Buyuk velîlerden ve Mısır’da yetişen ŞĂ‚fiî mezhebi fıkıh Ă‚limlerinden. İsmi, ZekeriyyĂ‚ bin Muhammed bin Ahmed, kunyesi Ebû YahyĂ‚, lakabı Zeynuddîn’dir. EnsĂ‚rî nisbesiyle meşhûrdur. 1423 (H.826) senesinde Senîke’de doğdu. 1520 (H.926)'de KĂ‚hire’de vefĂ‚t etti. Kabri KarĂ‚fe Kabristanındadır. HĂ‚len ziyĂ‚ret edilmektedir.

Kucuk yaştayken babası vefĂ‚t eden ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî, ilim oğrenmeye başladı. Doğum yeri olan Senîke’ye Rebî bin Abdullah isminde bir Ă‚lim gelmişti. Rebî bin Abdullah, kendisine yardım edilmesini isteyen bir kadın gordu. Kadının kocası olmuş, cocuğu yetim kalmıştı. Şehrin vĂ‚lisi cocuğu saka kuşu avlamaya gonderiyordu. Rebî bin Abdullah cocuğu ve kadını yanına cağırıp, kadına; “Eğer oğlunun boyle durumlara duşmekten kurtulmasını istiyorsan, oğlunu bırak CĂ‚mi-ul-Ezher’de okusun, ilimle meşgûl olsun.” dedi. Oğlunun bu durumdan kurtulması icin can atan kadın, onu Rebî bin Abdullah’a teslim etti. Rebî bin Abdullah kucuk yaşta olan ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî’yi alıp CĂ‚mi-ul-Ezher’e goturdu. Kısa zamanda Kur’Ă‚n-ı kerîmin tamĂ‚mını ezberleyen ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî, zamanının buyuk Ă‚limlerinden aklî ve naklî ilimleri tahsil etti.

Ebû AbbĂ‚s Ahmed bin Ali Enkavî, Ebu'l-Feth Muhammed bin Ebî Ahmed Gazzî, Ebû Hafs Omer bin Ali Nebtîtî, Ahmed bin Fakîh Ali DimyĂ‚tî, Zeynuddîn Ebu’l-Ferec, AbdurrahmĂ‚n bin Ali Temîmî ve Muhammed Gamrî gibi velîlerin sohbetlerinde bulunup tasavvuf yolunda ilerledi. Muhammed Gamrî’nin sohbetinde kırk gun kalarak, yazdığı KavĂ‚idu’s-Sûfiyye kitĂ‚bını okuyup bitirdi.

Kendisi şoyle anlatır: “Bir gun Muhammed Gamrî’nin yanına girdim. Odada yalnızdı. Odaya girdiğim zaman Muhammed Gamrî'nin yedi gozu olduğunu gordum. Buna cok şaşırdım. O zaman Muhammed Gamrî bana; “Ey ZekeriyyĂ‚! İnsan kemĂ‚le erince dunyĂ‚daki kıtaların sayısınca gozu olur.” buyurdu.

Yine kendisi anlatır: “Ben kucukluğumden beri tasavvuf yolunda bulunanları sever, onların meclislerine giderdim. Akranlarım bana, fıkıh ilminde onlardan sana bir fayda gelmez diyorlardı. ZîrĂ‚ ben, fıkha dĂ‚ir eserleri mutĂ‚laa ediyordum. İlimle meşgûl olup, Allahu teĂ‚lĂ‚ya hamdolsun, yukselince Behce kitabını şerhettim. Şerhi tamamlayınca, arkadaşlarım kitabın bir nushasını okudukları zaman, benim yalnız olarak boyle bir işi yapamayacağımı ifĂ‚de eden sozler soylediler ve hayretlerini belirttiler.”

