
Meşhûr Kafkas kahramĂ‚nı, Ă‚lim ve velî. Rusların, Kafkasya'da ortadan kaldırmak istediği İslĂ‚miyeti, tekrar ihyĂ‚ etmek, yaymak icin uğraşan, Kafkas-Rus mucĂ‚delesinin en unutulmaz simĂ‚sı ve duzenli Rus ordularını dize getiren buyuk mucĂ‚hid. 1797 (H.1212) senesinde Dağıstan'ın Gimri koyunde doğdu. Babası Muhammed, ona Ali ismini verdi. Kucuk yaşta ağır bir hastalığa yakalanan Ali'ye, Ă‚detlerine uyarak, ŞĂ‚mil ismini de verdiler ve o isimle cağırmaya başladılar.
Kucuk yaşından îtibĂ‚ren ilim tahsîl edip Ă‚lim olması icin, zamanın ulemĂ‚sından okudu. ŞĂ‚mil, otuz yaşına kadar; tefsîr, hadîs, fıkıh ilimlerini, edebiyĂ‚t, tĂ‚rih ve fen bilgilerini oğrenerek, buyuk bir Ă‚lim, gonul sĂ‚hibi bir velî oldu. Rusların, Kafkasya'daki musluman Turkleri esĂ‚ret altına almak, kalblerindeki îmĂ‚nı sokup atmak ve İslĂ‚miyeti yok etmek icin maddî ve mĂ‚nevî butun gucleri ile uğraştığını gorunce, gonlundeki îmĂ‚nın tezĂ‚huru olarak cihĂ‚d aşkıyla ortaya atıldı. Kafkasya'da yaşayan Turkler, onu başlarına imĂ‚m, rehber sectiler. İmĂ‚m ŞĂ‚mil, daha once Rusların esĂ‚retini kabûl etmiş kabîleleri de saflarına katarak, duzenli kucuk bir ordu kurdu. Bu kucuk ordusuyla yirmi beş sene, İslĂ‚miyeti yok etmek, muslumanları ortadan kaldırmak isteyen Ruslara kan kusturdu. Nice generallerini harp meydanlarında oldurup, nicelerini de carlarına karşı kucuk duşurdu, onları Ă‚ciz bıraktı. Eşsiz bir mucĂ‚dele ile hayĂ‚tını geciren Şeyh ŞĂ‚mil, 1870 (H.1287) senesinde Medîne-i munevverede vefĂ‚t etti.
Şeyh ŞĂ‚mil, arkadaşları ile ilim oğrenmek uzere BağdĂ‚t'a gidip, MevlĂ‚nĂ‚ HĂ‚lid hazretlerinden ders aldı. Ondan; tefsîr, hadîs, fıkıh, edebiyĂ‚t, tĂ‚rih ve fen ilimlerini oğrenerek, buyuk bir Ă‚lim, ayrıca tasavvuf ilmini oğrenerek, hocasının eşsiz teveccuhleri ile de buyuk bir velî oldu. MevlĂ‚nĂ‚ HĂ‚lid-i BağdĂ‚dî hazretleri, bu kıymetli talebesine halîfelik de vererek, Allahu teĂ‚lĂ‚ya kavuşmak arzusuyla yanan Ă‚şıkların kalblerine bir kıvılcım sunması icin memleketi olan Kafkasya'ya gonderdi. BĂ‚zı kaynaklara gore de, zĂ‚hirî ilimleri Saîd HerekĂ‚nî'den, kalb ilimlerini deCemĂ‚leddîn Kumûkî hazretlerinden oğrendi.
Şeyh ŞĂ‚mil, Kafkasya'ya dondukten sonra on yedi sene once Şeyh Mansûr ile başlatılan hurriyet mucĂ‚delesindeki yerini aldı. Mansûr'dan sonra, GĂ‚zi Muhammed, Kafkaslıların başına gecerek imĂ‚m oldu. O da gonul sĂ‚hibi bir velî idi. Şeyh ŞĂ‚mil'in cocukluk arkadaşı olanGĂ‚zi Muhammed, Ruslarla yaptığı Gimri muhĂ‚rebesinde şehîd olmadan once; "Kardeşim ŞĂ‚mil! Bu savaşta şehîd olsam gerektir. Benden sonra Hamzat imĂ‚m olacak. Onun kısa suren imĂ‚mlığından sonra sen başa gececek, senelerce Kafkasya'ya hukmedeceksin. NĂ‚mın cihĂ‚nı tutacak. Car ordularını perişĂ‚n edeceksin. Bu savaştan sonra Gimri'den gitsen bile yine kurtarıp, mezĂ‚rımı duşman cizmeleri altında bırakmazsın inşĂ‚allah" demişti. Carpışmanın şiddetlendiği bir an, GĂ‚zi Muhammed şehîd duştu. Bu hĂ‚le cok uzulen Şeyh ŞĂ‚mil, buyuk bir hızla duşmana saldırdı. Bircok duşman oldurdu. Bu arada ağır yaralandı. Şeyh ŞĂ‚mil'in yaralandığını goren GimriCĂ‚miinin muezzini Mehmed Ali, onu tĂ‚kib ederek, savaş alanı dışındaki bir mağaraya sakladı. Şeyh ŞĂ‚mil pekcok yerinden yaralanmış, kaburga kemiklerinden bazıları ve koprucuk kemiği de kırılmıştı. Asıl yara, goğsunde ve sırtında olup, her tarafını kan kaplamıştı.
