Hadîs Âlimlerinin buyuklerinden ve Şafiî mezhebinde meşhûr fıkıh Âlimi. İsmi, Ahmed bin Ali bin Muhammed bin Muhammed bin Ali bin Ahmed olup, kunyesi Ebu’l-Fadl’dır. Lakabı ise ŞihÂbuddîn’dir. El-KınÂnî, el-AskalÂnî, el-Mısrî ve el-KÂhirî nisbetleri vardır. 773 (m. 1372) senesi Şa’bÂn ayının onikisinde KÂhire’de doğdu. 852 (m. 1449) senesi Zilhicce ayının yirmisekizinde, Cumartesi gecesi KÂhire’de VefÂt etti. CenÂze namazında sultan da bulundu. Halîfenin izni ile cenÂze namazını el-Bulkînî kıldırdı. KarÂfe kabristanında İmÂm Leys bin Sa’d’ın kabrinin yakınına defnedildi. İbn-i Hacer, ilim, edeb ve fazileti ile meşhûr bir ailenin cocuğudur. Kucuk yaşta iken kaybetmiş olduğu babası Nûreddîn, ders okutmaya ve fetv vermeğe icÂzetli bir Âlim idi. İbn-i Hacer, daha kucuk yaşta iken annesini de kaybetti. Vasisi olan Mısır’ın buyuk tuccÂrlarından Zekiyyuddîn el-Harûbî’nin himÂyesi altında buyudu. Zekiyyuddîn el-Harûbî, 784 (m. 1382) senesinde hacca giderken onu da beraberinde goturdu.

İbn-i Hacer, dokuz yaşında iken “Muhtasar-ut-Tebrîzî” adlı eseri şerh eden Sadr-us-Safti’nin yanında Kur’Ân-ı kerîmi ezberledi. Az bir sure sonra fıkıh ve sarf ilimlerini oğrenmeye başladı. Daha sonra uzun muddet, zamanın en meşhûr Âlimlerinden ders aldı. El-Bulkînî, el-BermÂvî, İbn-i Mulakkın ve İbn-i CemÂ’a’dan hadîs ve fıkıh ilmini oğrendi. Sadr el-Ebşîtî Şems bin el-KattÂn’dan; fıkıh, Arab dili ve edebiyatını ve hesap ilimlerini oğrendi. Nûr el-Edmî el-EbnÂsî’nin fıkıh derslerini dinledi. HumÂm el-Harezmî, Kanber el-Acemî, Bedr bin et-Tanbedî, İbn-i SÂhib, ŞihÂbuddîn Ahmed bin Abdullah el-Bûsırî ve CemÂluddîn el-MÂrdÂnî’den ilim oğrendi. Lugat, Arab dili ve edebiyatının inceliklerini el-GamÂrî ve Muhib bin HişÃ‚m’dan, arûzu Bedr el-Beştekî’den, hat (yazı) ilmini Ebî Ali ez-ZeftÂvî en-Nûr el-BedmÂsî’den, kırÂat ilmini et-Tenûhî’den oğrendi.

İbn-i Hacer, 793 (m. 1390) senesinden sonra, bilhassa hadîs tahsili ile meşgûl oldu ve bu uğurda; Mısır, Suriye, Hicaz ve Yemen’e cok kerre ilmî seyahatler yaptı. Bircok edîb ve lisÂn Âlimleri ile goruştu. Yemen’de KÂmûs-ul-muhît sahibi Mecduddîn bin eş-ŞîrÂzî’den ve bircok Âlimden ilim oğrendi. Şam, Gazze, Remle, Kudus, Dımeşk ve başka yerlerde hadîs-i şerîf dinledi. On sene Zeyn-ul-IrÂkî’den hadîs ilmini tahsil etti. Hocalarının hepsi, onu fetvÂya ve ilim oğretmeye me’zûn kıldılar. Ya’nî bu husûsta diploma verdiler.

İbn-i Hacer-i AskalÂnî’nin hocalarının herbiri, zamanında ve sahasında ustun zÂtlardı. El-IrÂkî hadîs ilminde, el-Heysemî ilimlere dÂir metin kitaplarını ezberlemekte, et-Tenûhî kırÂat ilminde, el-Bulkînî cok ezber ve geniş ma’lûmÂtıyla, İbn-i Mulakkın cok eser yazmakta, el-Fîrûz ÂbÂdî lugat ilminde, el-GamÂrî Arab dili ve edebiyatında mutehassıs idi.

İbn-i Hacer, bircok ilmî eseri ezberledi. RÂvîlerin hÂl tercumelerini bilmede ve tÂrih ilminde ustune yok idi. CemÂliyyet-ul-cedîde Medresesi’nde hadîs dersleri okuttu. 814 (m. 1411) senesinde, buradan ayrılıp eser yazmakla meşgûl oldu. Baybarsiyye’de şeyhulislÂmlık makamına getirildi. Daha sonra Mueyyidiyyet-ul-cedîde Medresesi’nde Şafiî fıkhını okuttu.

İbn-i Hacer, kendisine teklif edilen kadılık vazîfesini once kabûl etmedi. Sonra KÂdı’l-kudÂt el-Bulkînî’nin ısrarına dayanamıyarak, 827 (m. 1423) senesi Muharrem ayının yirmiyedisinde kadı oldu. Mısır’daki kadılık vazîfesinden, birkac defa ayrılıp, tekrar o goreve getirilmek sûretiyle yirmibir sene bulundu. Aynı zamanda muhtelif cÂmi ve medreselerde tefsîr, hadîs ve fıkıh okuttu.

Talebesi SehÂvî, ders okuttuğu yerler hakkında şoyle demektedir: “Hocam İbn-i Hacer bircok yerde ders okuttu. El-Haseniyye ve el-Mensûriyye’de tefsîr, el-Baybarsiyye, el-CemÂliyye, el-Haseniyye, ez-Zeyniyye, eş-Şeyhûniye, CÂmi-i Tûlûn, Kubbet-ul-Mensûriyye’de hadîs, el-Harûbiyye, el-Bedriyye, eş-Şerîfiyye, el-Fahriyye, eş-Şeyhûniyye, es-SÂlihiyye, en-Necmiyye, es-SalÂhiyye, el-Mueyyidiyye ve başka yerlerde fıkıh dersleri verdi. Bu yerlerin sayısı onaltıya ulaştı.”

Zamanın en buyuk hadîs Âlimlerinden olan İbn-i Hacer’in dersleri cok buyuk rağbet gordu. Mutehassıslar tarafından dersleri ta’kib edildi. İbn-i Hacer; DÂr-ul-adl’de muftî, Baybarsiyye Medresesi’nde mudur ve mufettiş, Ezher ve Amr İbni As cÂmilerinde hatîb ve Mahmûdiyye KutuphÂnesi’nde hÂfız-ı kutub oldu. SÂdece o kutuphÂnede, ne kadar eser ve icinde ne bilgi varsa bilirdi. ŞÃ‚ir ve yazar olarak da takdîre mazhar olan İbn-i Hacer’in buyuk bir edebî yonu vardı. Eserleri yuzelliden fazladır. Bir coğu, İslÂmiyetin anlatılması oğretilmesi husûsunda gayet ehemmiyetlidir. Eserleri, o hayatta iken yayıldı. HukumdÂrlar ve emirler, onun eserlerini birbirlerine hediye olarak gonderdiler.

İbn-i Hacer-i AskalÂnî, hÂfız-ul-hadîs (yuzbinden fazla hadîs-i şerîf ezberleyen) idi. Bu buyuk Âlimin her sozu senet, sağlam bir vesîkadır. Butun ilim dallarında soz sahibi idi. Hocası HÂfız el-IrÂkî’ye, kendisinden sonra ilimde halef (yerine kimi) bıraktığı sorulduğunda; “İbn-i Hacer, sonra oğlum Ebû Zur’a, sonra da el-Heysemî” buyurdu.

