Tufeyl bin Amr (r.a.)
Kavurucu col sıcakları her zamanki gibi toprağı ve insanları yakmaya devam ediyordu. En kucuk bir golge, bir avuc su ve hafif bir serinlik buyuk bir saadet*ti.
En dehşetlisi, Arap topraklarını ve Arap halkını kufur, şirk, zulum ve vahşet kavuruyordu. Ama insanlar artık gunden gune serinliğe, Âb-ı hayata ve saadete kavuşuyorlardı. Cunku şimdi Hz. Muhammed (a.s.m.) vardı. Her turlu cile ve işkenceye rağmen o, nurunu yaymaya devam ediyordu.
Yine boyle kavurucu sıcakların hukum surduğu, guneşin insan tepesine daha da yaklaştığı bir gunde, Mekke’ye birisi geldi. Alımlı atının uzerinde, şatafatlı giyimi ve merdane bakışlarıyla KÂbe’ye doğru yuruyordu. Bu, Devs kabilesinin ileri gelenlerinden, şair Tufeyl bin Amr’dan başkası değildi.
Ebû Leheb’lerden, Ebû SufyÂn’lardan, Ebû Cehil’lerden meydana gelen heye*canlı bir kalabalık hemen etrafını cevirdi. Tufeyl şaşkın bakışlarıyla bir taraftan kendisine “hoş geldin” diyenlere mukabele ediyor, diğer taraftan da onların bu he*yecanlı davranışlara neyin sebep olduğunu anlamaya calışıyordu.
Allah, Resûlunu Kureyşlilerin zulmunden koruyunca, muşrikler Re*sû*lul*lah’a gelenlere mÂni olmaya başlamışlardı. Onu tecrit edip, başkalarıyla goruşmesi*ne mÂni olmak istiyorlardı. Tufeyl bin Amr da Re*sû*lul*lah ile karşılaşabilir ve te*siri altında kalabilirdi. Onun icin muşriklerin ileri gelenleri onun etrafında top*lanmış, Resûl-i Ekrem’le goruşturmemek icin ikna etmeye calışıyorlardı.
Kufur korkuyordu, şirk urkuyordu, haksızlık titriyordu… Nihayet iclerinden birisi konuşmaya başladı: “Ey Tufeyl, şehrimize hoş geldin! İcimizden cıkan adamı biliyorsun. Duymuşsundur. Sakın onunla karşılaşıp konuşmayasın! Sozleri sihir gibidir. Onun sozleri babayla oğulun, kardeşle kardeşin, kocayla karının arasını acıyor. Bizim başımıza gelenin, senin ve kavminin de başına gelmesini istemiyorsan onunla konuşma ve soylediklerini dinleme!”
Tufeyl bir muşrikti ve KÂbe’ye putları ziyaret edip onlara ibadet etmeye gidi*yordu. Diğerlerinden farklı duşunmesi beklenemezdi. Şoyle cevap verdi:
“Yemin ederim ki onu dinlemeyeceğim ve onunla konuşmayacağım! Kara*rım kesindir. KÂbe’ye vardığımda eğer onunla karşılaşacak olursam, mutlaka kulaklarımı tıkayacağım. Onu dinlemek istemiyorum.”
Tufeyl bin Amr, kalabalıktan ayrılıp yalnız olarak KÂbe’ye geldi. Re*sû*lul*lah’ın orada namaz kıldığını gordu. Biraz once konuştukları sozleri hatırladı. Muş*riklerin sozleri kulaklarında cınlıyordu. Ama Re*sû*lul*lah sesli bir şekilde ibadet ediyor ve Tufeyl ister istemez onu işitiyordu. Onlar ne guzel sozlerdi oyle! Daha once duyduğu, bildiği hicbir Arap şiirine benzemiyordu. Yoksa muşriklerin de*diği gibi bunlar gercekten sihir miydi? Yok, olamazdı. O nice sihirli soz de işitmişti; bu, onlara da benzemiyordu. Tufeyl duşunmeye başladı: “Ben ki Devs kabilesinin ileri gelenlerinden biriyim. Ben ki şairim… Ben her*hÂlde guzeli cirkinden ayırabilirim. Bu zatın soylediklerinde en kucuk bir cir*kinlik alameti var mı? Bu zatı nicin daha yakından dinlemiyorum ki?! Eğer soz*leri gercekten guzelse elbette kabul ederim; yok, eğer cirkinse reddederim.”
Nihayet Re*sû*lul*lah (a.s.m.) namazını bitirdi ve evine doğru yola koyuldu. Devs’li şair onu takip etmekten kendini alamadı. Re*sû*lul*lah evine varınca o da iceriye girdi ve şoyle konuştu:
“Ey Muhammed! Vallahi seni bana korkunc bir şekilde anlattılar! O kadar ki, soyleyeceklerini duymamak icin kulaklarımı tıkamıştım… Ama senden duyduk*larımı cok beğendim. Dinini bana anlat.”
