İmĂ‚m-ı Eş'arî diye de bilinen Ebu'l-Hasan-ı Eş'arî hazretleri kucuk yaştan îtibĂ‚ren ilim tahsîline yoneldi. Tefsîr, hadîs ve fıkıh ilimlerini zamĂ‚nının meşhur Ă‚limlerinden ZekeriyyĂ‚ bin YahyĂ‚ es-SĂ‚cî, Ebû Halîfe el-Cumehî, Sehl bin Serh, Muhammed bin YĂ‚kub el-Mukrî, AbdurrahmĂ‚n bin Halef ve Ed-DĂ‚biî'den oğrendi. Ebû İshĂ‚k Mervezî'nin hadîs derslerine devĂ‚m etti. Uvey babası ve Mûtezile kelĂ‚mcılarından olan Ebû Ali el-CubbĂ‚î'den kelĂ‚m ilmini oğrendi. Kırk yaşına kadar Mûtezile bozuk yolu uzerinde bulundu. Bu fırkanın meşhurları arasında yer aldı. Yazdığı kitaplarında Mûtezilenin fikirlerini mudĂ‚faa etti. Kırk yaşından sonra bozuk yolda olduğunu anladı. Tovbe edip Ehl-i sunnet Ă‚limlerinin bildirdiklerine tĂ‚bi oldu.
Onceden Mûtezile yolu uzere yazdıklarını ve bildirdiklerini iptĂ‚l etti. Ehl-i sunnet îtikĂ‚dı uzere kitaplar yazıp, dağıttı. Omrunun sonuna kadar bu doğru îtikĂ‚dın yayılması icin uğraştı.
Ebu'l-Hasan-ı Eş'arî hazretlerinin Ehl-i sunnet mezhebine gecmesi ile, kelĂ‚m ilmi, Mûtezilenin elinden kurtulmuş oldu. Onların elinde tehlikeli ve zararlı iken, doğru yolda gidenlere rehber oldu. Onun Ehl-i sunnete gecmesi, Ehl-i sunnet îtikĂ‚dının yayılmasında buyuk bir zafer olmuştur. O zaman tesirli ve zararlı olan Mûtezile yolu mensupları, İmĂ‚m-ı Eş'arî tarafından susturulmuştur. Onları oyle zorlayıp sıkıştırdı ki, hepsi kucuk ve gucsuz karıncalar gibi kaldılar. Daha once hocası olan Mûtezilenin ileri gelenlerinden Ebû Ali CubbĂ‚î ile yaptığı munĂ‚zarada onu mağlûb etti. Cok meşhûr olmasına rağmen, Eş'arî'nin (rahmetullahi aleyh) karşısında cevap vermekten Ă‚ciz kaldı.
Basra'da bir mecliste Ebu'l-Hasan Eş'arî ile Mûtezilîler arasında cetin bir munĂ‚zara oldu. Mûtezilîler cok kalabalıktı. Onunla munĂ‚zaraya giren herkes yeniliyor, susmak mecburiyetinde kalıyordu. Oyle oldu ki, o gun artık kimse karşısına cıkamadı. İkinci defĂ‚ boyle bir munĂ‚zara icin gittiklerinde, Mûtezileden kimse gelmemiş, munĂ‚zaraya cesĂ‚ret edememişlerdi. Bunun uzerine bir zĂ‚t, İmĂ‚m-ı Eş'arî'ye: "FirĂ‚r ettiler, kactılar yaz, kapıya as!" dedi.
İmĂ‚m-ı Eş'arî'nin zamĂ‚nı, Mûtezile fırkasının Ehl-i sunnete cok saldırdığı, hattĂ‚ zorbalığa baş vurduğu bir doneme rastlamaktadır. VĂ‚lilik, kĂ‚dılık gibi makĂ‚mlar, Mûtezile fırkasından olanların elinde bulunuyordu. Boylece bozuk îtikĂ‚dlarını yayıyorlar, insanları saptırıp, îmĂ‚nları ile oynuyorlardı. Bu sırada İmĂ‚m-ı Eş'arî ve diğer Ehl-i sunnet Ă‚limleri, kitablar yazarak onları reddediyorlar, bozuk fikirlerini curutuyorlardı. İmĂ‚m-ı Eş'arî ayrıca, Mûtezile fırkasının ileri gelenleri ile cetin munĂ‚zaralara girip, onları susturdu. Kendisine, neden onların yanlarına, hattĂ‚ devlet erkĂ‚nından olanlarının makĂ‚mına gittiği sorulunca, şoyle cevap vermiştir: "Onlar vĂ‚lilik, kĂ‚dılık gibi makĂ‚mlarda bulunuyorlar. Kibirleri sebebi ile bize gelmezler. Biz de gitmezsek, hak nasıl ortaya cıkacak? Ehl-i sunneti anlatanların, onu yayıp, hizmet edenlerin bulunduğunu nasıl bilecekler ve nasıl anlayacaklar?"
Ebû Abdullah ibni Hafîf şoyle anlatmıştır: "Gencliğimde, İmĂ‚m-ı Eş'arî hazretlerini gormek icin Basra'ya gitmiştim. Basra'ya vardığımda, heybetli ve guzel yuzlu, yaşlıca bir zĂ‚t gordum. Ona, "Ebu'l-Hasan Eş'arî hazretlerinin evi nerededir?" dedim. "Onu nicin arıyorsun?" dedi. "Onu seviyorum ve goruşmek istiyorum." dedim. Bana, "Yarın erkenden buraya gel." dedi. Ertesi gun erkenden soylediği yere gittim. Beni yanına alıp, Basra'nın ileri gelenlerinden birinin evine goturdu. İceri girince, o zĂ‚ta yer gosterdiler. O da oturdu. Mûtezilenin meşhûr Ă‚limleri, munĂ‚zara icin orada toplanmıştı. Biz girip oturduktan sonra, o mecliste bulunanlar, aralarında oturan bir Mûtezile Ă‚limine ceşitli meseleler sormaya başladılar. O şahıs cevap vermeye başlayınca, beni oraya goturen zĂ‚t karşısına cıkıp, soylediği yanlış şeyleri reddediyor, doğrusunu soyleyip, onu susturuyordu. Oyle konuşuyordu ki, dinleyenleri tam iknĂ‚ edip, doyurucu bilgi veriyordu. Ben, bu zatın hĂ‚line ve ilmine hayran oldum. Yanımda bulunan birine "Bu zat kimdir?" dedim. "Ebu'l-Hasan Eş'arî'dir." dedi. İmĂ‚m-ı Eş'arî evden cıktıktan sonra, yine peşinden gittim. Yanına yaklaşınca, "İmĂ‚m-ı Eş'arî'yi ve hizmetini nasıl buldun?" buyurdu. "FevkalĂ‚de." dedim. Sonra; "Efendim, o mecliste neden siz baştan bir mesele sormadınız? Başkaları sorduktan sonra mevzuya girdiniz?" dedim. Biz, bunlarla konuşmak icin soze girmiyoruz. Ancak Allahu teĂ‚lĂ‚nın dîninde yanlış ve sapık şeyler soylediklerinde reddediyoruz. Yanlış olduğunu isbĂ‚t edip, kendilerine doğrusunu bildiriyoruz." buyurdu."
