Osmanlı Ă‚limlerinden ve buyuk velî. Dorduncu Osmanlı şeyhulislĂ‚mı. İsmi, Ahmed bin İsmĂ‚il bin Osman GurĂ‚nî, lakabı Şerefuddîn, ŞihĂ‚buddîn ve Molla GurĂ‚nî'dir. Daha cok Molla GurĂ‚nî lakabıyla tanınıp, meşhûr oldu. 1410 (H.813) senesinde, Sûriye'nin GurĂ‚n kasabasına bağlı bir koyde doğdu. Doğduğu yere nisbetle "GurĂ‚nî" denilmiştir.
Molla GurĂ‚nî, kucuk yaşta Kur'Ă‚n-ı kerîmi ezberledi. Sarf, nahiv, beyĂ‚n, meĂ‚nî gibi Ă‚let ve kırĂ‚at ilmini oğrendi. Sonra ilim oğrenmek icin BağdĂ‚t, Diyarbakır, Hıns ve Hayfa şehirlerine gitti. On yedi yaşında iken de Şam'a gidip, bir muddet oradaki Ă‚limlerden ders alıp, ilim tahsîl etti. Şam'dan KĂ‚hire'ye gitti.KĂ‚hire'de zamĂ‚nın Ă‚limlerinden ders alarak; kırĂ‚at, tefsîr, hadîs ve fıkıh ilimlerini oğrendi ve bu ilimlerde icĂ‚zet aldı. O devrin en meşhûr Ă‚limi İbn-i Hacer AskalĂ‚nî'den hadîs ve fıkıh ilmine dĂ‚ir eserler okudu. Bu hocasından okuduğu eserler arasında, Sahîh-i BuhĂ‚rî ve fıkıh ilminde meşhûr eserler vardı.Hadîs ilminde İbn-i Hacer AskalĂ‚nî'den icĂ‚zet aldı. Molla GurĂ‚nî bu şekilde calışarak tahsîlini tamamladıktan sonra; tefsîr, kırĂ‚at, hadîs ve fıkıh ilimlerinde değerli bir Ă‚lim olarak yetişti.Yavaş yavaş tanınmaya ve KĂ‚hire'deki medreselerde ders vermeye başladı. Memlûk Devleti hukumdarları ile devletin ileri gelenlerinin kurdukları ilim meclislerine katılıp, munĂ‚zaralara girdi. İlmi ve fesĂ‚hati, guzel konuşmasıyla kısa zamanda tanındı. HattĂ‚ KĂ‚hire'de herkese acık bir ders verdi. Dersini dinleyen Ă‚limler, onun ilimdeki ustunluğunu takdîr ettiler. Hocası İbn-i Hacer AskalĂ‚nî ona icĂ‚zet verdikten sonra, Sahîh-i BuhĂ‚rî'yi gĂ‚yet guzel bir mahĂ‚retle okuttuğunu bizzat gorup, şĂ‚hid oldu. Bundan sonra hayĂ‚tının bir bolumunu KĂ‚hire ve Şam taraflarında gecirip İstanbul'a geldi. İstanbul'a gelişi, hayĂ‚tında değişikliğe yol actı. Once ŞĂ‚fiî mezhebindeydi. Sonradan Hanefî mezhebine gecti.
