Safiyyuddîn Erdebilî, kucuk yaşta babasını kaybetti.Cocuk yaşta din bilgilerini oğrenmişti. SĂ‚lih amel işlemekte devamlı, Allahu teĂ‚lĂ‚nın emir ve yasaklarına riĂ‚yette cok gayretli idi. Gorduğu guzel bir ruyĂ‚ uzerine ŞîrĂ‚z taraflarına gitti. Necîbuddîn Suhreverdî hazretlerinin talebesi Necîbuddîn Bergaş'tan ilim ve feyz almayı arzu etti. Ancak o mubĂ‚rek zĂ‚t, o sırada 1279 (H.678) yılında vefĂ‚t etmişti. Necîbuddîn Bergaş'ın yerinde Rukneddîn BeydĂ‚vî veEmîr Abdullah gibi buyukler vardı. Onların hizmetine girip, bir mikdĂ‚r orada kaldı. Emîr Abdullah'ın işĂ‚reti uzerine,ZĂ‚hid İbrĂ‚him GeylĂ‚nî'den istifĂ‚de etmek icin GeylĂ‚n taraflarına gitti. ZĂ‚hid İbrĂ‚him GeylĂ‚nî'yi kimse tanımıyordu. Safiyyuddîn Erdebilî, onu bulabilmek icin dort yıl collerde, ıssız yerlerde dolaştı. Cok sıkıntı ve riyĂ‚zetler cekti.
Safiyyuddîn Erdebilî'nin akrabĂ‚larından birisi GeylĂ‚n taraflarına ticĂ‚ret icin gitmişti. GeylĂ‚n taraflarında Heylekıran denilen yere uğradı. Şeyh ZĂ‚hid GeylĂ‚nî o sırada oradaki oğlunun yanında bulunuyordu. AkrabĂ‚sı elindeki malları sattıktan sonra Şeyh ZĂ‚hid GeylĂ‚nî'nin sohbetine gitti. Orada elbiseleri temiz, yuzu nûrĂ‚nî, zikr ve ibĂ‚det ile uğraşan talebeleri gorunce, cok hoşuna gitti. Şeyh ZĂ‚hid GeylĂ‚nî'nin huzûrunda tovbe ederek ona talebe oldu. Bir muddet sonra memleketine donunce, ondaki değişikliği farkeden Safiyyuddîn Erdebilî; "Bu hal nedir?" diye sordu. O da; "Şeyh ZĂ‚hid GeylĂ‚nî'ye talebe oldum." dedi. Bu sozleri işiten Safiyyuddîn Erdebilî birden değişti. Ona; "Sen, Şeyh ZĂ‚hid'i gordun mu?" diye sordu. "Evet." dedi. Emir Abdullah'tan onunla ilgili duyduğu vasıfları anlatınca, akrabĂ‚sı hepsine; "Evet oyle." cevĂ‚bını verdi. Bunun uzerine Safiyyuddîn Erdebilî buyuk bir şevkle, istekle hemen yola cıktı.
Safiyyuddîn Erdebilî huzûra vardığında, Şeyh ZĂ‚hid GeylĂ‚nî; "Ey Erdebilî! Nicin gelmişsin?" diye sorunca, Safiyyuddîn Erdebilî; "Tovbe etmek, talebe olmak icin" dedi. Şeyh ZĂ‚hid GeylĂ‚nî; "Hoş geldin." diyerek talebeliğe kabûl etti ve oradaki talebelerine donerek; "Bu genc daha once bahsettiğim kişidir. Dort senedir Erdebil'de bizi bulmak icin dolaşmaktaydı." dedi. Sonra Şeyh ZĂ‚hid Erdebilî talebelerinden birine onu husûsî halvethĂ‚neye goturup yer yapmasını emretti. Safiyyuddîn Erdebilî orada husûsî vazîfelerle meşgûl olmaya başladı. Bu sırada cok şeylere kavuştu. Fakat kavuştuğu haller konusunda rahmĂ‚nî mi şeytĂ‚nî mi diye tereddutlu idi. Bu durumu munĂ‚sib bir şekilde Şeyh ZĂ‚hid GeylĂ‚nî'ye arzetti.Şeyh ZĂ‚hid GeylĂ‚nî bu muşkillerini tek tek acıkladı. Safiyyuddîn Erdebilî, bu acıklamalardan kavuştuğu hallerin iyi ve doğru olduğunu anladı.