HÂfız Takıyyuddîn Muhammed bin Muhammed bin Fehd onun hakkında: “İbn-i Hacer, faydalıyı taleb eden biri olup, zamanının Âlimleri arasında tek idi. Bilhassa hadîs ilminde mutehassıs oldu. Kıymeti yuksek ve faydalı eserler yazdı. Eserleri, onun ustunluğune delîldir. Âlimler onun ustunluğunde sozbirliği ettiler. O; İmÂm, buyuk Âlim, hafız, muhakkik, kuvvetli îmÂn ve guzel ahlÂk sahibi, konuşması tatlı, ta’birleri guzel, benzeri gorulmeyen bir zÂt idi” demektedir.

Menhel-us-SÂfi kitabının sahibi ise, onun hakkında şoyle demektedir: “Allahu teÂlÂ, İbn-i Hacer’e rahmet eylesin. O, zamanının hafızı idi. Doğu ve batıda tek hafız idi. Hadîs ilminde mu’minlerin hocası idi. Kendisiyle bu ilmin riyaseti son buldu.”

İbn-i MunÂvî eş-ŞÃ‚fiî, “YevÂkit-ved-Durer” adlı eserinde; “Şeyh-ul-İslÂm ŞihÂbuddîn Ebu’l-Fadl bin Hacer, zamanının bir tanesi idi. ZamÂnınında hadîs-i şerîf ilminin bayrağını dalgalandırdı. Asrının Zehebî’si idi. Ehl-i ilmin dayanak mercii oldu” demektedir.

İmÂm-ı Suyûtî de onun hakkında şoyle demektedir: “İbn-i Hacer, Şeyh-ul-İslÂm, zamanının hafızı ve İmÂmı idi. KÂdı’l-kudÂt idi. Eğer derslerinde bulunmayıp onun dilinden hadîs-i şerîf dinlememiş olsaydım, eserlerinden istifÂde ederdim. Kendisinden cok istifÂde ettim. Onun gibisini ondan sonra gormedim. İbn-i Hacer, heybetli ve vekar sahibi idi. Başkasını uzecek birşey konuşmaz, kendisine kotu davranana iyilikle muÂmele ederdi. Kendi aleyhinde bulunan kimseye gucu yettiği hÂlde mukÂbelede bulunmazdı. Cok zekî, ilimde mehÂretli, konuşması duzgun ve tatlı, sesi ahenkli idi. Cok oruc tutar ve cok ibÂdet ederdi. Kendisinden onceki Âlimlerin, sÂlihlerin yolunda ve Âdeti uzere bulundu.”

İbn-i Hacer-i AskalÂnî, yuzelliden fazla eser yazdı. Bunlardan en onemlileri şunlardır. 1-Feth-ul-bÂrî li Şerh-il-BuhÂrî: Sahîh-i BuhÂrî’nin şerhi olan bu eser cok meşhûrdur. Bu eserini tamamladıktan sonra, beşyuz altın harcayarak buyuk bir ziyÂfet verdi. Ceşitli yerlerde baskısı yapılmıştır. 2-Tehzîb-ut-tehzîb, 3-LisÂn-ul-mîzÂn, 4-Ta’cîl-ul-menfea, 5-Takrîb-ut-tehzîb, 6-El-İsÂbetu fî temyîz-is-SahÂbe: Bu eserinde İbn-i Hacer, EshÂb-ı KirÂmın hayatlarını cok guzel anlatmaktadır. Bu eser, İbn-i Esîr’in “Usud-ul-gÂbe” kitabından daha mukemmeldir. Dort cilddir. 1280 (m. 1863) senesinde Hindistan’da ve 1328 (m. 1910) senesinde Mısır’da ve Beyrut’ta basılmıştır. 7-Ed-Durer-ul-kÂmine, Dort cilddir. Sekizinci asırda yaşayan meşhûr, Âlim, devlet adamı ve ileri gelenlerin hayatlarını anlatmaktadır, matbûdur. 8-Ref-ul-ısr, 9-Nuzhet-ul-elbÂb fıl-elkÂb, 10-Tebsîr-ul-muntebih, 11-Zehn-ul-Firdevs, 12-Musned-ul-BezzÂz 13-El-MunebbihÂt alel-isti’dÂdi liyevm-il-meÂd gibi eserlerinden başka, bir dîvÂnı, tÂrihle ilgili bir kitabı ve guzel hutbeleri vardır.

İbn-i Hacer-i AskalÂnî’nin “el-MunebbihÂt alel-isti’dÂdi li yevm-il-meÂd” isimli eserinden ba’zı bolumler (Muhammed Nevevî bin Omer el-CÂvî’nin bu eser uzerine yaptığı NesÂih-ul-ibÂd adlı şerhden de faydalanılmıştır.):

Resûlullah efendimiz ( aleyhisselÂm ) buyurdu ki: “Şu iki hasletten daha ustun birşey yoktur: Allahu teÂlÂya îmÂn ve muslumanlara (soz, makam, mal veya beden ile) faydalı olmaktır. Şu ikisinden de daha kotu birşey yoktur; Allahu teÂlÂya şirk koşmak ve muslumanlara (bedenlerine ve mallarına) zarar vermektir.” Allahu teÂlÂnın butun emirleri, neticede şu iki şeyden ibÂrettir: Allahu teÂlÂya ta’zim ve O’nun kullarına şefkattir.

Resûlullah efendimiz ( aleyhisselÂm ) buyurdu ki: “(ilmi ile amel eden) Âlimlerin meclislerinde bulununuz. Hakîmleri (Allahu teÂlÂyı tanıyan, sozlerinde ve fiillerinde isÂbetli olan Âlimlerin) sozlerini iyi dinleyiniz. Cunku Allahu teÂlÂ, olu toprağı yağmur suyu ile dirilttiği gibi, hikmet (fÂideli ilim) nûru ile de olu kalbi diriltir.”

TaberÂnî ( radıyallahu anh ), İmÂm-ı a’zam Ebû Hanîfe’nin ( radıyallahu anh ) şu sozunu rivÂyet eder: “Buyuklerin meclisinde bulununuz, Âlimlerden sorunuz, hakîmlerle oturup kalkınız.” Âlimler uc kısımdır. Bunlar: 1-Allahu teÂlÂnın bildirdiği hukumleri bilen Âlimler. Bunlar fıkıh Âlimleridir. 2- Ârif-i billÂh olan Âlimler. Bunlarla beraber olmak, kalbleri ma’rifetullah ile, sırları Allahu teÂlÂnın celÂl nûru ile aydınlatır. 3-Bu iki kısmı bilen Âlimlerdir ki, bunlarla beraber olmak, insanı yuksek ve kıymetli hÂllere kavuşturur. Nazarın verdiği fÂide, sozun verdiği fÂideden daha yuksektir. Bakışı fÂide verenin, sozleri de fÂide verir. Aksi de boyledir. Ya’nî nazarı fÂide vermiyenin, sozu fÂide vermez, te’sîr etmez.

Resûlullah ( aleyhisselÂm ) buyurdu ki: “Ummetime oyle bir zaman gelecek ki, Âlimlerden kacacaklar. Allahu teÂl da onlara uc bel verecektir, 1-Allahu teÂlÂ, onların kazanclarından bereketi alacak. 2-Onlara zÂlim bir sultan musallat kılacak. 3-Onların bir kısmı dunyÂdan imansız ayrılacaklar.”

Ebû Bekr ( radıyallahu anh ) buyurdu ki: “Kabre azıksız, sÂlih ameli olmadan giren, denize gemisiz girmiş gibidir.”

Omer ( radıyallahu anh ) buyurdu ki: “DunyÂnın izzeti mal ile, Âhıretin izzeti, sÂlih amel iledir.” Ya’nî, duny işleri mal ile kuvvetli olur ve iyi gider. Âhıret işleri de sÂlih amellerle kuvvet bulur ve iyi olur.

Abdulmu’tî SemlÂvî nakletti: Resûlullah ( aleyhisselÂm ) CebrÂil’e (aleyhisselÂm) buyurdu ki: “Bana Omer’in iyiliklerini anlat.” CebrÂil (aleyhisselÂm) “Denizler murekkeb, ağaclar kalem olsa, Omer’in iyiliklerini anlatamazdı” dedi. Resûl-i ekrem ( aleyhisselÂm ) yine CebrÂil’e; “Bana Ebû Bekr’in iyiliklerini anlat” buyurunca, CebrÂil (aleyhisselÂm); “Omer ( radıyallahu anh ), Ebû Bekr’in hasenatından birisidir” buyurdu.

