MucĂ‚hid velîlerden. 1807 (H.1222) senesinde Recep ayının yirmi ucuncu gunu CezĂ‚yir'in Maasker vilĂ‚yetinin Kaytana koyunde doğdu. Şeriflerden olup soyu hazret-i Ali'nin oğlu hazret-i Hasan efendimize dayanmaktadır. Baba ve dedeleri CezĂ‚yir'in Vehran tarafında, şerefli, Ă‚lim, fĂ‚zıl, zĂ‚hid ve takvĂ‚ sĂ‚hibi kimseler olup, herkes tarafından sevilir, sayılırlardı. Cedlerinden biri olan Seyyidî Muhammed bin AbdulkĂ‚dir, Barbaros Hayreddîn Paşanın Cezayir'i fethinde bir nefer gibi calışmış ve Cezayir'de Osmanlı hĂ‚kimiyetinin kurulmasında, ziyĂ‚desiyle gayret sarfetmişti. Bu sebeple Osmanlı sultanları bunun oğulları ve torunlarına buyuk izzet ve îtibĂ‚r gosterirlerdi. AbdulkĂ‚dir'in babası Muhyiddîn de KĂ‚dirî şeyhlerinden olup Ă‚lim bir zĂ‚t idi.
Şeyh Muhyiddîn, parlak bir zekĂ‚ya sĂ‚hip olduğunu gorduğu AbdulkĂ‚dir'i kucuk yaşta ilim oğrenmeye sevketti. İlk tahsilini Kaytana'da yapan AbdulkĂ‚dir, sonra Cezayir ve Oran şehirlerinde buyuk Ă‚limlerden okudu. Daha kucuk yaşta Kur'Ă‚n-ı kerîmi hıfzetti. Tefsîr, hadîs, fıkıh ve diğer ilimlerde ustun bir dereceye yukseldi. Geniş mĂ‚lumĂ‚tıyla, fazîlet ve takvĂ‚sıyla şohreti her tarafa yayıldı. Ulkesini pek yakın bir gelecekte bekleyen tehlikenin farkında olan AbdulkĂ‚dir kendisini ilm-i siyaset, devlet idĂ‚resi sĂ‚halarında da yetiştirdi. Ata binmek ve silĂ‚h kullanmak gibi her ceşit harp sanatında pek ustaydı.
1826'da babasıyla birlikte Mısır'a giden AbdulkĂ‚dir CezĂ‚yirî burada İslĂ‚m Ă‚leminin meşhûr ilim merkezlerinden olan Ezher medreselerini ziyĂ‚ret etti. Âlimlerle goruşup bilgi alışverişinde bulundu. Oradan Hicaz'a gecerek hac vazîfesini îfĂ‚ etti. 1829 yılında Şam'a geldi. Burada evliyĂ‚nın buyuklerinden MevlĂ‚nĂ‚ HĂ‚lid-i BağdĂ‚dî hazretleri ile goruşup duĂ‚sına kavuştu. Buradan Bağdad'a geldi. Şerefli Ă‚ilesinin tabi olduğu evliyĂ‚nın buyuklerinden nûr ve feyz menbaı Peygamber efendimizin soyundan Seyyid AbdulkĂ‚dir GeylĂ‚nî hazretlerinin mubĂ‚rek kabrini ziyĂ‚ret etti. MĂ‚nevî yardım istedi.
AbdulkĂ‚dir'in yurda donuşunden kısa bir muddet sonra 1830 Temmuzunda Fransızlar Cezayir'i işgĂ‚l ederek ulkedeki uc yuz yıllık Turk idĂ‚resine son verdiler. VehrĂ‚n ve MustefĂ‚nem bolgelerindeki halk duşmana karşı ayaklanarak Şeyh Muhyiddîn'i kendilerine emir sectiler. Ancak o oğlu AbdulkĂ‚dir'i bu işe daha lĂ‚yık gordu ve emirliği ona devretti. Kendisi Oran'daki Fransız kuvvetleri ile harb eden askerin kumandasını ele aldı.