Muezzin, oraya iki saat mesĂ‚fede bir koyde oturan Dağıstan'ın meşhûr cerrĂ‚hı, aynı zamanda Şeyh ŞĂ‚mil'in kayınpederi olan Abdulazîz Efendiye durumu bildirdi. Abdulazîz, şifĂ‚lı otlarla yaptığı ilĂ‚cları Şeyh ŞĂ‚mil'e tatbik ederek tedĂ‚viye başladı. Birkac gun mağarada, daha sonra Unsokul koyunde tedĂ‚vi edilen Şeyh ŞĂ‚mil, yirmi beş gun baygın yattı. Kendine geldiğinde annesini baş ucunda gorunce, guclukle; "Anacığım! Namazımın vakti gecti mi?" diye sordu. Namazlarını îmĂ‚ ile kılarak, aylarca yatakta yatan Şeyh ŞĂ‚mil sıhhate kavuştu.
1832 (H.1248) senesi şehîd duşen GĂ‚zi Muhammed'in yerine, Hamzat Bey imĂ‚mlığa secildi. Uc sene kadar faĂ‚liyet gosteren Hamzat Bey, 1835 (H.1251) senesinde Hunzah CĂ‚miinde bir CumĂ‚ gunu şehîd edildi. Onun şehĂ‚detinden sonra imĂ‚mlık, yĂ‚ni liderlik vazifesi Şeyh ŞĂ‚mil'e teklif edildi. Şeyh ŞĂ‚mil, tevĂ‚zu gostererek daha ehliyetli birinin secilmesini istedi. HattĂ‚ namzetler de gosterdi. Gohlok'ta toplanan Ă‚limler ve milletin ileri gelen temsilcileri, her turlu yetkiye hĂ‚iz olarak, Şeyh ŞĂ‚mil'e imĂ‚mlığı kabûl ettirdiler.
Rusları dize getirmenin ancak duzenli bir orduyla mumkun olacağını, teşkilĂ‚tlanılırsa car ordularıyla baş edebilecek durumda olduklarını, dışardan hicbir yardımın gelmeyeceğini, bu sebeple iş başa duştuğunu her gittiği yerde îzĂ‚h ediyordu. Tesirli hitĂ‚betiyle halkı cezbediyor, musluman olarak yaşamak aşkıyla yanan bu insanların kalblerine birer kıvılcım salıyordu. Bu uğurda şehîd olmanın mukĂ‚fĂ‚tının Cennet olduğunu bildiriyor, dînin emirlerine uymanın, yasaklarından kacınmanın ancak hurriyet ile mumkun olabileceğini herkesin kalbine nakşediyordu. Şeyh ŞĂ‚mil, kısa zamanda kısmen de olsa nizamlı bir ordu ve mulkî teşkilĂ‚tı kurmaya muvaffak oldu. Tecrubeli ve değerli yardımcıları, vekîlleri, ordunun ve mulkî idĂ‚renin başına getirdi. Bu nĂ‚iblerin en meşhûrları şunlardı: Şuayb Molla, Taşof Hacı, Duba, HĂ‚cı Sadu, Ahverdili Muhammed, Kabet Muhammed, Hitinav MûsĂ‚, Nûr Muhammed, Muhammed Emîn, HĂ‚cı MurĂ‚d. Yararlık gosterenlere altın ve gumuşten yapılmış nişanlar veriyor ve bu nişanlara; "Sonunu duşunen hicbir zaman cesur olamaz.", "Kuvvet ve yardım ancak Allahu teĂ‚lĂ‚dandır.", "Cesûr ve yuksek rûhlu olana..." şeklinde cumleler yazdırıyordu. Şeyh ŞĂ‚mil'in sectiği bu nĂ‚ibler, memleketin olduğu kadar, askerî birliklerin de sevk ve idĂ‚resinde ustĂ‚d idiler.

Car Birinci Nikola, yıllardırKafkasya'da yapılan savaşlarda başarılı olamadığını ve Şeyh ŞĂ‚mil'in duzenli ordu kurarak hucumlarını sıklaştırdığını gorunce, bu memleketi bir de sulh yoluyla elde etmeyi denemek istedi. ŞĂ‚yet Şeyh ŞĂ‚mil'i elde edebilirse, bu işin cabucak biteceğine inanıyordu. Kafkasya'daki muslumanları bir bayrak altında toplama sevdĂ‚sından vazgecerse, kendisine en buyuk makamların, rutbelerin verileceğini, başına krallık tĂ‚cı giydirileceğini, Carlık hazînelerinin ayakları altına serileceğini bildiren goz kamaştırıcı şeytĂ‚nî bir teklif hazırlatıp, en guvendiği generallerinden Viyanalı Kluk Von Klugenav'a verdi ve ŞĂ‚mil'i sarayına dĂ‚vet etti. General, Şeyh Şamil'in huzûruna cıkmak icin aracılar koydu. Guclukle Şeyh ŞĂ‚mil ile goruşmeye muvaffak oldu. 1837 senesinde Car'ın gonderdiği elciyi, maiyetiyle berĂ‚ber, SulakNehri civĂ‚rında kabûl etti. İmĂ‚m, Generale yere serdiği Kafkas yaygısında yer gosterdiği zaman, bir bacağı bir musluman gullesiyle sakat kalan topal General, Şeyh ŞĂ‚mil'i buyuk bir tĂ‚zimle selĂ‚mladı ve istemeyerek bu yamalı yaygıya oturdu. Car'ın sonsuz vĂ‚d ve pek parlak teklifleriyle dolu mektubunu okuyan General susar susmaz, İmĂ‚m hızla ayağa kalkarak; "Namazım geciyor." diye heybetle geri cekildi. Namazını kıldıktan