Kutahya’da yetişen Ă‚limlerden. 741 (m. 1340) yılında Kutahya’da doğdu. Devrinin Ă‚limlerinden ilim oğrendi. Aklî ve naklî ilimlerde kendisini yetiştirip, Germiyanoğulları Beyliği’nin merkezi olan Kutahya’da, ileri gelen Ă‚limler arasında yer aldı. Germiyanoğlu Mehmed Bey’le ve yerine gecen SuleymĂ‚n Şah’la yakınlıkları oldu. Onlarla sohbet edip, nasihatlerde bulundu. SuleymĂ‚n Şah’ın kĂ‚nun ve nizamlarını, yazışmalarını duzenleyip, tertip etti. Nişancısı (sekreteri) ve defterdarı oldu. SuleymĂ‚n Şah nĂ‚mına “KĂ‚busnĂ‚me” ve “MerzubannĂ‚me” adlı eserleri tercume etti. SuleymĂ‚n Şah’ın vefĂ‚tından sonra, Şah’ın dĂ‚mĂ‚dı ve Osmanlı sultĂ‚nı olan Yıldırım BĂ‚yezîd HĂ‚n’ın yanına gitti. Daha once Germiyanoğlu hizmetinde bulunmuş olan Hoca Paşaoğlu Paşa Ağa’dan yardım gordu. Yazmış olduğu “Kenz-ul-kuberĂ‚ ve mehekku’l-ulemĂ‚” adlı nasîhatnĂ‚mesini Paşa Ağa’ya takdim etti. Daha once yazmış olduğu “HurşidnĂ‚me” adlı eserini de Yıldırım BĂ‚yezîd HĂ‚n’a takdim etti. 803 (m. 1400) yılından sonra vefĂ‚t ettiği bilinen Şeyhoğlu Mustafa’nın nerede defnedildiği bilinmemektedir.
Adının bilinip, kendisinin buluna-ı madiği daha birkac tercume ve te’lîf eserin muellifi olan Şeyhoğlu Mustafa, “Kenz-ul-kuberĂ‚”yı, Necmeddîn RĂ‚zî’nin “MirsĂ‚d-ul-ibĂ‚d” adlı eserinin beşinci babından Turkce’ye tercume etmiştir. “MirsĂ‚d-ul-ibĂ‚d”daki ba’zı şiirleri cıkararak, kendi şiirleri ile ma’nĂ‚yı kuvvetlendirmiş, Ă‚yet-i kerîme ve hadîs-i şerîfleri, soylenen sozlere delîl olarak getirmiştir. “Kenz-ul-kuberĂ‚”dan:
Değmelere mulk muyesser değil.
Kimseye devir musahhar değil.
Şukr senindir bu zemîn ve zemĂ‚n,
Şimdi emîn ol ki bulasın emĂ‚n.
Her ne kılarsan dukeli (cumle) hayır ve şer,
Akıbet, Allah onu sana tuşar (karşına cıkarır).
TevÂzu yuce yolludan iyidur.
GedĂ‚ (fakir) ger (eğer) tevĂ‚zu kile huyudur.
TevĂ‚zu kıl ve kibirden cok sakın,
TevĂ‚zu kılar halkı, Hakka yakın.
Kıyında (cevrende) mucrim olsa bir gunahkĂ‚r,
Cu sucun bildi onu kılma azar,
Ki ol dergÂha cun mucrim gelesin,
Ne ettinse birine yuz bulasın.
Suc eyleyen cu sucun bile affet ey server,
Ki Allah affedicidir affedeni sever.
Resûlullah ( aleyhisselĂ‚m ); “Ummetimin Ă‚limleri, İsrĂ‚iloğullarının Peygamberleri gibidir” buyurdu. Bilin ki, ilim, Hakka yakınlığa, Hakkı tanımağa vesile olur. İlim, Hakkın sıfatıdır. İlmin şefaatiyle nice yuksek derecelere kavuşulur. Ancak ilim ile korku beraber olmalıdır. ZîrĂ‚, ilmin başı, Allahu teĂ‚lĂ‚dan korkmaktır. Hakîkî Ă‚lim, yaradanından korkandır. Kimin ilmi artarsa, Allahu teĂ‚lĂ‚dan korkusu da ilmi nisbetinde artar. Nitekim Resûlullah ( aleyhisselĂ‚m ); “Sizin Allahu teĂ‚lĂ‚yı en iyi bileniniz, O’ndan en cok korkanınızdır” buyurmuştur.