AbdulkĂ‚dir-i Cezayirî kendisine yapılan bîat merasimi sırasında yaptığı konuşma ile cesĂ‚ret, uzak goruşluluk, musĂ‚maha, tevĂ‚zu ve fedĂ‚kĂ‚rlık gibi vasıflarını ortaya koydu. Konuşmasında şoyle demişti:
"Eğer liderliği kabul ediyorsam bu cihĂ‚d alanında duşmana karşı yuruyen ilk kişi olma hakkını edinmek icindir. Benden daha değerli ve yetenekli bulacağınız, îmĂ‚nımızı savunmada hic bir fedĂ‚karlıktan kacınmayacak başka biri cıktığında yerimi ona bırakmaya hazırım."
Emir AbdulkĂ‚dir kısa surede gosterdiği hĂ‚rikulĂ‚de şecĂ‚at, kahramanlık, binicilikteki mahĂ‚ret ve soğukkanlılığı ile herkesi hayran bıraktı.Askerî bir lider olarak kendini kabûl ettirdi. Bu sebeple Fransızların CezĂ‚yir'i işgĂ‚l etmesinden iki sene sonra babasının muvafakati ve butun CezĂ‚yir muslumanlarının arzusu uzerine ulkenin emirliğini uzerine aldı (22 Kasım 1832).
AbdulkĂ‚dir-i Cezayirî bundan sonra Fransızlara karşı plĂ‚nlı ve sistemli bir harekat başlattı. Kuvvetli bir ordu kurarak Fransızları ust uste bozguna uğrattı. Bu zaferlerini siyĂ‚sî sĂ‚hada da surdurerek bircok bolgeleri de bu yolla ele gecirdi. Fas Sultanı AbdurrahmĂ‚n'ı kendi tarafına veFransızlara karşı mucĂ‚dele sĂ‚hasına cekmeyi başardı. Kahramanlığı ve zekĂ‚sı sĂ‚yesinde yerli kabîleleri etrafına topladı. Buyuk bir gucle başta Maasker olmak uzere Merakeş sınırına kadar butun batı CezĂ‚yir'e sĂ‚hib oldu. Fransızlar 26 Şubat 1834 antlaşmasıyla AbdulkĂ‚dir'in Batı Cezayir uzerindeki otoritesini tanıdılar. Ancak ertesi yıl bolgedeki Fransız komutanı General Trezel, emirin kendisine bağlı saydığı aşîretleri himĂ‚yesi altına aldığını bildirdi. Amacı, mucĂ‚hidleri bolmek ve parcalamaktı. Onun bu kararı uzerine AbdulkĂ‚dir-i CezĂ‚yirî tekrar harekete gecti. Makta'da yapılan carpışmada Trezel alayını muthiş bir bozguna uğrattı (1835).
Bu yenilgi uzerine Fransa bolgeye yardım kuvvetleri gonderdi. Bu birliklerin başında gelen General Bugeaud kısa bir surede Cezayir'i ele gecireceğine, muslumanları mahv edip AbdulkĂ‚dir'i yakalayacağına soz vererek harekete gecti. Fransızlar Maasker'i kısa surede ele gecirdiler. Bu zaferle kendisine fevkalade guvenen Bugeaud, Konstantine onune geldiğinde AbdulkĂ‚dir'in asıl gucu ile karşılaştı. AbdulkĂ‚dir'in ne zaman ve ne şekilde vuracağı belli olmuyordu. Ordusu son derece disiplinli idi. En kucuk bir bozulma ve umitsizliğe duşmuyor ve insanustu bir gayretle carpışıyordu. Bu durum Fransız birliklerinin tekrar bozgun hĂ‚linde geri cekilmesine yol actı. Bugeaud Fransa hukumetine gonderdiği raporlarda:
"AbdulkĂ‚dir hızlı, zekî ve ne yapacağı belli olmayan bir duşmandır. DehĂ‚sı ve temsil ettiği inanc sĂ‚yesinde kazandığı îtibĂ‚rla kitleleri bize karşı harekete geciriyor. Kendisi sıradan bir insan değil, muslumanların severek ve arzu ile beklediği ve hasretle kucakladığı bir liderdir." diyordu.