sonra gelen Şeyh ŞĂ‚mil, sapsarı kesilen Generale kesin cevĂ‚bını şoyle bildirdi: "General! O Nikola'ya git ve de ki: Senin yerinde şu anda kendisi olsa ve bu alcakca teklifleri bana bizzat yapmak cesĂ‚retinde bulunsaydı, ona ilk ve son cevĂ‚bı şu kırbacım verirdi." İyice hiddetlenen Şeyh ŞĂ‚mil şoyle devĂ‚m etti: "Ona soyle! Kahraman tebeamın kalblerinde kok salan bu eşsiz zafer inancını kokunden kazımadıkca, bu mubĂ‚rek vatan topraklarını en son kaya parcasına kadar karış karış mudĂ‚faa etmekten bizi men edemeyeceksiniz. Dînim ve vatanım uğrunda, butun cocuklarımı ve Ă‚ilemi kılıctan gecirseniz, zurriyetimi kurutsanız, en son tebeamı oldurseniz, tek başıma son nefesimi verinceye kadar sizinle savaş edeceğim. Nikola'yı tanımıyorum. Son cevĂ‚bım budur." Daha sonra ayağa kalktı. Hicbir şey soylemeye cesĂ‚ret edemeyen General, huzurdan ayrılıp, Car'ına durumu bildirdi. Car, hazır bu yol acılmışken, ikinci bir teşebbus olmak uzere Kafkas orduları başkumandanı General Feze'yi, İmĂ‚m ŞĂ‚mil'e tekrar gonderdi. Onun da aldığı tĂ‚rihî cevap şudur:
"Ben, Kafkas muslumanlarının hurriyete kavuşmaları icin silaha sarılan gĂ‚zilerin en aşağısı ŞĂ‚mil! Allahu teĂ‚lĂ‚nın himĂ‚yesini, Car'ın efendiliğine fedĂ‚ etmemeye yemin eden, ozu sozu doğru bir muslumanım. Daha once Car Birinci Nikola'yı tanımadığımı, emirlerinin bu dağlarda gecersiz olduğunu General Klugenav'a anlayacağı şekilde tekrar tekrar soylemiştim. Bu sozleri sanki taşa soylemişim gibi, Car, hĂ‚lĂ‚ goruşmek icin beni Tiflis'e dĂ‚vet ediyor. Bu dĂ‚vete icĂ‚bet etmeyeceğimi bu mektubumla son defĂ‚ size bildiriyorum. Bu yuzen fĂ‚nî vucûdumun parca parca kıyılacağını ve sırtımı verdiğim şu vatan topraklarında taş ustunde taş bırakılmayacağını bilsem, bu kesin karĂ‚rımı hicbir zaman değiştirmeyeceğim. CevĂ‚bım bundan ibĂ‚rettir. Nikola'ya ve onun kolelerine boylece mĂ‚lûm ola!"

Şeyh ŞĂ‚mil, teşkilĂ‚tlandırdığı yiğitleri hem din bilgilerinde yetiştirir, hem de askerî eğitimden gecirirdi. Koylerde bulunan butun cocukların Kur'Ă‚n-ı kerîm okumasını sağlar, buyuklerin; tefsîr, hadîs, fıkıh gibi dînî ilimlerin yanısıra, zamĂ‚nın fen bilgilerinde de yetişmesi icin uğraşırdı. Din bilgisi olmayan cĂ‚hillerin Ruslara aldanacağını, vatanını koruyamayacağını, boylece hem dunyĂ‚da esĂ‚ret altında kalacağını, hem de Ă‚hirette acı azĂ‚blara dûcĂ‚r olacağını buyururdu. Bu sebeple, emri altındaki her koy, kasaba ve şehirde medreseler actırır, hem din, hem de fen ilimlerinin okutulması icin uğraşırdı. Kendisi bizzat bu derslere katılır, talebelerine ders verirdi. Başarılı talebelerine mukĂ‚fĂ‚tlar dağıtırdı. Medresede okutulan dersler yanında, silĂ‚h kullanmak, kılıc cekmek, ok atmak, ata binmek gibi konularda eğitimler yaptırır, savaş Ă‚nında herbiri birer komutan olacak şekilde yetiştirirdi. Bundan dolayı Şeyh ŞĂ‚mil, hem milletinin, askerinin devlet reîsi, kumandanı, hem de hocası, imĂ‚mı idi. Bu sebeple Kafkasyalı muslumanlar, onu canları gibi cok severler, her emrine şartsız itĂ‚at ederlerdi. Vatanlarını Ruslara karşı mudĂ‚faa etmek ve bu uğurda şehîd olup Allahu teĂ‚lĂ‚nın rızĂ‚sını kazanmak, her Kafkasyalı muminin yegĂ‚ne arzusu idi. Cocuklarını, Allahu teĂ‚lĂ‚nın dostlarını sevecek, duşmanlarından da nefret edecek şekilde yetiştirirlerdi. Onlar icin Rusları sevmek, onlara boyun eğip emirlerine girmek kadar tehlikeli bir şey olamazdı. Her cocuğa, İmĂ‚m ŞĂ‚mil'in ve diğer Ă‚limlerin muhabbeti, Ruslara olan duşmanlık anlatılırdı. "Hubb-i fillah ve buğd-ı fillah"ın (Allahu teĂ‚lĂ‚nın dostlarını sevmek, duşmanlarından nefret etmek), îmĂ‚nın asıl sebebi, şartı olduğu, bu olmadıkca hicbir ibadetin cenĂ‚b-ı Hakk'ın katında makbûl olmadığı oğretilirdi.
