Babası Emîr Muhammed, asîl bir Turk Ă‚ilesindendir. Emîr Muhammed vefĂ‚t ettiğinde İbrĂ‚him'in yaşı kucuktu. Amcası SeyyidAli onun terbiyesi ve eğitimi ile meşgûl oldu. Değerli hocalara gondererek ilim tahsîline gayret etti. Cok zekî ve kĂ‚biliyetli olan İbrĂ‚him, kısa zamanda akranları arasında en ileri dereceye kavuştu. Tefsîr, hadîs ve fıkıh ilminde Ă‚lim oldu. Bilgisini daha da arttırmak icin, o zamĂ‚nın ilim, irfĂ‚n merkezi olan Semerkand'a gitmek uzere yola cıktı. Yorucu yolculuklardan sonra Tebrîz'e ulaştı. Sultan Uzun Hasan'ın KĂ‚dı'l-kudĂ‚tı MevlĂ‚nĂ‚ Hasan ile sohbet etti. MevlĂ‚nĂ‚ Hasan, İbrĂ‚him'in Ă‚lim ve fazîletli biri olduğunu anlayınca, ona cok hurmet gostererek; "Tebriz'de kalırsanız, size maddî mĂ‚nevî her turlu kolaylığı sağlar, hizmetinizi gormekle şerefleniriz." dedi. İbrĂ‚him de kabûl edince, durumu Sultan Uzun Hasan'a bildirdi. Sultan ona, dîvĂ‚n-ı humĂ‚yûnunda nişancılık vazîfesi verdi. Boylece devlet hizmeti gormeye başladı. Fakat İbrĂ‚him'in niyeti ve yaratılışı bu işe uygun değildi. Bu işe bir turlu ısınamadı. Haramlardan kacmak, şupheli korkusuyla mubahları dahi terk etmek bu işte olamıyordu. Arzusuna uygun yaşayabilmek icin, SeyyidYahyĂ‚ ŞirvĂ‚nî'nin halîfesi Dede Omer Rûşenî'nin hizmetine girerek, talebesi oldu. Her emrini yerine getirmek icin canla başla calıştı. Nefsini terbiyeye calıştı ve cok uğraştı. İsteklerini yapmayıp, istemediklerini yaparak nefsine muhĂ‚lefet etti. Bu gayreti sebebiyle, cenĂ‚b-ı Hak pekcok ihsĂ‚nlarda bulundu. Kalp gozu acıldı. Kısa zamanda Omer Rûşenî hazretlerinden icĂ‚zet, diploma almakla şereflendi.Hocası, Dede Omer Rûşenî'nin kendisine Gulşenî diye hitĂ‚b etmesi uzerine, lakabı Gulşenî kaldı ve bu lakapla tanındı. İbrĂ‚him Gulşenî hazretleri bundan sonra Tebriz'deki medresede ders vermeye başladı.
İbrĂ‚him Gulşenî'nin Allahu teĂ‚lĂ‚nın emirlerini yapmakta ve yasaklarından kacınmaktaki gayreti pek ziyĂ‚deydi. DunyĂ‚ya zerre kadar meyletmez, şupheli korkusuyla mubĂ‚hların fazlasını terk ederdi. Allahu teĂ‚lĂ‚ya olan korkusundan gunlerce yemek yemek aklına gelmezdi. Eline gecen malları fakirlere dağıtır, kendisi kimseden bir şey kabûl etmezdi.