Kendisi anlatır: “Bir gun Hızır aleyhisselĂ‚m, hocam Ali Darîr Nebtîtî ile berĂ‚berdi. Hocam Ali Darîr, Hızır aleyhisselĂ‚ma asrın Ă‚limlerini ve benim onlardan olup olmadığımı sorunca; “Evet onlardandır. Ama onda iyi olmayan bir husus var.” dedi. Fakat bunu acıklamadı. Ben hocama, Hızır aleyhisselĂ‚mı bir dahaki sefer gorduğunde, o bende bulunan hoş olmayan şeyin ne olduğunu sormasını, bundan tovbe etmek istediğimi soyledim. Hızır aleyhisselĂ‚m hocamın yanına geldiği zaman, hocam Hızır aleyhisselĂ‚ma benim hoşa gitmeyen durumumu sorunca, o da şoyle cevap vermiş: “VĂ‚lilere bir husus icin mektup yazdığında, mektubu goturen şahsa, bu mektubun Şeyh ZekeriyyĂ‚’dan geldiğini soyle diyor. Kendisine Şeyh diyor.” Bunun uzerine o gunden sonra bu kelimeyi ağzıma almadım. VĂ‚lilere bir mektup gondereceğim zaman mektubu goturene; “VĂ‚liye, size bu mektubu fakirlerin hizmetcisi ZekeriyyĂ‚ gonderdi.” demesini soylerdim.”

ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî hazretleri genclik yıllarını anlatırken şoyle buyurdu:

“Ben uzak yerden CĂ‚mi-ul-Ezher’e bir zĂ‚t tarafından getirilmiştim. Daha cok genctim. Burada dunyĂ‚ işlerinden uzak ve kalbimi mahlûkĂ‚ttan hic birine bağlamadan, sĂ‚dece ilim ile meşgûl oluyordum. Cok defĂ‚ acıktığım zaman, bulduğum karpuz, kavun artıklarını yıkayarak yerdim. Senelerce boyle devĂ‚m ettim. Sonra Allahu teĂ‚lĂ‚ bana velî kullarından birisini gonderdi. O, benim, yiyecek, icecek ve kitap gibi butun ihtiyaclarımı karşılıyordu. Bana; “Ey ZekeriyyĂ‚! Benden hicbir şeyini gizleme!” derdi. Birkac sene boyle devĂ‚m etti. Bir gece herkes uyurken beni uyandırıp; “Kalk ve benimle gel!” dedi. Beni, CĂ‚mi-ul-Ezher’deki vikĂ‚de merdivenine goturdu. Oraya vardığımız zaman bana; “Kursuye cık!” dedi. Son merdivene kadar cıkıp inmemi istedi. Ben onun isteğini yaptıktan sonra; “Senin akranların vefĂ‚t edecek, fakat sen yaşıyacaksın. Kadrin ve kıymetin cok yuksek olacak. KĂ‚dı’l-kudĂ‚t’lık yapacaksın. Daha sen hayatta iken talebelerin şeyhulislĂ‚m olacak. Sonunda gozlerin gormeyecek.” dedi. Ben ona; “Gozlerim mutlakĂ‚ gormeyecek mi?” diye sorunca; “Evet gormeyecek.” diyerek ortadan kayboldu. Bir daha o zĂ‚tı gormedim.”

Medrese-i Zeyniyye acıldığı gun, imĂ‚mlığı ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî’ye teklif edildi. Once kabûl etmedi. Meşhûr Ă‚lim KayĂ‚tî ile istişĂ‚re ettikten sonra bu gorevi kabûl etti. Sonra Sultan ZĂ‚hir Hoşkadem, ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî’yi sahrada yaptırdığı bir medreseye, ilk acıldığı gun muderris tĂ‚yin etti. İbn-i Mulakkın’ın vefĂ‚tından sonra, SĂ‚bikiyye Medresesinde fıkıh muderrisi oldu.

ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî, ilimde akranları arasında yuksek mertebeye ulaştı. Behce uzerine yaptığı şerhi, hocasının yanında elli yedi defĂ‚ okudu. Vaktini ders okutmak, kitap mutĂ‚laa etmek, fetvĂ‚ vermek, eser yazmak, kĂ‚dılık ve muhim vazifelerle meşgûl olmak sûretiyle gecirdi. Faydasız işlerle hic meşgûl olmazdı. Vakar sĂ‚hibiydi.

Hadîs, fıkıh, tefsîr gibi naklî ilimlerde ve aklî ilimlerde derin Ă‚lim olan ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî, tasavvuf yolunda yuksek bir velî oldu. İlmi ve guzel ahlĂ‚kıyla insanlara faydalı olmaya başladı. Bu yuzden her beldeden ilim tĂ‚lipleri, ders almak icin onun yanına geldiler. Allahu teĂ‚lĂ‚ onun omrunu uzun eyledi. ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî’ye, talebelerinin ve onların talebelerinin şeyhulislĂ‚m olduğunu gormek nasîb oldu. ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî’den ilim oğrenmiş olan buyuk Ă‚limlerden bĂ‚zıları şunlardır: CemĂ‚luddîn Abdullah Sûfî, Nûreddîn Mahallî, İmĂ‚m Meclî, Fakih Umeyre Berlisî, KemĂ‚luddîn ibni Hamza Dımeşkî, BehĂ‚uddîn FĂ‚sî, Haleb bolgesi muftîsi Bedruddîn ibni Suyûfî, ŞihĂ‚buddîn Hımsî, Bedreddîn AlĂ‚î el-Hanefî, Şemsuddîn Şiblî, AbdulvehhĂ‚b-ı Şa’rĂ‚nî, ŞihĂ‚buddîn Remlî, Şemsuddîn Remlî, ŞihĂ‚buddîn ibni Hacer Heytemî, SĂ‚lih CemĂ‚luddîn Yûsuf, Şemsuddîn Hatîb Şirbînî el-Mısrî, AllĂ‚me Nûreddîn Nesefî el-Mısrî ve başka bircok Ă‚lim.

İnsanlara İslĂ‚miyetin emir ve yasaklarını anlatıp onların dunyĂ‚da ve Ă‚hirette saĂ‚dete, kurtuluşa kavuşmaları icin calışan ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî hazretleri, herkesle iyi gecinip hizmet etti.

KĂ‚dı’l-kudĂ‚t olmadan once gunluk kazancı uc bin dirhemdi. Cok kıymetli kitaplar topladı. Sohbetlerinden ve sozlerinden cok istifĂ‚de edildi. Gece-gunduz ilim ve amelle meşgûl oldu. Yaşı cok ilerlemiş olmasına rağmen Sahîh-i BuhĂ‚rî’yi şerh edip, daha once yapılmış olan on şerhi de, kendi yazdığı şerhde topladı. BeydĂ‚vî Tefsîri’ne hĂ‚şiye yazdı. Okudukları kitaplardan guzel ve muhim mevzûları yazıp getirenlere mukĂ‚fĂ‚t verirdi. ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî cok hayır yapardı. Kendisinden yaşca ve ilimce kucuk birisi ona emr-i mĂ‚rûfta bulunsa hemen kabûl ederdi. Omrunu aslĂ‚ zĂ‚yi etmedi. Her fazîlet sĂ‚hibi kimseyi hased eden olduğu gibi, onu da hased edenler vardı. ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî’nin, sĂ‚lih ve velî bir zĂ‚t olarak şohret bulması, Sultan Hoşkadem zamĂ‚nında olmuştur. Bir gun Sultan, ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî'yi ziyĂ‚ret etti. Bundan sonra herkes ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî’yi ziyĂ‚rete koştu ve onun şohreti her tarafa yayıldı.

