Hindistan'da yetişen buyuk velîlerden. Kunyesi Ebu'l-Hasan, lakabı Azimuddîn'dir. Babası Seyfeddîn Emir Mahmûd Şemsî, o devrin muhim simĂ‚larından idi. Lacin beylerinden olan babası, Cengiz'in muslumanlara yaptığı zulum ve katliĂ‚m sırasında MĂ‚verĂ‚unnehr bolgesinden Hindistan'a goc etti. Seyfeddîn Mahmûd, gocten sonra Ganj Nehri kenarında bulunan ve şimdiki ismi Patıyalı olan Mu'minĂ‚bĂ‚d kasabasına yerleşti. Dehli sarayındaki devlet adamlarından İmĂ‚dulmulk'un kızı ile evlendi. İkinci cocuğu olarak 1253 (H. 651)'de Emir Husrev doğdu.
Emir Husrev kucuk yaşta ilim oğrenmeye ve şiir soylemeye başladı. HĂ‚fızası fevkalĂ‚de kuvvetli, zekĂ‚sı ve anlayışı pek keskin, şiir soyleme kĂ‚biliyeti de fazla idi. Babası ile saraydaki ilim ve irfan meclislerine katıldı. Bu meclislerden cok faydalandı ve devrin meşhur şĂ‚irlerinden İzzeddîn ile karşılaştı. Onun şiir okuma kĂ‚biliyetini goren ŞĂ‚ir İzzeddîn birbiriyle ilgisi olmayan sac, yumurta, kavun ve ok kelimelerini verince, Emir Husrev hemen şu mĂ‚nĂ‚daki şiiri okudu: "O sevgilinin zuluflerindeki her sac teline yuzlerce yumurta buyukluğunde amber dizilmiş, sakın gonlunu ok gibi duz sanma, kavun gibi karnında gizli dişleri var." Bu şĂ‚ir babasının sultanın yanında vazîfeli olmasından dolayı Emir Husrev'e "SultĂ‚nî" mahlasını verdi. Emir Husrev bu mahlası cocukluğunda yazdığı şiirlerinde kullanmıştır.
Bir gun babası Seyfeddîn Mahmûd bu cok zekî ve cok akıllı oğlunun mĂ‚nevî terbiyesi ve yetişmesi icin onu HĂ‚ce NizĂ‚muddîn hazretlerine goturdu. Emîr Husrev cok iyi yetişmiş olmasına rağmen, HĂ‚ce NizĂ‚muddîn'i tanımıyordu. O sırada daha, sekiz veya dokuz yaşlarındaydı. HĂ‚ce'nin dergĂ‚hına yaklaştıklarında, kapıdan girecekleri sırada, Husrev, kendisinden beklenilmeyen bir şey soyledi ve; "Babacığım, kendimi yetiştirecek bir murşid secip ona bağlanmak benim meselem olduğuna gore, bu meselede beni serbest bırakamaz mısın?" dedi. Babası hayret etti ve onu kapının dışında bırakıp, sohbette bulunmak uzere kendisi iceri girdi. Bu sırada Husrev cok guzel bir rubĂ‚î soyledi. Kendi kendisine de duşundu ki; "Eğer bu zĂ‚t, hakîkaten yuksek, evliyĂ‚ bir zĂ‚t ise, mutlaka bu rubĂ‚îyi ve benim durumumu Allahu teĂ‚lĂ‚nın izni ile bilir ve bu rubĂ‚îme tatmin edici şekilde karşılık verir." Husrev'in bu duşunceler ile soylediği rubĂ‚îsi şu meĂ‚lde idi:
"Oyle bir şĂ‚hsın ki, sarayının kubbesine,
Farzet ki bir guvercin kondu ve geri dondu.
Bu garib Ă‚şık kapınızdadır.
Girsin mi, yoksa geri mi donsun?"
O zamanda Hindistan'da bulunan evliyĂ‚nın en buyuklerinden olan Sultan-ul-meşĂ‚yıh HĂ‚ce NizĂ‚muddîn-i EvliyĂ‚ hazretleri, Husrev'in durumunu Allahu teĂ‚lĂ‚nın izni ile anlayıp, hizmetcisini cağırdı. Dışarıda, kapının dışında bekleyen gence, duşuncesine cevap olmak uzere şu rubĂ‚îyi okumasını emretti:
"Hemen iceri gir! Ey doğru sozlu insan,
Olalım birbirimize yakîn, tek nefes.