Her kim sizden daha Âlimdir derin,
Mevlasından coktur korkusu azîm.
Kimde kim ol korku yokdur ilim yok,
Fayda vermez az okusun yahut cok.
Allahu teĂ‚lĂ‚dan korkarım diyen pekcoktur. Ama Allahu teĂ‚lĂ‚dan korkmanın alĂ‚meti, ilmi ile amel etmek ve bildiği ile Hak yolunda dosdoğru gitmektir. Kim ki ilmiyle amel etmez, onu dunyĂ‚ menfaatlerine Ă‚let ederse; o, hakîkatte Ă‚lim değil, cĂ‚hildir.
Hangi Ă‚lim kim bugun kılmaz amel,
Cok bilicidir deyu tutma emel.
Ne suÂl et ondan ve ne ver cevÂb,
Har (eşek) vardur yuklenip birkac kitĂ‚b.
Yazı ve ilim, Peygamberlerin (a.s.) mîrĂ‚sıdır. Peygamberler (a.s.) iki turlu ilim miras bıraktılar. Biri zĂ‚hir ilmi ve biri de bĂ‚tın ya’nî kalb ilmidir. ZĂ‚hir ilmi, Peygamberimizin ( aleyhisselĂ‚m ) soz ve işlerinden, SahĂ‚be-i KirĂ‚m aleyhimurrıdvan efendilerimizin bildirdikleridir. Tabiîn ve mezheb imamları da ( radıyallahu anh ), onlardan aldıkları ilme uydular, o ilmi okuyup oğrendiler, oğrendikleri ile amel ettiler. O mubĂ‚rek kimselerin yolunda gittiler. Yuksek makamlara eriştiler. Allahu teĂ‚lĂ‚nın sevgili kullarından oldular.
Onu kim bilurler idi gorduler.
Neye kim dilerler idi erdiler.
Tefsîr, hadîs ve ahbĂ‚r ya’nî Sahabe haberleri ile ilgili ma’lûmatlar ve Resûlullahtan (s.a.v) kalan diğer bilgiler, fıkıh ve kelĂ‚m bilgileri zĂ‚hir ilmine dĂ‚hildir.
İlm-i bĂ‚tın ise, hĂ‚l ilmidir. Bunda ibĂ‚re kısırdır, edebiyat kifĂ‚yetsiz kalır:
CĂ‚n-ı can sırrın ne bildun cunki sen can gormedun,
Kuş dilinden anlamazsın cun SuleymĂ‚n gormedun,
Hergiz îmĂ‚ndan ne duydun cunki kufri bilmedun.
KÂfiri nerden bilursin cun musluman gormedun.
Mukallid kimseler vardır cihanda,
Ki resm-i ma’rifet tekrar ederler.
Ulûm-i bĂ‚tınîden remz-u-nukte,
Her ne işitseler inkĂ‚r ederler.
Bilin ki, Ă‚limler uc ceşittir Biri, ilm-i zĂ‚hir ile Ă‚limdir. İkincisi, ilm-i bĂ‚tın ile Ă‚limdir. Ucuncusu ilm-i zĂ‚hir ve ilm-i bĂ‚tın ile Ă‚limdir. Hem ilm-i zĂ‚hirde, hem de ilm-i bĂ‚tında Ă‚lim olanlar nĂ‚dirdir. Her asırda bunlardan beş tane bulunsa cok gelir. Onların bir tanesinin bereketi, şarka ve garba yetişir. Hele vaktin kutbu olanlar sayesinde, Ă‚lemde bulunanlar, onun himmetine sığınmakla emîn olurlar. İşte boyle Ă‚limlerle Resûlullah ( aleyhisselĂ‚m ) ovunmuş ve; “Ummetimin Ă‚limleri, İsrailoğullarının Peygamberleri gibidir” buyurmuştur. İşte Resûlullahın ( aleyhisselĂ‚m ) mirascıları bu Ă‚limlerdir.