İnsanlara oyle tatlı, hoş, yumuşak davranırdı ki, dost-duşman herkes onu takdîr ederdi. Muslumanlar onun huzûruna geldikleri gibi, kĂ‚firler bile İbrĂ‚him Gulşenî'nin alcak gonulluluğunu gorup seve seve musluman olurlardı. Sultan Uzun Hasan da İbrĂ‚him Gulşenî'yi sever, hurmet ederdi. Sultan bir gece acĂ‚yib bir ruyĂ‚ gordu.RuyĂ‚sında iri yarı siyah bir kimse, kendisini oldurmek kastıyla, elinde kılıc saldırdı. Oldurulme korkusundayken, İbrĂ‚him Gulşenî hazretleri talebeleriyle geldi.Talebelerinin her birinin eline altın kılıc verdi. İbrĂ‚him Gulşenî'nin talebeleri, o siyah kimseye kılıclarını vurup, parca parca ettiler. Sultan ertesi gun İbrĂ‚him Gulşenî'yi sarayına dĂ‚vet etti.Hurmet ve saygı gosterdi. İzzet ve ikrĂ‚mda bulundu. Ancak daha ruyĂ‚sını anlatmaya fırsat bulamadan, İbrĂ‚him Gulşenî hazretleri ruyĂ‚nın tĂ‚birini soyledi. "Sadaka belĂ‚yı giderir, omru uzatır." buyurdu. Bu hĂ‚li goren SultĂ‚nın, İbrĂ‚him Gulşenî'ye îtimĂ‚d ve bağlılığı arttı.
Bir gun ŞehzĂ‚delerden biri, duşman olduğu birisinin zarar gormesini istedi.Bu niyet ile İbrĂ‚him Gulşenî'ye gelip, o zĂ‚tın zarar gormesi icin yazı yazmasını istedi. İbrĂ‚him Gulşenî de; "İşi Hak teĂ‚lĂ‚ya havĂ‚le etmek iyidir. Kin tutarak, ofkelenerek bir muslumana zarar vermeye kalkmak, hattĂ‚ uğradığı bir zarara sevinmek cĂ‚iz değildir." buyurdu.
İbrĂ‚him Gulşenî'den bu yazıyı alamayacağını anlayan şehzĂ‚de atına bindi, başka birinden boyle bir yazı almak kasdıyla yola cıktı. Yolda at şahlanarak, iki ayağı uzerine doğruldu. ŞehzĂ‚de, atın arkasına duştu ve kendinden gecip bayıldı. Gorenler yetişip, bu hĂ‚liyle evine getirdiler. ŞehzĂ‚de ayılıp kendine gelince; "İbrĂ‚him Gulşenî'ye gidin, ben tovbe ettim, pişmĂ‚n oldum. Beni affetsin." diye haber gonderdi. İyi olup ayağa kalkınca, hemen İbrĂ‚him Gulşenî'nin yanına gitti. Huzûrlarında tekrar tovbe etti ve SĂ‚dık talebelerinden oldu.
Sultan Hasan, oğlu Halil'i iyi bir idĂ‚reci olabilmesi icin Fars vilĂ‚yetine vĂ‚li tĂ‚yin etti. Halil gittiği vilĂ‚yette halka zulum etmeye başladı. Zulmunden bıkan halk, durumu Sultana anlattı. Sultan, buna cok uzulup, İbrĂ‚him Gulşenî ile KĂ‚dı Hasan'ı huzûruna istedi. Sonra; "Oğlum Halil zulme başlamış. Yazdıracağım emri ona goturup, insanların icinde korkmadan okuyun." dedi. SultanHasan'ın hanımı, durumu acele oğluna bildirdi. Halil haberi alınca, yollara adamlarını koyup; "Gelenleri yakalayıp derhal huzûruma getirin." diye emir verdi. Bu sırada İbrĂ‚him Gulşenî ile KĂ‚dı Hasan yola cıkmışlardı. O yere yaklaştıklarında, Halîl'in adamları onları yakalayıp vĂ‚linin huzûruna cıkardılar. Halîl, İbrĂ‚him Gulşenî'ye hurmet eder gorunmeye calıştı. Herkesin bulunduğu