Eğer cĂ‚hil bir insan, hem de ahmak isen,
Hic durma! Geldiğin yoldan hemen geri don."
Hizmetci gidip Husrev'e rubĂ‚îyi okudu. Arzu ettiği cevĂ‚ba fazlasıyla kavuşan Husrev, gĂ‚yet neşelendi. DerhĂ‚l iceri girip, HĂ‚ce'ye talebe oldu. Oğlunun geri kalmasındaki inceliği daha sonra anlayan Seyfeddîn Mahmûd, bu hĂ‚diseden sonra onu daha cok sevmeye başladı.
Bir sure sonra babasını kaybeden Emir Husrev'i, annesinin babası olan dedesi İmĂ‚dulmulk himĂ‚yesi altına aldı. Dedesinin yanında devrin ileri gelen Ă‚lim, edîb ve şĂ‚irleri ile tanıştı. On iki yaşlarında iken, anlayanlar tarafından şiirleri takdir ediliyordu. 1292 (H.692)'de dedesinin vefĂ‚tı uzerine Dehli sarayındaki Turk sultan ve kumandanlarının himĂ‚yesine girdi. Tam yedi sultandan sevgi ve alĂ‚ka gordu. Sultan MubĂ‚rek ŞĂ‚h HallĂ‚cî, 1320 (H.720)'de vefĂ‚t edince, NizĂ‚muddîn-i EvliyĂ‚'nın hizmet ve sohbetine koştu; hakîkî devlete saĂ‚dete kavuştu. NizĂ‚muddîn-i EvliyĂ‚'nın işĂ‚retiyle Hızır aleyhisselĂ‚mın sohbetiyle de şereflendi.
Hocasına olan muhabbet ve bağlılığı pekcok idi. Tam bir teslimiyet ile hocasının sohbetlerinde bulunur ve ziyĂ‚desiyle istifĂ‚de ederdi. Hocası kendisini cok sever ve ona ayrıca husûsen teveccuh eder, yakınında bulundururdu. Diğer talebeler icinde, hocalarına en yakın olan bu idi. Her gece yatsı namazından sonra hocasının odasına girer, orada husûsî sohbette bulunurdu. Talebe arkadaşlarından birinin bir arzusu olursa; arzederdi.
HĂ‚ce NizĂ‚muddîn'in her tarafa yayılan comertliğini duyan fakir bir adam, Hindistan'ın uzak bir yerinden yola cıkıp, mĂ‚lî sıkıntısını halletmek icin, ondan cok mikdarda yardım almak umîdiyle Dehli'ye geldi. Fakat o gun hazret-i HĂ‚ce'nin, bir cift eski ayakkabısından başka verebilecek birşeyi yoktu. Zavallı adam, bu yuce şahsiyetten aslĂ‚ boyle bir hediye beklemiyordu; fakat onu reddetmeye de cesĂ‚ret edemedi. Bununla berĂ‚ber, icinden, cok rahatsız oldu ve bu buyuk zĂ‚ttan boyle kıymetsiz bir hediye aldığı icin, buyuk bir hayĂ‚l kırıklığına uğradı. Aşırı bir kederle ve bu mevzu uzerinde duşunceye dalarak ayrıldı. Geri donuşunde, yol ustunde gece dinlenmek icin bir handa kaldı. Yine aynı gece Emîr Husrev, Bengal'den bir iş gezisinden, Dehli'ye donuyordu. İhtişamlı maiyet, hizmetciler ve zenginliklerle oraya varıp, aynı handa kaldı. Emîr Husrev, mucevher ve kıymetli taşların ticĂ‚retini yapıyor ve Dehli'nin en zengini biliniyordu. Ertesi sabah Emîr Husrev kalktığında, hayret edip; "Şeyhimin kokusunu duyuyorum." diye bağırdı. Han didik didik arandı ve sonunda tenhĂ‚ bir koşede, geceleyin Dehli'den gelen fakir bir yolcu bulundu. Dehli'de kaldığı zaman hazret-i NizĂ‚muddîn-i EvliyĂ‚'nın yanına gidip gitmediği sorulduğunda, adam uzuntulu bir şekilde; "Evet, hakîkatte ben bu uzun seyĂ‚hati, sĂ‚dece o buyuk velîyi gormek ve sıkıntılarımı halletmek ve onun comertlik ve ihsĂ‚nından faydalanmak icin yaptım. Eski ayakkabıları gostererek; fakat beni sadece kendisinin bu kıymetsiz ayakkabıları ile gonderdiği icin uzgunum" diye cevaplandırdı. Aşk ve muhabbetle yanan Husrev, derhĂ‚l adamdan; butun bu buyuk servet, koleler ve sĂ‚hib olduğu her şey karşılığında ayakkabıları kendisine vermesini istedi. Nakledildiğine gore, o zaman Emîr Husrev, diğer kıymetli eşyĂ‚larından başka 500.000 gumuş para taşıyordu. Zavallı adam, bunu bir şaka kabûl etti. Fakat Husrev, uzerinde durarak, yeminle teklîfini tekrarladı ve hemen, sevgili hocasının ayakkabıları karşılığında butun servetini vererek pazarlığı bitirdi.