Safiyyuddîn Erdebilî, tasavvufta yuksek derecelere kavuştuktan sonra, hocası ona insanlara doğru yolu anlatmak ve onları Allahu teĂ‚lĂ‚nın rızĂ‚sına kavuşturmak icin izin verdi. O sırada Meraga denilen yerden bir cemĂ‚at geldi.Şeyh ZĂ‚hid GeylĂ‚nî'yi, insanlara doğru yolu anlatması icin memleketlerine dĂ‚vet ettiler. ZĂ‚hid GeylĂ‚nî onlara; "Bu iş icin yerime Safiyyuddîn Erdebilî'yi gonderiyorum." dedi. Bunun uzerine Safiyyuddîn Erdebilî; "Efendim! Bendeniz bu işi nasıl yapabilirim? Ben nerede, insanları terbiye etmek nerede?" deyince, hocası; "Safiyyuddîn! Emr-i İlĂ‚hî boyledir. Sen oraya gitmelisin." dedi.Safiyyuddîn Erdebilî; "Bendeniz bir şey bilmiyorum. Orada Ă‚lim kimseler vardır. Biz onlarla nasıl konuşabiliriz?" deyince, ZĂ‚hid GeylĂ‚nî; "Merak etme, meydan senindir. Bizim burada bulunmamız gerek. Fakat senin durumun boyle değil. Oraya varınca insanların dĂ‚vetlerini kabûl et. Onlara nasîhat et. Allahu teĂ‚lĂ‚ bu mertebeyi, rutbeyi sana vermiştir." buyurdu.
Safiyyuddîn Erdebilî hocasının emri uzerine yola cıktı. Bu arada memleketi olan Erdebil'e uğradı. Orada kendisine şoyle dediler: "Yolunuz uzerinde bulunan Birnik'te MevlĂ‚nĂ‚ Şemsuddîn isimli birisi var. Bozukluğu cok meşhurdur. Bu sebeple kimse onun inat ve bozuk hallerinden dolayı o tarafa gitmek istemez. Tasavvuf ehline de dil uzatır. En munĂ‚sibi Birnik koyune uğramamanızdır. Cunku o kimse gorulecek ve konuşulacak birisi değildir." Bunun uzerine Safiyyuddîn Erdebilî; "Eğer ilk konakta yolu acamazsam, gideceğim diğer yerlerde nasıl acarım." diyerek Birnik koyune doğru yola cıktı. Oraya varınca mescide gitti. Bu sırada MevlĂ‚nĂ‚ Şemseddîn de mescide geldi. Fakat selĂ‚m vermedi. Mihraba gecip iki rekat namaz kıldı. Sonra Safiyyuddîn Erdebilî'ye dondu. BĂ‚zı suĂ‚ller sordu ve verilen cevapları dinledi. Aldığı cevaplar cok hoşuna gitti ve ona tesir etti.Safiyyuddîn Erdebilî'ye karşı edep, tevĂ‚zu ve hurmet gosterdi. Ona tasavvuf yolunun hallerini anlattı. MevlĂ‚nĂ‚ Şemsuddîn bunları duyunca, onceki sozlerinden tovbe etti. Kalbindeki nifak ve muhĂ‚lefet gidip, tasavvuf yoluna ve bu yolun buyuklerine sevgi besledi. Tasavvuf yolunda ilerleyerek yuksek haller ve kerĂ‚metler sĂ‚hibi oldu.