İmĂ‚m-ı Eş'arî; eser yazmak, munĂ‚zaralara girmek ve kıymetli talebeler yetiştirmek sûretiyle, Ehl-i sunnet îtikĂ‚dının yayılması ve boylece insanların saĂ‚dete kavuşması husûsunda buyuk hizmetler yaptı ve talebe yetiştirdi. Ebû Abdullah Muhammed bin Abdullah, Ebu'l-HasanBĂ‚hilî, Ebû Abdullah bin Hafîf ŞirĂ‚zî, HĂ‚fız Ebû Bekr CurcĂ‚nî el-İsmĂ‚ilî, Şeyh Ebû Muhammed Taberî el-Irakî, ZĂ‚hir bin Ahmed Serahsî, Ebû Abdullah Hameveyh es-Sayrafî, DimyĂ‚nî talebelerinden bĂ‚zılarıdır. Bunlardan Ebû Abdullah TĂ‚î, İmĂ‚m-ı Ebû Bekir BĂ‚killĂ‚nî'nin hocasıdır. Ebu'l-Hasan BĂ‚hilî de Ebû İshĂ‚k İsferĂ‚nî'nin ve hocası olan Ebû Bekr Fûrek'in hocasıdır. Bu zĂ‚t, onceden imĂ‚miyye fırkasından iken, Ebu'l-Hasan Eş'arî hazretleri ile yaptığı bir munĂ‚zara ve ilmî mubĂ‚hese sonunda hatĂ‚sını anlayıp, imĂ‚miyye fırkasını terkedip, Ehl-i sunnet îtikĂ‚dına girdi. İmĂ‚m-ı Eş'arî'nin bildirdiği îtikĂ‚dı Basra'da yaydı. İbn-i Hafîf ise, İmĂ‚m-ı Eş'arî'nin en meşhûr talebelerinden olup, (Şeyh-i Şiraziyyîn) Şirazlıların şeyhi, ustĂ‚dı ismiyle meşhûr olmuştur. Diğer meşhûr bir talebesi olan DimyĂ‚nî ile İbn-i Hafîf, İmĂ‚m-ı Eş'Ă‚rî'nin munĂ‚zara meclislerinde yanında bulunurlardı. Talebelerinden Ebû Abdullah Hameveyh es-Sayrafî, uzun muddet İmĂ‚m-ı Eş'arî'nin yanında bulunmuştur. Sonra memleketi Sayraf'a donup, orada ders verip, talebe yetiştirmiş; İmĂ‚m-ı Eş'arî'nin bildirdiği îtikĂ‚d bilgilerini memleketinde yaymıştır. Şeyh Ebû Ali ZĂ‚hir de, hocası İmĂ‚m-ı Eş'arî'den oğrendiği Ehl-i sunnet bilgilerini Horasan'da yaydı. Boylece İmĂ‚m-ı Eş'arî'nin bildirdiği îtikĂ‚d bilgileri, Ehl-i sunnet mezhebi, doğuda ve batıda yayıldı. Hicrî 300 senesinden îtibĂ‚ren Irak havĂ‚lisinde, İran'da yayıldı. Selcuklu Devleti hukumdarlarının resmî mezhebi oldu. Daha sonra Atabekler tarafından mudĂ‚faa edilip, Şam ve BağdĂ‚t cevresinde yayıldı. SelĂ‚haddîn Eyyûbî'nin fethinden sonra Mısır'da da yayıldı.
EshĂ‚b-ı kirĂ‚mın Peygamber efendimizden sallallahu aleyhi ve sellem naklederek bildirdikleri, muctehid imĂ‚mların da onlardan naklettikleri Ehl-i sunnet vel-CemĂ‚at îtikĂ‚dını anlatmak ve yaymak icin gayret sarfeden Ebu'l-Hasan-ı Eş'arî hazretleri bir sohbeti esnĂ‚sında buyurdu ki:
Allahu teĂ‚lĂ‚ya hamd olsun ki, bizi doğru yola ulaştırdı ve sunnet-i seniyyeye uymayı sevdirdi. HelĂ‚ke goturen bid'atlerden uzaklaştırdı. Kalblerimizi, yakîn denen kat'î ve kuvvetli îmĂ‚nın hĂ‚sıl ettiği serinlik ve huzûr ile doldurdu. Muslumanlık ile bizi azîz kıldı. Bizi, Resûlune (sallallahu aleyhi ve sellem) uyanlardan, O'nun rehberliğine yapışanlardan eyledi. Bid'atlere dalıp, Resûlullah efendimizin ve EshĂ‚b-ı kirĂ‚mın (aleyhimurrıdvĂ‚n) yolundan ayrılarak yalnız kalmaktan kurtarıp, cemĂ‚atle berĂ‚ber olmayı ihsĂ‚n etti.
Resûlullah efendimize salĂ‚t-u-selĂ‚m olsun ki, bizi Allahu teĂ‚lĂ‚nın emir ve yasaklarına dĂ‚vet etti. Allahu teĂ‚lĂ‚ bu hususta ona Ă‚yetleriyle yardım etti. Kendisine mûcizeler vererek, hakkındaki şupheleri giderdi. Kendi rızĂ‚sına nasıl ulaşılacağını O'nun ile bildirdi. İclerinde kendisine delĂ‚let eden deliller bulunduğunu en acık bir şekilde haber verdi. NihĂ‚yet bĂ‚tıl, sonup gitti. Hak, gĂ‚lip ve muzaffer olarak parladı. Resûlullah efendimiz peygamberlik vazîfesini yerine getirdi. Kendisine bildirilenleri tebliğ edip, ummetine nasîhatta bulundu.
Sevdiklerinden bir topluluğa yazdığı mektupta ise şoyle buyurdu:
Ey BĂ‚b-ul-EbvĂ‚b halkından olan Ă‚limler ve buyukler! Allahu teĂ‚lĂ‚ sizleri yuce kudreti ile muhĂ‚faza buyursun. Sizlere yardım eylesin. Medînet-us-SelĂ‚m'da (BağdĂ‚t'ta) mektubunuzu aldım. Allahu teĂ‚lĂ‚nın nîmetleri icerisinde olduğunuzu, hĂ‚linizin duzgunluğunu yazıyorsunuz. Bu sebeple, kederim ve uzuntulerim dağıldı. Allahu teĂ‚lĂ‚ya cok şukrettim. Size olan ihsĂ‚nını tamamlamasını, size ve bize olan nîmetlerini artırması icin Allahu teĂ‚lĂ‚ya yalvardım. DuĂ‚ları kabûl eden O'dur. Buyuk lutuflarda bulunmak O'na lĂ‚yıktır. Allahu teĂ‚lĂ‚ yardımcınız olsun. Gecen sene bir takım suĂ‚ller sormuştunuz. Mektubunuzda bundan da bahsediyorsunuz. Verdiğim cevapları beğendiğinizi, faydalı olduğunu, doğruluğunu kabûl ettiğinizi, şuphelerinizin gittiğini, sizi kendilerine inandırmak isteyenlerden yuz cevirdiğinizi yazıyorsunuz. Bunları okuyunca, dinde saptıranların, Resûlune uymaktan alıkoyanların şuphelerinden bizi ve sizi muhĂ‚faza buyurduğu icin Allahu teĂ‚lĂ‚ya hamdettim.
