İlk tahsîlini kÂdı olan babasında yaptı. Sonra, Bursa SultÂniyyesinde muderris Hızır Beye talebe oldu. Ayrıca derslerinde onun muÂvini, yardımcısı idi. Aklî ilimlerdeki anlayışının yuksekliğinden, akranları arasında, parmakla gosterilirdi. ZekÂsı cok keskin olup, en ince meseleleri hemen kavrardı. Hızır Beyin kızı ile evlendi. BÂzı medreselerde muderrislik yaptıktan sonra, gunde 30 akce ile Filibe Medresesine tÂyin edildi.
İznik Medresesi muderrisi MollaTÂceddîn vefÂt ettiğinde, FÂtih Sultan Mehmed cok uzulmuştu.Mahmûd Paşaya; "Yerine, onun gibi yuksek bir Âlim bulunup tÂyin edilsin." emrini verdi. O mecliste, Mahmûd Paşanın hatırınaMolla HayÂlî geldi. Durumu pÂdişÃ‚ha arz edip, onun hakkında bilgi verdi. Sultan FÂtih de; "MollaHayÂlî, o kimse değil midir ki, Şerh-i AkÂid'e yazdığı hÂşiyesiyle, ismini duyurmuştur?" diye sorduğunda, vezir; "Evet pÂdişÃ‚hım, o kimsedir." cevÂbını verdi. Bunun uzerine PÂdişÃ‚hın; "O kimse, bu medreseye lÂyıktır." demesi uzerine, 130 akce maaş ile, bu medresedeki muderrislik vazîfesini MollaHayÂlî'ye vermeyi kararlaştırdılar. Bunun uzerine, Filibe'den İstanbul'a gelen Molla HayÂlî, PÂdişÃ‚h ile konuştu. İznikMedresesine tÂyin edildiği kendisine bildirilince; "Ben hacca niyet ettim. İnşÃ‚allah geldiğimde kabûl ederim." dedi. Vezir Mahmûd Paşa; "Şimdi, once varıp medresede bir muddet ders okutunuz, sonraSultanın izni ile gidersiniz." diye teklif ettiğinde,MollaHayÂlî; "Eğer vezir-i Âzamlık makÂmını verseniz hacdan yine vazgecmem" dedi. Mahmûd Paşa durumu PÂdişÃ‚ha arzettiğinde; "Nicin sıkıştırmadın?" deyince; Vezir; "Sıkıştırdım. Fakat, vezirlik de versen, hacdan vazgecmem dedi." diye cevap verdi. Değer bilen padişÃ‚h, "Hac yolculuğundan donunceye kadar, muidi ve yardımcısı olan molla, vekili olsun, muderrislik vazîfesi resmen MollaHayÂlî uzerinde kalsın." emrini verdi.
Molla HayÂlî, hacca gidip donunce, adı gecen medreseye muderris oldu.Talebe yetiştirmek ve eser vermek işi ile meşgûl olduğu sırada 1481 yılında vefÂt etti. Bu esnÂda yaşı daha 33 idi. Onun boyle genc yaşta olumu ilim adamları ve talebeleri arasında buyuk teessure sebeb oldu. Pekcok şÃ‚ir mısra ve beyitleriyle duydukları uzuntuleri dile getirdiler. Nitekim Kandî,
"Sozu dilde, hayÂli gozde kaldı."
mısraı ile bir tarih duşurdu.
HayÂlî hazretleri ilimlerin inceliklerini kavramada asrının Âlimlerinin en buyukleri arasında yer aldı. Cok ders okur, az yemek yerdi. Hep ilim ve ibÂdetle meşgûl olup, bir an bu hallerinden ayrılmazdı.Gunde bir def yemek yerdi. En az ile iktif ederdi. Son derece zayıf olduğundan, baş ve işÃ‚ret parmakları ile pazusunu kavrardı.
"Gece gunduz ibÂdetten kalmazdı geri
Gunde bir oğun idi saydıysan yediği"
beyti onun hakkında soylenmiştir.
Huzûrunda iki sene kalıp, ondan istifÂde eden MevlÂn GıyÂseddîn diyor ki: İznik'te, iki sene onun yanında kaldım. DÂim huzunlu ve sukût eder bir vaziyette, ibÂdetle ve ilimden ince meseleleri mutÂlaa ile meşgûl olur halde gorurdum. Ancak ilimden bahsedildiği zaman konuşur ve gulerdi. Devrinin meşhûr Âlimlerinden HocazÂde ile bir cÂmide buluşmuş, onunla ilmî bir konuda uzun bir sohbete başlamış ve ona gÂlip gelmişti. Omrunde hicbir ilmî munÂzarada mağlup olmamış bulunan HocazÂde, onun vefÂtından sonra; "HayÂlî vefÂt edinceye kadar, munÂzara ilmindeki ustunluğunden, onunla hicbir yerde karşı karşıya gelmeye cesÂretim kalmamıştı. Yatağımda, hayÂlimde hep onu gorurdum." demiştir.
