EvliyÂnın buyuklerinden. İsmi Abdullah bin Abdulazîz bin Ca'fer el-Yuneynî'dir. Kunyesi Ebû Osman'dır. Doğum tÂrihi bilinmemekle berÂber 1136 (H.530) senesinden sonra Sûriye'de Ba'lbek beldesine bağlı Yuneyn koyunde doğduğu kaydedilmiştir. 1220 (H.617) senesinde vefÂt etti. Omru seksen sene civÂrında idi. Defnedildiği yere turbe yapıldı. Turbesi Ba'lbek'de olup, istifÂde edilen bir ziyÂretgÂhtır. Şam'da zamÂnının Âlim ve velîlerinden ilim ve feyz alarak yetişti. Zuhd sÂhibi, dunyÂya duşkun olmayan, heybetli, uzun boylu, cesur, iyiliği emreden, kotulukten sakındıran, gece-gunduz dîn-i İslÂmı yaymak icin uğraşan, Allahu teÂlÂyı bir an unutmayan, şÃ‚nı yuksek, kerÂmet sÂhibi bir zÂt idi. Ba'lbek vÂlisi kendisini ziyÂret ettiğinde, ona adÂletle davranmasını tenbîh eder ve nasîhatta bulunurdu.
Es-SehÂvî şoyle anlatır: "Ebû Osman el-Yuneynî, senede uc dirhem ile gecinirdi. Bir dirhemiyle un alır, bir dirhemiyle yağ, bir dirhemiyle de bal alırdı. Bunları karıştırıp, yuvarlak yuvarlak uc yuz altmış tÂne kofte gibi parcalar yapardı. Bayram gunleri haric devamlı oruclu olduğundan her akşam biri ile iftÂr ederdi."
İbn-i Şuhbe TÂrih-i İslÂm adlı eserinde onun icin; "Ebû Osman, aslenBa'lbek koylerinden olan Yuneyn koyundendir. KerÂmet sÂhibi bir zÂt olup, nefsiyle cok mucÂdele ederdi. Kimseden bir şey almazdı. Aza kanÂat eden iffet sÂhibi bir zÂt idi." demiştir.
Şeyh Muhammed bin Ebi'l-Fadl şoyle anlatmıştır: "ZamÂnın sultÂnı Sultan ÎsÂ, bir gun Abdullah bin Abdulazîz hazretlerinin huzûruna gelip; "Efendim! Bize du ve nasîhat ediniz." deyince; "Ey Sultan! Zulumden, kotuluklerden, şakî olmaktan sakın. Babanda bu haller gorulmuştu. Sen oyle olma!" dedi."
Bu sultan da, tebeasına Âdil davranmıyordu. Bu bakımdan, soylenilen sozlere kulak asmadan kalkıp gittiği gibi Abdullah bin Abdulazîz hazretlerine de bir hîle yapmayı duşundu. Uc bin altın goturup, hediyemizdir, ihtiyaclarınıza harcayınız diye vererek deneyecek, kabul ederse hemen geri alacaktı. Ertesi gun hilesini yapmak uzere huzuruna tekrar gitti. Yanında goturduğu uc bin dirhemi onune bırakıp; "Efendim, bunlar size hediyemizdir. Buyurun, dergÂhınızın ihtiyaclarına harcarsınız!" dedi. Abdullah bin Abdulazîz hazretleri sultana vakar ve heybetle bakıp; "Ey cÂhil! Kalk hemen buradan git! Bizi denemeye kalkışıyorsun! Biz Allahu teÂlÂya du edersek yer yarılır seni yutar. Bizi parayla olcmek istiyorsun. Biz isteyince Allahu teÂlÂnın izniyle şu oturduğumuz seccÂdenin altından, birinden gumuş diğerinden altın akan iki ceşme ortaya cıkar! Su gibi altın ve gumuş akar." dedi.
Bu sozleri soyledikten sonra seccÂdenin kenarını kaldırdı. Huzûrunda bulunanlar iki ceşme gorduler, birincisinden altın diğerinden de gumuş su gibi akıyordu.