Rus kuvvetleri hep hezimete uğradı. Yenileri birbirini takib etti. Car Birinci Nikola, bu hezîmetlerden sonra, butun Kafkasya'yı fethetmek, Şeyh ŞĂ‚mil'i ele gecirip butun muslumanlara kotu gunler yaşatmak maksadıyla, ordularının en seckin generallerini bu işde vazifelendirdi. Napolyon'u mağlub eden bu meşhûr generaller; Fraytag, Svarts, Klugenav, Argutinski idi. Kalelere bıraktıkları ihtiyat kuvvetleriyle birlikte elli bini bulan bu secme ordu, dort koldan harekete gecti. Netice yine Rus ordularının hezimeti ve bir avuc muslumanın zaferi idi.
Şeyh ŞĂ‚mil'in, bu kadar kısa surede, harp tĂ‚rihinde ender rastlanan bir zaferi kazanması ile, Avaristan baştanbaşa duşman cizmelerinden temizlendi. Rusların yirmi beş mustahkem mevkii zapt ve tahrîb edildi. İki binden ziyĂ‚de Rus askeri esir alınıp, binlercesi olduruldu. En muhimi, yenilmez sanılanRus ordularını cok az bir musluman Turk'un îmĂ‚n gucu ile nasıl perişĂ‚n ettiğine Rus Carı dahî hayretle şĂ‚hid oldu. Rus kaynakları 1843 senesinde yapılan bu harplerin netîcesi hakkında şoyle demektedir:

Bu savaşlar netîcesinde Kafkasya'da yaşayan musluman Turklerin mĂ‚neviyĂ‚tı yukseldi. Ruslara karşı muthiş bir direniş başladı. Şeyh ŞĂ‚mil'e karşı olan guvenleri coğaldı. Canla başla ona yardıma karar verdiler. Bu savaş, Car Birinci Nikola'nın gururunu kırdığı gibi, plĂ‚nlarını da alt ust etti. Napolyon'a karşı gĂ‚lip gelen meşhûr Rus generalleri, iki kolorduya yakın buyuk bir kuvvet ile Avaristan'a saldırdıkları hĂ‚lde, Şeyh ŞĂ‚mil'in bir avuc ordusu karşısında tutunamamışlar, felce uğramışlardı.
Car Nikola, bu hezîmetten sonra da, Şeyh ŞĂ‚mil'in karşısına General Vorontsof'u cıkardı. Onu Kafkas Orduları Başkumandanlığına getirerek; "Butun ordularım bu uğurda fedĂ‚ olsun. Hazînelerimin butun kapıları Kafkasya icin ardına kadar acıktır. İstediğin her şeyi bol bol alabilirsin. Bunun karşılığında sizden Şeyh ŞĂ‚mil'i olu veya diri olarak ele gecirmenizi ve Dargo denilen yuvasını kasıp kavurarak ciğnemenizi istiyorum" dedi. General Vorontsof, Kafkasya'yı bir uctan bir uca fethetmek icin altmış bin kişilik bir kuvvetle harekete gecti. Şeyh ŞĂ‚mil'in yok denecek kadar az bir askeri karşısında perişĂ‚n olup şaşkına dondu. Bir bucuk ay icinde elindeki butun cephĂ‚nelerini, gullelerini İmĂ‚m ŞĂ‚mil'in yaptırdığı sahte istihkamlara, boş siperlere gunlerce atarak bitirdi. Hakîkî muhĂ‚rebelere daha girişemeden cephĂ‚nesiz kaldı. Geriden gelen muhimmat ve askerin yiyeceğini, erzakları Şeyh ŞĂ‚mil'in yaptığı baskınla kaybetti. Şeyh ŞĂ‚mil'in iki ay suren cok mahĂ‚retli ve kanlı yıpratma muhĂ‚rebeleri karşısında mevcûdunun buyuk bir kısmını ve uc generalini kaybetti.
Şeyh ŞĂ‚mil, yeni bir gazĂ‚ icin hazırlanmaya başladı. Ordusuna, Rusların muslumanlara yaptıkları katliamları, ettikleri işkenceleri ve zulumleri anlatıyordu. Dînini yayabilmek icin, vatanlarını korumanın en buyuk ibĂ‚detlerden olduğunu, bu uğurda şehîd olmanın oneminden ve Cennet'teki yuksek derecesini haber veriyordu. Peygamber efendimizden ve EshĂ‚b-ı kirĂ‚mdan misĂ‚ller getiriyor, onların hic rahat yuzu gormediklerini, hayatlarının sonuna kadar İslĂ‚mı yaymak icin diyar diyar dolaştıklarını, cok az bir kuvvetle pek buyuk duşman surulerine gĂ‚lip geldiklerini anlatıyordu. Halk heyecanla dinliyor, o anlattıkca Allahu teĂ‚lĂ‚nın duşmanı olan Ruslara karşı nefretleri artıyordu. Ruslar harp meydanlarında devamlı yenilince ova koylerinde mezalime başladılar. Bu koylerden gelen iki kişi halkın cĂ‚resiz hĂ‚line Rusların