Yine siz mektubunuzda, benden Selef-i sĂ‚lihînin asıl kabûl edip, dayandıkları bĂ‚zı hususları yazmamı istiyorsunuz. Sonra gelenler de bu asıllara (bilgilere) uymak sûretiyle, bid'at sĂ‚hiplerinin duştuğu, Kur'Ă‚n-ı kerîm ve Sunnet-i seniyyeye muhĂ‚lefet durumuna duşmekten kurtulmuşlardır. Bu bilgilere şiddetle ihtiyĂ‚cınız olduğunu bildirdiğiniz icin, size olan hurmetim ve uzerimdeki hakkınızdan dolayı, suĂ‚llerinize ve isteklerinize cevap vermekte acele ettim.
Size bĂ‚zı temel bilgileri, delilleri ile berĂ‚ber bildirdim. Bu deliller, sizin Selef-i sĂ‚lihîne tĂ‚bi olmakta haklı olduğunuzu, Ehl-i bid'atın ise, Selef-i sĂ‚lihîne muhĂ‚lefet edip, daha once uzerinde bulundukları haktan sapmakla hatĂ‚ ettiklerini, bununla şer'î delillerden, Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) bildirdiği şeylerden ayrıldıklarını gosterecektir. Yine bu delilleri reddeden, peygamberlerin aleyhimusselĂ‚m getirdiklerini inkĂ‚r eden felsefecilerin yollarına uyduğunu da gosterecektir. Size ve soylediklerimi duşunen diğer kimselere soylenmesi gerekenleri soyledim. Allahu teĂ‚lĂ‚dan yardım diliyerek ve O'na guvenerek, sizin isteklerinizi yerine getirmekle, sevĂ‚ba kavuşacağımı umid ediyorum. Allahu teĂ‚lĂ‚ bana kĂ‚fîdir ve O ne guzel vekildir.
Allahu teĂ‚lĂ‚ sizi doğru yola hidĂ‚yet eylesin. Biliniz ki, Selef-i sĂ‚lihînin ve onların yolunda giden halefin (sonra gelen Ă‚limlerin) yolu şudur:
Allahu teĂ‚lĂ‚, Muhammed aleyhisselĂ‚mı butun dunyĂ‚ya peygamber olarak gonderdiği zaman, insanlar, birbirine zıt bir takım fırkalara ayrılmışlardı. Onlardan bir kısmı Allahu teĂ‚lĂ‚nın gonderdiği Tevrat ve İncîl'i değiştirip, kendi uydurdukları şeyler ile insanları Allahu teĂ‚lĂ‚ya dĂ‚vet ediyorlardı. Bir kısmı felsefeci idi. Bunların, akıl ile elde ettikleri bir takım bilgilerde, yanlış netîcelere varmaları sebebiyle, bir cok bĂ‚tıl ve yanlış yollar ortaya cıkmıştı. Bir kısmı, brehmen idi. Bunlar, Allahu teĂ‚lĂ‚nın peygamberlerini inkĂ‚r ediyorlardı. Bir kısmı, dehrî idi. Bunlar da, kĂ‚inĂ‚tın sonsuz devĂ‚m edeceğini, yok olmıyacağını iddiĂ‚ ediyorlardı. Bir kısmı, mecûsî idi. Bunlar ise, hic tecrube etmedikleri, bilmedikleri şeyleri iddiĂ‚ ediyorlardı. Bir kısmı putperest idi. Bunlar, putlara tapıyorlardı. Peygamber efendimiz ise, insanların, kĂ‚inĂ‚t ve icindekilerin sonradan yaratılmış birer mahlûk olduğuna, onların hepsinin yaratıcısı, sĂ‚hibi ve mĂ‚liki olan Allahu teĂ‚lĂ‚nın varlığı ve birliği inancına dĂ‚vet etti. Onların, uzerinde bulundukları yolun yanlışlığını ve boyle bĂ‚tıl yolları terk etmelerini istedi. Resûlullah efendimiz onların yollarının bozukluğunu, kendisinin ise, Allahu teĂ‚lĂ‚dan bildirdiği husûslarda doğru olduğunu, apacık Ă‚yetler ve mûcizelerle isbĂ‚t etti. Sonra Allahu teĂ‚lĂ‚ya nasıl kulluk edileceğini acıkladı. Allahu teĂ‚lĂ‚ Peygamberimiz Muhammed aleyhisselĂ‚mı bunları insanlara bildirmesi ve izĂ‚h etmesi icin gonderdi. Resûlullah efendimiz insanlara, kendilerinde dil, sûret ve daha başka yonlerden farklılıklar bulunduğunu, boyle değişikliklerin onların sonradan yaratıldığını gostermesini bildirdiği gibi, gerek kendilerinde, gerekse onların dışındaki varlıklarda, Allahu teĂ‚lĂ‚nın varlığına, irĂ‚desine ve tedbirine delĂ‚let eden şeyler ile, Allahu teĂ‚lĂ‚yı tanıma yolunu da bildirdi. Şoyle ki; Allahu teĂ‚lĂ‚ Kur'Ă‚n-ı kerîmde meĂ‚len; "Arzda da gercekten tasdîk edenler icin bircok ibretler vardır. Nefslerinizde de (hucrelerden vucûd yapınıza kadar) bir cok alĂ‚metler vardır (ki, hep Allahu teĂ‚lĂ‚nın kudretine, ilmine, azamet ve irĂ‚desine delĂ‚let ederler). HĂ‚lĂ‚ gormeyecek misiniz." buyurdu. (ZĂ‚riyĂ‚t sûresi: 20-21)
Bir sohbeti sırasında insanın yaratılışını ve yaratılış safhalarını acıklayarak şoyle buyurdu:
İnsanın yaratılış safhaları, sûret ve şekillerindeki değişik durumlara; "Biz insanı (Âdem'i) şuphesiz ki, camurun ozunden yarattık. Sonra Âdem'in neslini, sağlam bir yerde (rahimde) bir nutfe (az bir su) yaptık. Sonra o nutfeyi bir kan pıhtısı hĂ‚line getirdik. Ondan sonra kan pıhtısını bir parca et yaptık. O et parcasını da kemikler hĂ‚line cevirdik. Kemiklere de et giydirdik. Sonra ona başka bir yaratılış (ruh) verdik. Bak ki, şekil verenlerin en guzeli olan Allahu teĂ‚lĂ‚nın şĂ‚nı ne kadar yucedir." meĂ‚lindeki Mu'minûn sûresi 12-14 Ă‚yet-i kerimelerinde işĂ‚ret buyuruldu.
Bunlar, Allahu teĂ‚lĂ‚nın varlığının muhakkak lĂ‚zım olduğunu ifĂ‚de eden, O'nun irĂ‚de ve tedbîrine delĂ‚let eden en acık delillerdendir.
İnsan, camur ozunden yaratıldı. Camur ozunun bir cok şekil ve durumlara kĂ‚biliyeti vardır. Fakat, insanın başka bir sûretle değil de, kendisine has ozellikleriyle mĂ‚lûm olan ve en guzel sûrette meydana gelmesi, mutlaka bir yaratıcının varlığını gostermektedir.
