Osman bin Maz’un (r.a.)
Orta boylu, geniş sakallı, esmer bir zat, Re*sû*lul*lah’ın yanından geciyordu. Evi*nin onunde oturan Resûl-i Ekrem Efendimize baktı ve gulumsedi. Efendimizin (a.s.m.) dikkatini cekti ve onunla sohbet etmeyi arzu etti. Aralarında şoyle bir konuşma gecti:
“Biraz oturmaz mısınız?”
“Peki oturayım.” diyerek Re*sû*lul*lah Efendimizin karşısına oturdu. Re*sû*lul*lah (a.s.m.) anlattı. Anlatırken gozunu goğe dikiyordu. Bir muddet baktıktan sonra gozunu sağ taraftan aşağı doğru yavaş yavaş indirdi. Yanındaki zat bakakalmıştı.
“Ya Muhammed, daha once senin boyle bir şey yaptığını gormedim!”
“Ne yaptığımı gordunuz?”
“Beni bırakıp gozunuzu goğe diktiğinizi, sonra yavaş yavaş sağ taraftan aşa*ğıya doğru suzerek indirdiğinizi, sonra soylenilen bir şeyi kavramak ister gibi bir durum gosterdiğinizi gordum.”
“Seninle otururken bana Allah’ın elcisi CebrÂil (a.s.) geliverdi.”
“Allah’ın elcisi mi?”
“Evet, Allah’ın elcisi.”
“Peki Allah’ın elcisi gelip de sana ne soyledi?”
“Bana Allah’tan bir emir getirdi. Emir şoyle: Haberiniz olsun ki, Allah size adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder; cirkin işler, fenalık ve azgınlıkları da yasaklar. O, duşunup emirleri yerine getiresiniz diye size nasihat edi*yor.”[1]
Dunya nizamının uc temel esasını koyan bu Âyetin inmesine şahit olan zat, Osman bin Maz’un’dan başkası değildi. Resûl-i Ekrem (a.s.m.) ile bu kısacık sohbet, huzurunda buyuk bir değişmenin başlangıcını teşkil etti. Az once Re*sû*lul*lah’ın anlattıklarını merakla dinleyen Osman bin Maz’un, peygamberliğine şahitlik ederek hemen ona biat etti, Musluman olduğunu ilan etti. Onun Muslu*man olmasıyla, yeryuzundeki ehl-i imanın sayısı 13’e cıkmış oldu.
Hz. Osman bin Maz’un, Musluman olmakla, aynı zamanda muşriklerin tepki*lerini, kendilerine karşı takınacakları tavrı da hesaba katmıştı. Onlar boş dur*mayacak, “vazife”lerini yapacaklardı. Gercekten de muşrikler, Muslumanların az olmalarını fırsat bilerek her turlu işkenceye başvurdular. Onları İslamiyet’ten uzaklaştırmak, imanlarından vazgecirmek icin calıştılar. Fakat İslam aşkı ve Peygamber sevgisi butun muşrik zulmunu hice indiriyordu. Ancak sonunda Muslumanların inanclarını biraz olsun rahat yaşayabilmeleri icin Peygamberi*miz, bazı sahabilerin Habeşistan’a hicret etmesini tavsiye etti. Bu muhacirler arasında Hz. Osman bin Maz’un da vardı.
Aradan birkac sene gectikten sonra “Kureyşlilerin İslam’a girdikleri” haberi ya*yıldı. Bunun uzerine bir grup Musluman’la birlikte Hz. Osman bin Maz’un, Mek*ke’ye donmek uzere, gurbet diyarı olan Habeşistan’dan yola cıktı. Sevincliydi; cunku uzun sure vatanından, canından ustun tuttuğu Peygamber’den ayrı kal*mıştı. Mekke’nin yakınına geldikleri zaman durumlarda pek bir değişiklik ol*madığını oğrendiler. Muşrikler baskı ve işkencelerine ara vermedikleri gibi, da*ha da artırmışlardı. Artık tekrar Habeşistan’a gidilemezdi, bir defa donuş yapıl*mıştı. Bir tek yol vardı: Mekke muşriklerinden birinin himayesine sığınmak… O zamanın Âdetlerine gore, sozu dinlenir, şohretli bir kabile reisinin himayesine giren kimseye dokunulmaz ve ilişilmezdi.
Hz. Osman bin Maz’un nihayet Velid bin Mugîre’nin himayesine girdi. Bir muşrikin himayesine girmek ruhuna cok ağır geliyordu. Başka bir care de go*rulmuyordu. Bunu yapmazsa olumu kabul edecek, boylece ileride İslam’a yapa*cağı hizmetler gercekleşmemiş olacaktı. HÂlbuki Re*sû*lul*lah’ı yalnız bırakıp ahiret Âlemine gitmek istemiyordu. Onun icin dayanabildiği kadar dayanıyor*du. Velid de onu rahat bırakmıyordu. İslami yaşayışına karışıyordu. Artık bıcak kemiğe dayanmıştı. Bir gun kendi kendine şu kararı verdi:
“Dava arkadaşlarım, dindaşlarım her gun Allah yolunda işkence ve baskılara maruz bırakılırken benim boyle bir muşrikin himayesinde emniyet icinde yaşa*mam bir eksikliktir!”