kadın cocuk demeden yaptıkları mezĂ‚limi Şeyh ŞĂ‚mil'in annesine anlattılar. Annesi, Şeyh ŞĂ‚mil'i yanına cağırdı. Annesinin en kucuk arzusunu kendisine buyuk bir emir telakkî eden muhterem İmĂ‚m, annesinin yanına gitti. Biraz once dinlediği vahşetten gozleri yaşla dolan heybetli ana, oğluna; "EvlĂ‚dım! Uzak Cecen koylerinde Rusların yaptığı anlatılmaz işkenceleri ve oldurulen yiğitlerin haberini oğrendim. Kendilerini mudĂ‚faa edemeyen bu koyluleri boş yere kırdırmasan ve Ruslarla belirli bir muddet icin mutĂ‚reke yapsan olmaz mı?" deyiverdi. Bu sozleri anasından işiten kahraman İmĂ‚m, beyninden vurulmuşa dondu. Şeyh ŞĂ‚mil, bir tarafta vatanın selĂ‚meti ve bu uğurda Ruslarla kanının son damlasına kadar mucĂ‚deleye karar vermiş insanlar, bir tarafta da incitilmesi buyuk gunahlardan olan ana gibi iki muthiş ateş arasında kaldı. Senelerdir, İslĂ‚m duşmanı olan Ruslarla mucĂ‚dele etmişti. HattĂ‚ vucûdunda yara almadık yeri kalmamış gibiydi. Bu uğurda; eşi, hemşiresi, oğlu, amcası ve binlerce musluman Turk şehîd olmamış mıydı? Bu sebeple duşmanla anlaşmaya kalkanlar icin kĂ‚nunlar konulmuş, onlara şiddetli cezĂ‚lar verileceği bildirilmişti. Şeyh ŞĂ‚mil'in bu istek karşısında bir anda sararıp gul gibi solduğunu goren ana, oğlunun kalbine fecî bir hancer sapladığını anlayarak yaptığına pişmĂ‚n oldu ve; "Dilim tutulsaydı da oğluma boyle bir şefĂ‚atte bulunmasaydım. Muslumanların kĂ‚firlere boyun eğmesi gibi buyuk bir gunĂ‚hı işletmeye sebep olmak ne kotu. Elbette oğlum bunu kabûl etmeyecektir. YĂ‚ Rabbî! Bu işin hĂ‚lledilmesi icin oğluma yardım eyle, beni de affettiklerinin arasına al!" dedi. Sonra kimsenin yuzune bakamadan evine girdi. İmĂ‚m ŞĂ‚mil ise guc durumlarda namaza durur, gunlerce yemeden icmeden o işin hĂ‚lledilmesi icin Allahu teĂ‚lĂ‚ya yalvarırdı. Yine oyle yaparak mescide halvete cekilen Şeyh ŞĂ‚mil, gozyaşları arasında namaza durdu. Kur'Ă‚n-ı kerîm okudu. Allahu teĂ‚lĂ‚nın sevgili kullarından, başta hocası MevlĂ‚nĂ‚ HĂ‚lid-i BağdĂ‚dî ve diğer buyuklerden yardım diledi. Onları vesîle ederek cenĂ‚b-ı Hakk'a niyĂ‚zlarda bulundu.
İmĂ‚m'ın korktuğu tek şey, muslumanların kalblerindeki duşmanla mucĂ‚dele azminin kaybedilmesi, îmĂ‚nlarının sarsılması idi. Halkın Ruslarla anlaşmaya meyletmesi demek, esĂ‚reti kabûl edip, İslĂ‚mın emirlerini yapamamak, yasaklarından kacınamamak, en muhimi îtikĂ‚dlarının bozulması demekti. Ustelik bu korkunc isteğe şefĂ‚atcı olan anasıydı. Din ve vatan icin, bir değil binlerce ana, oğul fedĂ‚ olmalıydı. Şeyh ŞĂ‚mil, gunlerce mescidde Allahu teĂ‚lĂ‚ya yalvarıp, nefs muhĂ‚sebesi yaptıktan sonra karĂ‚rını verdi. Sabırla kendisini kapıda bekleyen halkın huzûruna cıktı. Onlara; "Muhterem anam cezĂ‚sını cekecektir!..." emrini bildirdi. Emir buyuktu. Şimdiye kadar İmĂ‚m'larının bir istediğini iki etmeyen nĂ‚ibler, ananın huzûruna cıktılar ve durumu bildirdiler. Yaralı ana, adĂ‚let dîvĂ‚nının onune geldi.Halk toplanmış, nefes almadan bekliyordu. Mahkûm mevkiinde, şimdiye kadar Kafkasya'da yetişen Ă‚limlerin, velîlerin en buyuklerinden olan Şeyh ŞĂ‚mil'in anası vardı. Omuzları cokmuş, yaptığı hatĂ‚nın uzuntusu ile rengi solmuş bir hĂ‚lde oğluna baktı. Sonra yurekleri parcalayan bir sesle; "Oğlum! Allahu teĂ‚lĂ‚nın emrinden kıl ucu kadar ayrılırsan, emzirdiğim sutu helĂ‚l etmem! Verilecek cezĂ‚yı şimdiden kabûl ediyor, adĂ‚letten zerre kadar şaşmamanı istiyorum." dedi. Dargolular, Şeyh ŞĂ‚mil gibi mubĂ‚rek bir zĂ‚tın anasından boyle bir cevĂ‚bı bekledikleri icin hic şaşırmadılar.

