin aslın pek neciptir, pek temizdir. Aslına benzemeyen dallar, asıllarının mazhar oldukları maddî mÂnevî teveccuh ve olgunluklara kavuşamazlar. İslÂm dîninin butun emirleri insanların ahlÂkını duzeltmek, butun yasakları da, yine onların faydaları icindir.

Dicle nehri kıyısında yediği bir elmanın sÂhibini bulup helÂlleşmek icin ceşitli kulfetleri goze alması, İmÂm-ı A'zam'ın babası Sabit bin Hurmuz'un ahlÂkının yuksekliğini gosterir. Onun bu temizliği kendisinden dunyÂnın dortte birinin, mezhebine, ilmine bağlandığı İmÂm-ı A'zam Ebû Hanîfe gibi bir zÂtın vucûda gelmesine sebeb olmuştur. Hayırlı evlatların babaları da hayır ve iftiharla anılır. Seni goreyim, haramlardan, hatt mekrûhlardan kendini sakın. EcdÂdının asÂletine, necÂbetine (temizliğine) vÂris olduğunu şu pehrizkÂrlığınla isbat et. Bu şeref sana dunyada ve Âhirette kÂfidir.
__________________