Fakir adamın nasıl memnun olduğunu uzun uzun anlatmaya luzum olmadığı acıkca bellidir. O, hazret-i NizĂ‚muddîn'in hayırseverliğinden hayĂ‚l ettiğinin yuzlerce katını, yine onun hurmetine başka biri vĂ‚sıtasıyla almıştı.
Emîr Husrev, Dehli'ye vĂ‚sıl olduğunda, hocasının ayakkabılarını, buyuk bir hurmetle el ustunde taşıyarak, hazret-i NizĂ‚muddîn'in huzûruna cıktığında, yolda olan hĂ‚diseyi kendisine arzedip ayakkabıları satın aldığını soyledi. Hazret-i HĂ‚ce; "Ona ne kadar para verdin?" dedi. O da; "Benim bir şeye yaramaz servetimin hepsini." diye cevap verdi. HĂ‚ce hazretleri tebessum edip; "Onları ucuza almışsın." buyurunca, Emîr Husrev; "Efendim, cok şukur ki, onlara sĂ‚hip olan adam, yalnız servetimi teklif etmekle tatmin oldu. Hurriyetimi de isteseydi, benim sevgili hocamın bu mukaddes ve paha bicilmez hĂ‚tırasına sĂ‚hib olmak icin memnûniyetle onu da verirdim." dedi.
Husrev, cok para kazandıran bir mesleğe sĂ‚hib olmasına rağmen, sĂ‚dık bir sûfî olarak, ilĂ‚hî bir ihsĂ‚nla, boyle bir imtihĂ‚nı en iyi şekilde başardı. Hocasının muhabbeti uğruna zenginliğini fedĂ‚ etti. Kendi zamĂ‚nındaki birkac Dehli sultanının sarayında en cok ihsĂ‚na mazhar olup, baş şĂ‚ir olarak en yuksek mevkide bulunduğu gibi, hocasının en kıymetli talebesi olarak kalmayı da başaran bir dehĂ‚ya sĂ‚hipti.
Emîr Husrev hazretleri, hocasından kendisine gelen husûsî iltifatları yazıp toplamıştır. SultĂ‚n-ul-meşĂ‚yıh HĂ‚ceNizĂ‚muddîn hazretleri, bir defasında Emîr Husrev'e hitĂ‚ben; "Seni o kadar cok seviyorum ki, başka herkesten daralabilirim, fakat senden daralmam." buyurdu. Başka bir defĂ‚ da buyurdu ki: "Herkesten daralabilirim, hattĂ‚ kendimden bile. Fakat senden daralmam."
HĂ‚ce NizĂ‚muddîn bir gun, Emîr Husrev'e; "Bana duĂ‚ et! Seni benim yan tarafıma defnederler." buyurdu. Bu soz, daha sonra bir cok defĂ‚ kendisine hatırlatılmış, o da; "İnşĂ‚allah oyle olacaktır." buyurmuştur. Bir defĂ‚sında Emîr Husrev buyurdu ki: "Hocam bu talebesi ile (yĂ‚ni benimle) ahd etti, sozleşme yaptı ve Cennet'e giderse, beni de berĂ‚berinde gotureceğini soyledi."