Âlim-i zĂ‚hir olan muftî ve esfiyĂ‚ bunlar.
ZĂ‚hiri, bĂ‚tını bilen vĂ‚ris-i enbiyĂ‚ bunlar.
Kutb-i zemĂ‚n ve genc-i cihan ve halîl-i Hak,
Onlar-durur ki zĂ‚hir ve bĂ‚tın bilur bunlar.
Cun hĂ‚sıl oldu hulk-ı ilĂ‚hî bu ilm ile,
Hak izni ile her ne gerekse eyler bunlar.
ZĂ‚hir ulemĂ‚sı ise uc kısımdır: Muftîler, vĂ‚’izler ve kadılar. Muftîler: firĂ‚set ehli, nazar ehli ve fetvĂ‚ ehli kimselerdir. Onlar da iki kısımdır: Birinci kısmı gonul ve dil ilmini bilir. FetvĂ‚ verirken Allahu teĂ‚lĂ‚dan cok korkarlar. Tahsil ettikleri ilmi halka oğretirler. Âhırette kurtuluşları ve derecelerinin yukselmesi icin dunyĂ‚ malına iltifĂ‚t etmezler, Allahu teĂ‚lĂ‚nın gonderdiği rızka kanĂ‚at ederler. Allahu teĂ‚lĂ‚nın emir ve yasaklarına riĂ‚yetle afiyettedirler. Bunlar, Allahu teĂ‚lĂ‚nın has kullarıdır. Nitekim Allahu teĂ‚lĂ‚, FĂ‚tır sûresi yirmisekizinci Ă‚yet-i kerîmede meĂ‚len; “Allahu teĂ‚lĂ‚dan kulları icinde, ancak Ă‚limler korkar” buyurmuştur.
Cun şekl-i ulûmu halleyler,
Ol ilmiyle hoş amel eyler.
Kullarda cu oldu has bunlar,
Elbette bulur halÂs bunlar.
Muttekîlerin ikinci kısmından olanların dilleri Ă‚lim, gonulleri cĂ‚hildir. Gonullerinde Allah korkusu ve hayĂ‚sı yoktur. Onların kalbleri olmuştur. İlim oğrenmeği ve yaymağı, Ă‚hıret sevĂ‚bı ve Allahu teĂ‚lĂ‚ rızĂ‚sı icin yapmazlar. DunyĂ‚ menfaati ve insanlar yanında makam ve mevki sahibi olmak icin yaparlar. Yaptıkları işi de ilim ile yapmazlar, nefislerinin isteğine gore yaparlar. İlimlerini nefs ve hevalarının isteğine Ă‚let ederler.
Kim uydura ilmini hevÂya,
Her derdi erişmeye devĂ‚ya,
Dili diri, gonlu olmuş ola,
Merdûd-ı hakîkî olmuş ola.
Bunlar oyle kimselerdir ki, dinlerine riĂ‚yet eden, Allahu teĂ‚lĂ‚dan korkan Ă‚limleri haysed ederler. Onların canlarına kasd ederler, onlara iftira ederleri iddiĂ‚ ettikleri şey uzerinde koru korune inĂ‚d ederler. Karşılarındakilere eziyet verirler. başkasına soz hĂ‚kkı vermezler. Hak olduğuna bildikleri hĂ‚lde, hak sozu kabûl etmezler. Ağız kalabalığı ile hakkı bĂ‚tıl, bĂ‚tılı hĂ‚k gostermeğe yeltenirler. Dertleri, kendilerinin ustun olduğunu gostermekten başka birşey olmayıp, dîne faydasını, hakkın ve hakîkatin ortaya konmasını duşunmezler.
Ol munĂ‚fık, kim dili Ă‚lim-durur,
İlde hem muftî ve hem hĂ‚kim-durur.