Nitekim Bugeaud cok gecmeden AbdulkĂ‚dir'le Tafna Antlaşmasını yapmaya mecbur kaldı(1837). Bu antlaşma ile Emir AbdulkĂ‚dir limanlar ve kıyı şehirleri dışında ulkenin tamĂ‚mında hĂ‚kimiyeti elde ediyordu.
AbdulkĂ‚dir-i Cezayirî bu sulh devresinden faydalanarak guclu bir devlet mekanizması kurmaya calıştı. Devlet merkezini Maasker'den Tagdempt'e nakletti. Kanun ve kaideleri duzelterek İslĂ‚miyete uygun hĂ‚le getirdi. Osmanlılar zamĂ‚nında birtakım mukellefiyetler karşılığında vergiden muaf tutulan Mehazin kabîlelerinin imtiyazlarını kaldırdı ve herkesten zekat topladı. Fas yoluyla İngiltere'den sağladığı top ve tufeklerle ordusunu teknik acıdan kuvvetlendirdi.
Bu arada Fransızlar antlaşmaya aykırı olarak faaliyetlerine devam ediyorlardı. 1837 Ekiminde Osmanlı tĂ‚biiyetini surduren ve kendilerine karşı direnen Ahmed Bey'i yenerek Konstantine şehrini zaptettiler. 1839'da ise AbdulkĂ‚dir'le Kabiliye bolgesinin nufuz meselesi yuzunden goruşmek istediler. Red cevĂ‚bı uzerine harekete gecen Fransız birlikleri CezĂ‚yir'i Konstantine'ye bağlayan BîbĂ‚n gecidini ele gecirdiler. Buna karşı AbdulkĂ‚dir de 19 Kasımda kucuk fakat hareket kĂ‚biliyeti yuksek birliklerini Fransızlar uzerine sevketti. Aynı zamanda "cihĂ‚d-ı mukaddes" ilĂ‚n ederek dînini seven herkesi bayrağı altınacağırdı. Kumandan ve yardımcılarına gonderdiği mektuplarla onların şevkini ve gayretini arttırmaya calıştı.
AbdulkĂ‚dir-i CezĂ‚yirî boylece Fransızlara karşı olum kalım harbini başlatmış bulunuyordu. Bu harbin sonunda ya Cezayir'de İslĂ‚mı muzaffer kılacak veya bu uğurda cok istediği şehadete kavuşacaktı.
Emir AbdulkĂ‚dir, Sumala adını verdiği merkezini seyyar bir vaziyete getirdi. Duşmanın vaziyetine gore merkezini istediği yere naklediyor ve savaşın cereyan tarzını hep kendi istediği şekilde yonlendiriyordu. Bu hareketli tesislerinde barut, mermi ve silah da imal edebiliyor ve malzeme sıkıntısı cekmiyordu.
Ancak AbdulkĂ‚dir'in az fakat disiplinli ordusu karşısında ust uste mağlubiyetin ezikliği icerisindeki duşman careyi; kadın, cocuk ve ihtiyarları zalimce katletmek, ekili araziyi yakıp yıkmak ve hayvanları telef etmek gibi yollarda buldu. Boylece yuz bini aşan Fransız ordusu yirmi bin kişilik ve dağınık vaziyetteki mucahidleri aclık ve sefalete duşurerek mağlub etmek gibi bayağı yollara başvuruyordu. Onların bu şekildeki davranışları ve sinsi faaliyetleri, AbdulkĂ‚dir'in ordusunda tefrika ve anlaşmazlıkların doğmasına sebeb oldu. Bunun uzerine AbdulkĂ‚dir Merakeş'e cekildi. Akrabası olan Merakeş hĂ‚kimi AbdurrahmĂ‚n ve Merakeş'in musluman halkının yardımıyla Fransızlarla savaşmaya devam etti. Ancak bu defĂ‚ da Fas kralı AbdurrahmĂ‚n'ın ihaneti ile karşılaştı. Fas kralı, Fransızların şartlarını kabul ederek cihad meydanından cekilirken AbdulkĂ‚dir'e yapılan yardımların da kesilmesini emretti. Bu durum mucĂ‚hidleri buyuk bir sıkıntıya soktu. 1842 Kasımında AbdulkĂ‚dir'in harekĂ‚t merkezi olan Sumala duşman eline gecti. Emir'in paha bicilmeyen şahsî kutuphĂ‚nesi icindeki belgelerle birlikte Fransızlar tarafından tahrib edildi. Buyuk Sahra'ya cekilen Emir AbdulkĂ‚dir orada da tarafdĂ‚rlarının telef olması uzerine 1847 senesinde İskenderiyye veya Akka'da kalması şartıyla General Lamoriciere'ye teslim olmak zorunda kaldı. Teslim olurken ağzından cıkan tek kelime mucĂ‚delesinin sonunu ne guzel ozetlemektedir. "Kader."
