Muftîler, ImÂm-ı a’zamın sozu ile hareket etmelidir. Onun sozu bulunmazsa, imÂm-ı Ebû Yûsufe uymalıdır. Bundan sonra, ImÂm-ı Muhammedin sozu ile amel
olunur. ImÂm-ı Ebû Yûsuf ile imÂm-ı Muhammedin sozu bir tarafda, ImÂm-ı
a’zamın sozu karsı tarafda ise, muftî her iki tarafa gore fetv verebilir.
Ibni Âbidînin ve turkce (Mecmû’a-i Zuhdiyye)nin onsozlerinde ve seyh-ul-islÂm
KemÂl pÂsa-zÂde Ahmed bin SuleymÂn “rahmetullahi teÂl aleyhim ecma’în”
efendinin (VakfunniyyÂt) kitÂbında diyor ki, (Fıkh Âlimleri yedi tabaka, yedi derecedir.
En yuksek derecesi, ahkÂm-ı islÂmiyyede muctehid olanlardır. Bunlara mutlak
muctehid denir. Dort mezheb imÂmları boyledir. Ikinci tabaka, mezhebde
muctehid denilen buyuk Âlimlerdir. Ebû Yûsuf ve imÂm-ı Muhammed SeybÂnî ve
ImÂm-ı a’zamın diger talebeleri boyledir. Bunlar, imÂm-ı a’zam Ebû Hanîfenin koymus
oldugu usûl ve kÂ’idelere uyarak, delîllerden ahkÂm cıkarırlar. Cıkardıkları
hukmlerden ba’zıları, ImÂm-ı a’zamın cıkarmıs oldugu hukmlere uymıyabilir.
[Bunlara da mezhebde mutlak muctehid denildigi (MîzÂn-ul-kubrÂ)da sh. 17 de yazılıdır.]
Ucuncu tabaka, mes’elelerde muctehid olan Âlimlerdir. Bunlar, ortaya yeni
cıkan mes’elelerin hukmlerini bulurlar. Bunların buldugu hukmlerin ilk iki tabakanın
hukmlerine uygun olmaları lÂzımdır. HassÂf, TahÂvî, Kerhî, Sems-ul-eimme
HalvÂnî, Sems-ul-eimme Serahsî, Pezdevî, KÂdîhÂn ve benzerleri olan derin Âlimler,
ucuncu tabakadan muctehidlerdir. Bunlardan sonra olan tabakalardaki Âlimler
muctehid degildir. Mukalliddirler. MeselÂ, dorduncu tabakadaki, (EshÂb-ı tahrîc)
denilen Âlimler, ictihÂd yapamazlar. Mucmel, kısa bildirilmis olup, iki durlu anlasılabilen
hukmleri acıklayarak, bir ma’nÂsını secen Ebû Bekr Ahmed RÂzî bunlardandır.
370 [m. 981] de BagdÂdda vefÂt etmisdir. Fıkh Âlimlerinin besinci tabakası,
(EshÂb-ı tercîh)dir. Kendilerine gelmis olan, cesidli haberler arasından sahîh,
evl olanları secerler. (Kudûrî

Altıncı tabaka, (EshÂb-ı temyîz) olup, kavî hukmleri za’îf olanlardan, zÂhir
haberleri, nÂdir haberlerden ayıran mukallid Âlimlerdir. (Kenz), (MuhtÂr) ve
(IhtiyÂr), (VikÂye) ve (Mecma’ul-bahreyn) kitÂblarının sÂhibleri bunlardandır. Bun
ların kitÂblarında merdûd ve za’îf rivÂyetler yokdur. Yedinci tabaka, yukarıda bildirilen
hizmetleri yapamıyan, ancak onceki tabakaların kitÂblarından dogru olarak
nakl yapabilen, onları bildiren mukallidlerdir. [(TahtÂvî

ve (Durr-ul-muhtÂr) sÂhibinin bunlardan oldugu, (Mecmû’a-i Zuhdiyye)de yazılıdır.]
Altıncı tabakadan Âlimler kıyÂmete kadar bulunacaklar, hakkı bÂtıldan
ayıracaklardır. (Ummetimden hak uzere olan Âlimler, KıyÂmete kadar bulunacakdır)
hadîs-i serîfi, bunu haber vermekdedir).
(MîzÂn-ul-kubrÂ)nın onsozunde diyor ki, (Dort mezheb imÂmından “rahmetullahi
teÂl aleyhim ecma’în” sonra, hicbir Âlim, mutlak muctehid oldugunu iddi etmedi.
Yalnız imÂm-ı Muhammed bin Cerîr-i Taberî “rahmetullahi teÂl aleyh” boyle
iddiÂda bulundu ise de, kabûl edilmedi. ImÂm-ı Suyûtî “rahmetullahi teÂlÂ
aleyh”, mezhebde mutlak muctehid oldugunu soyler ve sÂfi’î mezhebine gore
fetv verirdi. Tesavvufun yuksek derecesine varmıs olan Ârif-i kÂmiller, zevk ve
vicdÂn ile ictihÂd sÂhibi olurlar. HalÂl olan seyleri, guzel kokuları ile, harÂmları da,
habîs kokuları ile anlarlar. Bir Ârif-i kÂmilden feyz almadıkca, ictihÂd derecesine
yukselmek mumkin degildir. Bu dereceye yukselen Velînin, bir mezhebi taklîd
etmesine luzûm kalmaz. Onların hanefî, sÂfi’î olduklarını soylemeleri, bu dereceye
yukselmeden evvel, taklîd etmis oldukları mezhebleridir. VilÂyet derecelerine
yukselebilmek icin, dort mezhebden birinin fıkh bilgilerini dogru olarak ogrenmek
lÂzımdır. Bunun icin, Ehl-i sunnet i’tikÂdında olan ve o mezhebe baglılıgı
bilinen sÂlih bir zÂtdan dinliyerek vey boyle birinin yazdıgı ilmihÂl kitÂbından
okuyarak ogrenmek sartdır. I’tikÂdı bozuk, mezhebsiz bir din adamından dinliyerek
vey ne oldugu belirsiz kimsenin yazdıgı kitÂbdan okuyarak ogrendigine uyan
yÂhud dort mezhebden birini taklîd etmiyen sôfî, dalÂlete duser, (zındık) olur. Baskalarını
da yoldan cıkarmakda seytÂnın yardımcısı olur.)
-alıntı-
__________________