Bir gun HĂ‚ce NizĂ‚muddîn, gorduğu bir ruyĂ‚yı talebesi Emîr Husrev'e şoyle anlattı: "Şeyh Necîbuddîn Mutevekkil'in evinin onunde, pencerenin altından temiz, berrak bir su akıyordu. Bu fakîr de (yĂ‚ni HĂ‚ce NizĂ‚muddîn) yuksek bir yerde oturuyordum. Beni hoş ve umidli bir hĂ‚l kapladı. Oyle bir vakitte kalbimden sen gectin. Kendim icin ihsĂ‚n ettiği nîmeti, sana da vermesi icin Allahu teĂ‚lĂ‚ya duĂ‚ ettim. DuĂ‚mın kabûl olduğunu biliyorum. O hĂ‚l inşĂ‚allah sende peydĂ‚ olup, meydana gelecektir."
Hazret-i HĂ‚ce, yine bir gun Emîr Husrev'i yanına cağırarak, gorduğu bir ruyĂ‚yı şoyle anlattı: "CumĂ‚ gecesi ruyĂ‚mda; Şeyh-ul-İslĂ‚m BehĂ‚eddîn-i ZekeriyyĂ‚ hazretlerinin oğlu Şeyh Sadreddîn'i gordum. Bana doğru geldiğini anlayınca tevĂ‚zu ile yanına vardım. O daha cok tevĂ‚zu eyledi. Bu sırada uzaktan sen gorundun. Yanımıza geldin. BĂ‚zı kıymetli bilgiler anlatmaya başladın. Bu sırada muezzin ezĂ‚n okumaya başladı. Ben de uyandım. Bunun senin icin ne yuksek mertebe olduğunu goreceksin." Emîr Husrev diyor ki: "HĂ‚ce hazretleri boyle anlatınca, ben mahcûbiyet ve cĂ‚resizlik icinde; "Efendim! O yuksek mertebede bulunmak bu hizmetcinin ne haddine. Neyim varsa, hepsi sizin ihsĂ‚nınızdır." diye arzettim. Bu sozler uzerine, hocam iclerini ceke ceke ağlamaya başladılar. Onların bu hĂ‚li karşısında kendimi tutamayıp ben de ağladım. Bundan sonra hazret-i HĂ‚ce emretti. Husûsî bir kulĂ‚h getirdiler. MubĂ‚rek eliyle bu hizmetcisine (Emîr Husrev'e) giydirdi ve; "Buyuklerin sozlerini her zaman kalbinde bulundur. Hicbir zaman hatırından cıkarma!" buyurdu.
NizĂ‚muddîn-i EvliyĂ‚ hazretleri, bir defĂ‚sında; "Eğer mumkun olsaydı, Husrev'le birlikte uyumayı ve aynı mezarda olmayı tercih ederdim." buyurmuştur.
Bir defĂ‚sında da; "ŞĂ‚yet testereyi boğazıma dayayıp, talebem Husrev'den vazgecmemi isteseler, başımı verip Husrev'i terketmemeyi tercih ederdim." buyurdu.
Hazret-i HĂ‚ce NizĂ‚muddîn-i EvliyĂ‚ Cennet yolcusu olduğu zaman, Emîr Husrev orada yoktu. Tuğluk ŞĂ‚h ile Luknov taraflarına gitmişti. O yolculuktan donup acı haberi oğrenince, şaşkına dondu. Uzerine yıldırım duşmuş gibi oldu. Yanıyor, yanıyordu. Ayakta duramıyordu. "SubhĂ‚nallah! Guneş batmış. Husrev hayatta!" diye haykırdı. Mal mulk nĂ‚mına nesi varsa, sevĂ‚bı hocasının rûhuna olmak uzere hepsini fakirlere sadaka olarak verdi. Cok ağlıyordu. Bir defĂ‚sında; "Ben kendim icin ağlıyorum. Hocamdan sonra cok yaşayamam." dedi. HĂ‚ce hazretleri, 1325 (H.725) senesi RebîulĂ‚hir ayının 18. gunu vefĂ‚t etmişti. Emîr Husrev de, altı ay sonra 1325 (H.725) senesi Şevval ayının 18. gunu vefĂ‚t edip sevdiklerine kavuştu. Cok derin bir aşkla sevdiği hocasının ayak ucu tarafına defnedildi.