Ancak Fransızlar bir kez daha sozlerine sadık kalmadılar. Emir AbdulkĂ‚dir, Cezayir vĂ‚lisi Duc d'Aumele tarafından Fransa'ya gonderildi. Emir ve yanındakiler once Toulon'da, sonra da Loira Vadisindeki Anboise kalesinde beş yıl hapis kaldılar.
Toulon'a geldiğinde Fransız kralı eğer başka bir ulkeye gitme arzusundan vazgecerse kendisine buyuk bir armağan verileceğini bildirdiği zaman Emir AbdulkĂ‚dir:
"Kral namına bana butun Fransa'nın zenginliğini teklif etseniz ve bu zenginliği şu cuppemin uzerine yerleştirseniz sizin tebaanız olmayı hĂ‚tırımdan gecirmem. Ben burada sizin misĂ‚firinizim. İsterseniz beni hapse atın. Ancak utanc ve ********lik bana değil, size ulaşacaktır." dedi.
Napolyon, Fransa'da imparatorluğunu îlĂ‚n ettiği zaman, AbdulkĂ‚dir-i CezĂ‚yirî'ye Osmanlı ulkesinde kalması icin musĂ‚ade verdi. 1852'de İstanbul'a gelen AbdulkĂ‚dir-i CezĂ‚yirî Sultan Abdulmecîd Han'la goruştu ve pĂ‚dişĂ‚hın fevkalĂ‚de izzet ve ikrĂ‚mını gordu. Daha sonra Bursa'ya gecerek kendisine tahsis edilen konakta oturdu. 1855'de Bursa'da buyuk bir zelzele olması uzerine Şam'a gecti.
AbdulkĂ‚dir-i CezĂ‚yirî, Şam'a gidince, zamĂ‚nını ilmî calışma, ibĂ‚det ve cocuklarının terbiyesi ile gecirdi. Kimseyle goruşmedi. Bu sırada İngiliz ve Fransızlar, Osmanlı Devletini kuvvet zoruyla yıkamayacaklarını anlamışlar, işi fitne ve fesatla hĂ‚lletme yoluna gitmişlerdi. Osmanlı Devleti icerisindeki ceşitli fırka ve milletleri birbirleriyle carpıştırmaya başlamışlardı. Lubnan ve Suriye'de Durzîleri İngilizler silĂ‚hlandırmış, MĂ‚runîlere de Fransızlar arka cıkmışlardı. Her iki devlet, yaptıkları calışmalarla, Osmanlı tebeasını Osmanlı topraklarında birbirine kırdırıp, kendi emellerine Ă‚let etmeye kalkışmışlardı. Bu oyunların bir sahnesi olarak 1860 senesinde Durzî Ă‚sileri, hıristiyan ahĂ‚liyi oldurmeye teşebbus ettikleri vakit, AbdulkĂ‚dir, CezĂ‚yirli muhĂ‚cirlerin yardımı ile Fransa konsolosunu ve bin beş yuz kadar insanı kurtardı. Bu hareketi Osmanlı hukumeti tarafından taltif edildi. Fransa hukumeti, bu hareketin mukĂ‚fĂ‚tı olarak Emir'e Legion d'honneur nişanının grandcruix'sını verdi. AbdulkĂ‚dir-i CezĂ‚yirî 1862 senesinde hacca gidip iki sene Hicaz'da kaldıktan sonra İstanbul'a gelerek, Abdulazîz Han tarafından Birinci OsmĂ‚nî NişĂ‚nıyla taltif edildi.