Osman ( radıyallahu anh ) buyurdu ki: “Duny uzuntusu, kalbde zulmet, Âhıret uzuntusu ise kalbde nûrdur.” Ya’nî, duny işlerine Âit uzuntu kalbi karartır. Âhıret işlerine dÂir uzuntu ise kalbi nûrlandırır. Allahım! DunyÂyı bize en buyuk uzuntu kılma. Âmin.

Ali ( radıyallahu anh ) buyurdu ki: “Kim Cenneti taleb ederse, Cennet de onu taleb eder. Kim gunah peşinde olursa, Cehennem onu ister.” Ya’nî, Âkil baliğ olan kimsenin mutlaka bilmesi lÂzım olan fÂideli bilgiyi oğrenmekle meşgûl olursa, bu bilgileri arar ve isterse, hakîkatte o kimse Cenneti, Allahu teÂlÂnın rızÂsını istemektedir. Kim de gunah olan şeyleri isterse, hakîkatte Cehennemi ve Allahu teÂlÂnın gazÂbını istemektedir.

Yahy bin Mu’Âz ( radıyallahu anh ) buyurdu ki: “Kerîm olan (işleri guzel olan kimse) Allahu teÂlÂya Âsî olmaz. DunyÂyı Âhırete tercih etmeyen kimse ise hakîmdir.” Ya’nî kerîm kimse, takvÂya yapışmak, gunahlardan korunmak sûretiyle kendisine ikramda bulunur. Hakîm, işlerinde isÂbetlidir. Akl-ı selime muhalefetten sakınır.

SufyÂn-ı Sevrî ( radıyallahu anh ) buyurdu ki: “Şehvetten (ya’nî nefsin arzu ve isteklerinden) dolayı işlenen gunahların af olunması umulur. Fakat kibirden (ustunluk iddiasından, kişinin kendisini buyuk gormesinden dolayı) yapılan gunahların af ve mağfiret olunması pek zordur. Cunku, şeytanın gunÂhının aslı kibirden idi. O, kendisinin Âdem aleyhisselÂmdan ustun olduğunu iddia etmişti.”

ZÂhidlerden birisi buyurdu: “Kim gulerek gunah işlerse, Allahu teÂl onu, ağladığı hÂlde Cehenneme atar. Cunku boyle kimse, sonunda pişman olur. Allahu teÂlÂdan kendisini af ve mağfiret etmesini diler. Kim de, Allahu teÂlÂya karşı olan hayasından ve Allahu teÂlÂya karşı ibÂdet ve tÂattaki eksikliklerinden ve kusurlarından korktuğu icin, ağlıyarak Allahu teÂlÂya tÂatta bulunursa, Allahu teÂl onu, sevincli olduğu hÂlde Cennetine koyar. O sevinclidir, cunku maksudu olan Allahu teÂlÂnın affına kavuşmuştur.” EvliyÂdan birisi buyurdu ki: “Gunahları kucuk gormeyiniz. Cunku buyuk gunahlar, kucuk gunahlardan doğar.” Ba’zan Allahu teÂlÂnın gazÂbı kucuk gunahlarda olabilir.

Kalb tabiblerinden olan evliyÂdan birisi şoyle buyurdu: “Allahu teÂlÂdan daha yakın bir yardımcısı olduğunu zanneden kimsenin Allahu teÂlÂyı tanıması azdır. (Ya’nî Allahu teÂlÂdan başkasını kendisine daha yakın ve yardımcı olarak gorurse, o kimse Allahu teÂlÂyı hakkıyla tanımamıştır.) Kim de nefs-i emmÂresini en buyuk duşman bilmezse, o kimse nefsini tanımamıştır.”

Ebû Bekr-i Sıddîk ( radıyallahu anh ) buyurdu ki: “Dil (kotu sozler soylemek sûretiyle) bozulursa, bundan dolayı insanlar sıkıntı duyar ve uzulurler. Kalb (riya ve benzeri hastalıklarla) bozulursa, o zaman melekler uzulur ve ağlarlar.” Denildi ki: “Şehvet, sultÂnları kole yapar. (Cunku, kişi sevdiğinin kolesidir.) Sabır da koleyi sultan yapar. (Cunku kole, sabretmek sûretiyle muradına kavuşur.)”

“Kim gunahları terkederse, kalbi incelir (nasihat kabûl eder ve boyun eğer). Yemesinde, giymesinde ve başka şeylerde haramı terkedip, helÂlinden yiyen kimsenin zihni saf ve parlak olur. Boylece Allahu teÂlÂnın, oldukten sonra diriltmesine delÂlet eden yuce işlerine (ilkbaharda ağacların ve yeryuzunun yeşermesi gibi) bakar, bunlar uzerinde duşunur. Allahu teÂlÂnın kudretini, ilmini, kÂinatın ve O’nun, herşeyin sahibi ve mÂliki olduğunu muşÃ‚hede eder.”

Denildi ki: “Aklın kemÂli, Allahu teÂlÂnın rızÂsına uyup, gazÂbına vesile olacak şeylerden uzak kalmaktır.”

“İlmi ile amel eden fazilet sahibi icin gariplik yoktur. Zîr boyle bir kimse, her yerde ikram ve hurmet gorur. Memleketinden uzakta olsa bile, her yer ona vatandır.”

“Kulun tÂatle meşgûl olması, onun Allahu teÂlÂyı tanıdığına delÂlet eder. Kulun tÂatı arttıkca, Allahu teÂlÂyı tanıması da o derece artar. TÂat azaldıkca, ma’rifetullah da azalır. ZÂhir, bÂtının aynasıdır.”

Resûlullah ( aleyhisselÂm ) buyurdu ki: “Butun gunahların aslı duny sevgisidir.”

Denildi ki: “Ahmakla arkadaşlık etmek, bereketsiz ve fÂidesiz bir iştir.” Ahmak; cirkinliğini bildiği hÂlde, birşeyi, olması lÂzım gelenden başka yapandır.

TaberÂnî’nin bildirdiği hadîs-i şerîfte, Resûl-i ekrem ( aleyhisselÂm ) buyurdu ki: “Ahmağın sevgisini kes, at.” Ya’nî onunla beraber olma, zîr onun hÂli cirkindir. Tabiatlar hırsız gibidir. Senin tabiatın, onun kotu hÂlini calabilir.

Tirmizî’nin rivÂyet ettiği hadîs-i şerîfte, Server-i Âlem ( aleyhisselÂm ) buyurdu ki: “İki haslet vardır ki, kimde bunlar bulunursa, Allahu teÂl onu şukredici ve sabredici olarak yazar. Kimde bu ikisi bulunmazsa, Allahu teÂl onu şukredici ve sabredici olarak yazmaz. Bu iki haslet şudur: 1-Kişinin dîni husûsunda, kendisinden yukardakine bakıp ona uyması, dunyÂsı husûsunda, kendisinden aşağıdakine bakıp, Allahu teÂlÂnın kendisine olan lutfundan dolayı hamdetmesidir. Allahu teÂl boyle bir kulu şukredici ve sabredici olarak yazar. 2-Kişinin, dîni husûsunda kendisinden aşağıdakine bakması, duny husûsunda kendisinden yukardakine bakması ve kacırdığı şeyden dolayı uzulmesidir. Boyle bir kimseyi, Allahu teÂl şukredici ve sabredici olarak yazmaz.”

Resûlullah ( aleyhisselÂm ) buyurdu ki: “Kim gecim darlığından şikÂyet ederek sabahlarsa, sanki Rabbini şikÂyet etmiş olur. (HÂlbuki sıkıntılar ve dilekler, yalnızca Allahu teÂlÂya arz olunur. ŞikÂyetler O’na yapılır. Bu da duÂdan sayılır. Fakat, insanlara yapılan şikÂyet, Allahu teÂlÂnın taksiminden rÂzı olmadığına alÂmettir.) Kim duny işleri icin uzuntulu olarak sabahlarsa, Allahu teÂlÂya kızarak sabahlamış olur. (Ya’nî duny işlerine uzulen kimse, Allahu teÂlÂya kızar. Cunku boyle kimse, Allahu teÂlÂnın kazasından rÂzı değildir. O’ndan gelen bel ve musibete sabredici değildir. HÂlbuki dunyÂda olan herşey, Allahu teÂlÂnın kazası ve kaderi iledir.) Kim bir zengine zenginliğinden dolayı tevÂzu gosterirse, dîninin uctebiri gider. (Dinde insanlara malı icin değil de, ilmi ve salÂhı icin hurmet etmek mu’teberdir. Mala kıymet veren, ilmi ve salÂhı kucultmuş olur.)”