Molla GurĂ‚nî'nin İstanbul'a gelişi şoyle vukû bulmuştur: O devrin meşhûr Osmanlı Ă‚limlerindenMolla YegĂ‚n hacca gittiğinde, KĂ‚hire'ye uğradı. Orada Molla GurĂ‚nî'yi tanıyıp, onun dîne bağlılığını ve ilimdeki yuksek derecesini gorunce, İstanbul'a getirmek istedi. Lutuf ve iltifĂ‚t gostererek istanbul'a gelmesini soyledi. O da bu teklifi kabûl edip, Molla YegĂ‚n ile birlikte İstanbul'a geldi. Meşhûr Ă‚lim MollaYegĂ‚n, hacdan donup İstanbul'a gelince, Sultan İkinci MurĂ‚d Hanın otağına gidip, bir sohbet yaptı. Sohbet sırasında PĂ‚dişĂ‚h; "Gezip gorduğun yerlerden bize ne armağan getirdin?" diye sordu. Bunun uzerine Molla YegĂ‚n; "Tefsîr, hadîs ve fıkıh ilminde iyi yetişmiş bir Ă‚lim getirdim" dedi. "Şimdi nerededir?" deyince; "BĂ‚b-us-seĂ‚dede beklemektedir" dedi. Bunun uzerine PĂ‚dişĂ‚h, onu iceri getirmelerini soyledi. Molla GurĂ‚nî iceri girip, selĂ‚m verdi, el optu. Sohbet sırasında Molla GurĂ‚nî'nin konuşması ve hĂ‚li, pĂ‚dişĂ‚hın hoşuna gitti. Onu once, dedesi MurĂ‚d-ı HudĂ‚vendigĂ‚r GĂ‚zî'nin eski kaplıcadaki medresesine sonra da Yıldırım Medresesine muderris tĂ‚yin etti. Boylece bir muddet bu vazifede bulundu.Bundan sonra da Sultan İkinci MurĂ‚d HĂ‚n, Molla GurĂ‚nî'yi oğlu ŞehzĂ‚de Mehmed'in yĂ‚ni FĂ‚tih'in yetiştirilmesi ile gorevlendirdi.
ŞehzĂ‚de Mehmed (FĂ‚tih), bu sırada Manisa'da emîrdi. Babası İkinci MurĂ‚d HĂ‚n, oğlunun (FĂ‚tih'in) yetişmesi ve eğitilmesi icin pekcok Ă‚limi ona hoca olarak gondermişti. Fakat ŞehzĂ‚de Mehmed, zekî ve celalli olduğundan, giden hocalar onu bir turlu derse yanaştıramamıştı. Bu sebeple pĂ‚dişĂ‚h İkinci MurĂ‚d HĂ‚n, oğlunu yetiştirecek heybetli bir muallim arıyordu. Molla GurĂ‚nî'nin heybetli ve vakûr bir Ă‚lim olduğunu gorerek, sert tutumunu duyup, bu iş icin onu tĂ‚yin etti. Onun iyi bir eğitimden gecmesini istediğini soyleyip, gerekirse dovebileceğini de işĂ‚ret etti. Bunun uzerine Molla GurĂ‚nî, Manisa'ya gonderildi. Molla GurĂ‚nî, ŞehzĂ‚de Mehmed'in (FĂ‚tih'in) yetişmesi icin ona ders vermeye başladı. Gorduğu gevşeklik karşısında, vakûr ve sert tutumuyla, ŞehzĂ‚de Mehmed'in hırcınlığını yatıştırdı. HattĂ‚ ders sırasında; "Darabtuhû te'dîben" Terbiye etmek, eğitmek icin onu dovdum mĂ‚nĂ‚sındaki Arabca cumleyi dil bakımından incelettirdi, tahlîl ve tercume ettirdi. Bu tutum karşısında ŞehzĂ‚de Mehmed derslere devĂ‚m edip, kısa zamandaKur'Ă‚n-ı kerîmi hatmetti ve ilim oğrendi. PĂ‚dişĂ‚h İkinci MurĂ‚d HĂ‚n, oğlu ŞehzĂ‚de Mehmed'in Kur'Ă‚n-ı kerîmi hatmettiğini oğrenince, cok sevinip, hocasıMollaGurĂ‚nî'ye fazla mikdĂ‚rda mal ve parayı hediye gonderdi.
FĂ‚tih Sultan Mehmed Hanın yetişmesinde, Molla GurĂ‚nî'nin buyuk emeği gecti. Bu bakımdan FĂ‚tih, şehzĂ‚deliğinden beri hocasını cok sever, saygı ve hurmette kusûr etmezdi.