Re*sû*lul*lah, Tufeyl’e Kur’Ân-ı Kerim okudu ve İslamiyet’i anlattı. Tufeyl he*men orada Musluman oldu. Sonra da Re*sû*lul*lah’a şoyle dedi:
“YÂ Re*sû*lal*lah! Ben kavmim icinde sozu dinlenen birisiyim. Hemen kavmi*me donup onları İslam’a davet etmek isterim. Allah’a dua et de, onlara karşı tesi*rimi artıracak bir keramet ihsan etsin.”
Bunun uzerine Re*sû*lul*lah “YÂ Rabbi, onu nurlandır!” diye dua etti.
Tufeyl, Re*sû*lul*lah’ın yanından ayrılıp kavmini İslam’a davet etmek uzere yola koyuldu. Kavuştuğu Âb-ı hayatı başkalarına da ulaştırmak istiyordu. Kavminin kendisini gorebileceği, “Seniyye” denen mevkie geldiğinde alnında bir nur mey*dana geldi. Birden heyecana kapılan Tufeyl, CenÂb-ı Hakk’a şoyle dua etti:
“YÂ Rabbi! Bu nur alnımdan başka bir yerde olsun. Halkın bu nuru, dinlerini terk ettiğim icin bana Ârız olmuş bir hastalık zannetmesinden korkuyorum!”
Nur hemen Tufeyl’in değneğinin ucuna nakloldu. Bundan dolayı Tufeyl’e “Zinnûr [nur sahibi, nurlu]” denilirdi.
Eve vardığında, yaşlı babası kendisini karşıladı. Babasına seslendi: “Bana yaklaşma babacığım! Artık ben senden değilim, sen de benden değilsin!”
Babası, “Nicin oğlum?” diye sordu.
Tufeyl, “Ben Musluman oldum, Muhammed’in (a.s.m.) dinine girdim.” diye cevap verdi.
Babasının Tufeyl’e olan itimadı sonsuzdu. “Senin dinin, benim de dinimdir.” diyerek oradan ayrıldı, temiz elbiselerini giydi, tekrar geldi. Tufeyl babasına İslam’ı telkin etti. Artık Tufeyl’in babası da Musluman’dı.
Biraz sonra hanımı yanına geldi. Hanımına da aynı şekilde, “Yaklaşma bana artık. Sen benden değilsin, ben de senden değilim!” dedi.
Hanımı, “Neden? Kurban olayım soyle!” dedi.
“İslam bizi ayırdı!” cevabını verdi. Bu soz uzerine Tufeyl’in hanımı da Muslu*man oldu.
Tufeyl bin Amr hemen kavmini topladı ve onlara İslam’ı anlattı. Ancak onlar Tu*feyl’in davetini kabul etmediler. Tufeyl heyecanlıydı, celalliydi. Halkın he*men İslami*yet’i kabul etmesini bekliyordu. Umitsiz ve mahzun bir şekilde Mek*ke’ye, Re*sû*lul*lah’a geri dondu.
“Ey Allah’ın Resûl’u! Devsliler davetimi kabul etmediler. Onlara beddua et!” dedi.
Doğru yola gelebilecek olanlar icin Re*sû*lul*lah’ın dilinde beddua yoktu. Resûl-i Ekrem (a.s.m.), “YÂ Rabbi! Devs kabilesine hidayet ver!” diye dua etti ve Tufeyl’e donup şoyle buyurdu:
“Şimdi kavmine don ve onları İslam’a davet et. Onlara katiyen sert davranma. İslam’ı yumuşak bir dille anlat.”
Tufeyl bin Amr, Re*sû*lul*lah’ın emirlerine uyarak, uzun yıllar Devs toprakla*rında kalıp halkı İslam’a davet etti. Gecen zaman icerisinde Resûl-i Ekrem Medine’ye hicret etmiş, Bedir, Uhud ve Hendek Savaşları yapılmıştı. Re*sû*lul*lah’ın emrettiği tarzda İslam’ı tebliğ etmesi netice vermiş, Musluman olanların sayısı 70-80’i bulmuştu.
Yıllar gectikce Tufeyl’de Re*sû*lul*lah’ı gorme arzusu şiddetleniyordu. Artık dayanamadı ve kabilesinden İslam’ı kabul edenlerle birlikte Medine’ye geldi. Re*sû*lul*lah’a kavuştu. Kabilesiyle birlikte o sırada yapılan Hayber Savaşı’na ka*tıldı.[1]Daha sonraları ise, Resûl-i Ekrem’in (a.s.m.) vefatına kadar yanından ay*rılmadı.[2]
Hz. Ebû Bekir (r.a.) zamanında dinden donenlere karşı yapılan savaşlarda bu*yuk kahramanlıklar gosterdi. Bir ruyasında, YemÂme Savaşı’nda kendisinin ve oğlu Omer’in şehit olacağını gordu. Bir muddet sonra da kendisi YemÂme’de, oğlu Omer de Yermuk Savaşı’nda şehit oldu.
Allah ondan razı olsun!

_______________________________
[1]TabakÂt, 4: 237.
[2]İsÂbe, 2: 225.

KAYNAK
__________________