İnsana baktığımızda şunları goruyoruz: 1. İnsanın başka varlıklarda bulunmıyan, kendisine mahsus bir sûreti vardır. 2. İşitmek, gormek, koklamak, hissetmek, tatmak gibi, ihtiyaclarını temin edebilmesi icin hazırlanmış bir takım vĂ‚sıtalara (duyu organları) sĂ‚hiptir. 3. İhtiyac hĂ‚sıl oldukca, tertib uzere hazırlanmış gıdĂ‚ Ă‚letleri. MeselĂ‚, yeni doğmuş cocuk gıdĂ‚sını, once annesini emmek sûretiyle temin eder. Cunku o, bu sırada dişsizdir. GıdĂ‚sını kendiliğinden temin edemez. Bir muddet sonra, dişlerle donatılır. GıdĂ‚sını yemekle elde eder. 4. Ağızdan alınan gıdĂ‚lar, mîdeye gelir. Mîde, kendisine ulaşan gıdĂ‚ları pişirir. Bu gıdĂ‚lara oyle bir incelik verir ki, bunlar en ince yollardan gecerek, sonunda sac ve tırnaklara kadar ulaşır. 5. Karaciğer, od (safra) cıkarmak, vucûdun şeker durumunu ayarlamak, zehirleri bir dereceye kadar zararsız hĂ‚le getirmek gibi bĂ‚zı vazîfeler icin hazırlanmıştır. 6. Akciğer, dışarıdan temiz havayı (oksijen) alıp, kan dolaşımı ile dokulara iletmek ve kandan (karbondioksit alarak) kirlenen havayı nefesle dışarı vermek icin hazırlanmıştır. 8. Ayrıca alınan gıdĂ‚lardaki fazlalıkların atılması icin gerekli Ă‚letler (Ă‚zĂ‚lar). Bunlardan başka, tesĂ‚dufî olarak duşunulmesi imkĂ‚nsız olan, mutlaka bunları tertip ve duzenleyen bir yaratıcının varlığını gerektiren sayılamıyacak kadar cok şey vardır. Butun bunların camur ozu ve su ile duzenlenip, kısımlara ayrılması, mutlaka bir yaratıcıyı, bir duzenleyiciyi gerektirir. Bunu, duşunen her akıl sĂ‚hibi anlar. Aynı şekilde, bir plĂ‚n dĂ‚iresinde duzenleyen, kasdeden bir binĂ‚ yapıcısı olmadan, bir binĂ‚nın meydana gelmesi bile mumkun olmayınca, butun bu saydığımız hĂ‚llerin de bir yapıcı ve yaratıcı olmadan camur ve su ile kendiliklerinden, tertip ve duzen icerisinde meydana gelmeleri mumkun olamaz.
Ebu'l-Hasan-ı Eş'arî hazretleri Allahu teĂ‚lĂ‚dan başka her şeyin sonradan yaratıldığını ve her birisinde ceşitli hikmetler bulunduğunu îzĂ‚h etmek icin buyurdu ki:
Allahu teĂ‚lĂ‚ meĂ‚len: "Gercekten, goklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gunduzun birbiri ardınca gelişinde, akıl sĂ‚hipleri icin, Allah'ın varlığını, kudret ve azametini gosteren, kesin deliller vardır." (Âl-i İmrĂ‚n sûresi: 190) Ă‚yet-i kerîmesiyle Allahu teĂ‚lĂ‚dan başka her şeyin sonradan yaratıldığı, bunları Allahu teĂ‚lĂ‚nın yarattığını ve bunda ceşitli hikmetler bulunduğunu daha ziyĂ‚de beyĂ‚n eyledi. Feleklerin (DunyĂ‚, ay, guneş v.s.) hareketiyle, meydana gelen faydaların buyukluğune ve mikdĂ‚rına işĂ‚ret buyruldu. MeselĂ‚, gece, insanların istirahatı olduğu gibi, mahsûllerin de fazla gelen guneş harĂ‚retini (sıcaklığını) serinletmektedir. Gunduz ise, mahlûkĂ‚tın dağılıp hareket etmeleri, gecimlerini temin etmeleri icin yaratılmıştır. Eğer devamlı gece olsa idi, karanlık, onların fayda sağlayacak şeylerin peşine duşup, bunları elde etmeye mĂ‚ni olacaktı. Aynı şekilde devamlı gunduz olsa idi, bu da zararlı olurdu. Gunduzun aydınlığı fırsat bilinerek tĂ‚katın (gucun) ustunde hırsla calışılır, kĂ‚fi miktĂ‚rda istirahat etmedikleri icin insanlar helĂ‚k olurlardı. Bundan dolayı, onlara, calışmaları icin tĂ‚katlarını gecmeyecek şekilde, zamanın bir kısmı gunduz, istirahatleri icin yeterli bir mikdarı da gece kılındı. Boylece, onların hĂ‚lleri mutedil (normal) olarak gecenin serinliğinden, gunduzun sıcaklığından, kendileri, ekinleri, malları ve hayvanları icin luzûm duyulduğu kadarını alacaklardır. Boyle yapmakla, Allahu teĂ‚lĂ‚ mahlûkĂ‚tına merhamet buyurmuş, lutuf ve ihsĂ‚nda bulunmuştur.
Yine, mahlûkĂ‚tı kuşatan renk tabakası, onların gozlerine munĂ‚sip ve muvĂ‚fık gelen renklerden yaratılmıştır. Eğer bu renk, şimdi Ă‚lemi saran renkten olmasaydı, gozleri bozacaktı.
Cisimlerin buyuk ve ağır olmasına rağmen, yer ve goklerin ve onlarda bulunan hukumlerin (kĂ‚nunların) Allahu teĂ‚lĂ‚nın tutmasına muhtac olduğuna, meĂ‚len; "Doğrusu, gokleri ve yeri zeval bulmaktan Allahu teĂ‚lĂ‚ koruyup, tutuyor. Andolsun ki zevĂ‚l bulurlarsa, onları O'ndan başka kimse tutamaz. Gercekten O, halîmdir. Azap icin acele etmez, gafûrdur (cok bağışlayıcıdır)." (FĂ‚tır sûresi: 41) Ă‚yet-i kerîmesiyle işĂ‚ret buyruldu. Bu Ă‚yet-i kerîme ile bize, yer ve goklerin yerlerinde durmalarının Allahu teĂ‚lĂ‚dan başkası tarafından olmadığı ve onları bir durduran olmadan da yerlerinde durmalarının mumkun olmadığı bildirildi.
Ebu'l-Hasan-ı Eş'arî hazretleri vahyi kabûl etmeyen ve her şeyi Ă‚ciz olan akılla îzĂ‚h etmeye calışan felsefecileri iknĂ‚ edici delillerle susturdu. Bu hususta da, buyurdu ki:
"Felsefecilerin tabiatcı inanışlarından dolayı, ağacların ve onlardan cıkan meyvelerin ancak, yer, su, ateş ve havanın tesiri ile meydana geldiği hakkındaki iddiĂ‚larının bozukluğunu bize; "Allahu teĂ‚lĂ‚; "Arzda birbirine komşu kıt'alar (kara parcaları), uzum bağları, ekinler, catallı ve catalsız hurmalıklar vardır ki, hepsi bir su ile sulanıyor. Halbuki yemişlerin de bĂ‚zısını bĂ‚zısına ustun kılıyoruz." (Tad, renk ve kıymetleri başka başkadır.) Şuphesiz ki, bunlardan da duşunen bir topluluk icin pekcok ibretler (alĂ‚metler) vardır." meĂ‚lindeki RĂ‚d sûresi 4. Ă‚yetinde bildirdi.
