Kucuk yaşta ilim tahsiline başlayan Fahr-ul-FÂrisî, genc yaşta din ve Âlet ilimlerini oğrendi. Şam, HicÂz, BağdÂt gibi ilim merkezlerini dolaştı. Mısır'a gidip yerleşti. Hadîs ve ŞÃ‚fiî mezhebi fıkıh Âlimi Ebû TÂhir Silefî ve İbn-i AsÂkir gibi zamÂnının meşhûr Âlimlerinden ilim oğrendi. Hadîs-i şerîf ve fıkıh ilimlerinde Âlim oldu. ŞÃ‚fiî mezhebine gore fetv verirdi. Muslumanların işlerini kolaylaştırdı. Tasavvuf ilmini, babası Ebû İshÂk İbrÂhim bin Ahmed FÂrisî'den aldı. İlimde cok ilerledi. ZamÂnın buyuklerinden de feyz alıp, yuksek derecelere kavuştu. KÂhire'de KurÂfe'ye, Zunnûn-i Mısrî hazretlerinin turbesi yanında bir zÂviye yapıp yerleşti. Orada tÂliblerine, isteyenlere ilim oğretmek ve ibÂdet etmekle meşgûl oldu.
Bir bakışıyla kararmış kalpler aydınlanırdı. ZamÂnında zulmet perdeleri yırtılıp, Âlem nûra boğuldu. Elinde pekcok kimse tovbe edip sÂlih musluman oldu. DÂim guler yuzlu ve tatlı dilliydi. Kimseye sert soylemez, herkese yumuşaklıkla nasîhatte bulunurdu. İnsanlara merhameti cok fazlaydı. Butun calışmaları, Allahu teÂlÂnın kullarını Cehennem ateşinden kurtarabilmek icindi. İlmi, comertliği, guzel ahlÂkı, her işinin ve sozunun Allahu teÂlÂnın rızÂsı icin olması sebebiyle, Âlim ve Âmir herkesin sevgi ve saygısını kazandı. HÂlleri ve hareketleriyle, sozleri ve kitaplarıyla, talebeleriyle insanlara emr-i mÂrûf yapar, onların doğru yola kavuşmaları icin gayret ederdi.
İbn-i SÂbûnî babası ile beraber Mısır'a Fahr-ul-FÂrisî'nin ziyÂretine gidip sohbetinde bulundu. Huzûruna vardıklarında İbn-i SÂbûnî'yi yanına oturttu ve ikrÂmda bulundu. Ona bÂzı suÂller sordu. Babasının da bulunduğu bir sırada, tasavvuf yoluna girip girmediğini sordu. Babası da; "Suhreverdî ve Sadruddîn bin Hammeveyh'ten ders aldığını arzetti. Bunun uzerine Fahr-ul-FÂrisî hazretleri:
"Evet, onların yolları ve dersleri kıymetlidir. Ancak bizim yolumuzdan ve derslerimizden de istifÂde edersen, dedenle aynı yolda yurumuş olursun. Cunku onunla biz aynı derecedeyiz." buyurdu. Bereketlenmek icin ondan da ders aldı. Bundan sonraFahr-ul-FÂrisî hazretleri, Resûlullah efendimize kadar hocalarını şoyle saydı:
"Biz, babam ve hocam İmÂm Ebû İshak İbrÂhim binAhmed FÂrisî'den ders aldık. O da NÂsır bin Halîfet-il-BeydÂvî'den, o da Ebû İshak bin İbrÂhim bin ŞehriyÂr-il-Kazrûnî'den, o da Ebû Muhammed Huseyin bin EkÂr'dan, o da Ebû Abdullah ibni Hafîf ŞîrÂzî'den, o da CÂfer HuzÂ'dan, o da Ebû Omer Estahrî'den, o da Ebû TurÂb Nahşebî'den, o da Şakîk-i Belhî'den, o da İbrÂhim bin Edhem'den, o da Ebû İmrÂn Mûs bin Yezîd RÂî'den, o da Veysel KarÂnî'den, o da hazret-i Omer ve hazret-i Ali'den, onlar da Resûlullah efendimizden aldılar." buyurdu.
