İskenderiyye'de yetişen buyuk velîlerden. MÂlikî mezhebi fıkıh Âlimi. İsmi DÂvûd olup, babasınınki Omer'dir. DÂvûd-ul-Kebîr diye de bilinir. Kunyesi Ebû SuleymÂn'dır. kayanklarda doğum tÂrihine rastlanamayan Ebû SuleymÂn, 1333 (H.733) senesinde İskenderiyye'de vefÂt etti. VefÂtı icin kayanklarda başka tÂrihler de bildirilmiştir. Tasavvufta ŞÃ‚zilî tarîkatına mensûb idi. Bu yolun buyuklerinden Ebu'l-AbbÂs-ı Mursî ve onun halîfesi olan TÂcuddîn İbn-i AtÂullahİskenderî hazretlerinin sohbetlerinde yetişerek kemÂle geldi. MÂlikî mezhebi Âlimlerinin onde gelenlerinden ve Kur'Ân-ı kerîmde medhedilen rÂsih ilimli Âlimlerin imÂmlarından ve buyuklerinden oldu. Bilhassa fıkıh, tefsîr, hadîs, nahiv, beyÂn ve diğer ilimlerde ve evliyÂlık yolunda derecesi cok yuksek idi. Ceşitli ilimlere dÂir cok kıymetli eserler yazdı.

ÎzÂh-ul-MesÂlik, Er-RisÂlet-ul-Merdİyye fî Şerhi DuÂ-iŞ-ŞÃ‚ziliyye, Şerh-ut-Telkîn, Uyûn-ul-HakÂik, KeŞf-ul-BelÂga ve Şerh-ul-Cumel liz-ZucÂcî bunlarİn belli baŞlİlarİdİr.

Ebû SuleymÂn DÂvûd-i İskenderî hazretleri, "Ameller (in kİymeti) ancak niyetlere goredir. Herkesin niyet etti?i ne ise, eline gececek olan ancak odur." hadîs-i şerîfinde gecen niyet hakkında buyurdu ki: "BÂtındaki derecenin yuksekliği, niyetin yuksekliği nisbetindedir. YÂni niyetindeki ustunluğun ne kadar ise, bÂtınî Âlemdeki derece ve yuksekliğin de o nisbette ustundur."

DÂvûd-i İskenderî'nin buyurduğu kıymetli sozlerinden bÂzıları şunlardır:

"Murşid, yol gosterici, rehber; sana ilÂcı, tedÂvî olmak yolunu gosteren değil, tedÂvî eden, mÂnevî olarak terbiye edip, yetiştiren zÂttır. Boyle olmıyana murşid denmez."

"Allahu teÂlÂnın muhabbetinden bir zerreyi, bin yİllİk ibÂdete de?iŞme! Cunku; Hadîs-i Şerîfte"KiŞi sevdi?i ile berÂberdir" buyrulmuŞtur.

"Şehvetler, bitmeyen arzu ve ihtiraslar, ustu ortulu azaplardır."

"Bir velîde, iki ceşit nûr bulunur. Birincisi; rahmet ve şefkat nûru olup, bu nûrla, evliyÂlık yolunda bulunmaya musÂid olanları kendisine cezbeder, ceker. İkincisi ise; feyz, izzet ve kahr nûru olup, bu nûrla da, Allah yolunda bulunmaktan uzak, taşkın kimseleri kendisinden uzaklaştırır."

"Kulun ilmi arttıkca, ilim talebi, daha cok oğrenmek arzu ve ihtiyÂcı da artar. Himmeti de yukselir. Cunku kişi, cehÂlet hÂlinde, sÂdece ilim oğrenmeyi, daha cok ilim sÂhibi olmayı ister ve buna kendisini cok muhtac hisseder. İlmin cok dereceleri vardır. Onun sonu yoktur."

"Âlimler, zÂhirî ve bÂtınî Âlimler olarak ikiye ayrılır. ZÂhirî Âlim; ilmi arttıkca, zuhûru, ortaya cıkması, tanınması artan kimsedir. Fakat bÂtınî Âlim bunun zıddıdır. O gizlidir. MÂnÂlar Âleminde ilerledikce, kendisi, kendisini ve ilmini anlamaktan, idrÂk etmekten Âciz kalır. İlmi de kendisi ile birlikte gizlidir. ZÂhirde, gorunuşte onun ilminin ve kendi hÂlinin bir belirtisi olmaz. Ancak ehli olanlar tarafından tanınabilirler."

"İnsanlar iki kısımdır. Birinci kısım, duny ile uğraşanlar olup, onu îmÂr etmeye calışır. Onun yolunun esÂsı duny ile uğraşmaktır. İkinci kısım insanlar ise, mÂn Âlemi ile, mÂnevî işlerle uğraşan kimseler olup, bunlar, matlûba (Allahu teÂlÂya) kavuşmak, O'nu istemek arzusuyla yanarlar. Butun gayretleri bunun icindir."

