EvliyÂnın buyuklerinden. İsmi, Ali bin Saîd bin Radıyyuddîn Abdulcelîl el-LÂl el-Gaznevî'dir. EvliyÂdan Şeyh Saîd ve Şeyh Ali'nin babası, HÂkim SenÂyî'nin amcasının oğludur. 1227 (H.624) senesinde vefÂt etti.
Ali bin Saîd el-Gaznevî hazretleri, Yûsuf-i HemedÂnî, Ahmed-i Yekdest ve Necmeddîn-i Kubr gibi devrin meşhûr ve buyuk velîleriyle goruşup, onlardan ilim oğrendi. Onların sohbetlerinde bulunmanın bereketiyle, evliyÂlık yolunda ustun derecelere, yuksek makamlara kavuştu. Kendisinden ise, bircok kimse istifÂde etti.
Necmeddîn-i Kubr hazretleri bir zaman hadîs-i şerîf tahsîli icin Hemedan'a gelmişti. Ali binSaîd hazretlerinin bulunduğu koy, Hemedan'a cok yakındı. Necmeddîn-i KubrÂ'nın Hemedan'a geldiği gece, Ali bin Saîd bir ruy gordu. RuyÂsında semÂya kadar bir merdiven kurulmuş, başında bir şahıs oturmuştu. İnsanlar birer birer onun onune varıyorlar, o şahıs onların elinden tutup semÂnın kapısına iletiyordu. Orada da yine bir şahıs duruyordu ve birinci şahsın getirdiklerini teslim alıyor ve semÂnın kapısından iceri iletiyordu. Aynı şekilde, o şahıslar ruyÂyı gorenAli bin Saîd'i de semÂdan iceri ilettiler. RuyÂnın bundan sonrasınıAli bin Saîd şoyle anlatıyor: "Beni semÂdan iceri koydukları zaman, oradaNecmeddîn-i Kubr hazretlerini gordum. Hemen koşup eline sarıldım. Elimi başka birinin eline verdi. O kimsenin elinden tutup, ikimizi yukarı cıkardı. T Arş'a kadar ulaştırdı. Arş'a vardığımızda, Necmeddîn-i Kubr hazretlerinin sûretini gordum. Arş uzerinde oturuyordu. Ben; "Necmeddîn-i Kubr hangisidir? Merdivenin yanında bulunan mıdır? Sem kapısına gelenleri iceriye alan mıdır? Sem kapısından iceri girince gorduğum mudur? Bizi Arş'a kadar yukselten midir? Yoksa Arş uzerinde oturuyor gorduğum zÂt mıdır? Hepsini ona benzettim." dedim. Bunun uzerine; "Oralarda gorduğun, onun kalıbının sûretleri, benzerleri idi. BuradaArş uzerinde oturuyor gorduğun de asıl kendisidir" dediler. Ali bin Saîd bu ruyÂyı anlatırken babası da oradaydı. Sozunu bitirdikten sonra ona; "Şimdi sen, o yuksek zÂtı gorsen, bilir ve tanır mısın?" dedi. O da; "Evet, bilir ve tanırım" dedi. Bunun uzerine babası dedi ki: "O hÂlde senin işin onu aramak, onu bulunca da kendisine teslim olmak, sohbetlerinden, feyz ve bereketlerinden istifÂde etmek olsun. Oyle anlıyorum ki, senin yetişmen o zÂtın elinde olacak" dedi. Ali bin Saîd; "Peki" deyip, bu zÂtı bulmak, sohbeti ile şereflenebilmek icin memleket memleket dolaşmaya başladı. Bir zaman yolu, Turkistan'da HÂce Ahmed-i Yesevî hazretlerinin dergÂhına duştu. Orada HÂce hazretlerinin sohbetlerine devÂm ederken, bir taraftan da Necmeddîn-i Kubr hazretlerini nerede bulabileceğini duşunuyor, bir haber alabilmek umidiyle yaşıyordu. Bir gun Harezm'den bir kimse Ahmed-i Yesevî hazretlerinin yanına geldi.HÂce Ahmed hazretleri o kimseye; "Harezm'de insanlarla meşgûl olan, onları yetiştirmek icin