Ebû Bekr ( radıyallahu anh ) buyurdu ki: “Uc şeye, uc şeyle ulaşılmaz. 1-Zenginliğe hayÂl ve arzu ile, 2-Gencliğe sacı kına ile boyamakla, 3-Sıhhate yalnız ilÂcla ulaşılmaz. Bilakis, Allahu teÂlÂnın şif vermesi ile ulaşılır.”

Omer bin HattÂb ( radıyallahu anh ) buyurdu ki: “İnsanlara sevgi gostermek aklın yarısıdır. Âlimlere suÂl sormak ilmin yarısıdır. (Cunku ilim, sormakla hÂsıl olur.) Guzel tedbir (işleri, neticelerini hesaplayarak yapmak) gecimin yarısıdır.

Osman bin AffÂn ( radıyallahu anh ) buyurdu ki: “DunyÂyı terk edeni, Allahu teÂl sever. (Cunku dunyÂyı terketmek, riyayı ve ovulmeyi terketmektir.) Gunahlan terk edeni, melekler sever. (Cunku, gunah işliyen kimse, gunahları yazan melekleri rahatsız eder.) Muslumanların malında, canında gozu olmayanı muslumanlar sever.”

Ali bin Ebî TÂlib ( radıyallahu anh ) buyurdu ki: “Duny ni’metleri icerisinde, musluman olmak, ni’met olarak yeter. (Allahu teÂlÂnın en buyuk ni’meti, onların yokluktan varlığa cıkarması, kufrun karanlıklarından kurtarıp, İslÂm ile şereflendirmesidir.) insana meşgûliyet olarak tÂat yeter. Nasihat ve ibret olarak olum yeter (Cunku olum, insanlar icin en buyuk vÂ’izdir.)” Davûd aleyhisselÂma Zebur’da şoyle vahyedildi: “Akıllı kimsenin uc şeyle meşgûl olması gerekir: 1-SÂlih ameller işlemek sûretiyle Âhırete hazırlanmak. 2-Duny hayÂtı icin lÂzım ve kÂfi olanı yerine getirmek. 3-HelÂl kazanmanın lezzetine tÂlib olmak.”

Ebû Hureyre’nin ( radıyallahu anh ) rivÂyet ettiği hadîs-i şerîfte, Resûl-i ekrem ( aleyhisselÂm ) buyurdu ki: “Uc şey sahibini azaptan kurtarır. Uc şey helake goturur. Uc şeye, Âhırette uc tane derece vardır. Uc şey de gunahlara keffÂrettir. Sahibini azaptan kurtaranlar şunlardır: Gizlide acıkta Allahu teÂlÂdan korkmak. Fakir ve zengin iken, orta hÂl uzere bulunmak. (Ya’nî zengin iken isrÂf etmemek, fakir iken de fakirliğe rız gostermek.) Rız ve gadab hÂlinde adÂlet uzere olmak. (Ya’nî Allah icin gadab ve Allah icin rız gostermek.) Helake goturen uc şey şunlardır: 1- Şiddetli cimrilik, (Bu şekilde cimri olan kimse, Allahu teÂlÂnın ve kullarının hakkını yerine getiremez.) 2- TÂbi olunan hevÂ. (Ya’nî nefsinin emrettiğine uymak.) 3-Kişinin kendisini beğenmesi. (Ya’nî kişinin, nefsine kÂmil gozuyle bakıp, Allahu teÂlÂnın ni’metini unutması ve onun elinden cıkmıyacağını sanmasıdır.) Âhırette uc derece şunlardır: 1- SelÂmı yaymak. (Ya’nî tanıdığına ve tanımadığına selÂm vermek sûretiyle selÂmı insanlar arasında yaymaktır.) 2- MisÂfire ve ac olana yemek yedirmek. 3- İnsanlar uykuda iken, gece namaz kılmak, (Ya’nî insanlar uykuda iken, teheccud namazı kılmaktır.) Gunahlara keffÂret olan uc şeye gelince, şunlardır: 1- Şiddetli soğuklarda sunnetlerine riÂyet etmek sûretiyle guzelce abdest almak, 2-CemÂatle namaza devam etmek, 3- Namaz kıldıktan sonra, diğer namazı kılmak icin beklemek.”

CebrÂil aleyhisselÂm buyurdu ki: “Ey Muhammed! istediğin şekilde yaşa, mutlaka oleceksin, istediğin kimseyi sev, ondan mutlaka ayrılacaksın. İstediğini yap, mutlaka karşılığını goreceksin. (Cunku kullar, amellerinin karşılığını mutlaka gorecekler. Eğer hayır işlemişlerse, mukÂfat, kotuluk işlemişlerse azap goreceklerdir.)”

Resûlullah ( aleyhisselÂm ) buyurdu ki: “Allahu teÂl uc kimseyi kıyÂmet gunu Arş’ın golgesinde golgelendirir: 1- Meşakkatli vakitlerde (şiddetli soğuk olduğu zaman) abdest alanı, 2- (CemÂatle namaz kılmak icin) karanlıkta cÂmiye gideni, 3-Ac kimseyi doyuranı.”

İbrÂhim aleyhisselÂma; “Allahu teÂl seni, ne yaptın da kendisine halîl (dost) edindi?” diye suÂl edilince; “Uc şey sebebiyle beni, Allahu teÂl kendisine dost edindi: 1- Allahu teÂlÂnın emrini, Allahu teÂlÂdan başkalarının emrine tercih ettim. 2- Allahu teÂlÂnın benim icin kefil olduğu rızkım husûsunda hic endişe etmedim. 3- Sabah olsun, akşam olsun, misÂfirsiz yemek yemedim” buyurdu.

EvliyÂdan şoyle bildirilmiştir: “Uc şey gammı giderir: 1- Hangi ifÂde ile olursa olsun, Allahu teÂlÂyı zikretmek (anmak). MeselÂ; “La ilahe illallah l havle vel kuvvete ill billÂh” demek sûretiyle veya “Ey her kendisine nid edene yardım eden! Ey kendisine du eden her muhtaca icabet eden! Ey kendisini butun dunyÂya tercih edene kÂfi gelen!” demek sûretiyle anmak. 2-Âlimler ve sÂlihlerle goruşmek. 3-Duny ve Âhıret iyiliklerinden bahseden kimselerin sozlerini, yazılarını okumak.”

Tabiînin buyuklerinden olan Hasen-i Basrî ( radıyallahu anh ), şoyle buyurdu: “Allahu teÂlÂya ve kullarına karşı edebli olmayan kimsenin ilmine i’tibÂr edilmez. Bel ve musibetlere, insanlardan gelen sıkıntılara, gunahlardan sakınıp, farzları yerine getirmenin meşakkatine katlanmayan kimsenin dindarlığı mu’teber değildir. Haramlardan ve şuphelilerden sakınmıyanın, Allahu teÂl katında bir mertebesi ve yakınlığı yoktur.”

İsrÂiloğullarından birisi ilim tahsiline cıkmıştı. Bu haber onların Peygamberine (aleyhisselÂm) ulaştı. O Peygamber (aleyhisselÂm), o şahsa gidip; “Ey genc, sana uc şey tavsiye edeceğim ki, bu uc haslette, oncekilerin ve sonrakilerin ilmi vardır. Ya’nî sana bu uc şey kÂfidir, 1- Gizlide ve acıkta Allahu teÂlÂdan kork. 2- Dilini, insanlar hakkında konuşmaktan tut. Onlardan sÂdece hayrla bahset. 3- Yediğin ekmeğin helÂl olmasına calış. Yoksa o ekmeği yeme” buyurdu.

