İlim ve İrfan Dergisi'nden Hamza S. Toprak, Saadet Asrından İlginc Portreler yazısında sahebelerin bilinmeyen ozelliklerini tek tek kaleme aldı. İşte o yazı...
Sozlukte "bir kişiyle birlikte bulunmak, onunla dost ve arkadaş olmak" anlamındaki sohbet kokunden tureyen sahabe, sahip kelimesinin coğuludur. Sahabe ile birlikte ashap da sıkca kullanılmaktadır. Bunun tekili, sahabidir. Yine sahabe, sohbet etmek, arkadaşlık etmek manalarına da gelir. Bir anlamı da sahiplenenler demektir. Sahabe, Peygamber Efendimizin tebliğini ve hayatını candan sahiplenmiştir. Onların hayatı Efendimizin sevgisiyle ve cevresinde şekillendiği icin, gunluk ibadetlerinden, savaş hukukuna kadar geniş bir alanda varlıklarını, hayatlarından cok farklı kareleri tespit edebiliyoruz.
Hayatın tum alanlarında varlıklarını surduren sahabe efendilerimiz, bu yonleriyle de kendilerinden sonra gelenlere orneklik teşkil etmişlerdir.
Onların hayatına baktığımızda dini ve dunyayı birbirinden ayırmadıklarını, ibadet eder gibi calıştıklarını, calışır gibi de ibadet ettiklerini, dahası ibadet hayatı ve calışma hayatı diye bir ayrım yapmadıklarını goruyoruz.
Asr-ı saadeti incelediğimizde Resulullah Efendimizin İlahi desteğin yanında kul olarak her zaman tedbirlere başvurduğunu ve tum hayatında plan ve programlar yaptığını da anlıyoruz.
Kaynakları taradığımızda cok ilginc ve bize sunulan sahabe portresinin yanında, bazı yeni manzaralarla da karşılaşabiliyoruz. Bu yazıda onların (Allah hepsinden razı olsun) hayatından farklı desenler, tablolar sunacağız:
Altı dil bilen sahabe
Zeyd bin Sabit (ra) hukumdarlara gonderilen mektupları yazar ve Resulullah'ın huzurunda konuşmaları cevaplardı. Efendimizin Farsca, Rumca, Kıptice ve Habeşce tercumanıydı. Bu dilleri Medine'de, bu dilleri konuşan insanlardan oğrenmişti. Zeyd (ra), Farscayı Kisra'nın elcisinden, Rumcayı Resulullah'ın hacibinden, Habeşceyi O'nun erkek hizmetcisinden, Kıpticeyi de kadın hizmetcisinden oğrenmişti. Yine Resulullah'a Suryanice mektuplar geliyordu. Resulullah Zeyd bin Sabit'e (ra) Suryaniceyi oğrenmesini emretti, o da on kusur gunde oğrendi.
Şiir ve mersiye soyleyenler
Hafız el-Azefi, Mevlid adlı eserinin sonunda Resulullah'ın vefatından sonra Efendimiz hakkında sahabenin soylediği bircok mersiyeye yer vermiştir. Bunlar, Hazret-i Ebubekir, Hazret-i Omer, Hazret- Ali, Safiyye bint Abdulmuttalip (ra), Ebu Sufyan bin Haris (ra), Ka'b bin Malik (ra) gibi sahabelerdir.
Şiir konusunda şoyle cok enteresan bir hadise yaşanmıştır: Ebu Cervel el-Cuşemi (ra) şoyle demiştir: Resulullah bizi Hevazin gazvesinde esir alıp esirleri ayırmaya koyulduğunda yanına gelerek şoyle dedim:
"Bize bağışta bulunan kereminle ey Allah'ın Resulu/ Sen o kimsesin ki, senden umar ve bekleriz/ Bağışta bulun kaderin bağladığı aile ve aşirete/ Birliği parcalanmış hali vakti bozulmuş..."
Resulullah bu şiiri duyunca şoyle buyurdu: "Bana ve Abdulmuttalipoğullarına ait ne varsa sizindir." Bunun uzerine Kureyşliler, "Bize ait ne varsa Allah ve Resulu'nundur." Ensar ise, "Bize ait ne varsa Allah Resulu'nundur." dediler. Kendisinden bu şiirle şefaat istendiğinde Resululah'ın Hevazin kabilesine geri verdiği kadın-cocuk esirlerin sayısı altı bin, develerin yirmi dort bin, koyunları kırk bin idi.
