imrÂn bin Husayn (r.a.)
Hz. İmrÂn (r.a.), Peygamberimizin davetine ilk uyan sahabilerdendi. İslam davasına gonul vermiş, cile ve ıstırabı peşinen kabul etmişti. O, İslam’la muşer*ref olduğu sırada, babası Husayn henuz muşriklerin safındaydı. İmrÂn, babasın*dan yuz cevirmekle hic tereddut gostermedi. Fakat bir yandan babasının da Musluman olmasını, putlara tapmaktan vazgecerek, kÂinatın sahibi Yuce Al*lah’a kul olmasını can u gonulden arzuluyordu.
Muslumanların sayısı henuz 40’ı bulmamıştı. Muşrikler akıl almaz işkence*lere başvu*ruyorlar, bazen de konuşarak onları ikna etme yolunu deniyorlardı. Bir gun Hu*sayn’a rastladılar. Husayn, Mekkelilerin buyuklerindendi. Hemen et*rafını sardılar ve Pey*gamberimizi ona şikÂyet ettiler. Onunla birlikte Peygam*berimizin yanına kadar gitti*ler. Muşrikler kapıda beklerken Husayn, Peygam*berimizin huzuruna girdi. Re*sû*lul*lah sa*habilerine, “Şeyhe yer acın.” buyurdu. Sahabiler, Husayn’a karşı cok soğuk davrandı*lar. Husayn’ın oğlu İmrÂn da o sı*rada Peygamberimizin hemen yanı başındaydı. Baba*sının Peygamberimize karşı uygunsuz bir davranışta bulunacağını zannediyor, uzulu*yordu.
Peygamberimiz, Husayn’ı, putları bırakıp Allah’a iman etmeye cağırdı. Arala*rında gecen kısa bir konuşmadan sonra Husayn, Kelime-i Şehadet getirerek Mus*luman oldu.
Babasının Peygamberimizi rahatsız edeceğini zannederek uzulen Hz. İmrÂn, onun Kelime-i Şehadet getirdiğini işitince cok sevindi. Hemen babasının yanına gitti, ellerini ve ayaklarını opmeye başladı. Onun bu hareketi Peygamberimizi rikkate getirdi. Gozlerini yaşarttı. Sonra şoyle buyurdu:
“İmrÂn’ın hareketinden dolayı ağladım! Babası iceri girdiği zaman İmrÂn ne ayağa kalkmış, ne de yuzune bakmıştı. Fakat Husayn, Musluman olunca babalık hakkını odedi.” buyurdu.[1]
Cunku Hz. İmrÂn’ın babasına davranışı, Allah rızası icindi. Muşrik olduğu icin onu sevmiyordu. Allah’a isyan edene hurmet edil*mezdi. Fakat ne zaman ki tevhid halkasına girdi, butun sevgisi onun icin coş*tu.
Hz. İmrÂn hayatı boyunca Peygamberimizin sohbetlerinden feyiz aldı. Âlim saha*bi*ler arasına girdi. Hz. Omer onu Basralılara İslam hukukunu, fıkhı oğret*mek icin gonderdi.[2]
İmrÂn kılık ve kıyafetine cok dikkat ederdi. Guzel ve temiz giyinirdi. Bunun sebebi*ni soranlara, Peygamberimizin, “Allah bir kuluna sevdiği bir nimet verdi*ği zaman o ni*metin eserini kulu uzerinde gormek ister.” buyurduğunu anlatırdı.[3]Cunku Musluman her hÂliyle ornek olmalıydı. Her cihetiyle temiz olan dinini yaşarken, tertip ve duzene, temizliğe dikkat etmeliydi.
Hz. İmrÂn, kendisine bir vazife verildiğinde o vazifeyi yerine getirirken hep sunneti esas alır, ona gore hareket ederdi. Hizmetini yerine getirirken, Re*sû*lul*lah’tan duyduğu veya gorduğu şekilde davranırdı.
Basra Valisi Ziyad bin Ebih, onu zekÂt memuru olarak vazifelendirmişti. İmrÂn vazifeden donduğunde yanında bir dirhem dahi para yoktu. Ziyad bundan hoşlanmadı. “Hani bir şey getirmedin mi? “ dedi. İmrÂn hic cekinmeden şu ceva*bı verdi:
“Sen beni sana mal getireyim diye mi gonderdin?! Ben, Peygamberimizin za*ma*nında zekÂtları nasıl tahsil ediyorsak oylece tahsil ettim ve onun zamanında kimlere veriyorsak onlara verip dondum.”
Onun bu cevabı karşısında Ziyad soyleyecek bir şey bulamadı.
Hz. İmrÂn, zaman zaman Basra halkına vaaz verir, Re*sû*lul*lah’tan aldığı nurla onları aydınlatırdı. Bid’ata ve bid’atcilere taviz vermezdi. İslam’a uymayan fikir ve davranışlarla elinden geldiği kadar mucadele eder, sunnet-i seniyyeyi yaşa*maya ve yaşatmaya calışırdı. “Kur’Ân-ı Kerim nazil olmuş, Allah’ın Peygambe*ri de bize yol gostererek, ‘Arkamdan gelin. Yemin ederim ki, şayet bizi dinle*mezseniz şaşkınlık icinde helak olacaksınız.’ buyurmuştur.” derdi.