Herkes pur dikkat, İmĂ‚m'ın vereceği karĂ‚rı heyecanla bekliyordu. Ana ise; "YĂ‚ Rabbî! Oğlum, merhamet duygusu sebebiyle doğru yoldan ayrılmasın" diye duĂ‚ ediyordu. Şeyh ŞĂ‚mil nĂ‚ibleriyle istişĂ‚re ederek netîceyi bildirdi: "Yuz sopa!.." MetĂ‚netle ortaya yuruyen ana, acabĂ‚ bu cezĂ‚ya dayanabilecek miydi? Herkes bunu duşunurken, senelerce unlu Rus generallerine diz cokturmuş kahraman İmĂ‚m'ın, anasının yanına varıp diz coktuğunu sonra da ellerine sarılıp optuğunu gorduler. Anasıyla helĂ‚llaşan Şeyh ŞĂ‚mil, Dargolular'a donerek; "Anamın bu meselede, merhametinin cokluğu sebebiyle başkalarına şefĂ‚at etmesinden başka hicbir hatĂ‚sı yoktur. Bu yaptığı hatĂ‚nın cezĂ‚sını da mĂ‚nevî olarak şu Ă‚na kadar cektiği ızdıraplarla odemiştir. Maddî cezĂ‚yı da onun her şeyine vĂ‚ris olan oğlu cekecektir." buyurduğunda, herkes yerinde dona kaldı. Kimsenin ağzını bıcak acmıyordu. Cunku, İmĂ‚m'ın verdiği karardan donduğu gorulmemişti. Şeyh ŞĂ‚mil, sopayı vuracak kimselerin yanlarına varıp, belden ust tarafını soyunduktan sonra; "Emri yerine getirmekte bir an bile tereddud edip elleri titreyenlere yazıklar olsun! Butun gucunuzle vurmanızı emrediyorum!" diyerek sırtını dondu. Vazifeliler ilk sopaları vurdukları zaman herkesin gozleri yuvalarından fırlamış, bağırmamak icin kendilerini guc zaptetmişlerdi. Her sopa indikce İmĂ‚m'ın mubĂ‚rek vucûdunda derin izler meydana geliyor, sopa yerlerine kan oturuyordu. Aynı yere ikinci ucuncu sopalar isĂ‚bet ettiğinde de, oralardan kan fışkırıyordu. Şeyh ŞĂ‚mil ise vazifelilerin onunde dimdik duruyor, en kucuk bir inleme ve sopadan sakınmaya teşebbus etmiyordu.Nefsin istemediği bu hareket ile pek guzel bir mucĂ‚hede hĂ‚sıl olup nefsi inliyor, bu sebeple rûhu yukselip, vilĂ‚yet makĂ‚mlarında ustun derecelere kavuşuyordu. Bu gorulmemiş manzara karşısında, bĂ‚zı nĂ‚ibler ileri atılarak sopanın kendilerine vurulmasını istemişlerse de, Şeyh ŞĂ‚mil'in kararlı bakışlarından korkup geri cekilmişlerdi. NihĂ‚yet yuz sopa vuruldu.Şeyh ŞĂ‚mil vucûdundan sızan kanlara bakarak, Allahu teĂ‚lĂ‚nın, kendisine verdiği metĂ‚net ve sabır icin şukur secdesine kapandı. Sonra ayağa kalkıp ellerini actı ve Rus zulmunden muslumanların muhĂ‚fazası icin cenĂ‚b-ı Hakk'a duĂ‚ etti. HĂ‚diseyi ibretle seyreden halk, bir taraftan ağlayıp gozyaşları dokuyor, bir taraftan da Allahu teĂ‚lĂ‚nın, boyle adĂ‚letli mubĂ‚rek bir zĂ‚tı başlarına imĂ‚m yaptığına şukrediyordu. Artık halk iyice şahlanmış, Ruslarla anlaşma yapmanın ne buyuk bir tehlike olduğunu iyi anlamıştı. Onlarla mucĂ‚dele etmenin din ve vatan borcu olduğuna yakînen inanmışlardı. Şeyh ŞĂ‚mil, anasının cezĂ‚lanmasına sebeb olanların kim olduğunu sordu. Herkes; "Kim?" diye birbirine bakarken, iki elci huzûra geldi. Halk, onların uzerine yurumek istiyor, fakat edebe aykırı bir hareketten de cekiniyorlardı. İmĂ‚m onlara; "Koylerinize donunuz. Sizi gonderenlere gorduklerinizi anlatınız. Dînimizi yıkmak isteyen İslĂ‚m duşmanlarına verilecek cevĂ‚bımız budur." buyurdu.
Bundan sonraki gunlerde Şeyh ŞĂ‚mil, Kafkasya'ya musallat olan Rus ordularına sık sık baskınlar yaptı, akınlar duzenledi. Onları memleketlerinden cıkarmak icin geceli gunduzlu calıştı. Fırsat buldukca,Car Birinci Nikola'yı can evinden vuruyor, hic beklemediği yerlere saldırıyordu. Hicbir devletten yardım gormeden, tam yirmi beş sene Ruslarla mucĂ‚dele ederek vatanını savundu.