Okuma-yazmaya verilen onem
Cocukların okuma yazma oğrenmeleri icin okul acılmıştır. Ummu Seleme (ra), okul (kuttab) oğretmenine haber yollayarak kendisine cocuklar gondermesini istedi. Buhari, bir eserinde "Cocuklara selam verme" bolumu acar ve şunu kaydeder: İbn Omer (ra), okulda (kuttab) cocuklara selam verirdi.
Kadının okuma yazma oğrenmesi ve oğretmesi hususunda şu ornek vardır: Allah Resulu, Şifa Ummu Suleyman bin Ebu Hasme'ye (r.anha), "Hafsa'ya yazı yazmayı oğrettiğin gibi nemle afsununu da oğret." buyurdu.
Nureddin el-Heysemi Mecmau'z-Zevaid adlı eserinde, "Kalemi ile hayır veya başka bir şeyi yazan kimse babı" başlığını vererek Ata'dan (ra) şoyle dediğini zikreder: "Ben İbn Abbas'ın yanındaydım, bir adam ona gelerek şoyle dedi: Ey İbn Abbas, benim hakkımda ne dersin?" O, "Senin hakkında ne diyebilirim?" deyince, adam, "Ben kalemle calışan, yazan biriyim." dedi.
Bunun uzerine İbn Abbas şoyle dedi: Resulullah'ın şoyle dediğini duydum: "Kalem sahibi kimse kıyamet gunu ateşten kilitlerle kilitlenmiş ateşten bir sandık icinde getirilir. Eğer kalemini Allah rızası ve Allah'a itaat yolunda kullanmışsa sandıktan kurtulur, eğer Allah'a isyan yolunda kullanmışsa kalemi acan ve sivrilten, murekkebi hazırlayan da dahil olmak uzere sandık yetmiş sonbahar onunla aşağı duşer."
Tarih koyma ve takvim
Hicret-i Nebeviye esas alınarak tarih koymanın Omer bin Hattab'ın halifeliği sırasında ortaya cıktığı bilinmektedir. Fakat Ebu Cafer (ra) şoyle nakleder: "Resulullah Rebiulevvel ayında Medine'ye geldiğinde tarih konulmasını emretti." Kalkaşandi şoyle der: Buna gore tarihin başlangıcı Hicret yılında olmuştur. Yine kaynaklarda şu bilgi vardır: Resulullah Necran Hristiyanlarına mektup yazdığında Hicret'e gore tarih koydu ve Hazret-i Ali'ye mektubun Hicret'in beşinci yılında yazıldığını yazmasını istedi.
Kağıt kullanımı ve bilimsel araştırmalar...
Yusuf bin Amr el-Mekki (ra) Miladi 707 yılı dolaylarında Hicaz'da pamuktan kağıt yapımını icat etti. Musa bin Nusayr (ra) da Mağrib memleketlerinde keten ve kenevirden kağıt yaptı. Her ne kadar bu sanatı Cinliler başlatmışlarsa da Muslumanlar onu geliştirmeye onem vermiştir. Kağıt yapımını Avrupalılar Muslumanlardan oğrenmişlerdir.
Halit bin Yezit bin Muaviye (ra) şair bir hatip, ozlu ve fasih konuşan bir kimseydi. O astronomi, tıp ve kimya kitaplarını tercume eden ilk kimsedir. Onun hakkında, Halit bin Yezit bin Muaviye mutercim ve felsefecilere ihsanda bulunan, hikmet ehli ve her sanat erbabının reislerine yakınlık kuran, astronomi, tıp, kimya, savaş, adap ve sanatlarla ilgili kitapları tercume eden ilk kimsedir, denilmiştir.
Resulullah'ın sırdaşı ve ruya yorumcusu
Huzeyfe bin Yeman (ra) Allah Resulu'nun sırdaşıdır. Onun bu şekilde adlandırılışı Nesai'nin Sunen'inde de gecmektedir. Bir gun Ebu'd-Derda (ra) ona şoyle der: "İcinizde, kendisinden başkasının muttali olmadığı sırları bilen sırdaş yok mudur?" Allah Resulu'nun munafıklar konusundaki sırdaşı Huzeyfe (ra) idi. Munafıkları Huzeyfe'den başkası bilmezdi, onları kendisine Resulullah bildirmişti. Hazret-i Omer ona, "Valilerim arasında munafıklardan bir kimse var mı?" diye sorduğunda, "Evet, bir tane var." dedi. Hazret-i Omer, "O kimdir?" diye sorunca, "Onun ismini anmam." dedi. Huzeyfe (ra) sonra, Hazret-i Omer'in o ismi gorevden aldığını soyler ki, muhtemelen onun ismini vermek yerine, kim olduğuna delalette bulunmuştur.