"Kalbin tam bir ihlÂs ile "L ilÂhe illallah (Allahu teÂlÂdan başka hicbir ilÂh yoktur)" diyerek bir def Allahu teÂlÂya yonelmesi, Allahu teÂlÂdan gÂfil olarak yapılan yer dolusu ibÂdetten hayırlıdır."

"Mumin kulların kalbleri, evliyÂnın kalblerinin golgeleri altındadır. EvliyÂnın kalbleri, enbiyÂnın kalblerinin golgesi altındadır. EnbiyÂnın kalbleri de, Allahu teÂlÂnın inÂyet ve yardım nûrları altındadır."

"Gonul kapılarının acılmasında elde edilebilecek en buyuk nasîb, gaflet hÂlinden kurtulabilmektir."

"Bir kimse, sÂhibi olan Allahu teÂlÂyı bırakır, O'ndan başka birine kalb gozunu cevirip, ona bakar ve ona gonul verirse, başına şu uc şey gelir: 1. Kalbinde, ilÂhî nûrları muşÃ‚hede etmesine, hakkı ve hakîkati gormesine mÂni olan perde hÂsıl olur. 2. Kalbini hangi sebeple mahlûklara kaptırdığına dÂir hesÂba cekilir. 3. Allahu teÂlÂdan başka bir şeye gonul verdiği ve niyeti bozuk olduğu icin azap gorur."

"Bir kimsenin duny ve Âhiretine faydalı olan bir hÂli yoksa, o kimse, cansız maddelerden farksızdır. ŞÃ‚yet bir kimsenin işi gucu şer, kotu işler ve mÂsiyet, gunah olursa, bu durumda o, bir şeytandan farksız olur. Bir kimse hem duny ve hem de Âhiret işlerini birlikte yurutmeye calışıp, dunyÂlık işlere daha fazla onem verirse, o kimsenin hayvandan farkı kalmaz. Duşuncesi, işi, meşgûliyeti yalnız Allahu teÂl icin olan kimse ise, bir melek gibidir."

"Eğer, insanlar velî zÂtların kadrini, kıymetini bilip iyice anlayacak derecede olsalardı, herkes karşılaştığı butun insanlara karşı edebli olurdu. Cunku, gorunuş îtibÂriyle velî de bizim gibi bir insandır ve karşılaştığımız bir kimse de, Allahu teÂlÂnın bir velî kulu olabilir. Velî, şekil ve şemÂil bakımından, giyinip kuşanma bakımından ve diğer bircok beşerî sıfatlarla, oteki insanlardan farklı olmayan bir kimse gibi gorunur. HÂlbuki, haddizÂtında o, diğer insanlardan tamÂmen farklı, apayrı bir insandır. Her Ân gonlu Allahu teÂl iledir ve O'nun muhabbeti ile yanmaktadır. İşte velînin asıl hÂlini bildiren bu husûsiyetini, ancak onun gibi olanlar anlar. Diğer insanlar ise, onu kendileri gibi bir kimse zannederler."

"Âbidde (Allahu teÂlÂya cok ibÂdet edende) ve Ârifde nefse duşmanlık vardır. Fakat ikisinin duşmanlıkları farklıdır. Âbid, nefsinin yaptıklarının kendisi icin zararlı olduğunu bildiği icin, nefsin yaptığı işlere duşmandır. Ârif ise, işleriyle birlikte, nefsin kendisine de duşmandır. Cunku nefs, Allahu teÂlÂya duşmandır."

"Bir kimse birini severse, onun bu sevgisi, bu sevgiye kavuşmasına sebeb olanı da sevmeyi gerektirir."

"İnsanoğlu dunyÂya etten bir kanat ile gelir. Ustunde ceşit ceşit nîmetlerin bulunduğu yukseklikler, altta ise Cehennem ateşi vardır. İnsanoğlu bu kanadını iyi besleyip, damarlarını iyi kuvvetlendirmeli ki, kanat zayıf olup, vazîfesini yapamayacak hÂle gelmesin ve sÂhibini ateşe duşurmesin."

"Allahu teÂl bir kulu icin hayır murÂd edince, onun kalbine hakîkî ilimleri yerleştirir."

"Kur'Ân-ı kerîmi hakîkî olarak dinleyebilmenin, boylece onun mÂnevî lezzetinden haz alabilmenin ilk mertebelerinden birisi, fÂnî olan mahlûkların hepsini, gozunden ve gonlunden silmektir."

"Bir talebe, kendisine ilim ve edeb oğreten ve hakîkî Âlim olan hocasına edep ve muhabbetle nazar edip bakınca, hak yoluna girmiş olur."
__________________