Daha sonra Allahu teĂ‚lĂ‚, her şeyin yaratıcısı olduğuna, bir olduğuna, işlerinin intizam ve tertip dĂ‚iresinde cereyĂ‚n etmesi ile delil getirdi. Allahu teĂ‚lĂ‚ işlerinde hic bir ortağı bulunmadığını; "Eğer yer ile gokte, Allah'tan başka ilĂ‚hlar olsaydı, bunların ikisi de fesĂ‚da uğrar, yok olurdu." meĂ‚lindeki EnbiyĂ‚ sûresi 28. Ă‚yet-i kerîmesi ile bildirdi.
Sonra, once yaratıldıklarını kabûl ettikleri halde, oldukten sonra tekrar diriltilmeyi inkĂ‚r edenlere karşı tekrar yaratılmalarının mumkun olduğunu bildirdi. Onlar tekrar yaratılmayı uzak gorerek, curumuş kemikleri kim diriltecek dedikleri zaman, meĂ‚len; "(Ey Resûlum) de ki: "Onları ilk defĂ‚ yaratan diriltir ve O her yaratılanı tamĂ‚miyle bilir." (YĂ‚sîn sûresi: 79) buyurdu. Sonra bunu onlara meĂ‚len; "O (Allah) ki, size yeşil ağactan bir ateş yaptı da, şimdi siz ondan yakıp duruyorsunuz." (YĂ‚sîn sûresi: 80) Ă‚yet-i kerîmesi ile beyĂ‚n eyledi. Yaş ve yeşil iki ağac olan ve ruzgĂ‚r sebebiyle biri diğerine surtulunce tutuşan uşar ve murah denilen ağaclardan ateşin cıkarılmasını, curumuş kemiklere, parcalanmış derilere, hayĂ‚tı iĂ‚de etmenin cĂ‚iz olduğuna delil getirdi. (Uşar ile murah, eskiden Arapların ateş cıkarmak icin kullandıkları iki ağactır.)
Peygamber efendimizin son peygamber olduğunu bildiren ve O'nun peygamberliğini kabûl etmeyen yahûdî ve hıristiyanlara cevap veren Ebu'l-Hasan-ı Eş'arî hazretleri buyurdu ki: "Allahu teĂ‚lĂ‚ Resûlullah'a sallallahu aleyhi ve sellem peygamber olduğu ve bildirdiklerinin doğru olduğu hakkında mûcizelerle yardım eyledi. Resûlullah'a en buyuk mûcize olarak Kur'Ă‚n-ı kerîm verildi. Muşrikler, Kur'Ă‚n-ı kerîmin Allahu teĂ‚lĂ‚nın kelĂ‚mı olduğuna inanmıyorlar, hazret-i Muhammed'in sozudur, diyorlardı. Allahu teĂ‚lĂ‚, o zaman en fasîh ve edebiyĂ‚tta zirveye ulaşmış olanlarından, Kur'Ă‚n-ı kerîmin on sûresi veya bir sûresi gibi bir soz soylemelerini istedi. İnsanlar ile cinlerin bir araya gelip calışsalar, bunu yapamayacaklarını bildirdi. Nitekim onlar, boyle bir soz soylemekten Ă‚ciz kaldılar. Boylece onların, Resûlullah'a îmĂ‚n etmeme husûsunda ozurleri ortadan kalkmış oldu.
Hazret-i MûsĂ‚ da Firavn'ın sihirbĂ‚zlarını, asĂ‚sıyla rezîl ve rusvĂ‚ edip, hem sihirbazların, hem de diğer insanların kendisine îmĂ‚n etmeme mĂ‚zeretlerini ortadan kaldırdı. MûsĂ‚ aleyhisselĂ‚mın asĂ‚sından meydana gelen hĂ‚rikulĂ‚de hĂ‚llerin kendi gucleri dışında olduğuna, boyle bir şeyi yapabilmenin hatırlarından bile gecmediğine, boyle bir şeyi ancak Allahu teĂ‚lĂ‚nın yapacağına, hem sihirbazlar, hem de başkaları kanĂ‚at getirdi. (NihĂ‚yet, bu mûcize karşısında sihirbazlar, hazret-i MûsĂ‚'ya îmĂ‚n ettiler.)
Hazret-i ÎsĂ‚ da oluleri ilacsız diriltmek, anadan doğma korleri ve derisi alaca, abraş olanları iyileştirmek, o zamanda insanları Ă‚ciz bırakan şeylerle (mûcizelerle), o devre gore tıpta en yuksek dereceye ulaşan tabiplerin kendisine inanmama mĂ‚zeretlerini ortadan kaldırdı. (Cunku boyle işleri, ancak Allahu teĂ‚lĂ‚nın yardım ettiği bir kimse yapabilirdi.)
Resûlullah efendimiz, kendi kavminden olan, edebiyĂ‚tta yuksek dereceye ulaşan ediblerin, kendisine îmĂ‚n etmeme husûsunda bu mĂ‚zeretlerini bertaraf etti. Cunku, Kur'Ă‚n-ı kerîmin edebî yuksekliğini onlar da kabûl ediyorlardı.
İşte Resûlullah efendimiz yukarıda bildirilen yanlış yollara sapmış kimselere, getirdiği deliller ve mûcizelerle, gittikleri yolun bozukluğunu, dĂ‚vet ettiği yolun en doğru olduğunu anlatıyordu. Resûlullah efendimiz, onlara dĂ‚imĂ‚ karşısında duramayacakları deliller getirdiği, aralarında uzun muddet kaldığı halde, fevkalĂ‚de ihtiraslarından dolayı îmĂ‚n etme şerefine kavuşamadılar.
Allahu teĂ‚lĂ‚nın Resûlullah efendimize verdiği mûcizelerden bĂ‚zısı şoyledir: Şiddetli aclık vakitlerinde, kalabalık cemĂ‚atı, az bir yiyecek ile doyurması, susuzluk zamanlarında, mubĂ‚rek parmakları arasında fışkıran sudan hayvanlar ile sĂ‚hiplerinin kanıncaya kadar icmeleri, kurdun kendisine konuşması, kızartılmış koyunun zehirli olduğunu haber vermesi, ayın ikiye bolunmesi, cağırması uzerine ağacın koklerini suruyerek huzurlarına gelip, emri uzerine tekrar yerine gitmesi, insanların kalplerinde saklayıp da haber vermesini istedikleri sırları haber vermesi.
"İnsanlar Allahu teĂ‚lĂ‚yı gorecekler midir?" diye soran birisine buyurdu ki: "Âhirette muminler Allahu teĂ‚lĂ‚yı goreceklerdir. Allahu teĂ‚lĂ‚, Kur'Ă‚n-ı kerîmde meĂ‚len; "Nice yuzler vardır ki, o gun (kıyĂ‚mette) guzelliği ile parıldar. (O yuzler) Rablerine bakar." (KıyĂ‚me sûresi: 22-23) buyurmaktadır. Resûlullah efendimiz de; Ayı gorduğunuz gibi, kıyĂ‚met gununde Rabbinizi mutlaka goreceksiniz. O'nu gormekte gucluk cekmeyeceksiniz." buyurmaktadır.