İsrÂiloğullarından birisi cok ilim elde etmişti. Fakat ona ilmi fÂide vermemişti. Allahu teÂlÂ, onların Peygamberine (aleyhisselÂm); “Git ona şoyle de: Bundan daha cok ilim de elde etmiş olsan, şu uc şeyle amel etmedikce, ilmin sana fÂide vermez: 1- DunyÂnın malını, mulkunu ve susunu sevme. Cunku sen, henuz sevÂb yeri olan Cennette değilsin. 2- (Allahu teÂl ve Resûlunun emirlerine karşı gelmek sûretiyle) şeytana uyma. Cunku şeytan, mu’minlerin dostu değildir. 3-Allahu teÂlÂnın kullarından birisine eziyet etme. Zira mu’mine eziyet etmek, mu’minin işi ve san’atı değildir” diye vahyetti.

SuleymÂn DÂrÂnî AbdurrahmÂn bin Atıyye, Allahu teÂlÂya şoyle yalvarıyordu: “Allahım! Eğer bana gunÂhım sebebiyle azÂb edeceksen, senden affını istiyorum. Cunku senin affın, benim gunahlarımdan daha geniştir. Allahım! Eğer cimriliğim sebebiyle, bana azÂb edeceksen, senden keremini istiyorum.”

Denildi ki: insanların en mes’ûd ve bahtiyarı, nerede olursa olsun Allahu teÂlÂyı anan kalbe, gunahlardan uzak durmaya ve tÂatleri yapmaya sabreden bedene, Allahu teÂlÂnın kendisine verdiği rızka ve yaptığı taksime rÂzı olan kanÂate sÂhib olandır.”

İbrÂhim NehÂî buyurdu ki: “Sizden oncekiler şu uc şey sebebiyle helak oldular 1- Boş, duny ve Âhırete fÂidesi olmayan şeyleri konuşmak, 2-Fazla yemek (kulluk vazîfesini yapmaya yetecek miktardan fazlasını yemek), 3- Fazla uyumak.”

Yahy bin Mu’Âz-ı RÂzî şoyle buyurdu: “Duny onu terketmeden once, dunyÂyı terk eden kimseye ne mutlu. (Ya’nî malı elinden gitmeden once, onu hayırlı işlere sarf eden kimseye ne mutlu.) icine girmeden once, kabrini bina edene (kabrinde kendisine arkadaş olacak sÂlih amelleri işleyene), olumle Rabbine kavuşmadan once (emirlerine uyup, yasaklardan sakınmak sûretiyle) Rabbini rÂzı edene ne mutlu.”

Hazreti Ali bin Ebî TÂlib; “Yanında Allahu teÂlÂnın, Resûlunun ve evliyÂsının sunneti olmayan kimsenin, yanında mu’teber hicbir şey yok demektir” buyurdu. Bunun uzerine Hazreti Ali’ye; “Allahu teÂlÂnın, Resûlullahın ve evliyÂnın sunneti nedir?” diye sorulunca, şoyle cevap verdi: “Allahu teÂlÂnın sunneti, sırrı gizlemektir. Cunku sırrı gizlemek vacibdir. Resûlullahın sunneti, insanlara karşı mudÂr etmektir. (MudÂrÂ; dîni korumak icin dunyalık vermektir.) EvliyÂnın sunneti, insanlardan gelen sıkıntılara katlanmaktır.”

Bizden oncekiler birbirlerine şoyle nasihatte bulunur ve birbirlerine şoyle yazarlardı: “Kim Âhıreti icin amel yaparsa, Allahu teÂl onun din ve duny işlerine kÂfi gelir. (Allahu teÂlÂ, ona butun işlerinde kÂfi gelir.) Kim kalbini guzelleştirirse, Allahu teÂl da onun dış gorunuşunu guzelleştirir. (ZÂhir, bÂtına delÂlet eder.) Allahu teÂlÂya karşı kulluk vazîfelerini yaparken, riya, ucb ve şohretten uzak kalırsa, Allahu teÂl onunla insanlar arasını ıslÂh eder. (Ya’nî Allahu teÂlÂnın sevdiği kimseyi insanlar da sever.)”

Hazreti Ali buyurdu ki: “Allahu teÂlÂnın katında insanların en hayırlısı, nefsinin yanında insanların en kotusu ol.” Seyyid AbdulkÂdir-i GeylÂnî şoyle buyurdu: “Birisine rastladığın zaman, onu kendinden ustun gorerek; belki o, Allahu teÂlÂnın katında benden ustundur, derecesi daha yuksektir demelidir. Eğer kucuk ise; bunun gunÂhı yoktur. Ben ise, Allahu teÂlÂya isyanda bulundum. Şuphesiz, Allahu teÂl katında o benden daha hayırlıdır demelidir. Eğer buyuk ise; o, Allahu teÂlÂya benden cok ibÂdet etti demelidir. Eğer Âlim ise; ona, bana verilmeyen ve benim kavuşamadığım şeyler verildi. O, ilmi ile amel ediyor, benim bilmediğim şeyleri biliyor demelidir. Eğer cahil ise; o, bilmediği icin gunah işledi. Ben ise bildiğim hÂlde gunah işledim. Hem ben, hangimizin husn-i hatime (îmÂnla), hangimizin sû-i hatime (imansız) gideceğini bilmiyorum demelidir. Eğer kÂfir ise; o, belki musluman olur da iyi amel işliyebilir, ben ise (Allahu teÂl korusun) onun eski hÂline duşebilirim, demelidir.”

İnsanlar arasında, onlardan birisi gibi ol! Şuphesiz Allahu teÂlÂ, kendisini başkasından farklı ve ustun goreni sevmez.

Allahu teÂlÂ, Uzeyr aleyhisselÂma şoyle vahyetti: “Ey Uzeyr! Kucuk bir gunah işlediğin zaman, onun kucukluğune bakma. Kime karşı gunah işlediğine bak. Sana ufak bir iyilik isÂbet ettiği zaman, onun kucukluğune bakma, sana bu rızkı verene bak. Sana bel ve musibet isÂbet ettiği zaman, beni mahlûkuma şikÂyet etme!”

Abdullah bin Mes’ûd buyurdu ki: “Allahu teÂlÂnın farz kıldıklarını tam olarak yap. İnsanların en Âbidi olursun. Allahu teÂlÂnın haram kıldığı şeylerden sakın, insanların en zahidi olursun. Allahu teÂlÂnın sana verdiği rızka rız goster, insanların en zengini olursun.”

SÂlih Merkadî’den nakledildi: “O, bir beldeye uğramıştı. O beldeye; “Ey diyar! Nerede senin evvelki halkın? Nerede seni bina edenler? Nerede senin onceki sakinlerin? diye sorunca; sahibi gorunmeyen bir ses ona şoyle dedi: “Onların eserleri kayboldu. Vucûdları toprak altında curudu. Amelleri boyunlarına asıldı.”

Hazreti Ali buyurdu ki: “Bir kimseye iyilikte bulunsan, sen onun Âmiri olursun. Eğer bir kimseden muhtac olduğun birşeyi istersen, onun esîri durumuna duşersin.” Cunku nefsler, iyilik yapanı sevme tabiatı uzere yaratılmıştır. Hazreti Ali; “Bana bir harf oğretenin kolesi olurum” buyurmuştur.

Ebû Zekeriyy Yahy bin Mu’Âz buyurdu ki: “Duny tam olarak terkedildiği zaman, tam olarak Âhıret kazanılmış olur. (Cunku duny ile Âhıret iki kefe gibidir.) Kim dunyÂyı terkederse, Âhıreti kazanır. (Ya’nî dunyÂyı seven, Âhıretten yuz cevirir.) Âhıreti sevmek, dunyÂyı terk etmeye bağlıdır. Âhıreti terketmek, dunyÂyı sevmek sebebiyledir.”

Hamîd LukÂf’a birisi gelip; “Bana, dînim husûsunda fÂide verecek birşey tavsiye et” dedi. Bunun uzerine Hamîd LukÂf buyurdu ki: “Mushaf kabı gibi dînin icin bir kab edin ki, dînini kirlerden muhafaza etsin” dedi. “Dînin kabı nedir?” diye soruldu. Hamîd LukÂf: “Sana lÂzım ve fÂideli olmayan sozu terketmendir” dedi.