Soyler ol sozler ki, yonu yoşu yok,
İşler o işler ki, aslĂ‚ hoşu yok.
Ehl-i İslĂ‚m arasında en buyuk Ă‚fet, Ă‚limlerin facir, zĂ‚hidlerin cĂ‚hil, Ă‚bidlerin riyakĂ‚r olmasıdır. Gunah duşkunu olan Ă‚limler ve cĂ‚hil zĂ‚hidler, uğursuzlukları ve din fakîri dervişler, kotulukleri ile dinlerini dunyĂ‚ya satarlar.
Binbir hakĂ‚ret ve alcaltılmalarla, zenginlerin ve beylerin konaklarına giderler, hor ve hakîr olarak dunyĂ‚ ulularının kapısına varırlar. İlimlerini onların dunyalıklarına değişirler. Emîr ve beylerin her dediklerini, her iclerini tasdik ederler. Onlar da boyle Ă‚lim, zĂ‚hid ve dervişleri faziletli bilirler. Allahu teĂ‚lĂ‚nın emir ve yasaklarını hatırlatmazlar. Uc-beş kuruş haram mal elde etmek icin, yanlış şeye, doğru diye fetvĂ‚ verirler. HĂ‚lbuki o paralar, canlarına ve îmĂ‚nlarına duşmandır. HattĂ‚ bunlar, oyle yaparlar ki, elde ettikleri Uc-beş kuruşu da, bey ve paşaların yakınlarına ruşvet olarak dağıtırlar, onların şefaatlerini taleb ederler. Onlar da, bu cĂ‚hilleri Ă‚lim sanıp Allah adamı zannederler ve asıl Allah dostlarını hor gorurler. Boylelikle de, o Allah dostlarının sohbetlerinden ve gonullere şifĂ‚ olan mubĂ‚rek sozlerinden mahrûm olurlar.
Duşman haberi ile cumle dosttan uzuldun,
Gor kimden uzuldun ve kimin ile duzeldin.
Dirlik suyun isteyen icip kandı hayĂ‚ta,
Sen balcığa meyl ettin ve kum gibi suzuldun.
Âlim değildir her ki ol kılmaya ilmiyle amel.
Omru hebĂ‚, sa’yi abes, aklı dağal (hileci), nefsi zagal (azgın).
İlim ve ibĂ‚detten maksadı, dunyĂ‚ menfĂ‚ati ejde etmek olan Ă‚lim ve Ă‚bidin, amellerinden kazancı, mal ve mevkiden başka birşey değildir. Onun icin Ă‚hıret sevĂ‚bı yoktur. Bilakis boyle kimseler, Cehennem ateşinin ilk tutuşturucuları olacaklardır. Nitekim, Resûlullah ( aleyhisselĂ‚m ); “YĂ‚ Rabbî! Faydasız ilimden sana sığınırım” buyurmuştur.
İlm kim sana menfĂ‚at vermez, Cehl,
Ol bilgiden ustundur hezÂr (binlerce defa).
Faydasız ilim iki ceşittir: Biri; din ilmi de olsa, kendisiyle amel edilmeyen ilimdir, İlim, ancak sahibine faydalı olmak ile kıymet kazanır. Faydasız ilimlerden biri de; yıldız ve fal ilmi ile, felsefe adı altında, kendi sapık fikirlerini din gibi gosterip insanları kandırmaktır. Bircokları, felsefe ile uğraşarak doğru yoldan saptılar. Oyle ki, biz, ilm-i ma’rifet ve hakîkati biliriz diye gurûrlandılar. Bilmezler ki; Allahu teĂ‚lĂ‚yı tanımak, kırĂ‚at ve rivĂ‚yet ile olmaz. BilĂ‚kis, Allahu teĂ‚lĂ‚yı tanımak; Resûlullahın ( aleyhisselĂ‚m ) zĂ‚hirî ve bĂ‚tınî amellerine uymakla mumkun olur.
Hikmet-i aklî ve kıyĂ‚sî nedir?
Koyası hangi okuyası nedir?