Hazret-i Ebubekir Efendimiz ruya yorumu ilminde zirveydi. Efendimiz zamanında ruya tabir ederdi. Muhammed bin Sirin (ra) şoyle der: "Hazret-i Ebubekir, Allah Resulu'nden sonra ruya tabirinde bu ummetin en ustunu idi." Onun Efendimizin bir ruyasını tabir etmesi şoyle anlatılmaktadır:
Resulullah bir defasında bir ruya gormuş ve şoyle anlatmıştı: "Gordum ki, 'hays' yemeğinden bir lokma aldım, tadından hoşlandım fakat yutarken bir parcası boğazıma takıldı. Ali elini soktu ve onu cıkardı." Hazret-i Ebubekir, ruyayı şoyle tabir etti: "Ey Allah'ın Resulu! Bu senin seriyyelerinden bir seriyyedir. Ondan sana hoşlandığın bir haber gelmesi yanında bir de aksilik soz konusu oluyor. Sen de Ali'yi gonderiyorsun, durumu duzeltiyor." Gercekten de Halid'in (ra) seriyyesi Tihame'ye gitmiş, Resulullah'ın hoşlanmadığı bir durum vuku bulmuş ve Hazret-i Ali'yi gondermişti.
O'nun sevgisi ve oyun
Resulullah, Hazret-i Aliye, "Sen bendensin ben de sendenim." Cafer'e (ra), "Yaratılış ve ahlakta bana benzemişsin." Zeyd'de de (ra), "Sen kardeşimizsin." buyurdu. Bunun uzerine Cafer (ra) kalktı ve Hazret-i Peygamberin etrafında seksek oynadı. Resulullah ona, "Bu nedir?" dedi. O da, "Habeşlilerin kendi hukumdarlarına yaptıklarını gorduğum bir şey." karşılığını verdi. Bir başka rivayette her ucunun de boyle yaptıkları belirtilir. Boyle yapmaları kendilerine soylenen sozun lezzetinden dolayı olup Hazret-i Peygamber de yaptıklarını olumsuz karşılamadı. Bu ulaştıkları vecd lezzetiyle sufilerin raksetmelerinin meşruiyetine de temel teşkil eder.
Ticarete teşvik
Omer bin Hattap (ra) şoyle dedi: "Ticarete onem verin. Şu kırmızılar (Arap olmayanlar) dunyanız konusunda sizi yanlış yola sevk etmesinler." Omer bin Hattap halifeliği sırasında pazara gitti ve oradakilerin coğunun Nabatilerden olduğunu gorunce uzuldu. Halk Hazret-i Omer'in yanına toplanınca, onları pazarda ticareti terk etmelerinden dolayı kınadı. Halk da kendisine şoyle dedi: "Allah bize nasip ettiği zaferlerle bizi pazarlara muhtac kılmadı, bizim bu ticarete ihtiyacımız yok." Bu soz uzerine Hazret-i Omer şoyle buyurdu: "Allah'a andolsun, eğer boyle yaparsanız, muhakkak ki, erkekleriniz onların erkeklerine, kadınlarınız da onların kadınlarına muhtac duruma duşecektir."
Hazret-i Ebubekir ticaret yapmakla tanınmıştı. Resulullah'a peygamberlik geldiğinde onun kırk bin dirhemi vardı. Bununla kole alıp azat ediyor, Muslumanlara yardımda bulunuyordu. Medine'ye geldiğinde beş bin dirhemi kalmıştı. Vefat ettiğinde ne bir dinar ne de bir dirhem bırakmıştı.
Sağlık hizmetleri
Cabir'den (ra) şu rivayet nakledilmiştir: "Resulullah, Ubey bin Ka'b'a bir tabip gonderdi, o da Ubey'den bir damarı kesti. Sonra da onu dağladı." İbn Culcul'den de, Ebu Rimse'nin cerrahlıkta alim olduğu nakledilmiştir. Bir gun Sa'd bin Muaz'ın (ra) kolundaki can damarına ok isabet etti. Resulullah orayı okun uc demiriyle dağladı. Orası sonra şişti. Hazret- Peygamber orayı ikinci kez dağladı. Hendek savaşında Sa'd (ra) yaralandı, Kureyş'ten biri ona ok atmıştı. Resulullah mescitte onun icin bir cadır kurdurttu, onunla yakından ilgileniyordu. Resulullah mescitte Sa'd bin Muaz'ı (ra) Eslem kabilesinden Rufeyde (r.anha) adlı bir kadının cadırına koydurttu. Rufeyde (r.anha) adlı kadın, yaralıları tedavi ediyor, Muslumanlardan sıkıntıya duşmuş olanların hizmetine kendisini adamış bulunuyordu.