Lokman Hakim buyurdu ki: “Soz gumuş ise, sukût altındır.” Bunun ma’nası şudur Hayırlı birşeye dÂir konuşmak gumuş gibi ve guzel olunca, şer ve kotuluğe dÂir sukût edip konuşmamak, guzellik ve kıymet husûsunda altın gibidir. Buyuruldu ki: “Hakkı soylemek husûsunda suskun olup konuşmayan, bÂtılı konuşan ve anlatan gibidir.”

Seyyid AbdulkÂdir-i GeylÂnî (kuddise sirruh) buyurdu ki: insanlar dort kısımdır: 1-Dili ve kalbi olmıyan. Bu; gunahkÂr, dunyÂya aldanmış ve ahmak kimsedir. Boyle kimselerden olmaktan ve onlar arasında bulunmaktan sakın. Cunku onlar, azÂba uğrayacak kimselerdir. 2- Dili olup, kalbi olmayan kimse. Bu; hikmetli konuşur, fakat onunla amel etmez. SÂdece insanları Allahu teÂlÂnın emirlerine da’vet eder. Kendisi ise bunları yapmaktan kacar. Tatlı ve hoş konuşmalarıyla seni aldatmamaları icin onlardan uzak dur. Yoksa onların gunahlarının ateşi seni de yakar, kalblerinin pis kokusu seni oldurur. 3- Kalbi olup dili olmayan kimse; bu oyle bir mu’mindir ki, Allahu teÂl onu mahlûkundan gizlemiştir. Ona nefsinin ayıplarını gostermiş, kalbini nûrlandırmış, insanlarla luzumundan fazla goruşmenin sıkıntılarını, luzumsuz konuşmanın kotuluğunu ona gostermiştir. Bu, Allahu teÂlÂnın velî kulu olup, Allahu teÂl onu muhafaza buyurur”. Boyle bir kimse ile beraber ol. Onun hizmetinde bulun. Boyle yaparsan, Allahu teÂl seni sever. 4-Âlimdir. İlmi ile amel eder. Bu kimse, Allahu teÂlÂyı ve Âyetlerini, azamet ve kibriyÂsına delÂlet eden delîlleri bilir. Allahu teÂl onun kalbine, herkesin bilmediği ince ve derin ilimleri koymuştur. Onun kalbini boyle ilimlere acık kılmıştır. Boyle bir zÂta muhalefet etmekten ve ona sırt cevirip ondan uzaklaşmakdan cok sakın. Onun nasihatlerini terk etmekten cok kork.

Sonra bil ki, zuhdun aslı, her turlu haramlardan sakınmaktır. Zîr vera’ı olmıyanın (şuphelilerden sakınmıyanın) zuhdu doğru olmaz.”

Hazreti Ali bin Ebî TÂlib buyurdu ki: “Uc şey vardır ki, hıfzı kuvvetlendirir ve balgamı giderir: 1- Misvak kullanmak, 2- Oruc tutmak, 3- Kur’Ân-ı kerîm okumak.”

Ka’b-ul-AhbÂr ( radıyallahu anh ) buyurdu ki: “Uc şey vardır ki, mu’minler icin şeytana karşı kal’adır: 1- Mescid: Burası Allahu teÂlÂyı ananların ve meleklerin bulunduğu yerdir. 2- Allahu teÂlÂyı zikretmek. Bilhassa “La havle vel kuvvete ill billÂh” demek. Zîr şeytan, Allahu teÂlÂnın zikredildiğini, anıldığını işitince, gizlenir ve duraklar. 3-Kur’Ân-ı kerîm okumak. Bilhassa Âyet-el Kursî’yi okumak. Bu tecrube edilmiştir.”

EvliyÂdan bir zÂt buyurdu ki: “Uc şey, Allahu teÂlÂnın hazînesindendir. 1- Fakirlik, 2- Hastalık, 3- Sabır: Bel ve musibetin acısını, ne Allahu teÂlÂdan başkasına ne de Allahu teÂlÂya şikÂyette bulunmamaktır. Kazaya tam olarak rız gostermelidir. Cunku kolenin, efendisinin hukmune rÂzı olması gerekir.”

Abdullah bin AbbÂs’a ( radıyallahu anh ); “Gunlerin, ayların ve amellerin en hayırlısı nedir? diye soruldu. O da şoyle buyurdu: “Gunlerin en hayırlısı Cum’a gunudur. Cunku Cum’a, gunlerin efendisidir. Allahu teÂl Cum’a gununu Muhammed aleyhisselÂmın ummetine ihsÂn eyledi. Ayların en hayırlısı RamazÂn-ı şerîf ayıdır. Cunku Allahu teÂlÂ, Kur’Ân-ı kerîmi bu ayda indirdi. Kadir gecesi RamazÂn-ı şerîf ayındadır. Bu ayda, farz olan oruc tutulur. Bu ayda yapılan nafilelerin sevÂbı, farz sevÂbı gibidir. Amellerin en hayırlısı, vaktinde kılınan beş vakit namazdır. Beş vakit namaz, diğer amellere acılan kapı mesabesindedir. Beş vakit namaz kılındığı zaman, diğer sÂlih amelleri de yapmak nasîb olur. Beş vakit namaz kılınmazsa, diğer sÂlih amelleri yapmak nasîb olmaz.”

Hazreti Ali şoyle buyurdu: “Amellerin en hayırlısı, Allahu teÂlÂnın kabûl ettiğidir. Ayların en hayırlısı, Allahu teÂlÂya tovbe-i nasûh ile tovbenin yapıldığı aydır. En hayırlı gun, îmÂnla olerek dunyÂdan ayrıldığımız gundur.

Denildi ki: “Allahu teÂl bir kul hakkında hayır murÂd ettiği zaman, onu dinde fakîh yapar, duny sevgisini ve tama’ı kalbinden cıkarır. Ona kendi ayıplarını gormeyi nasîb eder.”

Resûlullah ( aleyhisselÂm ) buyurdu ki: “Bana dunyÂda uc şey sevdirildi: Guzel koku, zevcelerim ve gozumun nûru olan namaz.” Allah icin olan şeyler duny olmaz. Resûlullahın ( aleyhisselÂm ) huzûrlarında EshÂb-ı KirÂm vardı. Bu sırada Ebû Bekr Sıddîk ( radıyallahu anh ) şoyle buyurdu: “Y Resûlallah! Bana da dunyÂda uc şey sevdirildi: 1- Resûlullahın ( aleyhisselÂm ) mubÂrek yuzune bakmak. 2- Malımı, Resûlullahın yolunda infÂk etmek. 3- Kızımın, Resûlullahın nikÂhı altında bulunması.” Omer bin HattÂb ( radıyallahu anh ) şoyle buyurdu: “Doğru soyledin y Eb Bekr! Bana da dunyÂda uc şey sevdirildi: 1- İyiliği emretmek, 2- Kotulukten men etmek, 3- Eski elbise giymek.” Hazreti Omer’in cubbesinde ondort yamanın olduğu rivÂyet edilir. Hazreti Osman bin AffÂn da şoyle buyurdu: “Bana da dunyÂda uc şey sevdirildi: 1- Acları doyurmak, 2- Cıplakları giydirmek, 3- Kur’Ân-ı kerîm okumak.” Hazreti Ali bin Ebî TÂlib de; “Doğru soyledin y Osman! Bana da dunyÂda uc şey sevdirildi: 1- MisÂfire hizmet, 2- Yazın şiddetli sıcakta oruc tutmak, 3- Duşmanla savaşmak” buyurdu. Onlar bu hÂlde iken, CebrÂil (aleyhisselÂm) Resûlullaha ( aleyhisselÂm ) geldi ve; “Y Resûlallah! Allahu teÂl sizin sozlerinizi duyunca, beni size gonderdi. Bana, eğer duny ehlinden olsam neyi sevdiğimi sormanı emretti” dedi. Bunun uzerine Resûl-i ekrem; “Neyi seversin y CebrÂil?” diye suÂl buyurdu. CebrÂil (aleyhisselÂm); “DalÂlette olanlara (yolunu kaybetmişlere) doğru yolu gostermeği, Allahu teÂlÂya itaat eden ve O’ndan korkanlara yakınlık gostermeyi ve fakirlere yardım etmeği severim” buyurdu.