bir sırada İbrĂ‚him Gulşenî'ye: "Efendim! Tebrîz'den cıkalı kac gun oldu?" diye sordu. O da; "On yedi gun" deyince, Halîl alay ederek; "Efendim! Tebrîz'den buraya bir ayda ancak gelinir. Hele bu kış mevsiminde yollar buzlu ve karlıdır. Daha uzun zamanda gelmek gerekmez mi?" deyip, inanmadı. İbrĂ‚him Gulşenî hazretleri; "Biz omrumuzde hic yalan soylemedik. Yalan soyleyeni de sevmeyiz. Fakat şunu iyi biliniz ki, Allahu teĂ‚lĂ‚nın sevdiği kulların himmeti dağları eritir. Bizim bir aylık yolu on yedi gunde gelmemiz şaşılacak şey değildir ki... İnanmıyorsanız işte mektup. Bugunku tĂ‚rihe, bir de mektuptaki tĂ‚rihe bakınız." buyurdu. Bu hal karşısında, duraklayan Halîl, mektubu aldı ve yanındaki dîvĂ‚n beyine verdi. TĂ‚rihi okudular, tam on yedi gun olduğunu gorduler. Mahcûb olan Halîl; "Efendim! Bu, sizin kerĂ‚metinizden başka bir şey değildir." dedi. İbrĂ‚him Gulşenî de; "MĂ‚demki evliyĂ‚nın tasarruf etme gucune inanıyorsunuz, oyle ise babanıza karşı gelmemelisiniz." Eğer bozuk niyetinizi duzeltmezseniz, sizi bu gece cezĂ‚landırırız." dedi. O sırada VĂ‚li Halîl; "Yarın İbrĂ‚him Gulşenî'yi oldurteyim." diye duşunuyordu. O gece ruyĂ‚sında, İbrĂ‚him Gulşenî'nin kendi boğazını sıkarak; "Bre zĂ‚lim! Yaptığın zulumler yetmez mi ki, cenĂ‚b-ı Hakk'ın hĂ‚lis kullarına da kotuluk duşunursun?" dedi. Halîl boğulacak gibi oldu. Yattığı yerde ellerini kaldırarak tovbe etti. Uyandığında ter icinde kalmış, cok korkmuştu. Yatağından kalkıp duşunmeye başladı. İbrĂ‚him Gulşenî, o gece KĂ‚dıasker AlĂ‚yi'nin evinde misĂ‚firdi. Gece yarısı olunca, ev sĂ‚hibini uyandırdı ve; "Haydi VĂ‚li Halîl'in konağına gidelim." buyurdu. Gece yarısıHalîl'in konağına girdiler. Yattığı yerin kapısına gelince, yuksek sesle; "Ey Halîl! Tovbe ettin mi, yoksa hĂ‚lĂ‚ beni oldurme fikrinde misin?" dedi. VĂ‚li Halîl, ağlıyarak kapıdan cıktı ve İbrĂ‚him Gulşenî'ye; "Efendim! Yaptıklarıma pişmĂ‚n oldum. Tovbe ettim. Yalvarıyorum bana duĂ‚ buyurunuz. Bundan sonra hic kimseye zulum etmiyeceğim." dedi.
Sultan Hasan'ın devlet adamlarından ikisi, İbrĂ‚him Gulşenî'yi ziyĂ‚rete geldiler. Gelenler daha soze başlamadan, birisine; "Senin bu gece niyet ettiğin şey makbûldur. Fakat buradaki malından değil, koyden gelecek olandan ver. Kendi yerine gonderdiğin vekilin sĂ‚lih bir kimsedir. İnşĂ‚allah senin icin hac eder. Yalnız ucretini bol ver." dedi. Diğerine de; "Nicin sabah gusl edip tovbe etmedin? Burada oturma. Git, cabuk gusl abdesti al gel." buyurdu. Meğer, o iki kimsenin birisi yerine hacca vekil gonderecekmiş. Duşunduğu bir kimsenin bu işi yapıp yapamayacağı hakkında tereddud ediyordu. Vereceği paranın helĂ‚lden olup olmadığında da şuphesi vardı.