Daha sonra Şam'da omrunu ilim ve ibĂ‚detle geciren AbdulkĂ‚dir CezĂ‚yirî 26 Mayıs 1883 (H.1300)'te vefat etti. NĂ‚şı SĂ‚lihiyye'de Muhyiddîn Arabî turbesine defnedildi. Devrin tĂ‚rihcileri "Gabe bedrun kĂ‚milun= Mukemmel dolunay battı (H. 1300) diyerek olumune tĂ‚rih duşurduler.
AbdulkĂ‚dir CezĂ‚yirî, her şeyden evvel sağlam ve doğru îmĂ‚n sĂ‚hibi, vakarlı bir zĂ‚t idi. Bu hali, yalnız dindaşlarının değil, kendisini yakından tanımak fırsatını bulan Avrupalıların da takdirini celbetmişti. Cok adĂ‚letli idi. ÂlicenĂ‚b ve cok merhametli idi. Ancak, duşmanlarını yıldırmak icin zarûrî gorduğu anlarda şiddetli carpışmalardan hic cekinmezdi.
AbdulkĂ‚dir CezĂ‚yirî, ilim ve irfĂ‚na cok ehemmiyet verirdi. Âriflerin buyuklerindendi. DunyĂ‚ ve Ă‚hiretin kemĂ‚lĂ‚tını kendisinde toplamıştı. Kahraman bir mucĂ‚hitti. Şan ve şohreti doğudan batıya her yere yayıldı. ZamĂ‚nının Ă‚limleri arasındaki ihtilĂ‚fları hĂ‚llederdi. Aynı zamanda kerĂ‚met ehli idi. Cok kerĂ‚metleri goruldu.
Kıymetli eserler yazdı. Bunlardan tasavvuf ve inceliklerine dĂ‚ir yazdığı MevĂ‚kıf adlı kitabının her bir bolumu mĂ‚rifetlerle doludur. Kitabının seksen ucuncu bolumunde şoyle yazmaktadır:
Hadîs-i şerîfde buyruldu ki: "Allahu tealĂ‚ bir kimseye bir nîmet verdiğinde o nîmetin onun uzerinde gorulmesini ister." HulĂ‚sa budur ki, eğer nîmetin gorulmesi yalnız fiil, iş ile olursa onu fiil ile gostermek ve eğer nîmetin gorulmesi, soz ile olursa onu da soz ile gostermek, acıklamak lazımdır.
Haccederken yaşadığı hĂ‚diseleri anlatırken şoyle demektedir:
Medîne-i munevvereye vardığımda Resûlullah'ın Ravda-i mutahherasına gittim. Resûlullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem), hazret-i Ebû Bekr ve hazret-i Omer'e selĂ‚m verdikten sonra, Resûlullah'ın huzûrunda edeble durdum ve; "YĂ‚ Resûlallah! Koleniz kapınızda durmaktadır. YĂ‚ Resûlallah! Sizin bir nazarınız bana her şeyden daha sevgilidir ve beni zengin eder. YĂ‚ Resûlallah! Sizin himĂ‚yeniz benim icin kĂ‚fidir." dedim. O zaman Eşref-i Ă‚lem (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular ki: "Sen benim evlĂ‚dımsın ve yanımda makbûlsun." Bana evladım buyurmaları, sulbî evladlığı mı, yoksa kalbî evlĂ‚dlığı mı idi. Benim maksadım her ikisinde idi. Allahu teĂ‚lĂ‚ya hamd ve şukredip; "YĂ‚ Rabbî! Bunu bana Peygamber efendimizin zĂ‚t-ı şerîfini gostermekle tahakkuk ettir. ZîrĂ‚ Habîbin; "Beni goren hakîkî gorur. ZîrĂ‚ şeytan benim şeklimde kendini hic kimseye gosteremez." buyurmaktadır, diye duĂ‚ ettim. Sonra da Kademeyn-i şerîfeyne, mubĂ‚rek iki ayağı tarafına gectim ve şark taraftaki bir duvara yaslanıp tefekkurle meşgûl oldum. O hĂ‚lde iken kendimden gectim. Her şeyden habersiz kaldım. Mescid-i Nebevî'de kimi namaz kılar, kimi zikreder, kimi Kur'Ă‚n-ı kerîm okur, kimi duĂ‚ ederdi. Hic bir şey duymadım ve her şeyden habersiz oldum, o esnĂ‚da; "Bu seyyidimizdir." sesini işittim. Gaybet hĂ‚limde gozlerimi actım. Resûlullah efendimiz beni ayak tarafından şebeke arasına cektiler. Heybetli ve sĂ‚kin idiler. Mubarek sakalının aklığı fazla idi. Yanakları kırmızı idi. Lakin mubĂ‚rek şemĂ‚ili vasfedenlerin yazdıklarından cok daha kırmızı idi. Bana yaklaştıkları vakit kendime geldim. Allahu teĂ‚lĂ‚ya sonsuz hamdu senĂ‚lar ettim.