Neylesin hey’et ve nucûm sana?
Cun hucum eyledi rucûm (taşlar) sana.
İlm-i vahyi ve dîn-i Rabbanî,
Sen anarsın Keşîş-i ruhbanî.
Mantık ve hikem ve kelĂ‚m kamu (cumlesi),
MustafĂ‚’dan beri (uzak) haram kamu.
Hikmet O’ndan hemîşe ar tutar (utana),
Ki Muhammed (a.s.) ozge (başka) yĂ‚r tutar.
Onu kim bilse ne inÂyettir,
Hikmet-i hûb (sevgi) ve ilmi gayettir (coktur).
MustafĂ‚ ( aleyhisselĂ‚m ) ilmine (Hazreti) Alî’den gir,
İlmi ayn (goz) eyleyen veliden gur.
Deme ol ilmi bu (Hazreti) Ali bilemez,
Hikmet oldur ki Bu Alî (İbn-i sinĂ‚) bilmez.
KĂ‚’be’yi goz ile goren kandan (nerede)?
Kendini kendinden soran kandan (nerede)?
Er gibi ruzgar (gibi) koş gozun ile gor,
Bari gormez isen gorenden sor.
Allahu teĂ‚lĂ‚dan korkan muslumanın faydasız ilimden ve bunun Ă‚fetinden uzak durmalı ve din ilmîni oğrenmeye ve oğretmeye ihlĂ‚s ile devam etmeli. FetvĂ‚ verirken, ders okuturken, munĂ‚zara ederken; Ă‚hıret sevĂ‚bına, Allahu teĂ‚lĂ‚nın mĂ‚sına, ilmîn yayılmasına ve hakkın ortaya konulmasına, dînin yayılmasına ve kuvvetlenmesine sebep olmayı niyet etmeli ve ihlĂ‚s ile amel etmelidir. Nefsini kotuluklerden temizleyip, hırs ve tama’ bulaşığından arıtmalıdır. Âlimlerin hor ve hakîrliğinin kaynağı, hırs ve tama’dandır.
UlemĂ‚, hırs ve tama’ cirkefine bulaştı bugun,
Bu i’tibĂ‚rsızlık bunlara bilki boşuna gelmez.
Bu acebdir ki yaşlandıkca kocadıkca kişi,
Daha yiğit olur ol hırs ve işinden kalmaz.
Boylelerine en iyi nasihat; fetvĂ‚ vermeğe ehil olunca, ihtiyĂ‚tla hareket edip. Nefsin meyline gore ve garaz ile fetvĂ‚ vermemelidir. Eğer tasarrufuna verilmiş vakıf malları varsa, onları yerli yerince kullanıp, kendine harcamamalı, lokmasına haram karıştırmamalıdır. Cunku, hırs ve tama, şehvet, riya ve hased, hep haram lokmadan doğar. Haram lokma yiyenin, omru boyunca ilim ve amel icin cektiği sıkıntılar boşa gider.
Âlim olanlar, Resûlullahtan ( aleyhisselĂ‚m ) ve Selef-i sĂ‚lihînden sonra dîne karıştırılan bid’atlerden sakınmalı, Allahu teĂ‚lĂ‚nın emir ve yasaklarına riĂ‚yet etmeli, Resûl-i ekremin ( aleyhisselĂ‚m ) sunnet-i şerîfine tĂ‚bi olmalıdır. Mezhebi, Ehl-i sunnet mezhebi olmalı, once gelen sĂ‚lih Ă‚limlerin yolunda gitmelidir. Vakitlerini ve saatlerini vazîfe ile gecirmelidir. Bu şoyle olur: Fecirden kuşluk vaktine kadar bir hayır işte olmalı, kuşluk vaktinden oğleye kadar bir hayır işte olmalı, oğleden ikindiye kadar bir hayır işte olmalı, ikindiden geceye kadar ve geceden sahura kadar bu usûle devam etmelidir. Boylece, azîz omrun sermĂ‚yesinden bir saat ve bir Ă‚nı, boş ve luzumsuz şeylerle gecirmemiş olur.