Safiyyuddîn Erdebilî, insanlara doğru yolu anlatarak yoluna devĂ‚m etti. Gittiği yerlerde insanların bir kısmını dalĂ‚let ve cehĂ‚let bataklığına duşmuş, nefislerinin arzu ve isteklerine dalmış, bir kısmının bĂ‚zı buyuklerin talebeleri olduklarını soyledikleri halde onların gosterdikleri doğru yoldan ayrıldıklarını, dalĂ‚let bataklığında şaşırıp kaldıklarını, şaşkın şaşkın dolaştıklarını, erkek ve kadınların tasavvuf yolunda olduklarını iddiĂ‚ ettikleri halde karışık oturup, aradan mahremiyet ve hurmet perdesini kaldırdıklarını, dalĂ‚let ve bid'ati dervişlik ve sunnet zannettiklerini, erkek ve kadınların birbirlerine soyledikleri kasîdeleri dinleyerek raksa geldiklerini, birbirlerine secde ettiklerini, zĂ‚hir ve bĂ‚tınlarının bozuk olduğunu gordu. Bu durum karşısında onları bĂ‚zan tatlı sozlerle, yerine gore sertlik gostererek guzel soz ve davranışları ile terbiye etmeye başladı. Onlara doğru yolu gosterdi. Cok kimse onun vĂ‚sıtasıyla bozuk hallerinden vazgecip tovbe etti.
Safiyyuddîn Erdebilî hocasının verdiği gorevi tamamlayıp donunce, hocasının ona olan sevgi ve îtimĂ‚dı daha da arttı. Bu sırada bĂ‚zı hasedciler, ZĂ‚hid GeylĂ‚nî'ye; "Safiyyuddîn şeyhlik yapıyor. Tovbe ve zikir veriyor." diye şikĂ‚yette bulundular. ZĂ‚hid GeylĂ‚nî ona; "Senin hakkında boyle boyle soyluyorlar, ne dersin?" diye sordu. "Evet doğrudur efendim. Fakat sizin bana verdiğiniz izin ile bunları yapıyorum." cevĂ‚bını verdi. ZĂ‚hid GeylĂ‚nî bunun uzerine; "Evet size, biz izin verdik. Sizinle bizim aramızda bir fark yoktur. Bu mertebe size Allahu teĂ‚lĂ‚nın ihsĂ‚nıdır." buyurdu.
ZĂ‚hid İbrĂ‚him GeylĂ‚nî vefĂ‚t edince, halîfesi olan Safiyyuddîn Erdebilî, memleketi olan Erdebil'e yerleşti. Pekcok talebe yetiştirdi. Âzerbaycan, Kafkasya ve Anadolu'da meşhûr oldu. İlhanlı hukumdĂ‚rlarından Olcaytu HudĂ‚bende ve Ebû Saîd Bahadır Han, İlhanlı beylerinden Emir Coban, vezir ve tĂ‚rihci Reşîduddîn talebeleri arasındaydı. Safiyyuddîn Erdebilî devamlı insanlara nasîhat ederdi. Yumuşak bir sesle konuşurdu. Uzun konuşması kimseyi rahatsız etmezdi. Onun sohbetleri ile binlerce olu kalb hayat bulmuştur. Fakirler ve kimsesizleri gozetirdi.
DuĂ‚sı makbul bir zĂ‚ttı. Hastalar onun duĂ‚sı ile şifĂ‚ bulurdu. Safiyyuddîn Erdebilî, İlhan Olcaytu HudĂ‚bende tarafından yeni kurulan SultĂ‚niyye şehrine dĂ‚vet edildi. Fakat o, yaşlı olduğunu soyleyip ozur diledi. Oğlu Sadruddîn'i yerine bırakıp hacca gitti. Hac donuşu 1334 (H.735) senesinde Erdebil'de vefĂ‚t etti. Erdebil'deki turbesine defnedildi.