Bilirkişi ve şehir planlamacıları
İki kardeşin ortak bir evi vardı. Ortasına bir duvar yapmışlardı. Sonra her biri ardından cocuklar bırakarak vefat ettiler. Her birinin cocukları duvarın kendilerine ait olduğunu iddia edip Allah Resulu'ne geldiler. Resulullah aralarında hukum vermesi icin, Huzeyfe bin Yeman'ı gonderdi. O da lif duğumlerinin bulunduğu taraftakinin lehine hukmetti, sonra gelip Resulullah'a durumu bildirdi. Resulullah da, "İsabet ettin, guzel yaptın." buyurdu.
Resulullah Medine'de evleri ikta verdiği zaman Osman bin Affan'a (ra) bugunku evinin yerini, planını cizdi. Denir ki, bugun Osman bin Affan'ın (ra) evinde, Allah Resulu'nun Hazret-i Osman'ın evine girdiği zaman, cıktığı kapının karşısına duşen aralık yerdir burası. Yine Hazret- Omer'in halifeliği zamanında, Basra ve Kufe şehirleri kurulmuştur. Buralarda caddeler yirmi arşın eninde, kırk arşın uzunluğunda; sokaklar dokuz arşın, malikaneler ise altmış arşın olarak planlamıştır. Merkez cami, (Cuma cami) ise caddelerin ayrıldığı orta yere yapılmıştır.
İstihbarat calışmaları
Resulullah Ebu Sufyan'ın kervanının ne yaptığını oğrenmesi icin Buseybese'yi (ra) casus olarak gonderdi. Bedir savaşında Buseybese (ra) ve el-Cuheni (ra) casus olarak gonderildiler. İkisi deniz sahiline yakın yere varıncaya dek gittiler. Resulullah'ın amcası Abbas bin Abdulmuttalip'le (ra) ilgili de şu bilgi verilir: Abbas (ra), Hayber fethinden once Musluman oldu fakat Musluman olduğunu gizliyordu. Boylece muşriklerin haberlerini Resulullah'a yazıyordu. Hazret-i Peygamber de kendisine, "Mekke'de kalman daha hayırlıdır." diye yazdı.
Yuzme, okculuk ve silah
İbn Mende İmran en-Nahli yoluyla Ummu Seleme'nin (ra) azatlısı Ahmer'den (ra) şu rivayeti nakleder: Gazaya cıkmıştık. Bir vadi veya nehirden insanları karşıya ben geciriverdim. Hazret-i Peygamber bana, "Sen bugun bir geminin yaptığı işi yaptın." buyurdu. İbn Abbas'tan (ra) şoyle rivayet edilmiştir: Resulullah yuzdu ve yuzerken, "Herkes arkadaşına doğru yuzsun." buyurdu. Kendisi de Ebubekir'e (ra) doğru yuzdu. Yanında vardığında onu kucaklayıp, "Ben ve arkadaşım, ben ve arkadaşım." dedi. Yine Efendimiz, "Cocuklarınıza yuzme ve ok atmayı oğretin." buyurmuştur.
Allah Resulu, Sa'd bin Zeyd'i (ra) kendisine at ve silah alması icin Necd'e gondermişti. Hazret-i Peygamber o sırada milletlerin sahip oldukları silah ceşitlerini elde etmişti. Kaynaklar Resulullah'ın her birinin ozel adı bulunan dokuz kılıcı bulunduğunu kaydeder.
At ve gemi bir arada
Allah Resulu'nun bir atının adı, Sekb idi. İlk sahip olduğu at bu at olup, bir bedeviden satın almıştı. Alnında ve sol ayağında beyazı vardı, kırmızı siyah arası bir renkteydi. Allah Resulu atlarını yarışa sokar, bunun icin kalabalık icinde oturur, yarışı kazanan at ve binicisine sevinci belli ederdi. Yine Hazret-i Omer, ortaya cıkacak herhangi bir duruma karşı hazırlık maksadıyla, her şehirde Muslumanların mallarının fazlasıyla imkan nisbetinde at ediniyordu. Kufe'de bunlardan dort bin at vardı.