Babası İkinciMurĂ‚d'dan sonra tahta gecen FĂ‚tih Sultan Mehmed Han, Molla GurĂ‚nî'yi vezîr yapmak istedi. Molla GurĂ‚nî bu teklifi kabûl etmeyip; "Huzûrunuzda, size devlet işlerinde cok hizmet edenler vardır. Onların ciddî calışmaları, sonunda vezîrliğe, sadr-ı a'zamlığa kavuşmak ideallerine bağlıdır. Vezîriniz onlardan başkası olursa, kalbleri kırılır ve sultĂ‚nımıza zarar gelir" dedi. Sultan bu sozu beğendi ve onu kadısker yapmak istediğini bildirince, bunu kabûl etti. KĂ‚dılığa başlayınca, ayrıca muderrislik gorevini de yuruttu. Daha sonra Bursa evkĂ‚f idĂ‚resi vazifesi ve kĂ‚dılık vazifesi ile Bursa'ya gonderildi. Bursa'da bir muddet bu vazifeleri yaptı. Sonra bĂ‚zı sebeplerle Anadolu'dan ayrılıp, Mısır'a gitti.
Molla GurĂ‚nî Mısır'a vardığında, Mısır SultĂ‚nı Kayıtbay'dan tam bir kabûl ve cok ikrĂ‚m, hurmet gordu. Bir muddet sonra FĂ‚tihSultanMehmed HĂ‚n, Mısır SultĂ‚nı Kayıtbay'a, Molla GurĂ‚nî'yi gondermesini ricĂ‚ etti. Kayıtbay, FĂ‚tih Sultan Mehmed Hanın bu ricĂ‚sını Molla GurĂ‚nî'ye bildirerek; "Gitme, ben sana onunkinden daha cok ikrĂ‚m ve ihtirĂ‚m ederim" dedi. Molla GurĂ‚nî; "Evet inanıyorum, sizden cok fazla ikrĂ‚m gordum. Ancak, benimle onun arasında baba ile oğul arasındaki gibi buyuk bir sevgi vardır. Aramızdaki bu hĂ‚dise ise, bir başka şeydir. Bu sebepten o, tabiî olarak kendisine meyledeceğimi bilir. Eğer ona gitmezsem, sizin tarafınızdan gonderilmediğimi zanneder ve aranıza bir duşmanlık girebilir." cevĂ‚bını verdi. Sultan Kayıtbay bu cevĂ‚bı beğendi ve kendisine cok para ve yolda lĂ‚zım olabilecek eşyĂ‚ları verip, buyuk hediyelerle FĂ‚tih Sultan Mehmed Hana gonderdi.
Molla GurĂ‚nî İstanbul'a gelince, Sultan ona cok hurmet gosterip, ikinci defĂ‚ Bursa kĂ‚dılığına tĂ‚yin etti. Sonra yeniden Kadıaskerliğe getirildi. Bu arada muderrislik ve eser yazmakla da meşgûl iken, 1480 (H.885) senesinde ŞeyhulislĂ‚mlık makĂ‚mına getirildi. FĂ‚tih Sultan Mehmed HĂ‚n ona; maaş, hizmetci ve diğer yardımları yanında, cok hediyeler vererek, ikrĂ‚m ve hurmet gosterdi. Sekiz sene ŞeyhulislĂ‚mlık yaptı ve hakka, adĂ‚lete uymakta, titizlik gostererek, gayet guzel bir şekilde vazifesini yerine getirdi.
FĂ‚tih Sultan Mehmed Hana cok nasîhat eder, işlerinde yardımcı olurdu. Ona karşı duyduğu samîmi sevgi ve alĂ‚ka sebebiyle, yeri geldikce tenkid etmekten, uyarmaktan cekinmezdi. HattĂ‚ giydiği ve yediği şeylere dikkat etmesini, dĂ‚imĂ‚ dînin emirlerine uygun olmasını isterdi. Nasîhatlerini sert sozlerle soylemekten cekinmezdi.