Safiyyuddîn Erdebilî omru boyuncaAllahu teĂ‚lĂ‚nın dînine hizmet etmek, Selef-i sĂ‚lihînin doğru yolunu insanlara oğretmek icin calıştı. Talebeleri doğuya ve batıya dağılarak, onun feyzli yolunu yaydılar. Talebelerinden oğlu Sadreddîn ve torunu AlĂ‚eddîn Ali meşhurdur. Ebû HĂ‚mid AksarĂ‚yî yĂ‚ni Somuncu Baba, AlĂ‚eddîn Ali'den aldığı feyz ve bereketi, Anadolu'da yaydı. Somuncu Baba'nın talebelerinden Nu'mĂ‚n (yĂ‚ni HacıBayrĂ‚m-ı Velî

Talebelerinden MevlĂ‚nĂ‚ BehĂ‚uddîn gencliğinde ilim tahsîl ederken, tasavvuf ehline karşı olanlarla arkadaşlık ettiği icin onların tesiriyle, tasavvuf ehline karşı îtikĂ‚dı, inancı iyi değildi. Onların sunnet-i seniyye uzerine bulunduklarına inanmazdı. Bir ara ruyĂ‚sında şoyle gordu: Bir bahcedeki havuzun etrĂ‚fında tasavvuf ehli toplanmıştı. Bu esnĂ‚da birden "Resûlullah efendimiz geliyor." diye bir ses işitildi. Herkes Peygamber efendimizi karşılamaya hazırlandı. MevlĂ‚nĂ‚ BehĂ‚uddîn bir fırsatını bulup Peygamber efendimize yaklaşıp; "YĂ‚ Resûlallah! Senelerdir icimde bir tereddudum var. Bu gorduğunuz ceşit ceşit insandan hangisi hak uzeredir. Her birisi bir sûret ve kılık, kıyĂ‚fette gelmiş. Biz onların hangisinin hak uzere olduğunu ayıramıyoruz." dedi. Peygamber efendimiz, orada bulunan butun toplulukları gozden gecirdi. Bu sırada Safiyyuddîn Erdebilî ve talebelerinden bĂ‚zılarını gordu.MubĂ‚rek yuzunu MevlĂ‚nĂ‚ BehĂ‚uddîn'e cevirip; "İşte bunlar hak uzere, sunnet ve şerîat uzeredir." buyurdu. Peygamber efendimizden bunları duyunca, tasavvuf ehli hakkındaki îtikĂ‚dı duzeldi. Ertesi gun hemen tovbe edip Safiyyuddîn Erdebilî'nin talebelerinin ileri gelenlerinden oldu.
Talebelerinden Muhammed Darûrî, hocasını ziyĂ‚ret edip, evine donuyordu. Bir yerde yolunu şaşırdı. Yolunu bulmak icin dolanıp durdu. Cok yoruldu ve yuruyecek tĂ‚kĂ‚tı kalmadı. Bu sırada hocasından yardım istedi. O anda hocası Safiyyuddîn Erdebilî'yi karşısında gordu. Ona; "Korkma, otur." dedi. Oturdu. Namaz vakti gelince, abdest almak icin su aradı. Fakat bulamadı. Yorulup tĂ‚kĂ‚tsız bir hĂ‚ldeyken yine hocasını gordu. "YĂ‚ Muhammed! Aşağı tarafında bir ceşme var. Kalk, oradan abdest al!" buyurdu. Denilen yerdeki ceşmeden abdest alıp, namazını kıldı. Namazdan sonra yanına iki suvĂ‚rî geldi ve onu alıp istediği yere goturdu.
Safiyyuddîn Erdebilî buyururdu ki:
Haramı terk etmek vĂ‚cibdir. Şuphelileri terk etmek sunnettir. Buna takvĂ‚ denir. Zuhd, helĂ‚lin azıyla kanĂ‚at etmektir. VerĂ‚, mubahları ihtiyac mikdĂ‚rı kullanmaktır. Bu zĂ‚hire Ă‚it zuhddur. Bir de mĂ‚nevî zuhd vardır. O ise dunyĂ‚ sevgisini terk etmek, gonlu dunyĂ‚ sevgisinden temizlemek ve Ă‚hiret ile meşgûl olmaktır.
Her şeyi yiyen, her şeyi konuşur. Her şeyi konuşan her şeyi yapar. Her şeyi yapan Cehennem'e gider.