Yeni Rus carıİkinci Aleksandr başa gectikten sonra, Şeyh ŞĂ‚mil meselesini hĂ‚lledip Kafkasya'yı baştanbaşa fethetmek icin, Prens Baryatinski kumandanlığında beş ordu hazırlattı. Bunlardan biri Şeyh ŞĂ‚mil'in karargĂ‚hını, ikinci Lezgi, ucuncu Hazar Denizi civĂ‚rını, dorduncu ve beşinci ordu da Cerkezistan'ı hedef aldı. Fakat asıl hedef Şeyh ŞĂ‚mil idi. ÎcĂ‚b ederse beş ordu birleşip hep birden hucum edebilecekti. Bu sebeple, birinci orduyu bizzat Başkumandan Prens Baryatinski idĂ‚re ediyordu. Onun ordusunda elli bine yakın secme asker ve elli civĂ‚rında ağır top mevcuttu. Bu muazzam kuvvete karşı, Şeyh ŞĂ‚mil de beş bine yakın suvĂ‚risiyle Ruslarla carpışmaya başladı. Uzun ve kanlı carpışmalardan sonra, Şeyh ŞĂ‚mil, Gunip Dağına cekildi. Bu dağda beş yuz kadar fedĂ‚isi ile bir bucuk ay sureyle koskoca ordu ile savaştı. Ellerinde atacak barutları, yiyecek bir şey kalmadı. EtrĂ‚fındaki yiğit askerlerinin dort yuz kadarı da şehîd olmuştu. Yiyecek yerine karınlarına taş bağlayarak duşmanla mucĂ‚deleye devĂ‚m ediyorlardı. Başkomutan Baryatinski, Şeyh ŞĂ‚mil'i canlı ele gecirmek istiyordu. Bu sebeple Şeyh ŞĂ‚mil'e beyaz bayraklı elciler gondererek teslim olmasını teklif etti. Şeyh ŞĂ‚mil'in cocukları ve askerleri bu umitsiz mucĂ‚delede İmĂ‚m ŞĂ‚mil'in de şehîd olacağını, sonunda Kafkas Turklerinin başsız kalacağını duşunduler. Şimdi bir anlaşma ile teslim olurlarsa, ilerde, Allahu teĂ‚lĂ‚nın yaratacağı yeni imkĂ‚nlara gore hareket edebileceklerini Şeyh ŞĂ‚mil'e bildirdiler. Şeyh ŞĂ‚mil, dîni, vatanı icin canını seve seve vermeye hazırdı. Fakat, muslumanlara yardım etmek zĂ‚hiren sağ kalmakla mumkundu. Bu sebeple gelen elcilerle anlaşma yapıldı. Bu anlaşmaya gore; "Turklerin dinlerine karışılmayacak, onlardan asker alınmayacak, vergi toplanmayacak, Turkler ic işlerinde serbest bir devlet olup, idĂ‚recilerini kendileri sececekler. Şeyh ŞĂ‚mil, Ă‚ile efrĂ‚dı ve mevcut kırk kadar askeri ile, silĂ‚hları dahî ellerinden alınmadan Turkiye'ye gidebilecekti." 1859 senesinde yapılan bu anlaşmadan sonra silĂ‚hlar sustu. Başta Başkomutan Baryatinski, diğer generaller ve butun Rus askerleri, yirmi beş senedir bir avuc fedĂ‚isi ile koskoca Rus ordularını perişĂ‚n eden, akla havsalaya sığmayan menkıbeler sĂ‚hibi kahraman Şeyh ŞĂ‚mil'i bir an once yakından gormek istiyordu. Şeyh ŞĂ‚mil, kendisine hayranlıkla bakan Rus askerlerinin aralarından gecerek, Başkomutan Baryatinski'nin cadırına gitti. Baryatinski, anlaşma şartlarının gecersiz olduğuna, kendisinin ve Ă‚ile efrĂ‚dının Car İkinci Aleksandr'ın esîri olup, misĂ‚fir muĂ‚melesi yapılacağını bildirdi. Artık iş işten gecmişti. Sozunden donen bu alcak Ruslara karşı yapılacak bir şey yoktu.
Car kendisine bir konak ve hizmetciler verdi. Şeyh ŞĂ‚mil, Kaluga'da kaldığı on sene zarfında kendini kitaplara verdi. Ancak bu şekilde teselli bulabiliyordu. Artık oldukca yaşlanmış, esĂ‚ret hayĂ‚tı onu iyice cokertmişti. Bir defĂ‚sında, ziyĂ‚rete gelen Rus Car'ına Hacca gitmek istediğini bildirdi. Rus Car'ı bunu kabûl etti. Fakat oğullarının rehin olarak kalması gerektiğini soyledi. Bunu kabûl eden Şeyh ŞĂ‚mil, 1870 senesinde İstanbul'a hareket etti.Bu haberi işiten İstanbullular heyecanla İmĂ‚m'ın gelmesini beklediler. SultanAbdulazîz HĂ‚n, sarayında hazırlıklar yaparak, senelerdir Ruslara kan kusturan İmĂ‚m ŞĂ‚mil hazretlerini beklemeye başladı. Kafkasya'da, İslĂ‚miyeti yok etmeğe uğraşan Ruslara karşı verdiği amansız mucĂ‚deleyi iftihar gozyaşlarıyla tĂ‚kib eden musluman Turk milleti, Şeyh ŞĂ‚mil'e hayran idi. Onun esĂ‚retten kurtulup İstanbul'a geldiği gun, yer yerinden oynamış, halk sĂ‚hile dokulmuştu. Rus vapuru Dolmabahce Sarayı onune demirlediğinde, Sultan Abdulazîz'in saltanat kayıkları, İmĂ‚m ŞĂ‚mil ve Ă‚ile efrĂ‚dını saraya getirdiler. Abdulazîz HĂ‚n, onu sarayın kapısında karşılayıp, buyuk bir hurmetle; "Babam kabrinden kalksaydı ancak bu kadar sevinebilirdim" diyerek, cok iltifĂ‚tlarda bulundu. Sarayda hĂ‚l hatır sohbetleri arasında SultanAbdulazîz, her turlu emrine hazır olduğunu bildirdi. Bunun uzerine Şeyh ŞĂ‚mil; "PĂ‚dişĂ‚hım! HayĂ‚tımın şu son gunlerini aşkıyla yandığım sevgili Peygamberimin huzûr-ı şerîflerinde gecirmek istiyorum. Bunun teminini zĂ‚t-ı Ă‚linizden istirham ediyorum" dedi. Bu arzuyu buyuk bir îtinĂ‚ ile yerine getirmek icin Rus sefirini saraya cağırttı. Durumu anlatıp, Car'a bildirmesini emretti. Rus Carı İkinci Aleksandr kabûl edip, Şeyh ŞĂ‚mil'in Rusya'ya geri donmemesini bildirdi. Buna ziyĂ‚de memnun olan Şeyh ŞĂ‚mil, İstanbul'da kısa bir muddet kaldı. Başta Sultan Abdulazîz'in ve İstanbulluların gosterdiği yakın alĂ‚kaya, misĂ‚firperverliğe hayran oldu. Bu kadar ilgiye rağmen bir an once Hicaz'a gitmek istediğini pĂ‚dişĂ‚ha bildirdi. Abdulazîz HĂ‚n onun icin en mukemmel vapurunu hazırlatıp teşyî eyledi.