Emîr Husrev Dehlevî, şĂ‚irlerin sultĂ‚nı, fazîlet sĂ‚hiplerinin onderi, sozleri kuvvetli olan yuksek bir zat idi. Konuşma sanat ve tavırlarındaki mĂ‚nĂ‚ ve işĂ‚retlerde, onceki ve sonraki şĂ‚irlerden coğu ona yetişememiştir. Konuşma tarzında, hocasının kendisine buyurduğu; "İsfehanlılar gibi konuş!" emrine uyardı. GĂ‚yet fasîh ve belîğ olarak, acık, anlaşılır ve net konuşurdu. Bu edebî yonu yanında, tasavvufî hĂ‚li de pek yuksek idi. EvliyĂ‚lık yolunda ustun derece sĂ‚hibiydi. PĂ‚dişĂ‚hlarla, Ă‚mirlerle goruşmesi, kalbinin dunyĂ‚ işlerine meyletmesine sebep olmazdı. Bu guzel hĂ‚li, eserlerinden daha iyi anlaşılmaktadır. Cunku gunah işleyenlerin kalblerinde bereket pek az bulunur. Belki de hic bulunmaz. Bunun icin, yazdıkları eserlerde bereket olmaz. YĂ‚ni boylelerinin yazdığı eserler, gonullerde kabûl gormez ve kalblere tesir etmez.
Emîr Husrev hazretleri, vakitlerinin coğunu ibĂ‚det ile gecirirdi. Geceleri sabaha doğru uyanık olur, teheccud (gece uyanıklık namazı) kılardı. Teheccud icin kalktığında, her gun Kur'Ă‚n-ı kerîmden 7 cuz (140 sayfa) okurdu.
Emir Husrev, birkac lisĂ‚nın ustasıydı. Turkce, Farsca, Arapca ve Sanskritce'de ovulecek derecede mumtĂ‚z idi. Ana dili Turkce ve Farsca olmakla birlikte, Arabîde, Arablarla musĂ‚bakaya girecek derecede kendisini yetiştirmişti. Aynı zamanda cok iyi bir Sanskrit sĂ‚hası Ă‚limi idi. Sanskritceyi cok iyi bilirdi.
Şiirdeki mahĂ‚ret ve dehĂ‚sı yanında o, aynı derecede bir nesir ustĂ‚dı idi. Duzyazı yazmanın kĂ‚ideleri ve prensipleri uzerine bir şĂ‚heser olan meşhûr Nûh Sihpir'i o yazmıştı.
Edebî bakımdan bu kadar ustun, meşhûr ve zengin olmasına rağmen Emîr Husrev, hazret-i HĂ‚ce NizĂ‚muddîn-i EvliyĂ‚'nın sohbetlerinde, huzûrlarında tattığı mĂ‚nevî Ă‚b-ı hayat karşılığında, butun dunyevî zenginliklerden seve seve memnuniyetle yuz cevirip, butun servetini mubĂ‚rek hocasının bir cift ayakkabısı karşılığına gonul rahatlığı ile fedĂ‚ edebilen cok yuksek bir velî idi.
Butun velîler gibi, HĂ‚ce NizĂ‚muddîn de, Hindistan'da yaşayan her tabakadan insanlar arasında, karşılıklı muhabbet ve îtimĂ‚dın geliştirilmesine cok alĂ‚ka gostermişti. İdĂ‚re eden Ă‚mirler ile idĂ‚re edilenler arasında sevgi bağının kurulmasını tavsiye eder, bunun icin gayret gosterirdi. Bu hususta ilk şart, konuşarak anlaşmaktı. Ayrıca Hindistan'da cok ceşitli lisanlar konuşuluyordu. Bunun icin, bu ceşitli lisanlara tam bir vukûfiyeti olan Emîr Husrev hazretlerinden butun Hind halkının aralarında anlaşmayı sağlayacak ve kolaylaştıracak yeni bir lisan bulması istendi. Bunun uzerine Emîr Husrev calışmaya başlayarak, kuzey bolgesinde konuşulan mahallî dil ile FĂ‚risî karışımı bir dil meydana getirdi; ve bu karışım Urducanın esĂ‚sını teşkil etti. Zamanla ve daha sonra gelen nesiller tarafından kullanılarak, bu yeni karışım, daha ince ve kulturel bir dil olan Urdu lisĂ‚nı hĂ‚line geldi. Emîr Husrev'in FĂ‚risî ve Hintce karışımı hazırladığı bu yeni lisanda ilk şiir soyleyen yine kendisi oldu.