gayret eden bir derviş var mıdır?" diye sordu. O gelen kimse; "Evet daha genc sayılabilecek yaşta bir zÂt, insanları irşÃ‚d etmekle, onlara hakîkî kurtuluş yolunu anlatmakla meşgûl oluyor" dedi. HÂce hazretleri "Adı nedir?" diye sordu. "Necmeddîn-i KubrÂ'dır" dedi. O sırada iceride bulunan Ali bin Saîd, Necmeddîn-i Kubr hazretlerinin ismini duyunca derhal dışarı cıktı. Harezm'e gitmek icin HÂceAhmed Yesevî hazretlerinden izin istedi. Mevsimin kış olduğunu, yolculuğun meşakkatli olabileceğini, eğer isterse, kış mevsimi gectikten sonra gidebileceğini soyledi ise de, Ali bin Saîd o zamana kadar tahammul edemiyeceğini, musÂade edilirse hemen gitmek istediğini, yol meşakkatine seve seve katlanacağını arzetti. NihÂyet izin verilip hazırlıklara başladı ve yola cıktı. Uzun ve meşakkatli bir yolculuktan sonra Harezm'e Necmeddîn-i Kubr hazretlerinin hÂnekÂhına ulaştı. Uzun zaman orada, Necmeddîn-iKubrÂ'nın sohbet ve hizmetinde bulundu. O buyuk zÂtın sohbeti ve bereketi ile, nice yuksek derecelere, mÂnevî makamlara kavuştu.
Radıyuddîn Ali bin Saîd hazretleri, ilim oğrenmek icin cok uzun seyahatler, yolculuklar yapıp, bircok Âlimden ilim oğrendi. RivÂyet edilir ki, bu zÂt, 124 ayrı Âlimden ilim oğrenip tarîkat hırkası giydi ve hepsinden ayrı ayrı icÂzet, diploma aldı. Kendisi de binbir mihnet ve meşakkatlere katlanarak, buyuk bir aşk ile oğrendiği bu ilmi, ilim Âşıklarına, talebelere oğretti. Bircok kimse ondan istifÂde etti.
İlim ve edeb oğrendiği hocalarına, onların Resûlullah efendimize kadar olan silsilelerine ve Resûlullah efendimize bağlılık ve muhabbeti fevkalÂde idi. Bu muhabbetin mukÂfÂtı olarak, Resûlullah efendimizin kullandıkları mubÂrek taraklarından bir tÂnesi ona ulaştı. RivÂyet edildiğine gore bu tarak, Ali bin Saîd hazretlerine ulaştırılmak uzere, Resûlullah efendimiz tarafından EshÂb-ı kirÂmdan (r.anhum) birine emÂnet edilip, tarağın verileceği Ali bin Saîd'in vasıfları da bildirilmişti. Bu emÂnet elden ele nihÂyet Ali bin Saîd hazretlerine ulaştı. Ali bin Saîd, bu tarağı buyuk bir edeb ve hurmet ile bir hırkaya sardı. Bir kÂğıda da kendi el yazısıyla; "Bu tarak, Resûlullah efendimizin taraklarından biri olup, bu fakîre (Ali bin Saîd'e) erişmiştir (ulaşmıştır)." cumlesini yazıp tarağın yanına koydu. Rukneddîn AlÂuddevle Ahmed bin Muhammed es-SemmÂnî hazretleri de bu tarak icin; "Bu emÂnet, Radıyyuddîn Şeyh AliLÂl icin idi ve sÂhibine ulaştı." diye yazmıştı.
Radıyuddîn Ali bin Saîd hazretlerinin, Peygamber efendimiz icin yazdığı rubÂî'nin tercumesi şoyledir:
Gonul bin cÂn ile sana tutulur.
Can da bin gonulle sana muşterî,
TÂlibin ne uyur, ne rahat bulur.
Tek arzu ettiği kavuşmak olur.
__________________
RADIYUDDÎN EL-GAZNEVÎ (Ali bin Saîd)
Peygamberler ve Evliyalar0 Mesaj
●43 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Peygamberler ve Evliyalar
- RADIYUDDÎN EL-GAZNEVÎ (Ali bin Saîd)