AbdulkĂ‚dir-i CezĂ‚yirî hazretlerinin yaşayışında İslĂ‚m ahlĂ‚kını butunuyle muşĂ‚hede edip, gormek mumkundu. Onu goren kendisine hayran kalırdı. Gerek Fransızlarla sulh olduğu zamanlarda ve gerekse tutsaklığı devresinde AbdulkĂ‚dir CezĂ‚yirî'yi goren generaller; kendisiyle dost olmaya calışırlar ve ona İslĂ‚miyetle ilgili, sualler sorarlardı. AbdulkĂ‚dir Cezayirî'nin Fransız generali Dumas'a İslĂ‚miyetin kadına verdiği değer hakkındaki cevabı şu şekildedir:
...Bu meselenin gercek yuzu ve hakîkati sizin işittiğinizin tam aksinedir. Muslumanların nezdinde kadınlar buyuk bir hurmeti ve değeri haizdirler. Mesela onlar zevcelerini pek severler ve onlara karşı cok merhametlidirler. Muhabbetin, sevgi duymanın zarûrî gereği ise hurmet etmektir. YĂ‚ni insan sevdiğine hurmet eder. Nitekim, sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: "Zevcelerine ancak kerîm olanlar ikrĂ‚m ve iyilik eder ve onlara ancak kotu ve alcak olanlar ihĂ‚net edip kotuluk yaparlar." Diğer bir hadîs-i şerîfte de EshĂ‚b-ı kirĂ‚mına hitĂ‚ben buyurdular ki: "Sizin en hayırlınız, zevcesine hayırlı olanınızdır. Ben, icinizde zevcesine en hayırlı ve iyilik eden kimseyim." Resûlullah efendimiz, mubĂ‚rek zevcelerini kendi mubĂ‚rek elleri ile deveye bindirirlerdi. İslĂ‚m buyuklerinin bu konudaki menkıbeleri, nezaket ve edebleri sayılamayacak kadar coktur. Ev işlerinde muslumanlar zevceleri ile muşĂ‚vere ederler. Bircok işleri zevcelerine danışır, onların gonlunu almaya dikkat ederler. Kadınlar ev işlerinde reisdirler. Dış işleri kadınlara bırakılmaz. Bu, erkeklerin işidir. Bunu kadınlara yuklemez, kendileri cekerler.
AbdulkĂ‚dir CezĂ‚yirî'nin eserlerinden bĂ‚zıları şunlardır: 1) Zikr-il-Âkıl ve Tenbîh-ul-GĂ‚fil: Bursa'da ikĂ‚mati sırasında yazdığı tasavvufa dair bir eserdir. 2) De la Fidelité des Musulmans a observer Leurs Traites d'alliance et autres: Muslumanların ittifak ve sair ahidlerine sadĂ‚katleri adında Fransızca bir eserdir. 3) DîvĂ‚n.