Devlet adamı, İbĂ‚him Gulşenî hazretlerinden bu kerĂ‚metleri gorunce, hemen Sultan Hasan'a gitti. Olanları anlattı. Sultan, İbrĂ‚him Gulşenî'nin buyukluğunu daha iyi anladı ve onu memnun etmek icin KĂ‚dı Hasan'ı cağırdı. "Git, İbrĂ‚him Gulşenî'yi ziyĂ‚ret et. Bizden selĂ‚m soyle. Bizi duĂ‚dan eksik etmesin." diyerek pekcok hediyeler gonderdi. KĂ‚dı Hasan, İbrĂ‚him Gulşenî'nin huzûruna gidip, selĂ‚mı soyledi ve hediyeleri arz eyledi. SelĂ‚mı alan İbrĂ‚him Gulşenî, hediyeleri kabûl etmedi. KĂ‚dı hediyeyi mutlaka vermek icin zorlayıp duruyordu. Bu ısrar karşısında İbrĂ‚him Gulşenî; "KĂ‚dı Efendi! Bana hediyeyi vermek icin uğraşıp duracağına, acele evine git, kitapların yanıyor!" buyurdu. KĂ‚dı suratle evine vardı ve mangaldan sıcrayan ateşin kutuphĂ‚nesini yakmaya başladığını gordu. Eğer yetişmese, kitaplarının hepsi ve evi yanacaktı. İbrĂ‚him Gulşenî'nin bu kerĂ‚metini de gorunce, ona olan yakınlığı ve bağlılığı bir kat daha arttı. Bu arada gusl icin gonderdiği kimse abdest alıp geldi. İbrĂ‚him Gulşenî ona tovbe ettirdi. Tovbeden sonra o kimse velîlik hallerine kavuştu.
Babası Uzun Hasan ve kardeşi Halîl'in olumunden sonra tahta cıkan SultanYĂ‚kûb da İbrĂ‚him Gulşenî'ye izzet ve îtibĂ‚r gosterdi. Onun icin Tebriz'de bir zĂ‚viye inşĂ‚ ettirdi. Fakat İbrĂ‚him Gulşenî bu zĂ‚viyede irşĂ‚d, insanlara hak ve hakikatı anlatma vazîfesine uzun sure devĂ‚m edemedi.
Erdebil HĂ‚nedĂ‚nına mensup Safevî EshĂ‚b-ı kirĂ‚m duşmanları, Tebriz'deki Ehl-i sunnet muslumanları ortadan kaldırmak ve İbrĂ‚him Gulşenî'ye zulmetmek icin harekete gectiler. Ateşe tapan mecûsîler ile birleşerek, Tebrîz'i işgĂ‚l ettiler. Her tarafı yakıp yıktılar. Onlerine gelen genc, yaşlı, kadın, erkek demeden herkesi oldurmeğe başladılar. İbrĂ‚him Gulşenî hazretleri bu fitneden kurtulmak icin hicrete karar verdi. MĂ‚cerĂ‚lı bir yolculuktan sonra oğlu Ahmed HayĂ‚lî ile Diyarbakır'a ulaştı İbrĂ‚him Gulşenî'ye, şehrin hĂ‚kimi, Âmir Bey ile kardeşi Kayıtmaz Bey son derece hurmet gosterdiler. İzzet ve ikrĂ‚mlarda bulundular. Fakat orada fazla kalmayıp, yollarına devĂ‚m ederek Mısır'a ulaştılar.
İbrĂ‚him Gulşenî'nin hocası Omer Rûşenî hazretlerinin talebelerinden Tîmûrtaş ileŞĂ‚hin efendiler de daha once Mısır'a gelip yerleşmişlerdi.Mısır halkı onlara değer veriyor, saygı ve hurmette kusûr etmiyorlardı. İbrĂ‚him Gulşenî'nin Mısır'a gelmesini halk buyuk bir sevincle karşıladı. KĂ‚dı'l-kudĂ‚t Abdulberr bin Şahna, Tîmûrtaş ve ŞĂ‚hin efendilerin ricĂ‚sı uzerine Kubbet-ul-MustafĂ‚ denilen yerde yerleşti. İnsanlara nasîhate, ibĂ‚detleri yapmanın, haramlardan kacmanın fazîletini anlatmaya başladı. Kısa zamanda Sultan Gavrî başta olmak uzere herkes onu cok sevdi. Onun kalblere şifĂ‚ olan sozlerini hep dinlemek, hic kacırmamak icin huzûrunda bulunmaya gayret ettiler. Gelenlerin cok olması uzerine, hukumdĂ‚r ona, Mueyyediye'de bir medrese yaptırdı. İbrĂ‚him Gulşenî oraya giderek, insanlara Ehl-i sunnet îtikĂ‚dını ve Gulşeniyye yolunu anlatmaya başladı.