Ebu'l-Hasan-ı Eş'arî hazretleri insanların Ă‚hiretteki hallerini soran bir kimseye de buyurdu ki:
Allahu teĂ‚lĂ‚ mahlûkĂ‚tını iki kısma ayırdı. Birisini Cennet'i icin yarattı. Onları, isimleri ve babalarının isimleri ile berĂ‚ber yazdı. Diğer kısmını Cehennem icin yarattı. Onların isimlerini de yazdı. Resûlullah efendimizle hazret-i Omer arasında şoyle bir konuşma oldu. Hazret-i Omer Peygamber efendimize; "YĂ‚ Resûlallah! Bizim evvelce hesap ve kitabımız gorulup bitmiş midir, yoksa, daha yeni başlanmış bir iş midir?" diye sorunca, Resûlullah efendimiz; "Bunlar, hesĂ‚bı ve kitabı gorulup bitmiş işlerdir." buyurdu. Bunun uzerine hazret-i Omer; "Oyleyse nicin ameller yapıyoruz (calışıp, cabalıyoruz) yĂ‚ Resûlallah?" diye sorunca, Peygamber efendimiz; "İbĂ‚det yapınız! Herkese ezelde takdîr edilmiş olan şeyi yapmak kolay olur." buyurdu.
Bir kimse Ebu'l-Hasan-ı Eş'arî hazretlerine gelerek ehl-i kıble olan bid'at ehlinin îmĂ‚nıyla ilgili olarak sordu. Ebu'l-Hasan-ı Eş'arî buyurdu ki:
"Allahu teĂ‚lĂ‚ya ve Peygamber efendimizin îmĂ‚n etmeye dĂ‚vet ettiği şeylere îmĂ‚n eden kimseleri, kufurden başka hic bir gunah îmĂ‚ndan cıkarmaz. ÎmĂ‚nlarını, ancak kufur giderir. Ehl-i kıble, gunahları sebebiyle îmĂ‚ndan cıkmayıp, dînin butun emirleriyle mukelleftirler, yapmaları gerekir.
Ehl-i kıbleden olup, gunahkĂ‚r olanları da, Allahu teĂ‚lĂ‚; "Ey îmĂ‚n edenler! Namaza kalktığınız zaman yuzunuzu ve ellerinizi (dirseklerinizle berĂ‚ber) yıkayın, başınızı mesh edin ve ayaklarınızı yıkayın. Eğer cunup iseniz boy abdesti alın." meĂ‚lindeki MĂ‚ide sûresi 6. Ă‚yet-i kerîmesi ile mumin diye isimlendirmiştir. Eğer akîdesi (inanışı) bozuk olan Kaderiyyenin dediği gibi, gunahkĂ‚rlar, gunahları sebebiyle îmĂ‚ndan cıkmış olsalardı, onlara abdest farz olmazdı. Allahu teĂ‚lĂ‚nın hitĂ‚bı da butun muminlere değil, yalnız itĂ‚at edenlere olurdu. Yine Allahu teĂ‚lĂ‚ CumĂ‚ sûresi 9. Ă‚yetinde meĂ‚len; "Ey îmĂ‚n edenler!CumĂ‚ gunu namaz icin ezĂ‚n okunduğu zaman, Allahu teĂ‚lĂ‚nın zikrine (hutbe dinlemeye, namaz kılmaya), koşunuz. Alış-verişi bırakın." buyurdu. Bu hitĂ‚bı yalnız itĂ‚at edenlere tahsîs buyurmadı. Bu hitĂ‚b aynı zamanda gunahkĂ‚rları da icerisine almaktadır.
Bid'atten başka herhangi bir gunahı yaparak, gunahkĂ‚r olanlardan hic bir kimse hakkında, Cehennemliktir diye hukmedilemez. Resûlullah efendimizin Cennet'le mujdelediklerinden başka Ehl-i tĂ‚attan kimse hakkında Cennetliktir denilemez.
Allahu teĂ‚lĂ‚ Kur'Ă‚n-ı kerîmde; "Muhakkak ki, Allahu teĂ‚lĂ‚ kendisine ortak koşanları bağışlamaz. Bu gunahtan başkasını dilediği kimseden magfiret buyurur (affeder)." meĂ‚lindeki NisĂ‚ sûresi 6. Ă‚yet-i kerîmesi ile delĂ‚let ediyor. Cunku Allahu teĂ‚lĂ‚ kendisi haber vermedikce, Ă‚sîler hakkındaki irĂ‚desinin ne olduğunu bilmeye kimse icin yol yoktur. Peygamber efendimiz; "Ehl-i kıbleden hic kimseyi, kendi kendinize Cennet'e, yĂ‚hut Cehennem'e koymayınız." buyurdu.
İnsanların amellerini yazan hafaza melekleri vardır. Allahu teĂ‚lĂ‚ bu husûsa; "Halbuki uzerinde gozetleyici melekler var. (Amellerinizi yazan ve Allah katında) kerîm olan kĂ‚tib melekler var." meĂ‚lindeki İnfitar sûresi 10. ve 11. Ă‚yet-i kerîmeleri ile delĂ‚let buyurdu.
Kabir hayĂ‚tı ve Ă‚hiret halleriyle ilgili olarak buyurdu ki:
"Kabir azĂ‚bı haktır. İnsanlar, kabirlerinde diriltildikten sonra imtihĂ‚n edilecek. Kabirde suĂ‚l sorulacak, Allahu teĂ‚lĂ‚ dilediği kimseye cevap vermeyi kolaylaştıracaktır. KıyĂ‚met gunu ilk sûr ufurulunce, goklerde olanlar ve Allahu teĂ‚lĂ‚nın diledikleri bayılıp duşecek (olecekler). İkinci sûrun ufurulmesi uzerine hepsi bakarak ayağa kalkacaklar (dirilecekler). Allahu teĂ‚lĂ‚ insanları, ilk yaratmasında olduğu gibi, yalın ayak ve cıplak olarak diriltecek. (DunyĂ‚da iken) Allahu teĂ‚lĂ‚ya itĂ‚at eden ve isyĂ‚n eden bedenler, kıyĂ‚met gunu diriltilecektir. Yine dunyĂ‚da iken sevap ve gunah işleyen eller, ayaklar ve diller de diriltilecek, sĂ‚hipleri hakkında şĂ‚hidlik edeceklerdir. Allahu teĂ‚lĂ‚ insanların amellerini tartmak icin terĂ‚zi koyacak. Kimin sevĂ‚bı ağır gelirse, o kurtulacaktır. Kimin de sevĂ‚bı hafif gelirse, husran ve zarara uğrayacaktır. KıyĂ‚met gununde insanlara, amel defterleri verilecek ve amel defteri sağ eline verilen kimsenin hesĂ‚bı kolay gorulecektir. Amel defterini sol elinden alanlar ise azap goreceklerdir.
Sırat, Cehennem uzerine kurulmuş bir koprudur. İnsanlar oradan amellerine gore suratli veya yavaş olarak gececekler. (Yalnız kıyĂ‚mette kopru, terazi vardır denince, dunyĂ‚daki kopru ve terĂ‚ziler akla gelmemelidir. Sırat koprusu icin de durum boyledir. Âhirette amellerin tartılması icin terĂ‚zi kurulacağına inanmalı, fakat nasıl, ne şekilde olduğunu duşunmemelidir.)