Omur hoş sermĂ‚yedir bilenlere,
Vay onu hayfin (haksızlıkla) yavu (kayıp) kılanlara
Allah adan zikr et ey dil subh-u şĂ‚m (sabah ve akşam),
Ondan olur bereket ve devlet tamÂm.
Yatsı namazını kıldıktan sonra sozu terketmelidir. Ancak, muhim bir işi varsa ve dînî bilgileri mutĂ‚lĂ‚a ve tekrar ile meşgûl, olursa mustesnadır. Gecenin dortte biri gecince, Allahu teĂ‚lĂ‚yı zikirle meşgûl olup, uyku galebe calınca; Allah adını anarak, yuzu kıbleye karşı sağ yanı uzere yatmalı, gonlu ve dili ile şu duĂ‚yı okumalıdır:
“Allahumme innî eslemtu nefsî ileyke ve veccehtu vechî ileyke ve elce’tu zahri ileyke ve fevvadtu emri ileyke, ragbeten ve rehbeten ileyke, lĂ‚ melcee ve lĂ‚ mencee ve lĂ‚ makarra minke illĂ‚ ileyke Ă‚mentu bi-kitĂ‚bikellezî enzelte ve bi-rasûlikellezî erselte.”
“YĂ‚ Rabbî! Nefsimi sana teslim ettim, yuzumu sana cevirdim. Sana guvenip, dayandım. Rahmetini umarak, azĂ‚bından korkarak, işimi sana havale ettim. Senden başka sığınacak ve beni kurtaracak kimsem yok. Hepimiz sana doneceğiz. YĂ‚ Rabbî! Senin indirdiğin kitaba, gonderdiğin Peygamberine îmĂ‚n ettim.”
Allahu teĂ‚lĂ‚yı anarak uyumalı, abdestsiz yatmamalıdır. Abdestli yatıp, zikr-i İlĂ‚hî ile meşgûl olan kimse uyuyunca, melekler rûhunu Arş altına gotururler. Orada zikir ve ibĂ‚det ile meşgûl olur, gorduğu her ru’yĂ‚ da hak ve gercek olur.
Cu sen uykuya varasın zikr ile,
Cıkar Arş’a rûhun ol fikr ile.
Ne kastın var ise muvĂ‚fık gelir,
Ne duş kim gorursen mutabık gelir.
Âlime cun bu uyku Ă‚det ola,
Uykusu Âlimin ibÂdet ola.
Gecenin son vaktinde kalkmaya calışmalı ve sunnet olan teheccud namazını kılmalıdır. İki rek’atte bir selĂ‚m verilir. KırĂ‚ati uzun okumak daha faziletlidir. Eğer dilerse, geri yatar, sabah namazı vaktinde tekrar uyanır, tekrar abdest alıp, zikir ile meşgûl olur ve nefsinin arzularına set ceker, nefsi ile dĂ‚ima cihad eder, onun isteklerine riĂ‚yet etmez.
Kime can iline hukumet gerek,
Ona nefsi ile husûmet gerek.
Nefsinin isteklerine muhalefet edip, Allahu teĂ‚lĂ‚nın rızĂ‚sını dilemeli, nefs ve gonlunu terbiye ve pak eylemeli, rûhu ibĂ‚det ve zikir ile cilĂ‚landırmalıdır ki, gonlunun gayb Ă‚lemine acılması, ba’zı hakîkatlerden haberdĂ‚r olması ve sırlar keşfine mazhar olması mumkun olsun. Boylelikle de şu beyitlerde bildirilen ustunluklerden nasîbsiz olmasın:
Cun gonuldur hazîne-i esrĂ‚r,
Taleb et ol hazîneyi ey yĂ‚r.
Sineni rûşen (aydın) eyle yokluktan,
Ki sana rûşen ola her ne ki var.
Devlet iklimine azîmet icun,
Himmet atına fikrun eyle suvĂ‚r.
YĂ‚r (dost) edin i’tikĂ‚dın ve sıdkın,
Ki yolundan ıramaya (uzaklaştırmaya) ağyar,
Aklını şem’ (ışık) ve aşkını murşid,
Hissini cem et, aklını husyĂ‚r (akıllılık).