Bu arada Memlûklerin Safevîleri desteklemesi yuzunden Osmanlılarla arası acılmıştı.Sultan Gavri, İbrĂ‚him Gulşenî hazrelerinin karşı cıkmasına rağmen, devlet adamlarının ısrarı uzerine, Yavuz Sultan Selîm uzerine yurudu. Ancak yapılan savaşta hayĂ‚tını kaybetti. Onun yerine tahta cıkan Tomanbay, İbrĂ‚him Gulşenî'ye gelip duĂ‚ istirhĂ‚m eyledi. Şeyh dedi ki: "Siz duĂ‚ya kĂ‚biliyet ve istidĂ‚d hĂ‚sıl eyleyin ki duĂ‚ size ulaşsın. Sultanların duĂ‚ya istidĂ‚dı adĂ‚lettir. Ol dahi Allahu teĂ‚lĂ‚nın kitĂ‚bı ile hukum vermektir. Her kim Allahu teĂ‚lĂ‚nın emri uzere hukum etmez ise zĂ‚limdir. Sultanım! Eğer makĂ‚m-ı selĂ‚mette olmak istersen, Selîm'e tĂ‚bi olasın." Bu nasîhatlere rağmen Tomanbay RidĂ‚niye'de Yavuz'un karşısına cıktı. Bozguna uğradı, sonra yakalanarak îdĂ‚m edildi.
Sultan Selîm Han boylece Mısır'ı zaptettiğinde, İbrĂ‚him Gulşenî hazretleri onu:
Azîzim hayr-ı makdem omrumun vĂ‚rı safĂ‚ geldin.
Keremler eyledin gonlumun sultĂ‚nı safĂ‚ geldin.
diyerek karşıladı.Yavuz Sultan Selîm Han da bu buyuk Ă‚lime cok gonulden hurmet gosterdi. Pekcok yeniceri ve sipĂ‚hi sohbetiyle şereflendi, duĂ‚sını alarak feyz ve bereketlerinden istifĂ‚de etmeye calıştılar.
Mısır'da İbrĂ‚him Gulşenî hazretlerinin talebeleri ve sevenleri coğaldı. NĂ‚mı, zamĂ‚nın sultĂ‚nı KĂ‚nûnî Sultan SuleymĂ‚n Hana erişti. Sultan SuleymĂ‚n Han, onu İstanbul'a dĂ‚vet eyledi. İstanbul'a gelen İbrĂ‚him Gulşenî hazretlerine cok hurmet gosterdi, ikrĂ‚mlarda bulundu. O sıralarda İbrĂ‚him Gulşenî yuz dort yaşlarındaydı. Gozlerinde bir rahatsızlık hissediyordu. Gormesi cok zayıflamıştı. Durumu PĂ‚dişĂ‚ha arz eyledi.Sultan da KehhĂ‚lbaşı'na (Surmecibaşına) emrederek, gerekli ihtimĂ‚mı gostermesini emretti. KehhĂ‚lbaşı, butun gayretini sarf ederek, Allahu teĂ‚lĂ‚nın izniyle kısa zamanda yeniden gozlerinin acılmasına sebeb oldu. İbrĂ‚him Gulşenî sıhhate kavuşunca, Cıkrıkcılar başındaki Atik İbrĂ‚him Paşa CĂ‚miinde halka vĂ‚z ve nasîhat etmeye başladı. Kısa zamanda İstanbulluların gonlunde taht kuran İbrĂ‚him Gulşenî'ye, devlet erkĂ‚nından ve halktan pekcok kimse talebe olmakla şereflendi. PĂ‚dişĂ‚h, şeyhulislĂ‚m, Ă‚limler ve evliyĂ‚ onun ilimdeki ustunluğunu cok takdir ettiler. Bir muddet İstanbul'da kalan İbrĂ‚him Gulşenî hazretleri, PĂ‚dişĂ‚htan izin alarak tekrar Mısır'a dondu.