MUSLUMANLAR TEK BİR VUCÛDDUR
Abdulkadir CezĂ‚yirî, komutanlarından Muhammed HasnĂ‚vî'ye yazdığı bir mektupta şoyle demektedir:
"...ŞecĂ‚at, kahramanlık ve comertlik sıfatlarıyla mevsûf (vasıflandırılmış) ve Hak teĂ‚lĂ‚ya tevekkul eden mucĂ‚hid kardeşimiz Seyyid Muhammed HasnĂ‚vî! Allahu tealĂ‚ sizin ve bizim halimizi yuceltsin. Dunya ve Ă‚hiretteki emellerimize kavuştursun! Kıymetli, sabırlı mucĂ‚hid kardeşim! Allahu tealĂ‚ anlayışını arttırsın! Hayırlar ihsĂ‚n eylesin! Lutf ile hayırlar uzerinde muhĂ‚faza eylesin. Muhakkak ki cihĂ‚d, peygamberlerin (aleyhimusselĂ‚m) şiĂ‚rı, muminlerin mesleği ve asıl sanatıdır. Seni bu himmete kavuşturan Allahu teĂ‚lĂ‚ya hamdederim.
Gayret ve calışmalarına sevaplar ihsĂ‚n buyurup, bu yolda sana yardım eylesin! Allahu teĂ‚lĂ‚ Kur'Ă‚n-ı kerîmde, sevgili Peygamberine hitĂ‚ben cihĂ‚dın fazîletini, kendi yolunda şehîd olmanın yuksek derecesini beyĂ‚n ve ifade buyurmuştur. Bunlar uzerinde iyice duşunup, buna kavuşmak icin Allahu teĂ‚lĂ‚dan yardım dilemelidir. Boylece, Allah yolunda şehîd olmanın ne demek olduğu iyi anlaşılır. CihĂ‚dın ve şehîd olmanın fazîleti ve yuksek derecesi Tevrat ve İncil'de de bildirilmiştir. Karşılığında Allahu teĂ‚lĂ‚ Cennet'i vĂ‚d buyurmuştur. Şerefini buradan anlamalıdır. Kendi yolunda cihĂ‚d edenlerin, cihĂ‚da katılmayanlara nisbetle pek buyuk bir ecre kavuşacaklarını da mujdelemiştir.
Kıymetli kardeşim! Sozun kısası şudur ki, Allahu teĂ‚lĂ‚ bir kimseye din ve dunyĂ‚nın hayrını dilemedikce ona cihĂ‚d nasîb etmez. Kime din ve dunyĂ‚nın hayrını dilerse, onu cihĂ‚da kavuşturur. Şu hĂ‚lde, kavuştuğun nîmetin kadrini iyi bilmelisin. DaimĂ‚ sizin işlerinizi ve hĂ‚llerinizi tĂ‚kib etmekteyiz ve sizinle goruşup kucaklaşmayı cok arzu ediyoruz. Size duĂ‚ ediyoruz. Allahu teĂ‚lĂ‚dan umîd ederiz ki, en hayırlı, bereketli bir zamanda bizi buluşturup goruştursun. Amin..."
Muhammed bin Hasan Bay'a gonderdiği pek fesahatli ve edebî mektubunda da Allahu teĂ‚lĂ‚ya hamd ve Resûlune sallallahu aleyhi ve sellem salĂ‚t-u selĂ‚mdan sonra şoyle demektedir:
"...Sizi tebrik etmek ve aramızdaki muhabbeti tĂ‚zelemek duşuncesiyle vekîlimizi gonderiyoruz. Muhakkak ki, muminler tek bir beden gibidir. Biri incinirse hepsi incinmiş olur. Hepsi aynı ızdırĂ‚bı duyar. Hakîkî mumin, din kardeşi icin sağlam bir destek ve yardımcıdır. DĂ‚imĂ‚ birbirlerini destekler ve kuvvetlendirirler. Yardımlaşma ise, ancak Allahu teĂ‚lĂ‚nın rĂ‚zı olduğu şeylerde ve takvĂ‚ husûsunda olmalıdır. Bu, Allahu teĂ‚lĂ‚nın size emridir..."
__________________
Abdulkadir Cezayiri
Peygamberler ve Evliyalar0 Mesaj
●34 Görüntüleme