Kalbinde zerre mikdarı îmĂ‚nı olan, gunahı kadar yandıktan sonra, Cehennem'den cıkarılacaktır.
Peygamber efendimizin şefĂ‚atinin hak olduğunu bildiren Ebu'l-Hasan-ı Eş'arî hazretleri şoyle buyurdu:
"Resûlullah efendimizin şefĂ‚atı, ummetinden buyuk gunah sĂ‚hipleri icin olacaktır. Ummetinden bir topluluk yanıp, kara komur olduktan sonra ateşten cıkarılarak hayat nehrine atılacaklar, vucutları hic azap gormemiş gibi taptĂ‚ze olacak. KıyĂ‚met gununde Resûlullah efendimizin havzı bulunup, icmek icin ummeti oraya gelecektir. Ondan icen, bir daha susamayacaktır. Tuttukları doğru yolu; Peygamber efendimizden sonra değiştirenler, o havuzdan uzaklaştırılacaklar."
İyilikleri emretmek, kotuluklerden sakındırmak husûsunda buyurdu ki:
"Muminlerin uzerine, emr-i mĂ‚rûf ve nehy-i anil-munker, iyiliği emredip, kotulukten alıkoymak vĂ‚cibtir. Muktedir olurlarsa, yapılan kotuluğe el ve dil ile mĂ‚ni olurlar. Gucleri yetmezse kalpleri ile o işi kotu gorurler."
Sevgili Peygamberimizin EshĂ‚b-ı kirĂ‚mının ustunluğu ve bunlar arasındaki derece farklarını da şoyle bildirdi:
"Peygamber efendimizin hadîs-i şerîfi gereğince, asırların hayırlısı, EshĂ‚b-ı kirĂ‚mın (r.anhum) zamĂ‚nıdır (asrıdır). Sonra TĂ‚biîn ve Tebe-i tĂ‚biînin asırlarıdır. EshĂ‚b-ı kirĂ‚mın en ustunleri, Bedir muhĂ‚rebesine katılanlardır. Bunların en ustunu, Aşere-i mubeşşeredir (Cennet'le mujdelenen on SahĂ‚bî

MuhĂ‚cir ve EnsĂ‚rdan ibĂ‚ret olan Bedir ehli arasında, Aşere-i mubeşşereden sonra efdaliyet, hicret ve once musluman olmaya goredir. Peygamber efendimizin dĂ‚vet ettiği şeylere îmĂ‚n ederek, bir saat olsun kendisi ile goruşen yĂ‚hut onu bir defĂ‚ goren EshĂ‚b-ı kirĂ‚m, TĂ‚biînden ustundur.
EshĂ‚b-ı kirĂ‚m icin, haklarında soylenen hayır sozlerden başkasından sakınmalıdır. Onların iyiliklerini yaymalı, yaptıkları işler icin sahîh ve doğru te'vîl yolları aramalı, tĂ‚kib ettikleri yolun en iyi yol olduğuna husn-i zĂ‚n etmeli, iyi duşuncelere sĂ‚hib olmalıdır.
Ehl-i sunnet vel-cemĂ‚at mezhebinin îtikĂ‚ddaki iki imĂ‚mından biri olan Ebu'l-Hasan-ı Eş'arî, zĂ‚hirî ilimlerde yuksek Ă‚lim olduğu gibi, tasavvuf yolunda da yuksek bir velî idi. İnsanlara karşı gĂ‚yet tatlı, acık ve iknĂ‚ edici konuşurdu. Guzel ahlĂ‚kıyla insanlara ornek olurdu. Hakkın, doğrunun ortaya cıkması icin munĂ‚zarayı sever; yazarak ve anlatarak hak uğrunda mudĂ‚faadan cekinmezdi.
Eserleri: İmĂ‚m-ı Eş'arî'nin eserleri, beş grubta toplanır:
1- Kırk yaşından once mûtezile iken yazdığı eserler. Bunları sonradan iptĂ‚l etmiştir.
2- Felsefecilere, yahûdî, hıristiyan ve mecûsîlere yazdığı reddiyeler.
3- HĂ‚riciye, mûtezile, şia ve zĂ‚hiriyye fırkalarına yazdığı reddiyeler.
4- MakÂleler
5- Kendisine sorulan suĂ‚llere cevap olarak yazdığı risĂ‚leler ve diğerleri.
El-Umed adlı eserde bildirilen kitaplardan bĂ‚zıları:
1) Kitab-ul-Fusûl: Mulhidler (dinsizler), tabiatcı felsefeciler, dehrîler, zamanın ve Ă‚lemin kadîm olduğuna inananlara reddiyedir. Bu kitapda; brehmenler, yahûdîler, hıristiyanlar ve mecûsîlere de cevaplar vermiştir. Bu kitap buyuk bir eserdir.
2) El-Mûcez: On iki kitaptan ibĂ‚rettir.
3) Halk-ul-Ef'Âl
4) İstitĂ‚a hakkındaki kitap
5) SıfĂ‚tlar hakkındaki kitap
6) El-Luma' fi'r-Reddi alĂ‚ Ehli'z-Zeyği ve'l Bid'a: Kur'Ă‚n-ı kerîm, Allahu teĂ‚lĂ‚nın irĂ‚desi, Allahu teĂ‚lĂ‚nın gorulmesi, kader, istitĂ‚a, va'd ve va'îd ve imĂ‚met meselelerinden bahseden on bolum ihtivĂ‚ eden kıymetli bir kitaptır. İmĂ‚m-ı Eş'arî hazretlerinin bu mevzularda soyledikleri hakkında iyi bir kaynaktır. Yakın zamanda Mısır'da ve Beyrut'ta basılmıştır. Beyrut baskısında, ayrıca Richard J.Mc. Carthy tarafından bir mukaddime ve İngilizce tercumesi vardır. Spitta, bu eseri hulĂ‚sa etmiş, Joselp Hell tarafından Almancaya tercume edilmiştir.
7) RisĂ‚let-ul-ÎmĂ‚n; Spitta, Almancaya tercume etmiştir.
8) KitĂ‚b-ul-Funûn: Mulhidlere (dinsizlere) cevap olarak yazılmıştır.
9) KitĂ‚b-un-NevĂ‚dir: Kelam ilminin inceliklerini anlatır.
10) Dehrîlerin (dinsizlerin) Ehl-i tevhid'e karşı yaptıkları butun îtirĂ‚zlarının toplandığı bir kitap.
11) El-Cevher fi'r-Reddi al Ehli'z-Zeygi ve'l-Munker.
12) Nazar, istidlĂ‚l ve şartları hakkında CubbĂ‚î'nin suĂ‚llerine verilen cevaplar.
13) MekĂ‚lĂ‚t-ul-FelĂ‚sife: Felsefecilere cevap olarak yazılmış bir eserdir. Kitap uc makĂ‚leyi ihtivĂ‚ eder. Eserde İbn-i Kays ed-Dehrî'nin bĂ‚zı şupheleri, Aristo'nun semĂ‚ (gok) ve Ă‚lem hakkındaki fikirleri curutulmuştur; hĂ‚diseleri, saĂ‚det ve şekĂ‚veti yıldızlara bağlıyanlara lĂ‚zım gelen cevaplar verilmiştir.