Abdullah bin Abdulazîz hazretlerinin zamÂnında Melîk Emced bir imÂrethÂne yaptırıyordu. BinÂnın inşÃ‚sında buyuk taşlar kullanmak istedi. Beldesinde bulunan buyuk taşların kırılıp yontulmasını emretti. Ancak bu işle uğraşanlar taşları parcalamaya guc yetiremediler. Ne kadar uğraştılarsa da Âletleri bu iş icin kÂfi gelmedi ve caresiz kaldılar. Abdullah bin Abdulazîz hazretlerine gidip durumu anlattılar ve yardım istediler. O da yardım etmeyi kabûl edip taşların bulunduğu yere geleceğini soyledi. Beklemeye başladılar. Baktılar ki havada yuruyerek geliyor. Sonra, gelip havada tam taşların ustunde durdu. Taşlar onun himmetiyle ve Allahu teÂlÂnın izniyle gozleri onunde istenildiği gibi parca parca ayrıldı. Bu hÂdiseye cok şaşan işciler, gidip durumu Melik Emced'e anlattılar. Melik buna hem cok hayret etti hem de pek memnun oldu. Derhal huzuruna gidip hurmetle elini operek teşekkur etti.
İbn-i Şuhbe şoyle anlatmıştır:
Hanımımın bir ortuye ihtiyÂcı vardı. Satın almamı istedi. Borcum olduğunu, bu sebeple alamayacağımı soyledim. O gece uyudum. RuyÂda bana; "İbrÂhim Halîlullah'ı gormek istersen, Abdullah bin Abdulazîz el-Yuneynî'ye bak!" dendi.
Sabahleyin, Abdullah el-Yuneynî'nin bulunduğu yere gittim. Beni gorunce, beklememi istediler ve evlerine gidip geldiler. BerÂberlerinde, bir ortu ve borcum kadar para vardı. Onları bana verdi. Alıp evime dondum.
Abdullah bin Abdulazîz hazretlerinin vefÂtı şoyle anlatılır:
Bir cum gunu yıkanmak uzere hamama gitti. Cum namazı icin gusl abdesti aldı. Sonra cÂmiye gelip, cum namazını kıldı. Sonra DÂvûd ismindeki muezzine; "Ey DÂvûd! Sen cenÂze yıkar mısın? Yarın sabah bak neler olacak!" dedi.
Muezzin bir şey anlamayıp; "Efendim biz sizin emrinizdeyiz." diyebildi.
Oradan ayrılıp dergÂhına geldi. Talebelerini, her zaman altında oturduğu ağacın yanına cağırdı ve; "Beni, buraya defnedin!" diye vasiyet etti. O gece butun talebeleriyle sohbet etti ve onlara ayrı ayrı du etti. Talebelerinden biri; "Efendim zÂt-ı Âliniz icin, tatlı menb suyu getirmişler icer misiniz?" diyerek ikrÂm etti.
Suyu alıp icti. Kalanıyla da abdest aldı. Sabah namazını cemÂatle kıldıktan sonra, her zaman cıktığı minderin uzerine cıkıp, kıbleye doğru bağdaş kurup oturdu. Her zaman olduğu gibi tesbihi elinde idi. O hÂlde hic kimse ile konuşmadı. Herkes onun uyuduğunu zannedip yavaşca oradan ayrıldı.
Bir ara hizmetcisi bir şey sormak icin yanına girdi. Uyuyor zannederek geri cıktı. Bir sure sonra; "Hocamız bu kadar gec kalmazdı!" diye duşunerek, tekrar odaya girdi ve; "Y Seyyidî, ey efendim!" diye seslendi. Ebû Osman el-Yuneynî hic ses vermedi. Yanına gidip baktığında, vefÂt ettiğini gordu. Hemen Melik Emced'e haber verdiler. Derhal dergÂha geldi. Ebû Osman Abdullah'ın hic renginin değişmediğini ve bağdaş kurmuş bir hÂlde vefÂt etmiş olduğunu gordu. CenÂze işlerine başladıklarında Muezzin DÂvûd gelip, Ebû Osman Abdullah'ı yıkadı. O zaman Muezzin DÂvûd'a; "Yarın sabah bak neler olacak." demesinin, vefÂtına işÃ‚ret olduğunu anladılar. Vasiyeti uzere, talebeleriyle altında sohbet ettiği ağacın dibine defnedildi. Daha sonra buraya velilerden pek cok kimse defnedildi.
__________________
Abdullah bin abdulazîz (osman) el-yuneynî
Peygamberler ve Evliyalar0 Mesaj
●36 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Peygamberler ve Evliyalar
- Abdullah bin abdulazîz (osman) el-yuneynî