Siyer kaynaklarında Resulullah zamanında sahabenin kullandığı bircok gemi ile ilgili haberler zikredilir. Ebu Musa el-Eşari (ra) iki kardeşi ve kavimleri Resulullah'a hicret ettiklerinde, gemileri onları Habeşistan'a vurarak Necaşi'ye goturdu. Necaşi'nin yanında Cafer bin Ebu Talip (ra) ve arkadaşlarıyla karşılaştılar ve birlikte donunceye dek orada kaldılar. Cafer bin Ebu Talip (ra) ve yanındakiler de gemiyle Habeşistan'a gitmişlerdi.
Sahabe hayatın icindeydi
Ashabın kimi ozellikleri cok on plana cıkmıştır: Hazret-i Ebubekir, "ashabın en alimi ve en zekisi"; Hazret-i Ali, "ilim şehrinin kapısı"; Hamza bin Abdulmuttalip, "Allah'ın arslanı" ve Halid bin Velid "Allah'ın kılıcı" gibi.
Sahabe efendilerimizin tıp ilminden ticarete, kağıt yapımından okul acılmasına kadar geniş bir hayat cercevesi icinde oluşturdukları faaliyetler sadece şahsi bir ilim, meslek ya da sanat olmayıp aynı zamanda Muslumanların hayır ve yararına meydana getirdikleri hizmet ve calışmalardır. Sahabe efendilerimiz icinde attar, sarraf, anber ve civa ticareti yapan, mızrak satıcısı, buğday satıcısı, tıbbi ilaclar satıcısı, ziraat ve ağac dikimiyle uğraşan, oduncu, boyacı, bina ustası, marangoz, terzi, kuyumcu, nakkaş, demirci, sutcu, kebapcı, fırıncı, ebe, kılıc yapımcısı, taş yontucusu gibi meslek veya sanatları kendisine iş edinmiş kimseler de vardı.
Derginin Aralık sayısında ashab-ı kiram "Sevgilinin sevgilileri" ifadesiyle ilkesiyle dosya konusu olarak işleniyor. Dosya kapsamında, sahabe efendilerimize cok daha yeni ve farklı yonlerden bakışın da yazılarda yansıdığını goruyoruz. Bu kapsamda Prof. Dr. Suleyman Uludağ, en cok tartışılan bir meselede, tasavvufun kokeni meselesinde, doğrudan dikkatleri Peygamber Efendimize ve O'nun rahle-i tedrisinde İslam'ı yaşayan sahabe efendilerimize cekiyor. Hamza S. Toprak ticaretle, sanatla, ilimle uğraşan sahabe portrelerinden okuru haberdar ediyor. Doc. Dr. Selahattin Yıldırım meseleye temel bir yaklaşım getiriyor ve bir sahabe ile ilgili kavramlar sozluğu sunuyor okura. Selim Haşimoğlu ise, ummetin en hayırlı nesli olan ashab-ı kirama Ehl-i Sunnet'in nasıl baktığını işliyor. "İslam tasavvufunun kokunun ve kaynağının Kur'an-ı Kerim ve Sunnet-i Seniyye'nin dışında olduğunu iddia edenler daima mevcut olmuştur. Bunlara gore ne kelime olarak ne de ilim olarak Kur'an'da ve Sunnet'e tasavvuf vardır. Bu goruş isabetli değildir. Zira Hazret-i Peygamber ve sahabesi doneminde fıkıh, kelam, hadis, tefsir, meğazi ve siyer gibi ilimler de yoktu ama bunların temel ilkeleri ve ozu bu iki kaynakta mevcuttu." diyen Prof. Dr. Suleyman Uludağ, sahabe-i kiramın hayatı ile tasavvuf hayatını yanyana getirdiğinde ortaya son derece uyumlu diri, ahlaki bir hayatın ortaya cıktığını vurguluyor. Bu konuda Batılı araştırmacıların calışmalarına işaret eden Uludağ, sufi hayatın koklerinin butunuyle Efendimizin ve ashabının hayatında var olduğunu belirtiyor.
__________________
Sahabelerin bilinmeyen ozellikleri
Peygamberler, Evliyalar ve Sahabeler0 Mesaj
●36 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Peygamberler, Evliyalar ve Sahabeler
- Sahabelerin bilinmeyen ozellikleri