Bir vÂzında tovbe hakkında şoyle buyurdu:
Allahu teÂlÂ, Nûr sûresinin 31. Âyet-i kerîmesinde meÂlen; "Ey muminler! Hepiniz, Allahu teÂlÂya tovbe ediniz. Tovbe etmekle kurtulabilirsiniz." buyurdu.
Resûlullah efendimiz de EshÂbına (radıyallahu anhum); "Sizden biriniz bineğini kaybedip, sonra onu bulunca sevinmez mi?" diye sordu. Onlar; "Evet, sevinir y Resûlallah!" deyince, Resûlullah efendimiz; "Nefsim yed-i kudretinde olanAllahu teÂlÂya yemîn ederim ki, Allahu teÂlÂ, kulunun tovbesine, sizden birisinin bineğini bulduğu zamanki sevinmesinden daha fazla sevinir." buyurdu. Allahu teÂlÂnın sevinmesi: Tovbe eden kulunu af ve magfiret ederek ihsÂnda bulunması, tovbesini kabûl ederek ona ikrÂm etmesidir.
Tovbenin uc şartı vardır: Yaptığı gunahlara pişmÂn olmak, o anda gunahtan el cekmek, sonra bu gunahları ve benzerlerini bir daha işlememeye karar verip azmetmektir.
Resûlullah efendimizin bir hadîs-i şerîflerinde: "NedÂmet, pişmanlık tovbedir." buyurması, yapılan gunÂha pişmanlık duyulması, tovbenin en buyuk şartı olduğundandır.
Tovbe, rucû etmek, donmek demektir. Hadîs-i şerîfte şoyle buyuruldu: "Dikkat ediniz! Âdemoğlunun cesedinde bir et parcası vardır ki, o iyi olunca, butun beden iyi olur. O bozuk olunca, butun beden bozuk olur. Dikkat ediniz! O et parcası kalptir." Kalp, yapılan gunah ve kotuluk sebebiyle uyanıp, Allahu teÂlÂnın yardımı ile onda, o gunahları terk ettirecek ve bir daha o gunahlara dondurmeyecek bir durum hÂsıl olursa; insan, Hakka tÂate, O'nun rızÂsını kazanmaya donme sebeplerine hazırlanmak icin harekete gecer ki, bunun kapısı da tovbedir.
Tovbeye hazırlanmanın alÂmetlerinden biri de, kotu arkadaşları terk etmektir. Cunku, kotu arkadaşlardan uzaklaşmak, onlarla duşup kalkmamak, kalpte Allahu teÂlÂnın emirlerine karşı gelme hÂlini ortadan kaldırır. Kotu arkadaşların yanından ayrılınca, artık, iyi ve sÂlih arkadaşlarla berÂber oturup kalkmaya başlar. SÂlih, iyi ve temiz arkadaşlar, onun cehÂletten ilme, kibirden hilme ve cimrilikten comertliğe, duny hırsı ve ona duşkun olmaktan kanÂate, uzun emel sÂhibi olmaktan zuhde ve dunyÂya rağbet etmemeye, ayrılıktan birliğe, hep kendisini duşunup, kendisi icin istemekten başkalarını kendisine tercih etmeye, yÂni îsÂra, dunyÂdan Âhirete, gulmekten dolayı yaptığı kotulukler ve gunahları icin ağlamaya, onlar icin pişmÂn olmaya, gaflet hÂlinden uyanıklık hÂline donmesini temin ederler.
Tovbe, yapılış gÂyesine gore uc ceşittir: Birincisi, herkesin bildiği tovbedir. O da; gunÂhından dolayı cez gormekten kurtulmak icin tovbe eden kimsenin tovbesidir. İkincisi; "inÂbe" dir ki, bu da; daha fazla sevÂba ve yuksek derecelere kavuşmak isteyen kimsenin tovbesidir. Ucuncusu de; "evbe"dir ki, o da; sevap arzusu veya azap korkusundan değil, yalnız Allahu teÂlÂnın rızÂsını kazanmak icin yapılan tovbedir.