Sultan Kayıtbay, ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî’yi KĂ‚dı’l-kudĂ‚t yapmak istedi. O, bu gorevi kabûl etmedi. LĂ‚kin fazla ısrarlara dayanamayarak, istemeye istemeye kabûl etti. Bir sure sonra sultĂ‚nın yaptığı bir haksızlığı, acıkca soylediği ve bundan menettiği icin bu vazifeden alındı. ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî, KĂ‚dı'l-kudĂ‚t olduğu icin cok uzulurdu. AbdulvehhĂ‚b-ı Şa’rĂ‚nî bu durumu şoyle anlattı: Bir gun bana, ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî; “HatĂ‚ ettim.” dedi. Ben nede hatĂ‚ ettiğini sorunca; “KĂ‚dılığı kabûl etmekde. Cunku ben daha once herkesin gozunden uzak, kendi hĂ‚limde yaşıyordum." dedi. Bunun uzerine ben; “Efendi! EvliyĂ‚dan olan bir zĂ‚ttan işittim, şoyle buyurmuştu: “Velî bir zĂ‚tın kĂ‚dılık vazîfesine tĂ‚yin edilmesi, insanlar arasında iyiliği, zuhdu, verĂ‚sı, keşf ve kerĂ‚metleri yayılınca onun hĂ‚lini setreder, onu perdeler.” dedim. Bunun uzerine ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî; “EvlĂ‚dım! Elhamdulillah benim bu husustaki uzuntumu hafiflettin.” buyurdu.

AvĂ‚mdan olan halka vĂ‚z ve nasîhat eden, ilim okutup talebe yetiştirmekle meşgûl olan ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî hazretleri, sultanlara da emr-i mĂ‚rûf yapıp nasîhat etti.

Sultan Gavrî’nin yaptığı hatĂ‚lı bir iş sebebiyle, ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî saraya gitmek icin yola cıktı. Bunu işiten Sultan Gavrî sarayın kapılarını iyice kapattı ve zincirlerle bağlanmasını emretti. ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî bineğine binmiş olarak geldi. Elinde bulunan defteri kapının uzerinde bulunan zincire vurdu. Zincir parcalanarak acıldı. ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî yanındakilerle berĂ‚ber saraya girdi. SultĂ‚na uzun uzun nasîhatta bulundu. Sultan yaptıklarına pişmĂ‚n olarak tovbe etti ve ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî’den ozur diledi.

Şoyle anlatılır: “Omer ibni FĂ‚rid hakkında, yalan yanlış değişik sozler soylendiği gunlerde, sultan bu hususta Ă‚limlerin goruşlerini kendisine bildirmelerini istedi. ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî o sırada goruştuğu İstanbullu Şeyh Muhammed’e şoyle dedi: “Tasavvuf buyuklerinin lehinde yaz. Onlara yardımcı ol. Tasavvuf buyuklerinin soyledikleri kelimelerin, tasavvuf ilminde kullandıkları mĂ‚nĂ‚ları tadarak bilen kimsenin, onların şĂ‚nına yakışmayacak şekilde konuşmaları cĂ‚iz değildir. Cunku velîlik dĂ‚iresi, keşf ve kerĂ‚met uzerine kurulduğu icin, akıl sĂ‚hasının otesindedir.”

İbn-i Hacer-i Heytemî, onun hakkında Mu’cem adlı eserinde şoyle yazmaktadır: “ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî ilmi ile amel eden, Peygamberimize vĂ‚ris ve kendisinden rivĂ‚yette bulunduğum, istifĂ‚de ettiğim Ă‚limlerin en buyuklerindendir. ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî, Allahu teĂ‚lĂ‚nın insanlara bir lutfudur. ŞĂ‚fiî mezhebinin en buyuk Ă‚limlerinden olup, ortaya cıkan muşkilleri en iyi şekilde hĂ‚llederdi. O, zamĂ‚nının, kendisine murĂ‚caat edilme husûsunda bir tĂ‚nesi idi. Asrında, gerek şifĂ‚hî, gerek bir vĂ‚sıta ile ondan ilim almayan hic kimse yoktur. Onun talebeleri coktu.”

ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî hazretleri cok heybetliydi. Yaşı yuze yaklaştığı hĂ‚lde cok namaz kılardı. “Hasta bile olsam nefsimi tenbelliğe alıştırmam.” derdi. Birisi ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî’ye bir mevzû anlatırken, luzumsuz yere uzattığı zaman; “Acele et, vaktimi zĂ‚yi ediyorsun.” derdi. Devamlı Allahu teĂ‚lĂ‚nın zikri ile meşgûl olurdu. Bir ekmeğin ucte birinden fazla yemezdi. SĂ‚dece Sa’îd-us-su’adĂ‚ dergĂ‚hında pişen ekmekten yerdi. “Orayı yaptıran sultan sĂ‚lih olduğu icin, orasının ekmeğini yiyorum” derdi. Cok sadaka verir ve sadakayı gizli vermeye cok dikkat ederdi. Bu yuzden herkes onun az sadaka verdiğini sanırdı. Gozlerine hastalık gelip kapandıktan sonra, birisi ondan bir şey istemeye geldiği zaman, yanında kimse olup olmadığını sorar, yanında kimse yoksa sadaka verirdi.

AbdulvehhĂ‚b-ı Şa’rĂ‚nî şoyle anlatır: “Bir gun şerîflerden bir zĂ‚t ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî’ye geldi ve ona; “Ey Efendim! Başımdan sarığımı caldılar. Bana sarık parası ver.” dedi. ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî ona cok az para verdi. Şerîf zĂ‚t bu parayı almadı ve cıkıp gitti. Ben, ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî’ye; “Bu para bir sarık almaya yeterli değildi.” dedim. ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî; “O, kalabalık bir mecliste iken gelip benden istekte bulundu. Allahu teĂ‚lĂ‚ sadakalarımı gizli vermemi bana mĂ‚lûm etti. Bunu kimseye soylemem ve belli etmem. ŞĂ‚yet bu şerîf bana kimsenin olmadığı bir vakitte gelmiş olsaydı, dedesi Resûl-i ekremin sallallahu aleyhi ve sellem hatırı icin, sarık parasıyla birlikte fazladan para da verirdim.” buyurdu. Ben olaydan sonra fakir şerîf ile bir yerde karşılaştım. ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî’nin soylediklerini ona soyledim. Bunun uzerine o şerîf; “ŞeyhulislĂ‚m ZekeriyyĂ‚ hazretleri geceleyin bana bir sarık gonderdi, işte o da şimdi başımdadır.” dedi.

AbdulvehhĂ‚b-ı Şa’rĂ‚nî yine şoyle anlatır: “ŞeyhulislĂ‚m ZekeriyyĂ‚ ile birlikte kitap okurken, bĂ‚zan başına bir ağrı gelirdi. O zaman gozlerini kapatıp şoyle derdi: “İlimle şifĂ‚ bulmaya niyet ettim.” Gozunu acar, başındaki ağrı ve sızı derhal gecerdi. Bana da bu duĂ‚yı okumamı tenbihledi. Ben de başım ağrıdığı zaman; “İlimle şifĂ‚ bulmaya niyet ettim.” deyince, Ă‚nında başımın ağrısı gecerdi.

ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî’nin bir şiirinin tercumesi şoyledir: “İlĂ‚hî! Gunahım cok. Senin kapından başka gidecek kapım yok. İlĂ‚hî! Ben gunahkĂ‚r kulunum, ne ilmim var, ne amelim. Senden başka yardımcım yok. İlĂ‚hî! HatĂ‚larımı azaltmam icin bana yardım eyle. İlĂ‚hî! Ben hatĂ‚ ve kusurlarımdan dolayı senden cok hayĂ‚ ediyorum. İlĂ‚hî! Gunahlarım yedi deryĂ‚ gibi pekcoktur. Fakat senin affın yanında onlar azıcık bir damla gibi kalır. İlĂ‚hî! Eğer senin affının genişliğine ve kerîm olduğuna dĂ‚ir umîdim olmasaydı, benden meydana gelen hicbir hatĂ‚ya sabır ve tahammul edemezdim. İlĂ‚hî, HĂ‚şimî kabîlesinden olan habîbin Muhammed aleyhisselĂ‚mın hurmeti icin, beni azĂ‚bından kurtar! Cunku ben senin azĂ‚bından cok korkuyorum. Lutfunla ve guzel affın ile bana muĂ‚mele eyle. Son nefeste bana lutuf ve ihsĂ‚n eyle.”

ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî ceşitli zamanlardaki sohbetleri sırasında buyurdu ki: “HayĂ‚ iki ceşittir: Dînî hayĂ‚, Allahu teĂ‚lĂ‚nın yapılmasını yasakladığı şeyleri yapmaktan duyulan hayĂ‚ utanctır. Tabiî veya nefsî hayĂ‚ ise, yapılıp yapılmamasında kişinin kendi reyine bırakılan hususlardır. MeselĂ‚ kişinin kendisine yakışmayan elbise ile sokağa cıkması, şahsî ve nefsî arzûlara dayanan hayĂ‚, bir ceşit utanc duygusudur.”

“Kelimenin yerini hakkıyla vermeden, o kelimeyi kullanmamalısınız. ZîrĂ‚ soz, yayından cıkan bir oka benzer. İnsandan yerinde olmayan bir soz cıkarsa, insan ona mahkûm, soz insana hĂ‚kim olur.”

“Ey insan! Dilini tut ve ona kement vur. Seni sokmasın. Cunku o bir yılandır. Kabir, kendi dillerinin kurbanlarıyla doludur. Bu kurbanlar oyle kimselerdi ki, babayiğitler bile kendileriyle karşılaşmaktan cekinirlerdi.”

“EvliyĂ‚nın sohbetlerine katılmayan ve gitmeyen bir fıkıh Ă‚limi, yenen katıksız ekmeğe benzer.”

“Beni kınayan bir kimse, benim tattığım zevki ve aşkı tatmış olsaydı, benimle birlikte Ă‚şık olurdu. Ne yazık ki, benim tattığımı tatmamıştır.”

Oğluna nasîhat ederken de buyurdu ki:

“Ey oğlum! Şunu bil ki, eski sĂ‚lih kişiler aclık yoluyla dillerine hĂ‚kim olurlardı. Şimdi evliyĂ‚ olan fakirlerin elinde ve yolunda yetişmeyen kimseler, bu yolu da bir cıkmaza soktular. Ey evlĂ‚dım! Bu yolu ehlinden oğrenmelisin.”

ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî ceşitli konulara dĂ‚ir bircok eser yazdı. Bunlardan bĂ‚zıları şunlardır: 1) Şerhu Muhtasar-ul-Muzenî, 2) HĂ‚şiyetun alĂ‚ Tefsîr-il-BeydĂ‚vî, 3) Ed-Durer-us-Seniyye, 4) Şerhu MinhĂ‚c-ul-Vusûl ilĂ‚ İlm-il-Usûl, 5) Şerhu Sahîh-i Muslim.