Bu kararından sonra doğruca Velid bin Mugîre’nin yanına vardı. “Ey Velid, hakkımdaki himaye taahhudunu sana iade ediyorum!” diyerek Velid’in himaye*sini reddetti. Velid, “Oyle ise KÂbe’ye git, uzerindeki himayemi bana orada acıktan iade et!” dedi. Birlikte KÂbe’ye gittiler. Muşrikler orada toplanmış, konu*şuyorlardı. Velid, “Bu Osman yanıma geldi. Kendisi uzerindeki himayemi red*dediyor.” dedi. Osman (r.a.), “Evet, doğru soyluyor. Ben artık Allah’tan başkası*nın himayesinde bulunmaktan hoşlanmıyorum! Himayesini bunun icin reddediyorum” dedi. Sonra da oradan ayrıldı.
Bu hadiseden biraz sonraydı… Osman bin Maz’un, muşriklerin bir toplantısın*da bu*lu*nuyordu. Meşhur Şair Lebid şiir okuyordu. Lebid, “Allah’tan başka her şey boştur.” dedi. Osman (r.a.), “Doğru soyledin!” mukabelesinde bulundu. Le*bid devamla, “Her nimet elbet zeval bulur.” deyince, “Yalan soyledin! Cennet nimeti zeval bulmaya*caktır.” dedi. Lebid kızdı, “Vallahi Kureyş topluluğu, siz beni uzmuş, bana sovmuş ol*du**nuz! Sizde boyle akılsızlık yoktu. Bu adam ne za*man turedi?!” diye sitem etti. Muşrik*ler, “O, Kureyş halkından akılsız bir genctir. Kavminin dinine muhaliftir. Akılsızlığı yuzunden dinimizden ayrılmıştır. Sen ona bakma.” diyerek Lebid’in gonlunu almaya calıştılar. Bu arada muşrik Ab*dullah bin Ebû Umeyye, Hz. Osman’ın yuzune şiddetli bir yumruk attı. Gozunu morarttı. Velid bin Mugîre de oradaydı. Yeğeninin gozunun morardığını gorun*ce, “Ey kardeşimin oğlu! Sen benim himayemden cıkmasaydın gozun boyle ol*mazdı.” dedi. Bunun uzerine Hz. Osman, bir Musluman’ın vermesi gereken en guzel cevabı verdi:
“Allah’a yemin ederim ki, Allah yolunda bu sağlam gozum de aynı akıbete uğrasa gam yemem. Ben CenÂb-ı Hakk’ın himayesi altındayım. Allah rızası uğ*runda gozume vurulan tokadın sevabını da Allah verecektir. Allah kimden razı olursa o bahtiyardır. Bana sefih, yolunu şaşırmış da deseler, ben Muhammed’in dinindeyim. Bana ne kadar zulmetseler, işkence yapsalar da ben bu yolda yuru*yeceğim.”
Yeğeninin bu sozleri Velid’e dokundu. “Gel, tekrar himayeme gir.” dedi. Fakat Hz. Osman, “Ben Allah’tan başkasının himayesini kabul edemem.” diyerek onu reddetti.
Hz, Osman (r.a.) artık İslam’ın kahraman bir eri olmuştu. Butun hayatını muşriklerle mucadeleyle gecirdi. Malını mulkunu, her şeyini Re*sû*lul*lah’a fe*da etti. İslam’ın yayılması icin canla başla calıştı. Ne lazımsa yaptı. Hicret et*mek gerektiğinde Mekke’den Medine’ye hicret etti. Boylece Allah yolunda ikinci defa muhacir oldu.
Hz. Osman son derece hayÂlı biriydi. Zahidane bir hayat yaşıyordu. Evlen*memek icin izin istediyse de Peygamberimiz musaade etmedi. O, ibadete cok duşkundu. Gecelerini namaz kılmakla, gunduzlerini de oruc tutmakla geciri*yordu. Peygamberimiz bunu haber aldı. Aralarında şoyle bir konuşma gecti:
“Ey Osman, ben sana guzel bir ornek değil miyim?”
“Anam babam size feda olsun! Bu soruya sebep ne, y Re*sû*lal*lah?”
“Sen gunduzlerini orucla, gecelerini de namazla geciriyormuşsun…”
“Evet, boyle yapıyorum.”
“Boyle yapma! Senin uzerinde gozlerinin hakkı var. Bedeninin hakkı var. Ailenin hakkı var… Hem namaz kıl, hem yat uyu. Bazen oruc tut, bazen tutma. Ey Osman, Allah beni ruhbanlıkla değil, Allah yanında en hayırlı, gerceğe en uygun, tatbiki en kolay olan bir dinle gonderdi.”
Osman (r.a.), Hicret’in 2. senesinde Allah’ın rahmetine kavuştu. Cenaze*siyle bizzat Peygamberimiz (a.s.m.) meşgul oldu.
BÂki mezarlığına defnedilen ilk sahabi olan Osman bin Maz’un’u defne*derken Peygamber Efendimiz şunu soylemişti:
“Ne mutlu sana, dunyalık olarak hicbir şey bırakmadan gittin! Osman bin Maz’un bizim en guzel, en iyi selefimizdir.”[2]
__________________________________
[1]Nahl Sûresi, 90.
[2]TabakÂt, 3: 398-400; Sîre, 2: 9-10.
KAYNAK
__________________
Osman bin Maz’un (r.a.) [İSLAM TİM]
Peygamberler ve Evliyalar0 Mesaj
●48 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Peygamberler ve Evliyalar
- Osman bin Maz’un (r.a.) [İSLAM TİM]