Bir kimsenin başına musîbet gelirse, şukretmesi gerekir. Sabır ile şukur, insanın kemĂ‚linin alĂ‚metidir. ÎmĂ‚n iki parcadır. Yarısı sabır, yarısı şukurdur.
O SANA DUÂ ETSİN
Talebelerinden İzzeddîn isminde birisinin kucukluğunde gozu sakatlanmıştı. Hicbir tedĂ‚vî ve ilac fayda vermedi. ÂmĂ‚ oldu ve gozlerinin goreceğinden umidini kesti.AkrabĂ‚ları bu duruma uzuluyorlardı. NihĂ‚yet CumĂ‚ gecesi bir ruyĂ‚ gordu. RuyĂ‚sında, her taraf aydınlıktı. Kalabalık bir topluluk vardı. Bu sırada gĂ‚yet heybetli bir zĂ‚t gordu. Onun kim olduğunu sordu. Birisi; "Resûlullah efendimizdir." dedi. Gidip mubĂ‚rek ayaklarına kapandı ve optu. Sonra; "Bana yardım eyleyin yĂ‚ Resûlallah! Bana duĂ‚ buyrun, gozlerim gorsun." diye yalvardı. Bunun uzerine Peygamber efendimiz; "Uzulme. Gozunun iyileşmesi icin Safiyyuddîn Erdebilî'nin yanına git. O sana duĂ‚ etsin. Onun duĂ‚sı ile şifĂ‚ bulursun" buyurdu. Peygamber efendimizden bu mujdeyi alınca, cok sevinip, sevincle uyandı. AkrabĂ‚larına bu haberi mujdeledi. Hepsi sevinerek onu Safiyyuddîn Erdebilî'nin huzûruna goturduler. Onun muhabbet nazarı gozune gelince derhal, gozleri acıldı. Gormeye başladı. Gozlerinde hastalıktan hic eser kalmadı.Safiyyuddîn Erdebilî'nin talebeleri arasına girdi.
SEBEBİ NEDİR?
Şeyh SĂ‚duddîn, Basra'da deniz kenarında bulunuyordu. Bir geminin sĂ‚hile yaklaştığını gordu. Bu sırada tĂ‚cir olduğu hĂ‚linden belli birinin başında kıymetli bir sandığı dışarı cıkardığını gordu. O sandığa gĂ‚yet îtinĂ‚ gosteriyordu. Onda kıymetli bir şey bulunduğunu tahmin etti. Bu sebeple onu tĂ‚cirden satın almak istedi. TĂ‚cire;
"O sandıkta ne var ki, oyle başında dikkatle taşıyorsun." diye sordu.
"Bunda Şeyh Safiyyuddîn'e Ă‚it bir hediye var." deyince, hediye getirmesinin sebebini sordu.
TĂ‚cir şoyle anlattı:
Bu gemi ile giderken, deniz birden kabardı. Gemi battı, batacaktı. Bu sırada Safiyyuddîn Erdebilî'den cĂ‚n u gonulden yardım istedim. AnsızınSafiyyuddîn hazretlerini karşımda gordum. MubĂ‚rek eli ile gemiyi cekip, selĂ‚metle sĂ‚hile ulaştırdı. Bunun icin ben bu sandığı ve icindekileri ona hediye etmeyi adadım. İşte sandığa bu kadar kıymet vermemin sebebi budur." dedi.
1) RisĂ‚le-i EşrefzĂ‚de ŞirvĂ‚nî; s.66
2) KĂ‚mûs-ul-A'lĂ‚m; c.4, s.2961
3) Tam İlmihĂ‚l SeĂ‚det-i Ebediyye; (49. Baskı) s.1137
4) EshĂ‚b-ı KirĂ‚m; (6. Baskı) s.389
5) İslĂ‚m ÂlimleriAnsiklopedisi; c.11, s.9
6) Safvet-us-SafĂ‚, SuleymĂ‚niye KutuphĂ‚nesi, Ayasofya Kısmı, No:3099, Hekimoğlu Ali Kısmı, No:775
7) LemezÂt
KAYNAK
__________________