GOREN GOZLER

RamazĂ‚n-ı şerîfin son on gununde, ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî CĂ‚mi-ul-Ezher’de îtikĂ‚fta bulunurdu. Bu sırada Şamlı bir tuccar geldi. ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî’ye; “Gozlerim gormuyor, herkes, sen duĂ‚ edersen, Allahu teĂ‚lĂ‚nın senin duĂ‚nı kabûl edeceğini, senin duĂ‚n hurmetine gozlerimin acılacağını soylediler.” dedi. ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî, Allahu teĂ‚lĂ‚ya onun gozlerinin gormesi icin duĂ‚ etti. O tuccara da; “Allahu teĂ‚lĂ‚ duĂ‚mı kabûl etti. Fakat sen buradan ayrıldıktan bir sure sonra gozlerin acılacak.” dedi. Tuccar kalmakta ısrar edince, ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî; “Eğer gozlerinin gormesini istiyorsan buradan gitmen gerekiyor.” dedi. Tuccar bunun uzerine oradan ayrıldı. Gazze’ye gelince gozleri acıldı. Bir mektup yazarak gozlerinin acıldığını ZekeriyyĂ‚ Ensarî’ye bildirdi. ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî ona cevap olarak; “Eğer Mısır’a gelirsen tekrar gozlerin kapanır.” diye bir mektup yazdı. Tuccar vefĂ‚t edinceye kadar Kudus’te kaldı.”

RUYÂYI ANLAT

AbdulvehhĂ‚b-ı Şa’rĂ‚nî şoyle anlattı: “Bir gun ben BuhĂ‚rî Şerhi'ni mutĂ‚laa ediyordum. O sırada ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî; “Dur! Bana bu gece gorduğun ruyĂ‚yı anlat bakalım.” dedi. Ben o gece ruyĂ‚mda bir gemide bulunuyordum. Geminin yelkenleri, halatları, yaygıları ve koltukları ipektendi. İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî bir koltukta oturuyordu. ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî ise İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî’nin sol tarafında bulunuyordu. İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî’nin elini optum. Gemi yoluna devĂ‚m ediyordu. Gemi nihĂ‚yet bir adada durdu. Adadaki ağacların meyveleri denize doğru sarkmıştı. RuyĂ‚mı ona anlattığım zaman; “Eğer ruyĂ‚n doğru ise, ben İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî’nin kabrinin yakınında bir yerde defnedilirim.” dedi. ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî vefĂ‚t ettiği zaman BĂ‚b-un-nasr denilen yerde onun icin kabir hazırlattılar ve oraya goturduler. Benim bu ruyĂ‚mdan haberi olan iki kişi bana ruyĂ‚n doğru cıkmadı diyorlardı. Biz bu hĂ‚lde iken, Mısır’da sultĂ‚nın vekili Emin Hayri Beyin bir habercisi geldi.Emîrin rahatsız olduğunu, buraya kadar gelemeyeceğini, Emîrin cenĂ‚ze namazına iştirak edebilmesi icin, ZekeriyyĂ‚ EnsĂ‚rî’nin cenĂ‚zesinin Remile denilen yere goturulmesini emrettiğini soyledi. Emîrin isteği yerine getirildi.CenĂ‚ze namazı kılındıktan sonra Emîr, ZekeriyĂ‚ EnsĂ‚rî'nin KarĂ‚fe’de defnedilmesini emretti. Burada Necmeddîn CenuşĂ‚nî’nin yanına defnedildi. Defnedildiği yer İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî’nin kabrinin yakınındaydı ve onun yuzunun karşısına rastlıyordu.”

1) CÂmiu KerÂmÂt-il-EvliyÂ; c.2, s.16
2) Mu’cem-ul-Muellifîn; c.4, s.182
3) ŞezerĂ‚t-uz-Zeheb; c.8, s.134
4) KevÂkib-us-SÂire; c.1, s.196
5) TabakÂt-ul-KubrÂ; c.2, s.122
6) Nûr-us-SĂ‚fir; s.111
7) Keşf-uz-Zunûn; c.1, s.41, 156, 372, 626, c.2, s.1030, 1232, 1542
8) ÎzĂ‚h-ul-Meknûn; c.1, s.101, 175, 255, c.2, .144, 177, 190
9) Ahlwardt, Verzeichniss der Arabischen Handschriften; c.2, s.170
10) Brockelmann, Sup-2; s.117
11) İslĂ‚m Âlimleri Ansiklopedisi; c.15, s.101
__________________