Molla GurĂ‚nî; heybetli, vakûr, sarsılmaz bir ilim haysiyetine ve ahlĂ‚kına sĂ‚hipti. Uzun boylu, gur sakallı, doğru ve acık sozluydu. Vezîrleri adlarıyla cağırır, Sultanın huzûruna girince, yuksek sesle selĂ‚m verip, musĂ‚feha yapardı.DĂ‚vet edilmedikce ve bayram gunlerinden başka zamanlarda saraya gitmezdi. Bir defĂ‚sında bir Arafe gunu, Sultan, Molla GurĂ‚nî'ye bir haberci gondererek; "Yarın bayramı kutlamak uzere teşrif etsin, gec kalmasın." diye haber yollamıştı. Molla GurĂ‚nî, gelen haberciye; "Yağışlı gunlerdir, her yer camur. Gelirsek, kılık kıyĂ‚fet değiştirmek îcĂ‚b eder. Yarın bizi bağışlasınlar. Biz uzaktan duĂ‚ ederiz. Bayramı uzaktan kutlayalım." dedi. Haberci donup bu sozleri pĂ‚dişĂ‚ha iletince, PĂ‚dişĂ‚h; "Biz onların gelmesi ile bayram yaparız. Her şeye rağmen gelmelerini bekliyoruz." dedi.Uzerlerinin camur olmaması icin de, sarayın selĂ‚mlığına kadar at ile girmesine izin verildi. Bunun uzerine dĂ‚veti kabûl etti. Molla GurĂ‚nî, devrin Ă‚limlerine mutevĂ‚zî davranır ve onlara karşı kıskanclık gostermezdi. HattĂ‚ resmî vazifelerde kendinden daha ust makamlara cıkan Ă‚limleri takdîr ederdi. Muderrislikden resmen ayrıldıktan sonra da ilim oğretmeye devĂ‚m etti. Pekcok Ă‚lim yetiştirdi. Osmanlı Ă‚limleri arasında ahlĂ‚kının ustunluğu, ilmî hususlarda tĂ‚vizsiz olan ve ilme cok onem veren bir Ă‚lim bilinip oyle tanındı. Gunlerini hep ders vermekle, kitap yazmakla ve ibĂ‚detle gecirirdi. Bir defĂ‚sında talebelerinden biri, bir gece onun konağında kalmıştı. Hocası Molla GurĂ‚nî, yatsı namazından sonra Kur'Ă‚n-ı kerîm okumaya başladı. Başından başlayıp devamlı okurken talebesi bir muddet sonra uyuyakaldı. Sabaha doğru uyanınca hocası Molla GurĂ‚nî'nin Kur'Ă‚n-ı kerîm okumaya devĂ‚m ettiğini gordu. Sabahleyin o talebe bu durumu hizmetcilere anlatınca, hizmetcileri; "O, her gece boyle Kur'Ă‚n-ı kerîm okur ve bunu hicbir sebeple terk etmez." demiştir. MollaGurĂ‚nî, ayrıca cok hayır ve hasenĂ‚t yapmıştır. Dort cĂ‚mi, bir DĂ‚r-ul-hadîs medresesi, bir hamam ve binĂ‚lar yaptırmıştır.