Bir gun birisi İmrÂn bin Husayn’a gelerek, “Bize yalnız Kur’Ân’dan haber ver.” dedi. Bu sozler karşısında cok hiddetlenen Hz. İmrÂn, şoyle dedi:
“Allah’ın Kitabında oğle namazının dort rekÂt olduğu geciyor mu? Oğle na*mazında sesli okunmaz. Namaz, zekÂt ve benzeri şeylerin hicbirinin şekli Kur’Ân’da acıklanma*mıştır. Allah’ın Kitabı kapalı gecmektedir. Onun acıklayı*cısı ise Peygamber sunnetidir.”[4]
Bu sozleriyle, her meseleyi illa da Kur’Ân’da aramanın yersiz olduğunu, sunnetin de dinî bir kaynak ve esas olduğunu anlatı*yordu.
İmrÂn (r.a.), hakkın hatırının yuce olduğunu, hicbir hatır icin feda edilemeye*ceğini biliyordu. Bu sebeple Basra Valisi Ziyad bin Ebih’in teklif ettiği Horasan valiliğini kabul etmedi. Kendisine Horasan gibi bir vilayetin valiliğini nicin ka*bul etmediğini soranlara da şoyle dedi:
“Vallahi ben onun ateşinde yanarken Horasan halkının onun golgeliğinde se*fa surmesini istemiyorum. Memuriyetim sırasında Ziyad’dan bana mektup gel*mesinden korkarım! Emredeceği yanlış bir şeyi onun hatırı icin yapacak olur*sam helak olurum!”
Bunun uzerine Ziyad, Horasan valiliğine Hakem bin Amr’ı tayin etti. Hz. İmrÂn valiliği kabul etmemişti, ama henuz vazifesi bitmemişti. Vakit gecirmeden Hz. Hakem’i aradı. Bulunca da ona şu hatırlatmalarda bulundu:
“Hatırlıyor musun? Sahabiden biri amirinin emri uzerine kendini ateşe atmak isterken, yanındakiler kolundan tutup buna mÂni olmuşlardı. Peygamberimiz bunu haber alınca, ‘Şayet kendini ateşe atsaydı hem kendisi hem de amiri ce*henneme gireceklerdi. Zira CenÂb-ı Hakk’a isyan hususunda hic kimseye itaat edilmez.’ buyurmuştu. İşte ben seni bu hadisi hatırlatmak icin aradım…”[5]
Hz. İmrÂn bu sozleriyle Hz. Hakem’e, şayet Ziyad, Kur’Ân ve sunnete uyma*yan bir şey emredecek olursa ona itaat etmemesi gerektiğini ifadeye calışıyor*du.
İmrÂn bin Husayn, Basra’da cok buyuk hizmetlerde bulundu. Basra imamla*rından ve TÂbiîn’in buyuklerinden Muhammed İbni Sîrin, “Basra’da Re*sû*lul*lah’ın AshÂbı arasında İmrÂn bin Husayn’dan ustunu az bulunur.” diyerek onu taltif ediyordu.[6]
CenÂb-ı Hak, kullarını tecrube etmek icin onlara birtakım musibetler verir. Bununla onların sabır derecelerini olcmek ister. Hikmetine binaen İmrÂn bin Husayn’a da cok şiddetli bir hastalık verdi. Oyle ki, Hz. İmrÂn bu hastalığın tesi*riyle ne oturabiliyor, ne de kalkabiliyordu. Fakat o musibetin kendisine nicin verildiğinin şuurundaydı. Bu sebeple tam bir sabır gosterdi. Sabrın bu dunyada*ki mukÂfatı olarak da meleklerin selamı*na mazhar oldu. Melekler onu gordukce selam verirlerdi.[7]
“Vallahi eğer istesem aralıksız ve hicbir tanesini tekrarlamadan iki gun Pey*gam*be*rimizden hadis nakledebilirim.” diyen Hz. İmrÂn, 120 hadis-i şerif rivayet etmiştir. Bunlar, BuhÂrî, Musned ve diğer hadis kitaplarında mevcut*tur. O hadislerden birisi şu mealdedir:
“Cennete baktım, cennetliklerin coğunun fakirler olduğunu gordum. Cehen*neme baktım, cehennemliklerin coğunun kadınlar olduğunu gordum.”[8]
Bir diğeri de şu mealdedir:
“Allah’ım, yanlışlıkla veya kasten, gizli veya acık, bilerek veya bilmeyerek işlediğim butun gunahlarımı affeyle!”[9]
İmrÂn bin Husayn, Hicrî 52 tarihinde Basra’da vefat etmiştir.
Allah ondan razı olsun!
__________________________________________
[1]el-İsÂbe, 1: 337-338.
[2]Usdu’l-Gàbe, 4: 137.
[3]TabakÂt, 4: 291.
[4]HayÂtu’s-SahÂbe, 3: 183.
[5]age., 2: 32.
[6]Usdu’l-Gàbe, 4: 137.
[7]TabakÂt, 4: 288; Usdu’l-Gàbe, 4: 138.
[8]Musned, 4: 437.
[9]age., 4: 444.
KAYNAK
__________________
İmrÂn bin Husayn (r.a.)
Peygamberler ve Evliyalar0 Mesaj
●51 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaþam & Danýþman
- Eðitim Öðretim Genel Konular - Sorular
- Peygamberler ve Evliyalar
- İmrÂn bin Husayn (r.a.)