İbrĂ‚him Gulşenî, MevlĂ‚nĂ‚ CelĂ‚leddîn-i Rûmî hazretlerinin Mesnevî'si tipinde, ona eş olarak, kırk gun icinde kırk bin beytlik Farsca bir mesnevî yazdı. Ma'nevî ismini verdiği bu kitabı cok kıymetlidir.
Talebelerine daha cok MevlĂ‚nĂ‚ hazretlerinin Mesnevî'si ile kendisinin MĂ‚'nevî isimli eserinden okuturdu. Nitekim şoyle denilmiştir:
Gulşenî dervişi guldur, goncalardır Mevlevî,
Bulbul-i ŞeydĂ‚ okur geh Mesnevî, geh Ma'nevî.
İbrĂ‚him Gulşenî hazretleri 1534 (H.940) senesi ŞevvĂ‚l ayının dokuzuncu gununde, Kelime-i şehĂ‚det getirerek vefĂ‚t etti. Yerine oğlu Ahmed HayĂ‚lî gecerek, Gulşenî yolunu devĂ‚m ettirmeye calıştı.
İbrĂ‚him Gulşenî vefĂ‚t ettiği gun, Munteci Muhammed Efendinin evinin onundeki bir servi ağacı yere devrildi. Muhammed Efendi; "Bu hayra alĂ‚met değil." deyip, duĂ‚ almak niyetiyle İbrĂ‚him Gulşenî'nin evine doğru gitti. Eve vardığı zaman, vefĂ‚t ettiğini oğrendi. Evinin onunde bir servi ağacının devrildiğini, Gulşenî'nin oğlu Ahmed'e anlattı. Orada bulunanlar hayret ettiler. Cunku, yakınları tabut yapmak icin her tarafa servi ağacı aramağa cıkmışlardı.
Orada bulunanlar: "Biz servi ağacı bulmağa etrĂ‚fa adam gondermiştik. Meğer sizin servinizin duşmesi İbrĂ‚him Gulşenî hazretlerinin tabutu icinmiş." dediler. Bana teselli geldi. O serviden tahta bictirerek, tabut yaptırıp getirdim. Onunla defn ettiler. Yıkarken etrĂ‚fa cok guzel, misk gibi bir koku yayıldı... Bu kokuyu, orada bulunan herkes hissetti.
İbrĂ‚him Gulşenî'nin oğlu Ahmed HayĂ‚lî, babasından otuz yedi sene sonra vefĂ‚t etti. İbrĂ‚him Gulşenî'nin turbesine defnedildi. Kabri kazılırken etrĂ‚fa oyle guzel bir koku yayıldı ki, orada hazır olanlar bu kokunun Cennet kokusu olduğunu ve İbrĂ‚him Gulşenî'nin kabrinden geldiğini anladılar. Sandukayı kaldırıp, toprağı kazmaya başladılar. Aşağı inildikce koku arttı. Kokukun İbrĂ‚him Gulşenî'nin mubĂ‚rek kabrinden geldiği Ă‚şikĂ‚r oldu.
Kabre inen şoyle anlattı: "MerĂ‚k ederek İbrĂ‚him Gulşenî'nin kabrini actım. Aradan otuz yedi sene gecmesine rağmen, kefeninde leke bile yoktu. MubĂ‚rek başına doğru bakarak hurmetle selĂ‚m verdim. Kabirden şoyle cevap verdi: "Aleyke selĂ‚mullah yĂ‚ İbni!" Tahammul edemeyip, elimde olmayarak diz coktum. Yanımda ŞeyhAli'nin lalası vardı. O, korkudan yukarı cıktı. Ben Ahmed HayĂ‚lî'nin cesedini kabre koydum. Uzerimdeki butun yorgunluk ve korku gitti."