Zeyniyye koluna bağlı olan HayÂlî, tasavvuf mÂrifetlerine, hocası Şeyh Abdurrahîm Merzifonî vÂsıtası ile kavuştu. Bu zÂt, ona Edirne'de Yeni CÂmide (CÂmi-i Cedîd'de) Kelime-i tevhîdi soylemek vazîfesini vermişti. Şeyh Abdurrahîm, Zeyneddîn HÂfî hazretlerinin yoluna mensuptu. "Zeyniyye" adı verilen onun bu yolu, Zeyneddîn hazretlerinin baş halîfesi Abdullatîf Kudsî'nin Bursa'ya gelip, talebe yetiştirmekle vazîfelendirilmesinden sonra yayıldı. Bursa'da yetişen buyuk Âlimlerin coğu bu yolu secmişlerdi. Bu yolun mensuplarının hepsinin kabirleri, belirli bir geometrik şekli andırır bicimdedir. Molla FenÂrî ile HayÂlî hazretlerinin mezar taşlarının da bu bicimde olması, onların da Zeyniyye yolunda olduklarını gostermektedir. HayÂlî'nin kabrini bugunku mamur şekliyle yaptıran, Sultan İkinci Abdulhamîd Hanın yakınlarından Hacı Ali Efendidir. Demir parmaklıkla cevrili lahdin alt yan taşlarında, tamirle ilgili bilgi verilmektedir. Zeynîler kabristanının bitişiğinde, Zeynîler CÂmii de vardır.
HayÂlî'nin eserlerinin başlıcaları şunlardır: 1) Şerh-i AkÂid HÂşiyesi: AkÂid-i Nesefiyye'nin şerhine yaptığı kıymetli bir hÂşiyedir. Molla HayÂlî'yi meşhûr eden bu hÂşiyesidir. Bu zamÂnın Âlimleri, şerh ve hÂşiyeleri ile kendilerini tanıtırlardı. O, bu eserini gÂyet veciz bir şekilde yazmıştır. Bu hÂşiye, yalnız talebe arasında değil, havÂs yÂni yuksek Âlimler arasında da pek makbûl ve mûteberdi. Bu eseri mutÂlaa edenler, medh ve şerhe ihtiyac duyulmaksızın bunun kıymetini takdir ederlerdi.
2) HÂşiye-i Tecrîd HÂşiyesi: Şerh-i Tecrîd-i KelÂm hÂşiyesinin baş kısımlarına yazılan hÂşiyedir.
3) Şerh-i Kasîde-i Nûniyye: İstanbul'un ilk kÂdısı ve Âlimlerin buyuklerinden Hızır Bey Celebi'nin akÂid ilmine dÂir yazdığı Kasîde-i Nûniyye'sine şerh olarak yazmıştır.
4) Şerh-i Adûd HÂşiyesi: KelÂm ilmine dÂir manzûm olan AkÂid-i Adûdiyye adındaki eserin şerhine yazdığı hÂşiyesidir.
5) Şerh-i MekÂsıd icin olan ta'likası.
6) VikÂye HÂşiyesi: Şerh-i VikÂyet-ir-RivÂye fî MesÂil-il-HidÂye adındaki esere yazdığı hÂşiyedir.
7) Sadr-uş-Şerî'a HÂşiyesi.
HayÂlî'nin bizzat kendisinin yazdığı eserler de vardır. Bunlardan Telvîh adlı eserin kenarına yazdığı ilÂveler ile, HayÂlî'nin kendi hattı ile yazdığı BeydÂvî Tefsîri boyledir.
Ayrıca HayÂlî, Arapca Farsca ve Turkce olmak uzere uc dilde şiir soylemiştir. Bu durum, onun bu dillere tam vÂkıf olduğunu gostermektedir.
1) Mu'cem-ul-Muellifîn; c.2, s.187
2) ŞezerÂt-uz-Zeheb; c.7, s.343, 344
3) El-FevÂid-ul-Behiyye (Luknevî

4) ŞakÂyık-ı Nu'mÂniyye Tercumesi; s.158
5) Tam İlmihÂl SeÂdet-iEbediyye; (49. Baskı) s.1086
6) İslÂm Âlimleri Ansiklopedisi; c.12, s.69
7) Osmanlı Muellifleri; c.1, s.65
8) TÂcu't-TevÂrih; c.5, s.121
__________________