Vapurun her uğradığı yerde, halk gorulmemiş bir heyecanla Şeyh ŞĂ‚mil'i karşılıyor, onun duĂ‚sını almak yarışına giriyorlardı. Mısır'a geldiklerinde, Hidiv İsmĂ‚il Paşa, onu şĂ‚nına lĂ‚yık karşıladı. O sırada İsmĂ‚il Paşa'nın yanında,CezĂ‚yir'i Fransız istilĂ‚sından kurtarmak icin cok gayret gosteren buyuk Ă‚lim, mucĂ‚hid, gĂ‚zî, AbdulkĂ‚dir Efendi de misĂ‚fir bulunuyordu. İki kahraman Ă‚limin sohbetleriyle şereflenen İsmĂ‚il Paşa, onlarıKĂ‚hire'de bir ay kadar misĂ‚fir etmek bahtiyarlığına kavuştu. Sonra İskenderiyye'ye kadar giderek Cidde'ye uğurladı. Peygamberimizin ve KĂ‚be'nin hasretiyle yananŞeyh ŞĂ‚mil'in heyecĂ‚nı, oralara yaklaştıkca artıyordu. O sırada Mekke emîri olan Şerîf Abdullah da, Şeyh ŞĂ‚mil'i cok seviyordu. Onu buyuk bir îtibarla karşıladı. Hicaz'da, onun buyuk bir Ă‚lim ve kahraman olduğunu işiten herkes, onu gormeye can atıyor, ilgi ve hurmet gosteriyordu.
Şeyh ŞĂ‚mil, buyuk bir îtinĂ‚ ile butun şartlarına Ă‚zamî titizliği gostererek haccını yaptıktan sonra, omrunu O'nun sunnet-i seniyyesini yaymak icin uğraştığı, bu uğurda olumu goze aldığı, sevgili, muhterem, mubĂ‚rek Peygamberi, iki cihĂ‚nın efendisi Muhammed aleyhisselĂ‚mın huzûr-ı şerîflerine gitmek icin, nûrlu Medîne yollarına duştu. Her an aşkıyla yandığı efendisine yaklaşıyor, şimdiye kadar icinde kopan fırtınalar her gecen sĂ‚niye daha da şiddetleniyordu.
Peygamber efendimize olan aşkının cokluğundan ve O'na kavuşmanın heyecĂ‚nından dolayı gozunden sel gibi gozyaşı akıtan Şeyh ŞĂ‚mil, surunerek Resûlullah'ın huzûr-ı şerîflerine geldi. Başta Medîne muhĂ‚fızı HĂ‚fız Paşa, seyyidler, dunyĂ‚nın dort bucağından gelmiş hacılar, onu heyecanla tĂ‚kib ediyordu. Kabr-i saĂ‚detlerinin kıble tarafına gecip, mubĂ‚rek ayak uclarından Resûlullah'a, gonlunun en derin koşelerinden coşup gelen vecd ile:
"EssalĂ‚tu ves-selĂ‚mu aleyke yĂ‚ Resûlallah!
EssalĂ‚tu ves-selĂ‚mu aleyke yĂ‚ Habîballah!"
EssalĂ‚tu ves-selĂ‚mu aleyke yĂ‚ Seyyidel evvelîne vel-Ă‚hirîn!" diyerek selĂ‚m verince, Resûlullah'ın, selĂ‚mına mukĂ‚belesi ile şereflendi. Orada bulunanların şĂ‚hid olduğu bu hĂ‚diseden sonra Şeyh ŞĂ‚mil, uzun muddet duĂ‚ edip gozyaşı dokerek hasretini giderdi, gonlundeki fırtınaları dindirdi.
Şeyh ŞĂ‚mil, Medîne-i munevvereye geldiğinde hastalandı. Kısa suren bu hastalığında Ă‚ile efrĂ‚dı, berĂ‚berinde gelip kendisine hizmet edenlerle ve ziyĂ‚retine gelenlerle vedĂ‚laştı. Sultan Abdulazîz'e, Rus Carı'nda rehin bıraktığı cocuklarının kurtarılmasını, Devlet-i aliyye-i OsmĂ‚niye'de vazife verilmesini bildiren bir mektup yazdırdı. Sonra başında okunan Kur'Ă‚n-ı kerîm tilĂ‚vetleri arasında, 1870 (H.1287) senesi Zilka'de ayının yirmi beşinci gununde Kelime-i şehĂ‚det soyleyerek vefĂ‚t edip, sevdiklerine kavuştu. Cennet-ul-Bakî' Kabristanlığına defnedildi.
1) Şems-uş-Şumûs; s.137
2) GazevĂ‚t-ı Şeyh ŞĂ‚mil
3) ÂsĂ‚r-ı DağıstĂ‚n; s.194
4) Rehber Ansiklopedisi; c.16, s.73
5) İslĂ‚m Âlimleri Ansiklopedisi; c.18, s.225
__________________