İbrĂ‚him Gulşenî hazretlerinin MĂ‚'nevî isimli mesnevîsinden başka, Arabî, FĂ‚risî ve Turkce DîvĂ‚nları da vardır. MĂ‚'nevî'nin bir kısmını, talebelerinden Muhammed FenĂ‚î Efendi Turkceye tercume etmiştir.
BESMELENİN FAZÎLETİ
İbrĂ‚him Gulşenî, bir gun talebeleriyle sohbet ediyordu. Bir ara talebeler; "Efendim! Allahu teĂ‚lĂ‚nın ihsĂ‚nı ile kabirdeki olulerin azabda veya nîmet icinde oldukları bilinebilir mi? DuĂ‚ ederek azabda olanın azĂ‚bı kaldırılır mı?" diye sordular. İbrĂ‚him Gulşenî de: "Allahu teĂ‚lĂ‚nın sevdiklerinden biri bir kabre uğradığında, kabirdekinin azab icinde olduğunu gordu. Aradan bir muddet gectikten sonra, tekrar o kabrin yanına uğradı. Kabre teveccuh ettiğinde, azĂ‚bın kaldırılmış olduğunu gordu.Hayret ederek duşunceye daldı. O sırada kendisine bir hitĂ‚b geldi. Deniyordu ki: "Bu kabirde yatan kimsenin kucuk bir cocuğu vardı. Annesi o cocuğu ilim oğrenmeye gonderdi. Cocuk Besmeleyi oğrenince, Besmelenin hurmetine babasının azĂ‚bı kaldırıldı."
Yine bunun gibi şĂ‚hid olduğum bir hĂ‚dise de şoyledir: KĂ‚dı ÎsĂ‚'nın hocası Fahreddîn vefĂ‚t etmişti. KĂ‚dı ÎsĂ‚, teveccuh edince, hocasının azabda olduğunu anladı ve gelip bana durumu soyledi. KĂ‚dı ÎsĂ‚'ya dedim ki: "Hocanın sende hakkı var. Hocan icin sadaka ver, Kur'Ă‚n-ı kerîm okut ve rûhuna hediye eyle." KĂ‚dı ÎsĂ‚ denilenleri yaptı. FukarĂ‚ya yemek yedirdi. SevĂ‚bını hocasının rûhuna hediye etti. O gece KĂ‚dı ÎsĂ‚ ruyĂ‚sında hocasını gordu.Azap melekleri tekrar azab icin gelmişlerdi. Tam o anda onu bir nûr kapladı. Bunu goren melekler, hemen oradan ayrıldılar. Ertesi gunu ruyĂ‚sını bize tĂ‚bir ettirmek icin geldi. Biz de; "Okuduğun Kur'Ă‚n-ı kerîm ve yaptığın hayır hasenĂ‚t ona nûr oldu ve azabdan kurtuldu. Cunku Kur'Ă‚n-ı kerîm nûrdur." dedik.
1) ŞakĂ‚yık-ı Nu'mĂ‚niyye Zeyli (AtĂ‚î

2) Tam İlmihĂ‚l SeĂ‚det-i Ebediyye; (49. Baskı) s.1079
3) RehberAnsiklopedisi; c.8, s.43
4) MenĂ‚kıb-i İbrĂ‚him Gulşenî
5) Sefînet-ul-EvliyĂ‚; c.3, s.106
6) İslĂ‚m ÂlimleriAnsiklopedisi; c.14, s.135
7) OsmanlıMuellifleri; c.1, s.116
8) EsĂ‚mi-i ŞuarĂ‚-yı Amid, AliEmîri 750, vr.5
9) Latîfi Tezkiresi; s.52
KAYNAK
__________________