Nefsine bÂr (zulm) verme dÂd (adÂlet) eyle,
Ki olasın bu yolda berhurdĂ‚r.
Dil yugruklugun (cabukluğu) eder minbere cıkıp ol biri,
Der ki benim gibi bilen cumle diyar icinde yok
Gonlu cu cĂ‚hil ve dili Ă‚lim ve şuh soyle kim,
Kapuda cok silÂh var, hisar icinde kimse yok.
Soz onundur kim, bilir hikmeti,
İlĂ‚hî yola sarf eder himmeti.
Hasedden ırak ve tama’dan beri (uzak),
CemĂ‚at yoldaşı ve sunnet eri.
Ne soylerse hem Hak icin soyleye,
Ala halk elin, Hak yolun soylaya (naklede).
CelĂ‚l ve cemĂ‚l etdi cun Hak bedîd,
Vere halka hem korku ve hem umîd.
Cu vĂ‚’iz bu tertîb ile yol gide,
Yarar Arş fevkinde (ustunde) ger (eğer) va’z ede
Soz ki gonulden gecer oğden (ovmekten) gelir,
Ogleri gokceklere (iyilere) gokten gelir.
Cun pişire ve kurtara zihn ve dil,
Dem-bedem ol hona (sofraya) gelir CebrÂil (a.s.).
Menfaatli ilim oğren ey fakîh-i nigdĂ‚n (Ă‚lim),
TĂ‚ iki Ă‚lemde onun nef’i (tardı) da dest gir,
Oğren ve oğret, amel kıl bi-riyĂ‚ ve bi garĂ‚z.
Ta kavî keşf ede her sozden sana Ă‚lim-i habîr.
Kutlu bayram oldu sĂ‚kî sun beri hamr-ul-hayĂ‚t (hayat iksiri),
Hadîm-ul-lezzĂ‚t elinden canımız bulsun necĂ‚t.
Dok surahi kulkulundan ehl-i irfan eylesin,
Gah tebessum gah terennum gah hall-i muşkilĂ‚t,
Hasta-dilven (gonlu hasta) bana sungıl (sun) kût-ı rûh (ruh gıdası) zîrĂ‚ kim,
Sen tabibin şerbetinden hĂ‚sıl olur tayyibĂ‚t.
Âşık ve rindĂ‚ne (aşk meydanına) gelgil (gel) kim bu meclis rindinin,
Gunleri nevrûz-ı Iyddur (bahar bayramı),
dunleri Kadr ve BerÂt.
Bizde sarhoşluk cu senin vuslatundandır mĂ‚dem,
Hamnna tenler feda ve camına canlaı zekĂ‚t.
Cu senin zĂ‚tındadır mecmû-ı eltĂ‚i (lutufların hepsi) ve huner,
Ben nice şerh eyleyim, imkĂ‚n senin temkin senin.
Lutf-i nazm ve lutf-i tab’ ve lutf-i irfan lutf-i hatt,
Aferin eltĂ‚fina ve tab’ına tahsîn senin
Cun saĂ‚detli gonuller tahtımı sultĂ‚nısın,
Pes ne fahr ondan ki ola, Cin senin Macin senin.
Hak gelicek cun olur bĂ‚tıl heba,
BĂ‚tıl olsun sen gel ey hak merhaba.
¾¾¾¾¾¾¾¾&# 190;¾¾¾¾¾¾¾&#19 0;¾¾¾¾¾¾
1) “Hurşid-nĂ‚me”, SuleymĂ‚niye KutuphĂ‚nesi, HĂ‚midiye kısmı No: 50
2) Osmanlı Muellifleri cild-2, sh. 121
3) Tezkire-i Sehî Bey, İstanbul 1325 sh. 55
4) Ferheng-nĂ‚me-i sa’di tercumesi (Kilisli Rifat) İstanbul 1340-1342, sh. 6
5) Kenz-ul-kuber ve mehekk-ul-ulemÂ

__________________