Yine CebrÂil aleyhisselÂm şoyle buyurdu: “Allahu teÂlÂ, kullarında uc şeyi sever, 1- Başkasının, Allahu teÂlÂnın beğendiği işleri yapmasına imkÂn vermeği, 2- İşlediği gunahlara pişman olduğu zaman ağlamayı, 3- İhtiyÂc vaktinde sabretmeyi.”

EvliyÂdan birisi şoyle buyurdu: “Kim işlerinde aklına guvenip ona sarılır ve Allahu teÂlÂya guvenmezse, doğruya ulaşamaz. Malı sebebiyle kendisini mustağni goren, kendini başkasına ihtiyÂcı yok kabûl edene malı kÂfi gelmez. Gucunu mahlûktan alan, mahlûka guvenerek kendisini kuvvetli sayan, zelîl olur.”

EvliyÂdan birisi buyurdu ki: “Allahu teÂlÂyı tanıyan, O’ndan başkasını sevmez. DunyÂnın fÂnî olduğunu bilen, dunyÂya rağbet etmez. Âhıreti dunyÂya tercih eder ve Allah rızÂsı icin amel yapar.”

Zunnûn-i Mısrî buyurdu ki: “Bir şeyden korkan, ondan kacar. Birşeye rağbet eden, onu taleb eder, ister.” Ya’nî Cenneti istiyen, ona yaklaştıran amel yapar. Cehennemden korkan, ondan muhafaza edecek amelleri yapar.

Zunnûn-i Mısrî şoyle buyurdu: “DunyÂdaki ve Âhıretteki her hayrın aslı, Allah korkusudur. DunyÂnın anahtarı tokluk, Âhıretin anahtarı aclıktır.”

MÂlik bin Dinar ( radıyallahu anh ) buyurdu ki: “Uc şeye, uc şeyle mÂni ol. TevÂzu ile kibre, kanÂat ile hırsa, nasihat ile hasede mÂni ol.” Hadîs-i şerîfte: “Kadere îmÂn ile hased, bir kulun kalbinde birleşmez” buyuruldu.

Resûl-i ekrem ( aleyhisselÂm ), Ebû Zer’e ( radıyallahu anh ) buyurdu ki: “Ey Ebû Zer! Sefîneyi yenile, tazele. (Ya’nî her şeyde niyetini iyi yap. Senin icin sevÂb ve Allahu teÂlÂnın azÂbından kurtulmak nasîb olur.) Cunku deniz derindir. Azığını kÂmil olarak al. Cunku Âhıret yolculuğu uzundur. DunyÂda yukunu hafiflet. Cunku yokuşu cıkmak zordur. Ameli, sırf Allahu teÂl icin yap. Cunku Allahu teÂl butun hÂlleri bilicidir.”

Osman bin AffÂn ( radıyallahu anh ) buyurdu ki: “İbÂdetin tadını şu dort şeyde buldum: 1- Allahu teÂlÂnın farz kıldığı emirlerini yerine getirmek, 2- Allahu teÂlÂnın haram kıldıklarından sakınmak, 3-Emr-i ma’rûf yapmak, 4- Kotulukten nehyetmek ve Allahu teÂlÂnın gazÂbından korkmak.”

Ali bin Ebî TÂlib buyurdu ki: “Cenneti istiyen, hayır işlere koşar. Cehennem ateşinden korkar. Nefsin arzu ve isteklerine tÂbi olmaktan sakınır. DunyÂnın mihnet, sıkıntı yeri olduğunu bilene, musibetler hafif gelir.”

Abdullah İbni Mes’ûd ( radıyallahu anh ) buyurdu ki: “Dort şey, kalbin zulmetindendir 1- Fazla yediğine aldırmadan yemek. 2- ZÂlimlerle beraber bulunmak, 3- Gecmiş gunahları unutmak. 4-Uzun emel sahibi olmak. (Zevk ve safa surmek icin, cok yaşamayı istemek.) Dort şey de kalbin nûrundandır: 1-Haram ve şupheli yeme korkusundan ac kalmak, 2- SÂlihlerin sohbetinde bulunmak, 3- Gecmiş gunahları, pişmanlıkla hatırlamak, 4- Emeli kısa tutmak.”

HÂtim-i EsÂm buyurdu ki: “Dort şey olmadan, dort şeyi iddia eden yalancıdır 1- Allahu teÂlÂnın haram kıldığı şeylerden sakınmadan, Allahu teÂlÂyı sevdiğini iddia eden, 2- Fakirleri ve yoksulları aşağı gorerek, Resûlullah efendimizi sevdiğini iddia eden. 3- Elinden geldiği hÂlde fakirlere sadaka vermiyerek, Cenneti sevdiğini iddia eden, 4- Gunahlardan sakınmadığı hÂlde, Cehennem ateşinden korktuğunu iddia eden yalan soylemiştir.”

Resûlullah efendimiz ( aleyhisselÂm ) buyurdu ki: “Şekûvetin alÂmeti dorttur: 1- Allahu teÂlÂnın katında (adedi, yeri ve zamanı) tesbit edilmiş olduğu hÂlde, gecmiş gunahları unutmak, 2- Kabûl edilip edilmediğini bilmediği hÂlde, gecmiş iyilikleri zikretmek, anmak. 3- Kendisine verilen rızıktan rÂzı olmayıp, dunyÂya tama’ etmek sûretiyle, dunyÂda kendisinden yukarıdakilere bakmak. 4- Allahu teÂlÂnın verdiği ni’metlere şukretmeyip, sÂlih amel husûsunda kendisinden aşağıdakilere bakmak. Allahu teÂl buyurdu ki: “Ben onu dunyÂdan men etmek ve tÂat husûsunda ona yardım etmek sûretiyle, onu murÂd ettim. Fakat o, ona verdiğime rız gostermemek sûretiyle beni istemedi. Ben de onu terk ettim (ona yardımımı kestim).” Se’Âdetin alÂmeti dorttur: 1- Pişmanlık ve istiğfar etmek sûretiyle gecmiş gunahları hatırlamak, 2-Kusurlu olduklarını duşunerek, sanki hic ondan oyle iyi işler meydana gelmemiş gibi kabûl ederek, gecmişte yaptığı iyilikleri unutmak, 3- Dîni husûsunda kendisinden yukarıdakine bakıp, ona uymak, 4- Duny husûsunda kendisinden aşağıdakine bakıp, Allahu teÂlÂnın kendisine ihsÂn ettiği ni’metlere şukretmek.”

Resûl-i ekrem ( aleyhisselÂm ) buyurdu ki: “Asıllar dort şeydir: 1- İlÂcların aslı, az yemektir. 2- Edeblerin aslı az konuşmaktır. 3- İbÂdetlerin aslı gunah azlığıdır. (Zira gunahlar, Allahu teÂlÂya ta’zim olan ibÂdetleri yok eder.) 4- MaksÂd ve murÂdların aslı sabırdır.” Denilir ki: Sabırla, murÂd edilen, istenilen şeye kavuşulur. Takv ile demirler yumuşar.

EvliyÂdan birisine ne hÂlde olduğu sorulunca, şoyle cevap verdi: “Ben Rabbim ile muvafakat uzereyim. Ya’nî O’nun emirlerine uymaktayım. Nefsle muhalefet uzereyim. Ya’nî onun dediklerini yapmıyorum, insanlarla beraber nasihat uzereyim. Ya’nî onları iyi ameller işlemeye, kotu işlerden sakınmaya da’vet ediyorum. Duny ile beraber zarûret uzereyim. Ya’nî dunyÂdan bana lÂzım olan zarurî miktarı alıyorum.”

Abdullah İbni MubÂrek buyurdu ki: “Hikmet ehlinden birisinin topladığı kırkbin sozden uc tanesi şudur: “Malına guvenme (malım var da bana artık bir sıkıntı ve helak gelmez deme). Mi’deni alamıyacağı kadar doldurma. FÂidesi olmıyan ilmi toplama.”