Husrev Dehlevî, dînimizin emir ve yasaklarına tam uyan, comert, samîmî ve Ă‚şık biriydi. Şiir ve nesirlerinde dile ve mĂ‚nĂ‚ya hĂ‚kimiyeti, dilindeki Ă‚heng, tasvîrlerindeki guzellik ve derin kultur seviyesi acıkca gorulur. Bu sebeple, hemen butun doğuİslĂ‚m Ă‚leminde sevilip takdir gormuştur. Kısa zamanda Anadolu'ya ulaşan eserleri zevkle okunmuş, DîvĂ‚n EdebiyĂ‚tı ŞĂ‚irleri tarafından ustĂ‚d olarak kabûl edilmiştir.
Bilinen eserleri dort kısım altında incelenmiştir:
1) DîvĂ‚nları: Tuhfet-us-SığĂ‚r, Vasat-ul-HayĂ‚t, Gurret-ul-KemĂ‚l, Bakiyye-i Nakiyye, NihĂ‚yet-ul-KemĂ‚l.
2) Hamsesi: Matla'ul-EnvĂ‚r, Şîrîn-u Husrev, Mecnûn u LeylĂ‚, Âyîne-i İskenderî, Hişt Behişt.
3) TĂ‚rihî mesnevîleri: KırĂ‚n-ı Sa'deyn, Hıdır Han, DuvalrĂ‚nî, TuğluknĂ‚me, Nûh Sihpir.
4) Mensûr eserleri: İ'cĂ‚z-ı Husrevî, TĂ‚rîh-i AlĂ‚î, Ef'Ă‚l-ul-FevĂ‚id.
Bu eserlerinin hemen hepsi Hindistan'ın ceşitli matbaalarında basılmıştır. Eserlerinin yazma nushaları, İstanbul, Bursa, Konya, Kayseri kutuphĂ‚nelerinde mevcuttur.
Bu zikredilen eserlerinden başka, CevĂ‚hir-ul-Bahr, Bahr-ul-EbrĂ‚r, Enîs-ul-Kulûb, Mir'Ă‚t-us-SafĂ‚, MenĂ‚kıb-ı Hind, Dehlî TĂ‚rihi ve MakĂ‚lĂ‚t-ı CihĂ‚r-ı YĂ‚r isimli eserleri de vardır.
EN KIYMETLİ ŞEY
NizĂ‚muddîn-i EvliyĂ‚ hazretleri, Husrev'e yazdığı mektuplardan birisinde buyuruyor ki: "Bedenin Ă‚zĂ‚larını koruduktan, onların sıhhatli olmalarını temin ettikten sonra İslĂ‚miyetin beğenmediği her şeyden sakınmalı, haram ve mekruhlara aslĂ‚ yanaşmamalıdır. Allahu teĂ‚lĂ‚ her şeyi kıymetli yaratmıştır. Ama bir şeyi en kıymetli yaratmıştır. O da vakittir. Bunun icin vakitleri en iyi şekilde değerlendirmeye calışmalı, en kıymetli şeyi Ă‚hiret saĂ‚detini elde etmekte kullanmalıdır. Her an gecip gitmekte olan bu kıymetli omru ganîmet bilmeli, zamĂ‚nı boş ve uygunsuz şeyler ile gecirmemelidir. Bir iş yapacağı zaman, istihĂ‚re ve istişĂ‚re etmeli, bilenlere danışmalıdır. Bir iş yaparken, kalbinde inşirĂ‚h, acılma, genişleme, rahatlık bulunmazsa, o işi yapmamalı, vaz gecmelidir. Kalbinde inşirĂ‚h bulunmadan yapılan işin netîcesinin dĂ‚imĂ‚ sıkıntı olacağını iyi duşunmelidir."
1) AhbÂr-ul-AhyÂr; s.105
2) KĂ‚mûs-ul-A'lĂ‚m; c.3, s.3045
3) Siyer-ul-EvliyÂ; s.98
4) Rehber Ansiklopedisi; c.5, s.108
5) NefehÂt-ul-Uns Tercumesi; s.10
6) Persian Literature; c.1, s.495
7) İslĂ‚m TĂ‚rihi Ansiklopedisi; c.4, s.157
8) Sefînet-ul-EvliyĂ‚; s.98
9) Siyer-ul-EvliyÂ; s.301
10) İslĂ‚m Âlimleri Ansiklopedisi; c.10, s.115
__________________
Emîr Husrev Dehlevî
Peygamberler ve Evliyalar0 Mesaj
●50 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaţam & Danýţman
- Eđitim Öđretim Genel Konular - Sorular
- Peygamberler ve Evliyalar
- Emîr Husrev Dehlevî