Fahr-ul-FÂrisî buyurdu ki:
"Şu uc şey takvÂnın, haramdan kacmanın îcÂbıdır: Birincisi; Allahu teÂlÂyı tanıyıp O'na şirk koşmamak. İkincisi; Allahu teÂlÂya itÂat edip, isyÂn etmemek. Ucuncusu; Allahu teÂlayı anıp O'nu unutmamaktır."
"Huşû; zÂhiren ve bÂtınen Hakk'a boyun eğmek. TevÂzu da; Hakk'a teslim olmak, boyun eğmek, Hakk'ın hukmune îtirÂzı terketmektir."
Fahr-ul-FÂrisî talebe yetiştirip, kıymetli eserler yazdı. Ebrekûhî onun talebeleri arasındaydı.
Daha cok tasavvuf ve tasavvuf hallerine dÂir olan eserlerinden bÂzıları şunlardır:
1) El-EsrÂr ve Sırr-ul-İskÂr, 2) Tezkire-i MenÂhic-us-SÂlikîn, 3) BelÂgat-ul-FÂsıl ve Urvet-ul-VÂsıl, 4) Metiyyet-un-Nakl ve Atiyyet-ul-Akl, 5) El-Fark Beyn-es-Sûfî vel-Fakîr, 6) CemhÂt-un-Nehy an LemhÂt-il-MehÂ, 7) Berk-un-Nuk ve Şems-ul-LukÂ, 8) NetÂic-ul-Kurbe ve NefÂis-ul-Gurbe, 9) DelÂlet-ul-Mustenhic: El yazma nushası SuleymÂniye KutuphÂnesiAyasofya Kısmı 1785 numarada kayıtlıdır.
OLU ETİ YEMEK
Fahr-ul-FÂrisî gıybet hakkında bir suÂl sorulduğunda buyurdu ki: "Allahu teÂl Kur'Ân-ı kerîmde meÂlen buyurdu ki: "Zannın coğundan sakınınız! Cunku, zannetmenin bÂzısı gunÂh olur. Birbirinizin kusûrunu araştırmayın! Birbirinizi gıybet etmeyin!" (HucurÂt sûresi: 12)
Ebû Hureyre'nin (radıyallahu anh) rivÂyet ettiği hadîs-i şerîfte, Resûlullah efendimizin huzurlarında bulunan birisi, orada bulunmayan biri hakkında; "Ne kadar da Âciz birisi!" deyince, Resûlullah efendimiz; "Kardeşinizin etini yediniz. Cunku onu gıybet ettiniz." buyurdu.
Allahu teÂlÂ, Mûs aleyhisselÂma; "Gıybetten tovbe ederek olen kimse, Cennet'e girenlerin sonuncusu olacaktır. Gıybete devÂm ettiği halde olen kimse ise, Cehennem'e girenlerin ilki olacaktır." diye vahyetti.
Anlatılır ki, İbrÂhim bin Edhem bir yere dÂvet edilmişti. Oraya vardığında, geciken birisi hakkında; "O zÂten ağır adamdır." dediler. İbrÂhim bin Edhem; "Keşke buraya gelmeseydim. Cunku, burada gıybet yapılmaktadır." dedi.
1) TabakÂt-ı Usûliyyîn; c.2, s.56
2) ŞezerÂt-uz-Zeheb; c.5, s.101
3) LisÂn-ul-MîzÂn; c.5, s.29
4) MîzÂn-ul-ÎtidÂl; c.3, s.452
5) TabakÂt-uş-ŞÃ‚fiiyye (Esnevî

6) TabakÂt-ul-EvliyÂ; s.466, 498
7) Mu'cem-ul-Muellifîn; c.8, s.191
8) El-A'lÂm; c.5, s.296
9) Brockelman; Sup.1, s.787
10) İslÂm Âlimleri Ansiklopedisi; c.8, s.284
__________________