14) CevĂ‚b-ul-HorasĂ‚niyyîn: Ceşitli meseleleri ihtivĂ‚ eder.
El-Umed'de bildirilenlerden başka, İbn-i Fûrek'in zikrettiği eserlerinden bĂ‚zıları da şunlardır:
1) TenĂ‚suhe inananlar hakkındaki eser.
2) Mantıkcılara dĂ‚ir yazılan eser.
3) Hıristiyanlar hakkında yazılan kitap.
4) DelĂ‚il-un-Nubuvve hakkındaki kitap.
İmĂ‚m-ı Eş'arî'nin ayrıca: RisĂ‚le KetebehĂ‚ ilĂ‚ Ehli's-Sagr bi BĂ‚b-ul-EbvĂ‚b adlı eseri vardır. Kitap, Kafkas Dağlarının Hazar Denizi ile bitiştiği yerde BĂ‚b-ul-EbvĂ‚b (Demirkapı yĂ‚hut Derbend) denilen kasabanın Ă‚limlerine yazılmıştır. Bu eser, Ehl-i sunnet vel-cemĂ‚at akĂ‚idini geniş olarak anlatmaktadır.
Bunlardan başka şu eserleri de meşhûrdur:
MakĂ‚lĂ‚t-ul-İslĂ‚miyyîn: Bu eserinde îtikĂ‚dî fırkalardan ve kelĂ‚m ilminin ince meselelerinden bahsetmektedir. Mezhebler tĂ‚rihinin temel kitaplarından olan eser matbûdur.
El-İbĂ‚ne an Usûl-id-DiyĂ‚ne; Ehl-i sunnet dışı fırkaların reddi icin yazılmış olup, bu husustaki delilleri icinde toplamaktadır. İngilizce tercumesi ile birlikte basılmıştır.
Kavl-ul-CumlĂ‚t, EshĂ‚b-ul-Hadîs ve Ehl-us-Sunne fi'l-ÎtikĂ‚d (Basılmamıştır.) RisĂ‚let-ul-İstihsĂ‚n el-Havdu fî İlm-il-KelĂ‚m, basılmıştır. İngilizce tercumesi vardır.
ÎzĂ‚h-ul-BurhĂ‚n et-Tebyîn alĂ‚ Usûliddîn, KitĂ‚b-ul-Ulûm, Tefsîr-ul Kur'Ă‚n eş-Şerh vet-Tafsîl, İbn-i AsĂ‚kir'in bildirdiğine gore, Ebu'l-Hasan Eş'arî'nin tefsîri 70 veya 300 cild idi.
SUNNETİME YARDIM ET
Ebu'l-Hasan-ı Eş'arî'nin, Mûtezile denilen bozuk yoldan donmesi şoyle olmuştur:
Bir RamazĂ‚n-ı şerîf ayının ilk gunlerinde ruyĂ‚sında Peygamber efendimizi gordu. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem ona; "YĂ‚ Ali! Benden nakledilen yola yardım eyle." buyurdular. Bu ruyĂ‚dan sonra RamazĂ‚n-ı şerîf ayının ortasında, ikinci defĂ‚ Peygamber efendimizi sallallahu aleyhi ve sellem ruyĂ‚da gormekle şereflendi. RuyĂ‚sında; "Sana emrettiğim şey ne oldu, ne yaptın?" buyurdu. "Benden bildirilen yola, sunnetime yardım et, bu yola uy!" buyurdular. Bu ruyĂ‚dan sonra kelĂ‚m ile uğraşmayı terketti. Ucuncu defĂ‚ RamazĂ‚n-ı şerîfin yirmi yedinci gecesi, Peygamber efendimizi sallallahu aleyhi ve sellem tekrĂ‚r ruyĂ‚da gordu. "Sana emrettiğim şey ne oldu?" buyurdu. "KelĂ‚m ilmini terkedip, Kur'Ă‚n-ı kerîm ve hadîs ilmine sarıldım." dedi. "Benden rivĂ‚yet edilen, bildirilen yola, sunnetime yardımcı olmanı emrettim." buyurdu. Bunun uzerine İmĂ‚m-ı Eş'arî ozur dileyip; "Meselelerini ve delillerini oğrenmek icin otuz yıl harcadığım yolu (Mû'tezileyi) nasıl terk edeyim?" dedi. Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem; "Allahu teĂ‚lĂ‚ sana, ilĂ‚hî yardımı ile yardım eyledi. Bunu yakînen bilmeseydim sana bunu emretmezdim." buyurdu. İmĂ‚m-ı Eş'arî bu ruyĂ‚yı da gordukten sonra uyanıp; "Haktan ote, sapıklıktan başka bir şey yok." diyerek, Mûtezile yolundan donup, Ehl-i sunnet itikĂ‚dına girdi. Bu ruyĂ‚sından sonra on beş gun evinden cıkmadı. Meseleleri derinlemesine inceleyip, gozden gecirdi. Sonra Basra CĂ‚miine gidip, kursuye cıktı. O sırada Mûtezile yolunun meşhûr ve kuvvetli Ă‚limlerinden sayılan ve boyle bilinen İmĂ‚m-ı Eş'arî, kursuden cemĂ‚ate şoyle hitĂ‚betti: "Ey insanlar! Coktan beri size gorunmez oldum. Dikkatle duşundum. İnsafla inceledim. Yanımdaki delilleri gozden gecirdim. Tercih husûsunda zorlandım. Sonunda Allahu teĂ‚lĂ‚dan beni hidĂ‚yete, doğru yola kavuşturmasını istedim, duĂ‚ ettim. Allahu teĂ‚lĂ‚ beni hidĂ‚yete, doğru yola kavuşturdu. Mûtezile yoluna Ă‚it îtikĂ‚dlarımın hepsinden vazgecip, kurtuldum." diyerek, Ehl-i sunnet îtikĂ‚dına girdiğini herkese ilĂ‚n etti.
1) Tebyînu Kizbi'l-Mufteri; s.38
2) Nazmu'l-FerÂid; s.17
3) Kavlu'l-Fasl; s.3
4) TabakĂ‚tu'ş-ŞĂ‚fiiyye; c.3, s.347
5) TĂ‚rih-i BağdĂ‚d; c.11, s.346
6) El-Milel ve'n-NihÂl; c.1, s.94
7) Temhid (BĂ‚kıllĂ‚nî

8) RisĂ‚le-i Kuşeyrî; s.1,3
9) ŞezerĂ‚t-uz-Zeheb; c.3, s.131
10) Tam İlmihĂ‚l SeĂ‚det-i Ebediyye (49. Baskı); s.1070
11) Tathîru'l-FuĂ‚d min Denîsi'l-ÎtikĂ‚d; s.5
12) EsÂsu't-Takdis; s.98
13) FetevĂ‚y-ı Hadsiyye; s.111
14) Rehber Ansiklopedisi; c.4, s.323
15) Mu'cemu'l-Muellifîn; c.7, s.35
16) VefeyÂtu'l-A'yÂn; c.1, s.326
17) MiftÂhus-SeÂde
18) İslĂ‚m Âlimleri Ansiklopedisi; c.4, s.54
19) EsmĂ‚u'l-Muellifîn; c.1, s.676
20) Brockelman; Gal.1, s.194, Sup.1, s.345
21) El-A'lÂm; c.4, s.263
__________________