Molla GurĂ‚nî, vefĂ‚t ettiği 1488 (H.893) senesinin bahar mevsiminde bir bahce satın aldı. Kışa kadar o bahcede kaldı. Vezîrler haftada bir bu bahcede ziyĂ‚retine gelirlerdi. Kış geldiğinde iyice hĂ‚lsizleşti. İstanbul'daki konağına goctu. O gunlerde bir sabah namazını kıldıktan sonra, kendisine bir yatak hazırlanmasını istedi. Yatak hazırlandı. Kuşluk namazını kıldıktan sonrakıbleye donerek, sağ yanı uzerine yattı. O gun, kendisinden Kur'Ă‚n-ı kerîmi, kırĂ‚at ilmini oğrenen hĂ‚fızların yanında toplanmasını istedi. Bu arzusu uzerine, talebelerine haber gonderildi.Onlar da yanına toplandılar. Talebelerine; "Ustunuzde olan hakkımı odeme zamĂ‚nı bu gundur. İkindi vaktine kadar benim uzerime Kur'Ă‚n-ı kerîm okumaya devĂ‚m ediniz, ikindiden fazla uzamaz." dedi. HĂ‚fız talebeleri, Kur'Ă‚n-ı kerîm okumaya başladılar. Vezîrler durumu oğrenince, yanına geldiler. Vezîrler arasındaki DĂ‚vûd Paşa, Molla GurĂ‚nî hazretlerini cok sevdiği icin, hĂ‚lini gorunce dayanamayıp, ağlamaya başladı. MollaGurĂ‚nî onun ağladığını gorup; "Niye ağlar durursun ey DĂ‚vûd!" dedi. DĂ‚vûd Paşa; "Sizi boyle zayıf gorunce kendimi tutamadım." dedi. Bunun uzerine; "Ey DĂ‚vûd, kendi hĂ‚line ağla! Ben dunyĂ‚da rahat ve huzûr icinde yaşadım. Allahu teĂ‚lĂ‚dan umîdim odur ki, omrumun sonunda da, son nefeste de selĂ‚met uzere olurum." dedi.Sonra vezîrlere donup; "Benden BĂ‚yezîd'e (İkinci BĂ‚yezîd Hana) selĂ‚m soyleyin ve deyin ki, AdĂ‚let uzere olsun, kulları himĂ‚ye, beldeleri muhĂ‚faza etsin. Namazımı bizzat kendisi kıldırsın ve borclarımı, defnimden once odesin" dedi. Sonra; "Size vasiyetim olsun! Beni kabrin yanına koyunca, ayağımı tutun ve beni kabrin başına cekin, sonra kabre koyun." dedi. Oğle namazını îmĂ‚ ile kıldı. Sonra; "İkindi ezĂ‚nı ne zaman okunacak?" dedi. İkindi vakti gelince, muezzinin ezĂ‚n okumasını bekledi. Muezzin, Allahuekber diye ezĂ‚n okumaya başlayınca, Molla GurĂ‚nî hazretleri; "LĂ‚ilĂ‚he illallah" diyerek vefĂ‚t etti.
Sultan İkinci BĂ‚yezîd HĂ‚n, namazında bulundu ve borclarını odedi. CenĂ‚ze namazı cok kalabalık olup, İstanbul ahĂ‚lisi onun vefĂ‚tından dolayı gozyaşı doktu. CenĂ‚zesi kabrin başına getirilince, vasiyetine rağmen kimse ayağından tutup cekmeye cesĂ‚ret edemedi. CenĂ‚zesini bir hasır ile kabrin yanına cektiler ve kabre indirip defnettiler. Kabri,Aksaray-Topkapı arasındaki eski tramvay yolunun sol tarafında bulunan kendi yaptırdığı cĂ‚minin onundedir.
Arabca kaynaklarda "DiyĂ‚r-ı Rûm'un, Anadolu'nun Ă‚limi" olarak zikredilen Molla GurĂ‚nî, kıymetli eserler yazmış olup, eserleri şunlardır: 1) GĂ‚yet-ul-EmĂ‚nî fî Tefsîr-i Seb'il-MesĂ‚nî, 2) El-Kevser-ul-CĂ‚rî alĂ‚ RiyĂ‚d-il-BuhĂ‚rî; Hadîs-i şerîf kitaplarının en kıymetlisi olanSahîh-i BuhĂ‚rî'ye yazdığı şerhdir. 3) ŞĂ‚tıbiyye Kasîdesi'nin Ca'berî şerhine guzel bir hĂ‚şiye yazmıştır. 4) Keşf-ul-EsrĂ‚r an KırĂ‚at-il-Eimmet-il-AhyĂ‚r, 5) Şerh-i Cem'ul-CevĂ‚mi': Usûl-i fıkha dĂ‚irdir. 6) Arûz ilmiyle ilgili bir kasîde
__________________
Molla Gurani Hz.
Peygamberler ve Evliyalar0 Mesaj
●36 Görüntüleme