HÂtim-i EsÂm buyurdu ki: “Dort şeyin kıymetini dort kimse bilir. Gencliğin kıymetini yaşlılar, sıhhatin kıymetini hastalar, hayÂtın kıymetini vefÂt etmiş olanlar, afiyetin kıymetini, bel ve musibete uğrayanlar bilir.”

Hazreti Ali bin Ebî TÂlib buyurdu ki: “Amellerin en zoru, şu dort haslettir 1-Gadab zamanında affetmek. 2- İhtiyÂc vaktinde comertlik yapmak. 3- Yalnız başına ve yanında kimse yok iken haramlardan sakınmak. 4- Zulmunden korktuğu veya affını ve ihsÂnını umduğu sultÂnın yanında hakkı soylemek.”

Resûlullah ( aleyhisselÂm ) bir hadîs-i şerîfte buyurdu ki: “İnsanlardan beş kişiyi aşağı tutan, beş şeyde zarar eder. Âlimleri aşağı tutan, dînini oldurmuş olur. Sultanları aşağı tutan, duny işlerini bozmuş olur. (Zira sultanlar, duny işlerini duzenler.) Komşularını aşağı tutan, (onlardan gelen) fÂideleri yok eder. Akrabalarını aşağı tutan, onların sevgisini kaybeder. Zevcesini aşağı tutan, gecim guzelliğini kaybeder.”

Resûlullah ( aleyhisselÂm ) buyurdu ki: “Ummetime oyle bir zaman gelecek ki; beş şeyi sevecekler, beş şeyi unutacaklar. DunyÂyı sevecekler (onunla meşgûl olacaklar), Âhıreti unutacaklar (onun icin sÂlih amel yapmayı bırakacaklar). Evlerini sevecekler (Onun zîneti ile meşgûl olacaklar), kabirlerini unutacaklar (Onları aydınlatacak sÂlih amel yapmayı terkedecekler). Malı sevecekler (onu yığmak icin calışacaklar), fakat onun hesabını unutacaklar (Allahu teÂlÂnın o mal yuzunden kendisini hesaba cekeceğinden gÂfil olurlar. Cunku helÂl malın hesabı, haramın azÂbı vardır). Coluk cocuklarını severler, Cennetteki hûrîleri unuturlar. Nefslerini severler, Allahu teÂlÂyı unuturlar (Nefslerinin isteklerine uyup, Allahu teÂlÂnın emirlerini terkederler). Onlar benden uzaktırlar, ben onlardan uzağım.”

Ebû Bekr-i Sıddîk ( radıyallahu anh ) buyurdu ki: “Beş şey zulmet olup, bunların da beş aydınlatıcısı vardır: 1- Duny sevgisi zulmettir. (Cunku duny sevgisi, insanı şupheli şeylere, sonra mekrûhlara, sonra haramlara duşurur. Resûlullah ( aleyhisselÂm ) buyurdu ki: “Duny sevgisi her gunÂhın başıdır.” İmÂm-ı GazÂlî de; “Duny sevgisi her gunÂhın, dunyÂya buğz da her iyiliğin başıdır” buyurdu.) Zulmet olan duny sevgisinin kandili (gidericisi) takvÂdır. 2- Gunah zulmettir, bunun kandili tovbedir. (Cunku Resûlullah ( aleyhisselÂm ) buyurdu ki: “Kul bir gunah işlediği zaman, kalbine siyah bir nokta konur. Kul Allahu teÂlÂdan af ve mağfiret istediği, tovbe ettiği zaman, kalbi temiz olur. Eğer gunÂha tekrar donerse, o siyah nokta artar ve kalbini kaplar.”) 3- Kabir zulmettir. Onun aydınlatıcısı, “La ilahe illallah Muhammedun Resûlullah”dır. (Resûlullah ( aleyhisselÂm ); “Kim ihlÂsla “La ilahe illallah” derse Cennete girer” buyurdu. EshÂb-ı KirÂm; “Y Resûlallah! “La ilahe illallah”ı ihlÂs ile soylemek nasıl olur?” diye sorduklarında, Resûlullah ( aleyhisselÂm ) şoyle buyurdu: “Kelime-i tevhîdin, sizi Allahu teÂlÂnın haram kıldığı şeylerden menetmesidir.” Denilir ki: “Yedi şey kabri aydınlatır. İbÂdette ihlÂs, ana-babaya iyilik, akrabaya iyilik, omru gunahlarla gecirmemek, nefsinin arzu ve isteklerine uymamak, tÂat icin gayret gostermek, Allahu teÂlÂyı cok anmak.”) 4- Korkulu yerleri pekcok olduğu icin, Âhıret zulmettir. Onun kandili sÂlih ameldir. 5- Sırat koprusu zulmettir. Onun kandili yakîndir. (Ya’nî şeksiz ve şuphesiz olarak gaybe inanmaktır.)”

Osman bin AffÂn ( radıyallahu anh ) buyurdu ki: Beş şey muttekîlerin alÂmetlerindendir: 1- Dindar kimselerle beraber olup, diline sahip olmak. 2- Pekcok dunyalığa kavuşunca, bunu akıbeti icin iyi gormemek. 3- DunyÂdan az birşeye kavuşunca, onu fırsat ganîmet bilmemek. 4- Haram yeme korkusu ile, karnını helÂl ile de fazla doldurmamak. 5-Herkesi helak olmaktan kurtulmuş, sÂdece kendisinin gunahları sebebiyle helak olduğunu sanmak.

Hazreti Ali bin Ebî TÂlib buyurdu ki: “Şu dort şey olmasaydı, insanların hepsi sÂlih olurlardı, 1- Dîni bilmemeye rız gostermek. (Resûlullah ( aleyhisselÂm ) buyurdu ki: “Allahu teÂlÂ, dunyÂyı bilip, Âhıreti bilmiyen her Âlime buğz eder.”) 2- DunyÂya duşkun olmak. (Resûlullah ( aleyhisselÂm ) buyurdu ki: “DunyÂya rağbet etmemek, kalbi ve bedeni rahatlatır. DunyÂya rağbet etmek ise, kalbi ve bedeni yorar.”) 3- İhtiyÂcından fazlasını vermekte cimrilik gostermek. 4- Amelde riya yapmak.”

Abdullah bin Amr bin As ( radıyallahu anh ) buyurdu ki: “Kimde şu beş haslet varsa, dunyÂda ve Âhırette mes’ûd olur 1- Her zaman “La ilahe illallah Muhammedun Resûlullah” soylemek. (Resûlullah ( aleyhisselÂm ) buyurdu ki: “Her halukÂrda Allahu teÂlÂyı cok anınız. Cunku, Allahu teÂlÂya, O’nu zikrden daha sevgili ve kulu, duny ve Âhıretteki her kotulukten kurtaran daha guzel bir amel yoktur.”) 2- Başa bir bel ve musibet gelince, “İnn lillÂh ve inn ileyhi rÂciûn ve l havle vel kuvvete ill billÂh-il-aliyyil azîm” demek. (Resûlullah ( aleyhisselÂm ) buyurdu ki: “Allahu teÂlÂyı zikretmenin dışında cok konuşmayınız. Cunku Allahu teÂlÂyı anmanın dışında cok konuşmak, kalbi katılaştırır. İnsanların Allahu teÂlÂdan en uzak olanı, kalbi katı olanıdır.”) 3- Bir ni’mete kavuşunca, ni’mete şukur olarak “Elhamdulillahi RabbilÂlemin” demek. 4- Bir işe başlarken, “BismillÂhirrahmÂnirrahîm” demek. 5- Gunah işlediğinde, “Estağfirullahel’ azîm ve etûbu ileyh” demek. (Resûlullah ( aleyhisselÂm ) buyurdu ki: “Size hastalığınızı ve ilÂcını bildireyim mi? Hastalığınız gunahlar, ilÂcı istiğfardır.”)

Resûlullah ( aleyhisselÂm ) buyurdu ki: “La ilahe illallah” demeye ve istiğfara yapışınız. Bu ikisini coğaltınız. Cunku şeytan; “İnsanları gunahlarla helak ettim. Onlar ise, “La ilahe illallah”ı soylemek ve istiğfar etmekle beni helak ettiler. Ben bunu gorunce, onları hevÂları ile helak ettim. Onlar ise kendilerini doğru yolda sanıyorlar” der.”



__________________